Hapishanelerde yeni saldırı dalgası ve direniş

Güncelde de hapishaneler burjuva siyasal iktidarın bir numaralı hedefi durumundadır. Toplumsal muhalefeti bastırmanın ilk basamaklarından biri olan hapishaneler yine egemenlerin her türlü gerici ve barbarca saldırılarına uğrayarak susturulmaya çalışılmaktadır. Öncesi olmakla birlikte özellikle 15 Temmuz darbe girişimi ve  Hemen sonrasında ilan edilen OHAL ile birlikte bütün toplumu sindirmeyi hedefleyen mevcut burjuva siyasal iktidar, Hapishanelerde can ve kan bedeli mücadeleler sonucu kazanılmış olan bütün demokratik ve insani hakları gasp ederek devrimci tutsaklar üzerinde var olan tecrit işkencesini daha da derinleştirmektedir

 HABER MERKEZİ(07.08.2017)-Sınıfsız Toplum İçin Halkın Günlüğü’nün 2.Sayısında yayınlanan’’ Hapishanelerde yeni saldırı dalgası ve direniş’’ başlıklı makaleyi takipçilerimizle paylaşıyoruz.

‘’Türkiye-Kuzey Kürdistan’da devrim ile karşı devrim arasındaki mücadele keskinleşerek devam ediyor. Süreklileşen bir siyasal kriz anaforunda kendi gerici iktidarını tahkim etmek isteyen Erdoğan/AKP iktidarı, yaşamış olduğu siyasal krizin doğal yansıması olarak topyekûn gerici savaş ve bu zeminde devreye sokulan bütün kirli savaş politikaları ile işçi sınıfı başta olmak üzere bir bütün olarak halklara barbarca saldırmaktadır. Hiçbir aykırı sese tahammül etmeyen Erdoğan/AKP iktidarı bir bütün toplumsal muhalefet üzerinde tam bir zorbalık kurmuş durumdadır. Erdoğan/AKP iktidarının yaşamış olduğu siyasal kriz hali öyle bir noktaya gelmiş durumdadır ki, bırakalım demokratik ve ilerici toplumsal muhalefeti, kendisiyle aynı burjuva zeminde bulunan fakat burjuva klik dalaşı zemininde muhalefet eden ve eleştiren kesimlere dahi pervasız bir biçimde saldırarak susturmaya çalışmaktadır. Cumhuriyet gazetesi başta olmak üzere bu zeminde somutlaşan bir dizi saldırı politikası bunun somut örnekleridir. CHP gibi burjuva faşist bir partinin başkaca siyasal nedenlerle birlikte sokaklara çıkarak “Adalet” yürüyüşü gerçekleştirmesi tamda bu siyasal sürecin ve derinleşen klik çatışmasının sonucudur. Erdoğan/AKP iktidarının somuttaki politik yörüngesi ve hiçbir sınır tanımayan saldırganlığı CHP gibi burjuva faşist bir partiyi dahi sokaklara çıkmaya zorunlu kılmıştır. Burjuva klikler arasındaki çatışmanın ve krizin derinleşmesi her açıdan devrimci mücadelenin zeminini güçlendiren ve devrimci durumu daha da keskinleştiren bir rol oynamaktadır. Hali hazırda devrimci ve komünist öznelerin bu derinleşen siyasal kriz haline müdahale edememe gerçekliği bu somut siyasal olguyu önemsizleştirmemektedir. Konumuz başlı başına bu olmadığı için sadece değinip geçeceğiz, keza gerek gazetemizde ve gerekse de sitemizde bu meselelere dair kapsamlı değerlendirmeler yapılmaktadır.

Burjuva siyasal iktidarın bütün toplumu susturma ve bastırma siyasal paradigmasının tarihsel olduğu gibi güncelde de ilk hedeflerinden biri her zaman hapishaneler olmuştur. Zira hapishaneler devrimle karşıdevrim arasındaki sınıf çatışmasının yaşandığı en keskin alanların başında gelmektedir. Bu somut siyasal gerçeklikten dolayı hapishaneler her daim gerici egemen sınıfların bir numaralı hedefi olmuştur. Dünyadaki örnekleri bir yana ülkemizdeki hapishaneler tarihi bunun somut örnekleriyle doludur.

Güncelde de hapishaneler burjuva siyasal iktidarın bir numaralı hedefi durumundadır. Toplumsal muhalefeti bastırmanın ilk basamaklarından biri olan hapishaneler yine egemenlerin her türlü gerici ve barbarca saldırılarına uğrayarak susturulmaya çalışılmaktadır. Öncesi olmakla birlikte özellikle 15 Temmuz darbe girişimi ve  

Hemen sonrasında ilan edilen OHAL ile birlikte bütün toplumu sindirmeyi hedefleyen mevcut burjuva siyasal iktidar, Hapishanelerde can ve kan bedeli mücadeleler sonucu kazanılmış olan bütün demokratik ve insani hakları gasp ederek devrimci tutsaklar üzerinde var olan tecrit işkencesini daha da derinleştirmektedir.   OHAL uygulamasını kendisine siyasal dayanak yapan siyasal iktidar hapishanelere yönelik çıkarmış olduğu özel genelgelerle devrimci tutsakların en insani yaşam haklarını dahi keyfi gerekçelerle gasp ederek engellemektedir.

Devrimci ve muhalif yayınların tutsaklara keyfi gerekçelerle verilmemesinden tutalım da görüşçüler ve avukatlar üzerinde uygulanan baskı ve engellemelere, oradan da mektuplar başta olmak üzere her türlü iletişim hakkının gasp edilerek engellenmesine kadar tecrit işkencesi sistematik olarak hapishanelerde devam etmektedir. Yaşanan hak gasplarını ve saldırıları protesto ederek karşı çıkan devrimci tutsaklara ise hapishane idareleri denetiminde gardiyanlar tarafından işkence yapılmaktadır. Bununla birlikte yine saldırılara ve tecrit işkencesine karşı çıkan devrimci tutsaklara her türlü saldırı ve işkence uygulanarak cezalar verilmektedir.

Yani bir bütün olarak devrimci tutsaklara bir kez daha teslimiyet dayatılmaktadır. Daha öncesinden defalarca kez çeşitli biçimlerde ve vahşi katliam ve saldırılarla devrimci tutsaklara dayatılan teslimiyet nasıl ki devrimci tutsakların baş eğmez devrimci direnişiyle boşa çıkarıldıysa bugünde aynı saldırılar devrimci tutsakların tarihsel devrimci direniş bilinci ve kararlılığı ile boşa çıkarılacaktır.  Geçmişte olduğu gibi bugün de hiçbir saldırı devrimci tutsakların iradelerini teslim alamayacaktır.

Saldırıda yeni bir aşama: Tek Tip Elbise dayatması!

Hapishanelerde devrimci tutsaklar üzerindeki hak gaspları, tecrit ve işkenceyi sistematik hale getirerek devrimci iradelerini kırmaya çalışan burjuva siyasal iktidar, saldırılarına yeni boyut kazandırarak daha öncesinde de birçok kez devrimci tutsaklara dayatılan fakat devrimci tutsaklar tarafından devrimci direniş ve kararlılıkla boşa çıkartılan tek tip elbise saldırısı yeniden devreye koyulmak istenmektedir. Erdoğan tarafından “FETÖ” davasında tutuklu olanlara karşı uygulanmasını dillendirdiği tek tip elbise saldırısının esas mahiyetinin devrimci tutsaklara yönelik bir saldırı politikası olduğu bizler tarafından aşikâr bir durumdur. Emperyalist/kapitalist dünya gericiliğinin kendisine karşı muhalif olan ve mücadele edenlere karşı uyguladığı en etkili kirli politikalardan biri olan tek tip elbise uygulaması dünyanın çeşitli yerlerinde belli tarihsel süreçlerde birçok kez hayata geçirilmiştir. Son olarak ise tek tip elbise uygulaması 11 Eylül saldırısı ve Irak işgali sonrasında ABD’nin açtığı Guantamono kampında tutuklulara uygulanmıştı. Tek tip elbise saldırısı başta ABD olmak üzere dünya’nın birçok ülkesinde muhaliflere karşı kirli bir politika olarak hala uygulanmaktadır.

Ülkemizde de tek tip elbise saldırısı 12 Eylül askeri faşist cunta dönemi başta olmak üzere belli tarihsel kesitlerde birçok kez devrimci tutsaklara karşı bir teslim alma politikası olarak dayatılmış ve devrimci tutsakların kararlı direnişi karşısında geri püskürtülmüştür. Özellikle Metris hapishanesinde tek tip elbise dayatması kabul etmeyen devrimci tutsakların direnişi tarihe mal olmuştur. Devrimci Sol ve TİKB davası tutsaklarının tek tip elbise dayatmasına karşı başlattıkları ölüm orucu direnişinde Devrimci Sol savaşçıları Abdullah Meral, Haydar Başbağ, Hasan Telci ve TİKB önder kadrolarından M. Fatih Öktülmüş ölümsüzleşti.

Erdoğan/AKP iktidarı tarafından hapishanelerde devrimci tutsaklara karşı uygulamış olduğu tecrit ve işkence saldırısını bir adım daha ileriye taşımanın bir adımı olan tek tip elbise saldırınsın gündemleştirilmesine karşı başta İHD, THİV, ÇHD ve Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi(TDİ) olmak üzere ve daha birçok demokratik kurum açıklama yaparak tepki gösterdi.

Devrimci tutsaklardan açlık grevleri!

Hapishanelerde OHAL kapsamında uygulanan ağır tecrit, baskı ve işkence olmak üzere bir bütün toplumsal muhalefete yönelik topyekûn gerici savaş ve saldırganlığa, somutta ise toplumsal mücadelede önemli bir rol oynayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın açlık grevi direnişiyle dayanışmak amacıyla Türkiye-Kuzey Kürdistan hapishanelerinde bulunan devrimci, Komünist ve Yurtsever tutsaklar belli aralıklarla üçer günlük açlık grevi eylemi gerçekleştirdiler. 

Tüm hapishanelerde bulunan MKP, MLKP, TKP/ML ve PKK/PJAK dava tutsakları Temmuz ayı içerisinde değişik tarihlerde saldırıları protesto edip, başta Nuriye ve Semih’in direnişi olmak üzere toplumsal mücadeleyle dayanışmayı yükseltmek için üçer günlük açlık grevi eylemleri gerçekleştirdiler.

MKP dava tutsaklarından üç günlük açlık grevi eylemi!

Diğer devrimci ve yurtsever tutsakların yanı sıra tüm hapishanelerde bulunan MKP dava tutsakları da 20 Temmuz tarihi itibarı ile 3 günlük açlık grevi eylemi gerçekleştirdi.

15 Temmuz darbe girişimini karşı darbeye dönüştürüp ezilenler üzerindeki saldırılarını arttıran Erdoğan/AKP iktidarının HDP milletvekillerini ve HDP eşbaşkanlarını tutuklayıp KHK’ler ile de tüm toplumsal dinamiklere karşı savaş açtığının belirtildiği açıklamada “Bizler hapishanelerde bulunan MKP dava tutsakları olarak Erdoğan/AKP iktidarının halklarımıza yönelik topyekûn gerici savaş ve saldırganlığını protesto etmek ve Nuriye Gülmen ve Semih Özakaça’nın haklı taleplerinin kabul edilmesi, OHAL ve KHK’lerin kaldırılması, hapishanelerdeki tecrit, işkence ve keyfi uygulamaların son bulması için ve faşist diktatörlüğe karşı direnen, mücadele eden halkımızla dayanışmayı yükseltmek için bulunduğumuz tüm hapishanelerde 20 Temmuz’da üç günlük açlık grevi eylemi yapacağız. Tüm halkımızı faşizme karşı birlikte mücadele etmeye, devrim ve sosyalizm mücadelesini birlikte yükseltmeye çağırıyoruz” ifadeleri kullanıldı.

Hapishanelerde bir direniş manifestosu 96 Ölüm Orucu direnişi!

Hapishaneler devrimle karşı devrim arasındaki sınıf savaşımının en keskin olduğu yerlerden biridir. Ülkemizdeki sınıflar mücadelesinin tarihsel sürecine baktığımızda hapishaneler olgusu hep saldırı, katliam, tecrit, işkence ve tabi ki tarihsel devrimci direnişlerle gündemde olmuştur. Bu tarihsel devrimci direnişlerden biri de 96 şanlı Ölüm Orucu direnişidir. Devrimci tutsakların iradesini kırmaya ve teslim almaya yönelik olarak devreye sokulan başta Eskişehir tabutluluğu olmak üzere birçok yerde inşa edilen hücre tipi hapishane saldırısı başta olmak üzere bir bütün devrimci tutsaklar üzerinde sistematik hale gelen ağır baskı ve saldırılara karşı önce açlık grevi ve belli bir aşamadan sonra Ölüm Orucu direnişine dönüştürülen eylemde yüzlerce devrimci ve komünist tutsak bedenini silah yapıp ölüme yatırdı.

96 Ölüm Orucu direnişi ülkemiz devrim mücadelesi açısından tayin edici bir noktada yer alan süreçlerden biridir. 96 Ölüm Orucu direnişi 71’lerde mayalanan devrimci dayanışma ve siper yoldaşlığı ruhunun yaşatılmasının somut adıdır. Türkiye-Kuzey Kürdistan devrim hareketi bu şanlı direnişte en değerli kadrolarını sonsuzluğa uğurladı. Şanlı 96 Ölüm Orucu direnişi 12 kızıl kardelenin ölümsüzlükleri ile zaferle sonuçlanarak devletin teslim alma saldırısını boşa çıkarmış ve devrimci iradenin asla teslim alınamayacağını bir kez daha kanıtlamıştır.

 Şanlı Ölüm Orucu direnişinin öznelerinden olan Proletarya Partisi de bu direnişte üç değerli kadrosunu yitirmiştir. Aygün uğur, Hayati Can ve Ali Ayata yoldaşlar bu şanlı direnişte ölümsüzleşmişlerdir. Aygün Uğur hem 96 Ölüm Orucu direnişi ve hem de Proletarya Partisi tarihinde ilk Ölüm Orucu şehidi olması itibari ile tarihe geçmiştir. Bir kez daha şanlı 96 Ölüm Orucu direnişinde ölümsüzleşen 12’lerin devrimci hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz’’.

Önceki İçerikGüney Kürdistan Bağımsızlık Referandumu ve kısa arka planı
Sonraki İçerikİktidar umudu taşıyan CHP çıplak yüzünü göstermekte gecikmedi!