Halkı hedefleyen eylemler meşru değildir

Özcesi proleter devrimcilerin tavrı bu kadar net ve kesindir. Halkın çıkarlarıyla partinin çıkarları çatıştığında komünistler tereddütsüz olarak halkın çıkarlarını tercih ederler. İşte komünistlerin tavrı bu kadar berrak ve kesindir.  Bu anlamda skandal, komplo ve spekülasyon erbaplarının ucuz ve ezbere dayalı eleştirileri boşboğazlığı geçmez. Dahası, halka karşı suç işleme derecesinde olumsuz ve hatalı olan Ankara/Kızılay eylemi üzerinden sosyalist ve devrimci örgütlere, aynı biçimde ulusal harekete saldırmak fırsatçı burjuva yaklaşımdan öte değildir. Eleştiri yürütmek, tavır tutum almak ayrı, olumsuzlukları öne çıkararak bura üzerinden saldırmak ve toptancı mantıkla mahkûm etmek ve her şeyi bu olumsuzluklara feda etmek ayrı bir şeydir. Birincisi doğru, ikincisi yanlıştır. Kuşkusuz ki, ilkesel bir sorunda eleştiri daha ciddi, alınması gereken tavır tutum da buna uygun olmalıdır. Sıradan bir hataya gösterilen yaklaşımla ilkesel bir hataya karşı yaklaşım farklı olmak durumundadır. Lakin bu farklılık tüm köprüleri atmak, hepten yadsımak, her türlü olumluluk ve ortak zemini ortadan kaldırmak anlamına da gelmez, gelmemelidir…

HABER MERKEZİ (05.04.2016)- Gazetemizin 119.Sayısında yayınlanan ‘’ Halkı hedefleyen meşru değildir’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz

Gerici sınıfların temsil ettiği gerici savaşları dışta tutarak söyleyelim ki, haklı savaş niteliğine has hiçbir savaş düşman gücü de olsa silahsız ve savunmasız bir güce karşı silahlı saldırı ve eylemde bulunmayı onaylamaz. Hele sivil insanlara ve özellikle de halka dönük silahlı-askeri eylem asla kabul edilemez, uygulanamaz.  Teslim olan düşman unsurları öldürülmez, esir alınırlar ve esir hukukuna tabi tutulurlar. Bunlara karşı öldürme ve yaralama amaçlı silah kullanmak suçtur, savaş suçudur. Aynı bağlamda halkın/sivil insanların öldürülmesi veya askeri eylem hedefi olarak kabul edilmesi de suçtur.

Bilinçli olarak halka yönelen eylemler asla anlaşılır olamaz, hiçbir sebeple izah edilemezler. Bu eylemlere karşı alınacak tavır tutum da bu kadar açık, bu kadar yalın olmak durumundadır. Ne var ki, bilinçli olarak halk veya sivil insanlar hedef alınmadığı halde, gerçekleştirilen eylemde irade ve istem dışında halka/sivile zarar verilmiş ise kesinlikle bunun özeleştirisi yapılarak, üzüntü ve özür bildirilmek durumundadır. Dahası bir kaza sonucu da olsa istenmeyen sonuçlar doğmuş, hedef olmayan insanlar zarar görmüş ya da ölmüş ise bu kaza da tutarlı biçimde açıklanmak durumundadır. Kaza oldu, irademiz dışında oldu gerekçesiyle ortaya çıkan sonuç karşısında sorumluluk duymamak da kabul edilemez. Halkın-sivillerin zarar görüp de istemediğimiz her gelişme bizler için bir üzüntü ve özür meselesidir. Savaşta irade ve istem dışında belli olumsuzlukların yaşanması kaçınamayacağımız durumlar olsa da, bu realite olumsuzluklar karşısında sorumsuz olmamızı doğurmaz…Halka karşı yaklaşım sorunu komünistler için ilkesel bir meseledir. Neden ilkeseldir? Çünkü halklar için savaşan ve mücadele edenler halka zarar veremezler. Tersi tutum varlık gerekçelerini baltalama ve kendileriyle çelişme anlamına gelir. Halkın çıkarlarını korumak ve temsil etmek aynı ilke temelinde komünistlerin vazgeçilmezi, olmazsa olmazıdır. Komünistler kendi özgürlükleri ya da kurtuluşları için değil, halk kitlelerinin özgür geleceği için, halk kitleleri için mücadele eder, savaşır, bedel öder-ödemeyi benimserler. Dolayısıyla komünistlerin halka zarar verme, halka dönük eylemde bulunma gibi bir müsamaha ve hoşgörü durumu olamaz. Elbette salt kendilerinin tutumu açısından değil, kimden gelirse gelsin halka dönük her eylem ve davranışı mutlak biçimde eleştirir, yadsır, karşısında dururlar. Komünistler açısından bunda taviz vermek söz konusu değildir, olamaz.

Proleter devrimciler halka zarar veren hiçbir eylem ve davranışı benimsemezler

Kısacası, proleter devrimciler halka zarar veren hiçbir eylem ve davranışı kabul etmediği gibi, tasvip de etmezler. Ki, salt bugün değil, ezelden beri halka dönük her eylemi net ve kesim biçimde eleştirerek reddettiler. Halka zarar veren, halka karşı başvurulan her türlü zor, baskı ve dayatmayı olduğu gibi, halkın malına zarar veren her yaklaşımı da aynı ilkeli duruş ve duyarlılıkla reddedip karşı çıktılar, çıkarlar, çıkıyorlar. Bunda hiçbir tartışmaya yer yoktur. İlkesel tutum ve meseleler hiçbir siyaset ve çıkara feda edilemez, hiçbir gerekçeyle ilkelerden ödün verilemez. Ne ittifak, ne eylem birliği, ne güç birliği ve ne de başka bir ortak payda ve dostluk hukuku ilkelerde esnemenin nedeni değildir, olamaz. Dostluklar esasta belli ilkeler temelinde anlam bulacağı için, ilkelerin belli dostluğa feda edilmesi dostluk hukuku adına yapılamaz. Özcesi proleter devrimcilerin tavrı bu kadar net ve kesindir. Halkın çıkarlarıyla partinin çıkarları çatıştığında komünistler tereddütsüz olarak halkın çıkarlarını tercih ederler. İşte komünistlerin tavrı bu kadar berrak ve kesindir.  Bu anlamda skandal, komplo ve spekülasyon erbaplarının ucuz ve ezbere dayalı eleştirileri boşboğazlığı geçmez. Dahası, halka karşı suç işleme derecesinde olumsuz ve hatalı olan Ankara/Kızılay eylemi üzerinden sosyalist ve devrimci örgütlere, aynı biçimde ulusal harekete saldırmak fırsatçı burjuva yaklaşımdan öte değildir. Eleştiri yürütmek, tavır tutum almak ayrı, olumsuzlukları öne çıkararak bura üzerinden saldırmak ve toptancı mantıkla mahkûm etmek ve her şeyi bu olumsuzluklara feda etmek ayrı bir şeydir. Birincisi doğru, ikincisi yanlıştır. Kuşkusuz ki, ilkesel bir sorunda eleştiri daha ciddi, alınması gereken tavır tutum da buna uygun olmalıdır. Sıradan bir hataya gösterilen yaklaşımla ilkesel bir hataya karşı yaklaşım farklı olmak durumundadır. Lakin bu farklılık tüm köprüleri atmak, hepten yadsımak, her türlü olumluluk ve ortak zemini ortadan kaldırmak anlamına da gelmez, gelmemelidir…

Sosyalist ve devrimci partilerin-örgütlerin ulusal hareketle ittifak, güç ve eylem birlikleri bir tek eylem üzerinde anlam bulmadığı gibi, bir tek eylemle de anlamsızlığı ve hatalı olduğu ortaya çıkmaz. Aynı biçimde ulusal hareket de bir veya birkaç eylem ya da yanlışıyla topyekûn bir değerlendirilmeye tabi tutulamaz. Ulusal hareketin haklı mücadele zemini, Kürt ulusunun maruz kaldığı soykırımcı katliam saldırganlığı veya Kürt ulusuna karşı yürütülen topyekûn gerici savaş saldırganlığı, bunun da ötesinde ülke genelinde faşist baskı ve katliamlarla terör estiren faşist diktatörlüğün geniş halk kitlelerine dönük saldırganlığı, devrim ve devrim mücadelesinin ihtiyaçlarına uygun adımların atılması, bu bağlamda demokratik, devrimci ve sosyalist güçlerin demokratik kazanım ve devrimci gelişmeler zemininde güçlerini birleştirmesi gibi birçok zemininde güç-eylem birliği geliştirilmiştir. Kürt Ulusal Hareketi PKK’nin demokratik nitelik ve haklı mücadele gerçekliğinden öteye politik olarak devrimci rol oynaması, bu güç birliklerinin geliştirilmesi için yeterli zemindir. Kürt ulusunun tabi tutulduğu milli kıyım ise bu birliktelikleri son derece anlamlı kılan ve ortak mücadelelerin geliştirilmesini görev olarak önümüze koyan bir durumdur. Bütün bunlar PKK ve diğer devrimci örgütlerle gerçekleştirilen Birleşik Devrim Hareketi’nin isabetli olduğunu kanıtlamaya yeterlidir.  Dolayısıyla, söz konusu eylem veya birkaç eylemi son derece hatalı da olsa bu durum ulusal hareketin genel niteliğini değiştirmez. Dolayısıyla bu hatalar esasta ideolojik mücadele ve eleştiri kapsamında değerlendirilebilecek meseleler olarak ele alınmalıdırlar. Ne zamanki bu eylem ve yönelimler açıktan bilinçli bir hal ve sistemlilik alırsa işte o zaman pratik tavır anlamında daha ciddi değerlendirmeler gündeme gelir, gelmek zorundadır. Ancak, sistemli hal almamış, bilinçli bir yönelim olarak gündeme gelmemiş, genel bir eylem çizgisi durumuna gelmemiş olan söz konusu olumsuzluk-eylem karşısında ilişki ve ortaklık zeminini ortadan kaldıran tavırlara girilemez. Özellikle KCK’nin kamuoyuna dönük açıklama yaparak, halka zarar veren eylemler kimden gelirse gelsin karşı çıkılmalıdır minvalinde tavır geliştirmesi düşünüldüğünde, TAK’ın üstlendiği söz konusu eylemden dolayı PKK-KCK ile mevcut olan ortak zeminlerin, birlikteliklerin boşa düşürülmesi düşünülemez.

Kuşkusuz ki, KCK’nin açıklaması olumlu olmasına karşın TAK’ın açıklaması ikna edici, tutarlı ve sağlam değildir. TAK yaptığı açıklamada bir taraftan üzüntü belirtilirken diğer tarafta asker-polis kayıpları gizlendi salt sivil ölümleri verildi şeklindeki yaklaşımlarla

sivillerin ölümünü de savaş şartlarında anlaşılır kılmaya dönük yaklaşımla net ve tutarlı bir tavır ortaya koymamakta, aynı tarz eylemlere kapı aralamakta… KCK yaptığı açıklama temelinde olumlu bir tutum ve anlayış ortaya koymaktadır. Ki uzun yıllardır izlediği kitle çizgisi ve askeri çizgisinde olumlu bir yaklaşım ve pratik sergilemektedir. Ancak bu yaklaşımını TAK’ın açıktan eleştirilmesi, bu eylemlerden men etmesi biçiminde de geliştirmek durumundadır. TAK Kürt ulusuna uygulanan vahşi katliam ve soykırım katliamlarını gerekçe ederek suçsuz halka karşı silahlı eylemde bulunmayı benimsememelidir. Elbette Kürt ulusuna uygulanan zulüm ve vahşet öfkeyle, devrimci isyan ve mücadeleyle karşılanmalıdır. Ama bu sivillere-halka yönelen bir öfke olmamalı ve burjuvazinin yöntemiyle aynılaşmamalıdır. Burjuvaziyle aramıza kesin çizgiler çekip onunla aynı yöntemleri kullanmaktan özenle imtina etmeliyiz. Ezen ulus milliyetçiliği ile ezilen ulus milliyetçiliği kuşkusuz ki bir ve aynı değildir. Ezilen ulus milliyetçiliği belli bir düzeye kadar bu şartlarda anlaşılırdır. Fakat bu milliyetçiliğin kör-ilkel milliyetçilik düzeyine çıkarılması ve yöntemde burjuvaziye benzemesi asla benimsenemez, benimsenmemelidir. Özcesi, “Türk burjuvazisi Kürt ulusunu katlediyor, biz de Türk ulusunu veya halkın katlederiz” tavrı asla desteklenebilecek bir milliyetçilik düzeyi değildir, bundan kesinlikle sakınılmalıdır. Milliyetçilik her haliyle son tahlilde burjuvaziye yarar. Halkların ulusal köken vb. itibarıyla parçalanarak birbirine düşman ettirilmesi burjuva gerici sınıfların çıkarınadır, onlara hizmet eder.

Mesnetsiz saldırılara rağmen HBDH devrimci bir rol oynamaktadır

KCK’nin olumlu tavrı-açıklaması ve TAK’ın tutarsızlıklar barındırsa da kaza olduğuyla birlikte üzüntü belirten açıklaması, daha da önemli olarak bu eylemin genel bir eylem çizgisi olarak benimsenmemesi veya pratikleşmemesi, aynı biçimde sistemli hal almaması gibi meseleler düşünüldüğünde, bazı sol çevrelerin PKK’ye dönük yıkıcı-saldırgan tutumları ve Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ni olumsuzlayan eleştirileri doğru ve haklı değil, bilakis önyargılı olumsuz eleştirilerdir.

Proleter devrimciler nettir. Bir tek eylem de olsa halka zarar veren TAK’ın eylemi kabul edilemez. Bu eyleme karşı net eleştirel tavır alarak ilkeli duruş sergilemek şarttır. Ancak bura üzerinden devrimci birlikleri olumsuzlamaya çalışmak, ulusal hareketin politik olarak oynadığı devrimci rolü inkâr edip ötelemek, Kürt ulusunun maruz kaldığı barbar katliam ve saldırganlıklar karşısında yalnız bırakıp dayanışmamak, haklı mücadelesini sahiplenmemek ve bu mücadelede özne olmayı reddetmek ya da ortak düşmana karşı ortak zeminde mücadele etmekten kaçınmak asla düşünülemez.

Halkın ve devrimin çıkarları doğrultusunda olduğu kadar, kıyımcı barbar katliamlara maruz kalan Kürt ulusuyla ortak mücadele paydalarında buluşma, Türk hâkim sınıflarının imha ve kıyıma dayalı gerici savaş ve saldırganlığına karşı mücadelenin geliştirilmesi ve devrimci sorumlulukla ortak omuzlanması ve bu mücadelenin görev olarak sahiplenilip yürütülmesi temelinde oluşturulan devrimci birliklerin söz konusu eylem vesilesiyle sorgulanması eğer Türk hâkim sınıf milliyetçiliğinin etkisinde kalmak değilse, açıktan dogmatik kısırlık ya da Kürt alerjili şoven histeriktir. Sol siyaset adına bunun yapılması ise düpedüz talihsizliktir. Sormak gerekir ki, Kürt Ulusal Hareketi’yle güç ve eylem birlikleri yapmanın hatalı yanı nedir, neden bu birlik ve ortaklıklar hatalıdır? Ve eğer bugün Kürt Ulusal Hareketi’yle dayanışmaya ve ortak mücadelelere girilmeyecekse ne zaman girilecektir? Girilmeyecekse, girilmemesi gerekiyorsa neden? Kürt ulusunun tabi tutulduğu kıyım ve barbarlık karşısında devrimcilerin, sol hareketin görev ve sorumluluğu nedir, devrimciler ulusa-ulusal harekete karşı ve yürütülen milli kıyıma karşı kayıtsız mıdır? Halkın ve devrimin çıkarlarına uygun, ilerici-devrimci adım olan Halkların Birleşik Devrim Hareketi oluşumu nasıl ve neden sorunludur? Eleştirilerin maddi temeli nedir?

Öcalan’ın devletle görüşmelerde ifade ettikleri temelinde öngördüğü bir konsept midir bu birleşik hareket? Ya da ulusal hareket eninde sonunda devletle masaya oturacak gerekçesi midir birleşik hareketin eleştiri gerekçesi? Yoksa bu ortaklığın gelecekte ulusal hareketin devletle geliştireceği muhtemel süreçten dolayı başarısız kalacağı öngörüsü müdür eleştirilerin temeli?

Proleter devrimciler kendi politikaları ekseninde bu adımı atmışlardır

Hemen söyleyelim ki, söz konusu oluşum somut olarak devrimcidir, devrimci rol oynamaktadır. Özellikle de devrimci savaş ve mücadelenin geliştirilmesi ihtiyacı temelinde vücut bulup yükselmektedir. Dolayısıyla bu nitelik ve rolüne karşın nasıl bir konseptle damgalanırsa damgalansın, ortadaki gerçek ifade ettiğimiz çerçevededir, bu zeminde gelişmiş ve nitelik almıştır. Varsayım ve sübjektif yorumlara dayalı değil, somut duruma göre değerlendirilmesi esastır. Somut siyasi süreç ve devrimci mücadelenin ihtiyaçları bu adıma ihtiyaç duymaktadır. Dolayısıyla doğru ve isabetlidir, devrimcidir. Hiçbir şeyin baki olmaması gibi bu birleşik hareket de baki değildir. Misyonunu oynadıktan sonra veya oluşum şartları ve gerekçelerini yitirdikten sonra kuşkusuz ki sonlanacaktır, sonlanabilir. Hatta düşünüldüğünden erken sonlanabilir veya düşünüldüğü verimi vermeyebilir. Bütün bunlara rağmen somut durum ve ihtiyaçlara doğru orantılı olarak atılan bu somut adım ötelenemez, yanlış ve gereksiz görülemez. Proleter devrimciler kendi politikaları temelinde bu adımı atmış veya bu oluşumun içinde yer almışlardır. Gerektiğinde de bağımsız politikalarıyla bu adımın dışına çıkar veya gericileştiğinde bu adımdan geri çekilirler. Kendilerinden kuşku duymayan proleter devrimciler açısından bu ortaklıklar içinde yer almanın sakıncası olmadığı gibi, bu birlikler keyfi tercihlere ve dar yaklaşımların tasarrufuna terk edilemeyecek kadar değerlidirler, yani devrimin ihtiyaçları temelinde ve devrimci şartların emrettiği şekilde ele alınırlar. Devrimin çıkarları veya demokratik mücadele ve kazanımları bir kenara bırakıp esas almadan keyfi tutumla devrimci politika ve taktikler belirlenemez. Proleter devrimciler demokratik kazanımlar ve devrimci mücadelenin ihtiyaçları temelinde politika belirlemek durumundadırlar. Genel anlamda olduğu gibi, özellikle bugün devrimci ve demokratik güçlerin göreli de olsa birlikte mücadele etmelerini sağlama, mücadelede ortaklaşmalarını gerçekleştirme pratiği son derece önemli bir gelişme ve kazanımdır. Bunu hasıraltı eden her yaklaşım parçacı dar düşünüş tarzından muzdariptir.

 Kaygılar devrimci güçlerin ilerlemesi ve devrimin gelişmesine dayanmalıdır. Devrimci adım ve gelişmeleri kaygılara boğup gölgelemek asla devrimci politika ve yaklaşım olamaz.

 

 

 

 

Önceki İçerikDemirtaş: Faşizme karşı her yerde direnişte olacağız
Sonraki İçerikMahmut Alınak’ın Kürt Ulusal Hareketi’ne dönük bazı eleştirileri üzerine