“Halkların Birleşik Devrim Hareketi”ni Coşkuyla Selamlıyoruz!

Faşist hâkim sınıfların Erdoğan/AKP somutundaki katliamcı ve barbar diktatörlüğünün koyu gerici şartları altında, ezilen mazlum ulus ve emekçi halk kitleleri cephesinden mücadele kararlılığıyla ışıldayan Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ni devrimci coşkuyla selamlayarak, sevincimizi tüm okur ve halklarımızla paylaşıyoruz. 

Gecikmiş de olsa Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketi önemli bir gelişmeye daha imza atmış oldu. Bu gelişmenin içeriğinin doldurulması kadar, mümkün olduğu süre boyunca devam ettirilmesi ve gerekli ciddiyetin sürdürülerek basit kaygılarla bu gelişmenin heder edilmemesi de önemli olacaktır. O halde bu gelişmenin parçası olan her hareketin yüksek sorumluluk bilinciyle hareket etmesi ve bu gelişmeyi verimli kılarak daha da ilerletmesi görevi, hayati bir sorun ve sorumluluk olarak omuzlaması gerekendir.

Öncelikle belirtelim ki, bu gelişme karşısında sevinç duymaktan başka, ters orantılı bir refleks gösteremezdik, gösterilmemeli, gösterilemez de. Devrimcilerin, demokratik ve ilerici kuvvetlerin ortak mücadele zemininde birleşmesi halkın daim isteği olmakla birlikte, devrimin de temel bir ihtiyacıdır. Devrimcilerin bu ihtiyaca ve halkın beklentisine karşılık vererek atılan mevcut somut adımı elbette sevinçle karşılanmaktan başka bir karşılığı hak etmez.

Öte taraftan devrimci ve sosyalist hareketin Kürt ulusal sorunu karşısındaki görev ve sorumlulukları bağlamında somut ve ileri bir adım atarak birleşik mücadele zemininde buluşma pratiği de sevindiricidir. Ülke devrimci hareketinin Kürt ulusal sorunu ve hareketi karşısındaki sorumluluklarında pratik sahada son derece yetersiz ve zayıf kaldığı bilinmektedir. Proleter devrimci hareketin Kaypakkaya yoldaşın çığır açan yaklaşımları temelinde Kürt ulusal sorunu hakkındaki teorik belirlemelerde bilimsel ve ileri bir düzey olsa da, bu düzey pratik sahaya inmede cılız olmakla birlikte, esas itibarıyla zayıf kalmıştır. Ki, proleter devrimci hareket Kürt ulusal sorununa dönük görevlerinde örgütsel pratik bağlamında yetersiz kaldığını vb. ifade etmiştir. Dolayısıyla bugün HBDH ilanıyla yaşanan somut gelişme, Kürt Ulusal Hareketi ile ortak mücadelede buluşma bakımından bu yetersizliğin-zayıflığın nispeten giderilmesine işarettir.

HBDH’nin oluşumu salt Kürt Ulusal Hareketi ile gereken ilişkilerin geliştirilmesi bakımından değil, ülke devrimci hareketi ve devrimci mücadelenin kaderi açısından da ciddi bir gelişmedir. Devrimci nitelikte olan devrimci yapıların esası bu birleşik mücadele hareketi içinde yer almaktadır. Bu durum devrimci hareketin sınıf mücadelesi görevlerinde ortaklaşarak birleşmesi açısından tarihsel bir dönemeç olabilir. Güçleri zayıf olmakla birlikte, parçalı ve dağınık olan devrimci hareket birleşik mücadele zemininde toparlanıp büyüme koşullarına esasta sahip olacak, devrimci hareket içindeki devrimci duruş gelişerek güçlenecektir. Zira mücadele pratiğinin gelişmesi bu pratiğe dâhil olan tüm güçleri her bakımdan etkileyerek ilerletecektir. Devrimci kültür ve geleneğe ait önemli bir özellik filizlenip ürün verecektir. Devrim ya da devrimci mücadelenin boy verip gelişmesi için -nesnel/kendiliğinden- uygun olan devrimci durum veya şartlar, halkların mücadele hareketi gibi mücadele araçları ve dinamiklerinin katkısıyla devrimin başarısı için gerekli olan sübjektif şartlar da gelişmiş-geliştirilmiş olacaktır…

HBDH devrimci direniş, mücadele ve savaş ihtiyacı ekseninde gündeme gelen ve özü itibarıyla bir mücadele-savaş kurumudur. HBDH’yi daha da anlamlı kılan şey devrimci mücadele ve savaş ihtiyacı temelinde oluşturulan bu kurumun büyük bir devrimci bileşeni ihtiva etmesi ve bu güçler arasında mücadele ortaklığına gitme yeteneğinin sergilenmiş olmasıdır. İster politik anlamda ve isterse ideolojik-siyasi formasyon anlamında olsun, devrimci güçlerin ortak düşmana karşı ortak mücadelesini devrimci savaş niteliğinde ifade eden HBDH oluşumu bu temel özelliği itibarıyla olumlu gelişme olarak övgüye ve selamlanmaya değer ciddi bir gelişmedir. Hiçbir geri hedef ve amaç taşımayan, bilakis devrimci hedef ve amaçlar güden bu gelişmenin tali meseleler öne çıkarılarak zayıflatılması, atılım ve coşkusunun bulandırılması devrimci yaklaşım olamaz.

Kuşkusuz ki, HBDH de her süreç, plan, oluşum ve eylem gibi eleştirilebilir bir olgu, bir araçtır. Dört dörtlük ve mükemmel bir plan, organizasyon ve süreç düşünülemez. Bu anlamda HBDH oluşumu ve yönelimini eleştiriden, eksiklikten muaf görmek düşünülemez. Ne var ki, her süreç gibi HBDH de öncelikle esas niteliği ve rolü itibarıyla ele alınmak durumundadır. Esas yanı öne çıkarılmakla birlikte eksik ya da zayıf özellikleri açısından eleştiriye tabi tutulabilir. Eleştiri tutumunda esas yanın gölgelenmemesi doğru olandır. HBDH’nin neyi hedeflediği, ne için oluşturulduğu ve hangi nitelikteki güçlerden teşekkül olduğu yapılacak değerlendirmelerde göz önüne alınması gereken unsurlardır. Ki, HBDH’nin niteliğine damga vuran esas öğeler bu unsurların niteliğiyle açıklanabilirler. Dolayısıyla bu gelişme karşısında aktüel olmayan, varsayıma ve öngörüye dayalı olasılıkların öncelenerek değerlendirmelerde bulunulmasının işi yokuşa sürmekten başka bir anlamı olmaz. Elbette muhtemel tüm olasılıklar, gelişmeler ve mümkün olan sorunlar öngörülmeli ve bu zeminde muhasebe ya da değerlendirmelerde bulunulmalıdır. Fakat şimdinin durumunu ifade etmeyen bu olasılıkların acil sorunmuş gibi esaslaştırılarak öne çıkarılması niyetten bağımsız olarak sürecin kösteklenmesine hizmet eder. Somut durum ve gerçekliğin görülmesi ve mevcuttaki koşulların böyle bir adımı gerekli ya da isabetli kılıp kılmadığı ve ihtiyaç haline getirip getirmediğine bakmak doğrusudur. Özcesi ileride gelişebilecek eksiklikler gerekçe edilerek bugün atılan adımı olumsuzlamak doğru yaklaşım olamaz.

 

Kaygıların taşınması, dillendirilmesi normaldir. Aynı biçimde eleştirinin yürütülmesi de kaçınılmazdır. Kaçınılmaz olduğu kadar gereklidir, ihtiyaçtır. Ancak kaygı ve eleştirinin somut sebebe, olguya, analize, tespite veya gerçeğe dayanması şarttır. Gerekçeden yoksun kaygı ya da eleştiri soyut ve keyfiyetçidir. Dolayısıyla da ciddiye alınacak yanı zayıftır ve pratikteki karşılıktan da yoksundur. Ayrıca yukarıda özetle tarif ettiğimiz eleştiri hastalığını olağan zeminde gelişen eleştiri ve kaygının dışında tuttuğumuzu bir kez daha belirtmek isteriz. Bu tarz hastalıklı eleştiri kültürü dışında, en keskin ve en karşıt eleştiriler de dâhil tüm eleştiriler devrimci olgunlukla karşılanırken, bu eleştiriler de devrimci olgunluk içinde yapılmalıdır. Dolayısıyla, yanlış ya da doğru olsun samimi olan her türden eleştiri yürütülürken, atılan adımın tarihsel, siyasi ve örgütsel önemi karartılmamalı, atılan adımın her şeye rağmen başlı başına önemli bir ilerleme ve gelişme olduğu unutulmamalıdır. Bu ayırt edici husus gözetildikten sonra yapılan her eleştiri olağan ve tabidir. Eleştiri hastalığı tavrından da uzaktır.

Şimdi görev örgütsel mekanizmanın parçası olan her aktivistin kendisini bu mücadele ve savaş sürecine hazırlaması, birleşik mücadele zemininde aktif rol alarak sürecin etkin öğesi olmasıdır. Her yapı ortak mücadele kurumunun işlevine uygun rol oynamak için üzerine düşen görev ve sorumluluğu pratik sahada yerine getirme ciddiyetiyle hareket etmekle karşı karşıyadır. 

Önceki İçerikAnayasa Mahkemesi’nin Dündar ve Gül kararına Erdoğan’ın tahammülsüzlüğü
Sonraki İçerikİKTİDARIN KADINLAŞTIĞI BİR DÜNYA MÜMKÜN