Halklar Erdoğan’a sormalıdır: iktidarın için değilse ne İçin savaş başlattın?

Ve bir çağrı da bizler yapıyoruz halklarımıza: Halklarımız çocuklarını askere, Erdoğan ve AKP sultası için yürütülen haksız savaşa, ölüme göndermemelidir çocuklarını! Halkların taraf olacağı savaş haklı devrimci savaştır.  Dolayısıyla çocuklarını kendilerine zulmeden faşist orduya değil, halkların ve ezilen ulus ve azınlıkların kurtuluşu uğruna yürütülen Sosyalist Halk Savaşına göndermelidir! Haksız savaşları önlemek ve bilumum gericiliği alt etmek için devrimci savaşa başvurmaktan başka yol yoktur.

HABER MERKEZİ(10.08.2015)-Ülke halkları bunca  gelişmeden sonra artık doğru sorular sormak, sorgulama ve suçlayıcılıkta doğru adresin kapısını çalmak zorundadır. Haklı bir sorgulama, yargılama ve suçlamada bulunmak için bu gerekli olduğu gibi, asker/gerilla ve hatta sokaktaki çocuklarının ölmesini istememesi gibi son derece insani olan istemlerinde de belli bir sonuç almak için, en azından yaşanan ölümcül çatışmaları durdurmak için gerici sınıf iktidarının(somutta AKP’nin) kapısına dayanmak durumundadır. Tıpkı çatışmalarda ölen asker annelerinin yaptığı gibi… Halklarımız Erdoğan’a ve elbette AKP’ye sormalıdır: Düne kadar çözüm-barış görüşmeleri yürütürken, 7 Haziran seçimlerini kaybettikten sonra neden görüşme masasını devirdin, neden bu haksız savaşı başlattın? AKP iktidarı topyekûn bir saldırıyla, akademisyen, yazar, gazeteci gibi bir yığın yedek lastiğiyle HDP’yi hedef tahtasına koyup savaşın, çatışmanın, ölümlerin sorumluluğunu ona yüklemeye ve AKP’yi aklamaya çalışmaktadırlar.

AKP’nin bu bayat politikası aslında su yüzüne çıkmış, kitleler tarafından esasta görülmüştür. Asker annelerinin tavrı gibi, esasta da 7 Haziran seçimleri sonucu bunu göstermektedir. Erdoğan’ın ‘’milli irade’’ safsatasıyla yürüttüğü talan, baskı ve tüm gerici politikaları deşifre oldu, ‘’milli irade’’ silahı suya düştü. Suya düşen renkli düşlerini canlandırmak, yeniden safsatalara sarılıp iktidarını sağlama almak için azgın bir savaş saldırganlığı başlattı. Yaşanan savaşın, çatışmanın ve gelen cenazelerin sorumluluğu Erdoğan ve AKP’deyken, bu çatışmayı iktidarını garanti etmek için ve aynı zamanda seçim yenilgisini hazmedemeyerek Kürt ulusundan intikam almak için başlattı. Bu durum ne kadar netse, yaşanan ölümlerden Erdoğan/AKP iktidarının sorumlu olduğu ve iktidar uğruna savaş başlattıkları da o kadar nettir.

Bu saldırganlığı, çatışma şartlarını kullanarak milliyetçiliğin oylarına oynamakta, yaratılan çatışma koşullarıyla toplumu terörize ederek kendisini umut haline getirme ve öte taraftan da ‘’bana oy vermezseniz başınıza bunlar gelir’’ diyerek Kürtlerin oylarını geri almayı planlayarak erken seçim olasılığını da zorlayarak tek başına iktidar olmayı düşlemektedir. Başlatılan çatışma ve saldırganlık sürecinin bir nedeni budur.

Fakat evdeki hesap her zaman çarşıya uymayacağı gibi, AKP/Erdoğan’ın faşist politika ve baskıları toplumda kabul görmeyecek düzeyde teşhir olmuştur. Özellikle son saldırganlık sürecinde başlatılan ve hala süren operasyonlar, tutuklamalar, tehditler ve bombalamalar AKP/Erdoğan iktidarının gerçek yüzünü gizlenemeyecek çapta deşifre etmiştir. Dolayısıyla Erdoğan’ın hesapları toplumsal gerçeklik ve gelişmelerle örtüşmeyen bir düşten ibarettir. Belli bir ağırlık kazansa da henüz netleşmemiş olan bir erken seçim olasılığı eğer gündeme gelirse, Erdoğan toplumun karşısına 7 Haziran seçimleri sonrası olduğundan çok daha uzun bir süre halkın karşısına çıkamayacak duruma gelecektir. Çünkü faşist baskılara, saldırı ve çatışmalara, yaşanan ölümlere ve gidişata ancak Erdoğan ve onun gibi faşizmden beslenen belli bir kesim onay verebilir; halk kitleleri bu karanlığa onay vermez.

‘’Milli irade’’yi her türlü gerici bencil amaçları için dilinden düşürmeyen Erdoğan, şimdi ‘’milli iradeyi’’ yok sayarak kararlar alıp ülke halklarını savaş saldırganlığı altında terbiye etmeye çalışıyor. AKP/Erdoğan ‘’milli irade’’yi seçimde kaybetmesine rağmen, hala ülkenin kaderiyle ilgili kararlar alıp uygulamaktadır. Bununla hem ‘’milli iradeye’’ karşı gerçekte ne kadar saygılı olduğunu göstermiş oluyor, hem de yasaları-hukuku tanımadan iktidarı için ne kadar pervasız olduğunu gösteriyor. Erdoğan, bağımsız yargı dedikleri yargıyı ne denli siyasallaştırıp kendi denetimine aldığını da açıkça ortaya koyuyor. Öyle ki, bir sözüyle savcılar, mahkemeler hemen harekete geçerek onun istemleri doğrultusunda soruşturmalar başlatıp davalar açabiliyor. HDP milletvekilleri ve eş başkanları hakkında hazırlanan fezlekeler doğrudan Erdoğan’ın talimatıyla hazırlandı. Yargının durumu-bağımsız olmadığı bir kez daha çıplak biçimde açığa çıkarken, Erdoğan’ın yargıya nasıl hükmettiği de gözler önüne saçılmış oluyor. Bu kadar açık bir yargı müdahalesi ve yargının siyasallaştırılması maalesef milliyetçi faşist hezeyanlar arasında sessizce geçiştiriliyor. Dahası, daha düne kadar kandille görüşen, Oslo’dan Dolmabahçe protokolüne kadar aleni görüşmeler yürüten AKP/Erdoğan şimdi HDP’yi Kandille görüşmelerinden dolayı suçlu ilan ediyor. Bu konuda Erdoğan/AKP ne kadar kendisiyle çelişiyorsa, yargı da bu zemindeki fezlekeleriyle bir o kadar tutarsızlık içinde olup siyasi kararlarla hareket ettiğini ortaya koymuş oluyor.

Kuşkusuz ki, yargının bağımsızlığı gerici düzenlerde bir safsatadan ibarettir. Ancak bu kadar aleni olarak Erdoğan’ın talimatıyla hareket eden bir yargı, tabela olarak da olsa bağımsız yargı ibaresini kullanmayı hak etmemektedir. Bahsi geçen yargı bu tavrıyla en geniş toplumsal kitleler nezdinde güvenilirliğini yitirmiş demektir. Ve dahası…

Şimdi bombalamalarla ormanlar yakılıyor, köylüler tehdit edilip köyler boşaltılıyor! Köye geri dönüş projelerinin boş safsata olduğu kanıtlanmış oldu. Özellikle Kuzey Kürdistan’da polis, kitleleri silahla tarıyor, yaygın tutuklamalar yapılıyor, gözaltına alınanlar elleri arkadan kelepçeli olmak suretiyle yüzü yere kapatılarak tehdit ve milliyetçi faşist nutuklarla intikam naralarıyla işkencelerden geçiriliyor, katliamlar gerçekleştiriliyor.  Adeta adı konulmamış bir olağan üstü hal ve sıkıyönetim uygulanıyor. Daha doğru tanımla tam bir darbe yaşanıyor; gerçekleştirilen katliamlar, saldırılar, işkenceler, tutuklamalar, yakıp yıkmalar ve köy boşaltmalarla süren sınırsız terörle… Devletin gücü kanıtlanmak isteniyor Kürtlere ve halklarımıza. Oysa halklarımız da Kürt halkı da faşizmi yakından tanıyor, bir kez daha kanıtlamaya gerek yok! Halklarımız halk düşmanlarını, barbarları, işkencecileri ve gerici iktidarı uğruna halka zulmü reva görenleri iyi tanıyor!

Bütün bunların adı, tekçi ve tek adam diktasına dayalı bir faşist diktatörlükten başka bir tarife sığmaz. Bugün halklarımız ve analar Erdoğan’a daha kuvvetli sormalıdır; bizim çocuklarımız ne için savaşıyor? Bizim çocuklarımızı haksız savaşa sürdün ve ölüyorlar, peki senin ve sizin çocuklarınız nerede?

Ve bir çağrı da bizler yapıyoruz halklarımıza: Halklarımız çocuklarını askere, Erdoğan ve AKP sultası için yürütülen haksız savaşa, ölüme göndermemelidir çocuklarını! Halkların taraf olacağı savaş haklı devrimci savaştır.  Dolayısıyla çocuklarını kendilerine zulmeden faşist orduya değil, halkların ve ezilen ulus ve azınlıkların kurtuluşu uğruna yürütülen Sosyalist Halk Savaşına göndermelidir! Haksız savaşları önlemek ve bilumum gericiliği alt etmek için devrimci savaşa başvurmaktan başka yol yoktur.

 

 

Önceki İçerikBir kez daha “T.C.” devleti mi, T.C. devleti mi?
Sonraki İçerikAKP’nin erken seçim şantajı ve derin stratejisi