Haklı Savaş Yanlış Eylemi Kotarmaz

Durup soluklanmak bir yana gün be gün tırmanarak tüm sınırları zorlayan zulme ve kıyıma en makul tanımlama nasıl yapılabilir sorusuna tatmin edici yanıt bulamadık. Ama yetersiz de olsa, Kürt ulusunun nefes alması engellenerek boğulmak ve yok edilme pahasına teslim alınıp en ağır şartlarda köleleştirilmek isteniyor demekte (durumu hafifletme kaygısı taşıyarak da olsa) sakınca görmedik. Kavramsallaştırılmasında zorluk çekilen ölçüde barbar bir zulüm, vahşi bir katliam ve amansız bir kıyım uygulanıyor Kürt ulusuna. Kürt ulusu soykırımdan geçiriliyor… Gerçeğin gizli olduğu ”ayrıntıyı” izah edemesek de gerçek tablo özlü olarak böyledir, budur.

Tabloyu resmetmenin anlamı, bu tablo karşısında çıkarılması gereken sorumluluk ve görevlerin tespit edilerek pratikleştirilmesinde karşılık bulur. O halde bu tablo karşısında, lime lime edilen Kürt bebekleri, çocukları ve tüm yaşamlarını yaşam hakkı adına da olsa savunmak için Kürt direnişiyle omuz omuza mevzilenmek şarttır. Bitki ve hayvan türünün varlığını sürdürüp yok olmasının önüne geçmek için gösterilen gayret ve duyarlılık ne kadar anlamlı ise, tüm insanlığın tanıklığında kıyımdan geçirilen Kürt ulusunun varlığını-yaşamını sürdürmesi için (fazlası değil salt bunun için) gösterilecek gayret ve duyarlılık çok daha anlamlı ve onurludur! Mesele komünistler ve devrimciler açısından ele alındığında ise, bu gayret ve duyarlılık doğrudan bir görev ve sorumluluk pratiğinde anlam bulur. Bu görev ve sorumluluk pratiğinde tam bir varlık gösterilemezse bile, her türlü çaba, küçük de olsa her katkı, yükseltilen her ses, Kürt ulusunu destekleyen her irade beyanı, dayanışmanın basit bir eylemi ve haklının yanında haksızın karşısında sergilenen her duruş mutlaka kıymetlidir ve en azından bunlar yapılmalıdır. Bunda tereddüt edenler Türk hâkim sınıflarının saflarında değilse, onların ırkçı milliyetçilik zehriyle kör edilenlerdir…

Bu tabloda kanları-canlarıyla yer alan Kürtlerin mağdur özneler olarak büyük bir öfkeyle karşı savaş vermeleri son derece yerinde ve tabiidir. Zorunlu, şart ve hiçbir nifak barındırmayan berraklıkta gerekli, haklıdır bu savaş. Bu haklı savaşa söz edenler ırkçı-faşist mezalimin takipçisi ve destekçileridir. Kürt ulusunun yanında ve haklı savaşından yana yer almak, Türk hâkim sınıflarının kıyımına kararlıca karşı çıkmak bulandırılamaz bir tavırdır. Kürt ulusunun savaşı devrimci açıdan sahiplenmeli, desteklenmeli, Türk hâkim sınıflarına karşı savaşılmalıdır! Türk hâkim sınıfları ve iktidarlarına karşı en yıkıcı savaş yürütülmelidir. Bunda bir tereddüt yoktur, olamaz da. Bu kadar net ve keskindir devrimci tavır. Ne var ki, haklı savaşın bağlayıcı bir ilkesi, bir kuralı ve berrak bir amaç ve hedefi olmalıdır, olmak zorundadır. Bu da net olan başka bir tutumdur.

Kürt ulusunun yürüttüğü bu haklı savaşa küçük de olsa gölge düşürmek, Kürt ulusuna ve haklı savaşına karşı işlenmiş ağır vebaldir. Bu vebali niyetten bağımsız olarak Kürt Ulusal Hareketi de işlese, sosyalist ve devrimciler de işlese durum değişmez, vebal hafiflemez, eleştiri elzem kalır.

Kürt ulusunun ve hareketinin düşmanları veya düşman hedefleri Türk hâkim sınıflarıdır. Haklı savaşları Türk hâkim sınıfları, bunların gerici, faşist devleti ve iktidarlarıdır. Kürtlerin haklı savaşının askeri hedefleri Türk hâkim sınıflarına ait askeri, siyasi, ekonomik hedeflerdir. Haklı savaşın askeri yönelimi kurum ve kuruluşlarıyla bu hâkim sınıf gericiliğine yönelmek durumundadır, esasta da öyledir. Fakat bu haklı savaşta gerçekleştirilen bazı eylemler veya bu eylemlerin sonuçları, genel eylem çizgisine dönüşmemiş olsa da ciddi olumsuzluklar barındırmaktadır. Sonuçlarında olumsuzluk taşıyan bu eylemlerin bir anlayışa dönüşmesi veya genel eylem çizgisine dönüşmesi yukarıda söz ettiğimiz vebali gündeme getirecek niteliktedir.

Bahis konusu eylem veya sonuçlar, savaşın hedefi olmayan ve olması tartışılamayacak kadar net olan sivil ve halktan insanların yaralanması veya ölmesidir. Bu durum, genel hal aldığında savaşta ilkenin, hedefin ve hatta düşmanın muğlaklaştırılmasına işaret olduğu söylenebilir. Ki, gericilere karşı yürütülen haklı ve ilerici savaşta sivillere yönelmenin yanlış olması bir yana, halktan insanların zarar görmesi asla kabul edilemez. Bu bir ilke sorunudur! Savaşta irademiz dışında sivillerin, halkın zarar görmesi gündeme gelebilir, bu mutlak biçimde önlenemez. Ancak buna azami derecede dikkat göstermek ve seçici olmak kaçınılmazdır. Dahası, irademiz dâhilinde ve bilinçli olarak gerçekleştirdiğimiz eylemlerde sivil halkın zarar görmesine asla rıza gösteremez ya da bunu göze alamayız. Bilerek ve bilinçli olarak halka zarar vermek anlayışla karşılanamayacağı gibi, hiçbir anlaşılırlığı ve gerekçesi de olamaz. İstemimiz dışında gelişmesi muhtemel olan durumlarda ise, gerekli açıklamayı yaparak özür dilemek şarttır…

Son olarak Dersim-Pulur’da gerçekleştirilen bombalı eylemde halktan insanlar yaralanmıştır. Evleri tahrip olmuş ya da yanmıştır. Türk hâkim sınıfları Sûr’da, Cizîr’de, Silopiya’da halkın evlerini yerle bir edip başlarına yıktı. Dolayısıyla halkımızın evi ve yaşamı yok edilmişken, orada bir evin yanması söz konusu edilmemeli şeklindeki anlayışla hareket etmek yanlıştır, kabul edilemez. Faşist hâkim sınıfların halka zarar vermesi onun halk düşmanı faşist karakterine bağlı olarak anlaşılabilir durumdur, fakat halkın dostlarının halka zarar vermesi asla anlaşılır olamaz.

Bu eylem HBDH tarafından üstlenilmiştir. HBDH’nin yapılan eylemden bir süre sonra halktan özür dileyen bir açıklama yapması önemlidir ve devrimci tutarlılığın gerekliliği de bunu emretmektedir.

 

 

Önceki İçerikTemel mesele devrimi merkeze koymaktır
Sonraki İçerikGözaltında kaybetme saldırısının ilk halkalarından: Hasan Gülünay