Marks ve Engels’ten sonra, özellikle Lenin-Stalin ve Mao gibi Marksist (MLM) önderler, partinin devrimde oynayacağı rol ve devrimdeki yaşamsal önemine işaret ederken, partinin İşçi sınıfının seçkin üyelerinden oluştuğuna dikkat çekiyor, sınıf mücadelesi içinde denenmiş-sınanmış ve polise karşı tecrübe kazanmış, gizli mücadele ya da örgütlenme prensiplerinde yetkinleşmiş, tek başına yolunu bulup ayakları üzerinde durabilen, yaratıcı, cüretkar, yetenekli ve birikimli sağlam kadrolara sahip, demir disiplin temelinde sıkı örgütlenmiş, irade-eylem birliği zemininde kenetlenmiş, işçi sınıfının kararlı önderlik kurmayı olarak tanımlıyordu.

Partiyi tarif ederken komünizmin öğretmenlerinin ortaklaştıkları bunlarla sınırlı değildi kuşkusuz. Tarihi yapanın halk olduğu gerçekliği partinin de örgütler toplamı gerçekliğiyle buluşturur. Parti, işçi sınıfı içinde örgütlenme çalışmasına bağlı olarak sendika ve hatta fabrika örgütlerine; köylük içinde örgütlenmesine bağlı olarak topraksız köylüler, ırgatlar, tarım işçileri örgütüne, şehir ve kırlık bölgelerdeki örgütlenmeye uygun olarak, köy ve şehir hatta semt örgütlerine; demokratik kitle örgütlerine; kadın ve gençlik örgütlerine; ekoloji sorunları bağlamında çevre örgütlerine; ve bütün bu çalışmaları sürdüren derinleştiren ve koordine eden partinin temel örgütlerine ve halkın ve devrimin örgütlenmesinin önünü açan askeri örgütlenmelere… sahip olmak durumundadır. Buna göre, partinin gerici kurumlarda örgütlenmek dahil, kitlelerin bulunduğu veya yoğunlaştığı merkezler esas olmak kaydıyla, sınıf çelişkileri ve bunların yansıması olan tüm çelişki ve sorun alanlarında örgütlenmesi devrim veya örgütlenmenin mantığına uygun olandır…

Partinin en yetkin örgütlenmesi bu geniş yelpazeye yayılan kapasitesiyle tasvir edilebilir. Fakat parti bu kapsamlı örgütlenme yeteneğine genellikle mücadelenin belli bir gelişme aşamasından sonra, yani nispeten uzun bir mücadele birikiminden sonra bizzat mücadele içinde gelişerek kavuşur. Hiçbir parti dört başı mamur ideal bir kurumsallaşma sağlayarak kurulmaz-kurulmamıştır. Hatta bazı tarihsel kesitlerde bu asgari şartlar çok daha zayıf olduğu halde partinin kurulmasına adım atılır. Partinin ideolojik-teorik temelleri mevcut bulunduktan sonra, parti örgütü örgütsel yetersizliklere, yani az sayıdaki kadroya rağmen kurularak ilan edilir. Partimizin kuruluşu buna örnektir. Kaypakkaya yoldaşın önderliğinde az sayıdaki kadro partimizi kurarak ilan etmiştir. Bir partinin kuruluşu aynı zamanda bir kuruluş kongresi sorunudur da. Ne ki, kuruluş ilanı kongre şartıyla ertelenmez. Nitekim partimizin kuruluş ilanı ve sonrası planlama da bu zeminde ele alınmıştır. Daha demokratik şartlarda ve geniş katılımla işletilen bir demokrasi süreciyle partinin kurulması taçlandırılmak istense de Ali Haydar Yıldız yoldaşın ölümsüzleşip Kaypakkaya yoldaşın yaralı olarak düşmanın eline geçmesiyle birlikte başlayan ve sonra derinleşerek gerçekleşen birinci örgütsel yenilgi süreci, Kaypakkaya yoldaşın parti kongresini gerçekleştirmesine olanak tanımamıştır…

Partimiz, 2002 yılına kadar parti kongresini gerçekleştirememiş olmasına karşın, örgütsel yenilgileri takip eden yıllar partinin merkezi yapısına kavuşmasını sağlayan konferanslar gerçekleştirirken, ara dönemlerde de belirlenmiş periyotlarda parti konferansları gerçekleştirerek partinin sınıf mücadelesi görevlerine bağlı olarak savaş siperlerinde konumlanıp mücadele pratiği içinde olmasını sağlamıştır. Bu konferanslarda bir dizi teorik tartışma yürütüp sonuçlar çıkarmasına, tavırlar geliştirip yönelimler belirlemesine, genel ve özgün tarzda mücadele ve örgütlenme sorunlarına, pratik meselelere eğilerek önemli işlev görüp partiyi devrimci savaş doğrultusunda konumlandırıp önünü açmıştır. Ne ki, yapılan bu konferanslarda partinin programı ve devrim stratejisine denk gelen ve doğrudan ülkenin sosyo-ekonomik yapı tahlilini ilgilendiren konular gündeme alınmamıştır. Zira bunlar ancak bir parti kongresiyle ele alınıp tartışılabilir, gerektiğinde değiştirilebilirlerdi…

Teorik olarak ya da işleyiş ve disiplin prosedürü bakımından bu bilinç doğru da olsa, mücadele ve örgütlenme sorunlarına daha köklü açılar getirecek olan tartışma zemini ve ihtiyaçların ertelenmesiyle bu ele alış adeta sorunların yığılmasına yol açmıştır denilebilir. Nitekim, Parti 1. Kongresi bu handikabı partinin önünden kaldırarak bir ilerlemenin önünün açmıştır. Parti 1. Kongresi sonrasında yaşanan gelişmeler dikkate alındığında, parti kongresinin parti ve sorunları açısından önemini anlaşılır hale getirmiştir. Zira bir parti için kongre, demokrasinin en belirgin göstergesi ve en geniş zemini olarak anlam taşır. Konferanslarımız bu demokrasiyi karşılayan nitelikte de olsa, partinin program ve stratejisini tartışma dışı bırakan bir zemin olarak (bu anlamda olmak kaydıyla) demokrasiyi fiilen sınırlamıştır ancak bu temel sorunları kongreye havale etmesinden gelen objektif bir durum olmuştur. Ancak bu önemli bir sorun da yaratmıştır çünkü, tam da yürütülmesi işleyiş ve disiplin dışı olarak telakki edilip engellenen ilgili tartışmalar nedeniyle bir dizi parti kadro ve üyesi ya fikir farklılığı nedeniyle kendisi parti dışında kalmış ya da parti bu fikirleri çeşitli ideolojik tanımlarla dışarıda bırakmıştır. Uzun mücadele dönemi düşünüldüğünde bu zaman zarfı içinde parti azımsanmayan bir güç kaybına uğramıştır. Onlarca kadro, üye ve savaşçı yoldaş partiden kopmuş ya da partinin dışına itilmiştir. Kongrelere ertelenen ve ama bir türlü de yapılamayan bu “yasak” tartışmaların yürütülmesi parti demokrasisi içinde serbest bırakılmış olsaydı ziyan edilen-olan bu güçler esasta yitirilmemiş olurdu. Maalesef yaşanmaması gereken ya da yaşanmaması mümkün olan ayrılık-kopuş veya dışlamaların birçoğu bu kongre yasakları zemininde cereyan etmiştir.

Kongreler yapıldıktan sonra bu durum değişti mi? Pratik gerçekliğe bakıldığında aynı durumun devam ettiği gözlemlenmektedir; zira bu uzun tarihi süreç kaçınılmaz olarak bir kültür oluşturmuş yaşanan örgütsel kan kaybı partiyi kadro ve nitelik bakımından oldukça zayıflatmış, ciddi sorunlarla tanıştırmıştır. Zayıflayan kadro ve nitelik sorunu doğru orantılı olarak bir dizi daralma ve örgütsel problemlere yol açmış, sorunların devam etmesine zemin yaratmıştır. Tam da bundandır ki, gerçekleştirilen kongrelere rağmen kopuşlar engellenememiş, örgütsel güç kaybı önlenememiştir. Dahası, yaşanan zayıflama fiilen sorunların yaşanmasını koşullamış ve hatta niteliğin gerilemesine paralel olarak örgütsel kopuşlar çok daha sıradanlaşmıştır. Nitelikteki düşüş, her türlü basit sorunun büyütülerek örgütsel kopuşlara taşınmasını; basit sorunların kopma vesilesi yapılarak örgütsel soruna dönüştürülmesini gündeme getirmiştir. Bir kaşık suda fırtınalar kopardıktan sonra burjuva yaşama adapte olanların hali doğrudan niteliğe ışık tutuyorken, bu zeminde kadro sorunu temel bir mesele olarak bütün örgüt ve örgütlenme sorunlarında etkin bir rol olarak önümüze çıkmaktadır.

Partide kadro ve niteliğin zayıflaması kuşkusuz ki, yukarıda değindiğimiz kongre yasaklarıyla sınırlandırılamaz. Bu önemli bir neden olarak rol oynasa da partide kadro ve niteliğin zayıflamasına yol açan esas etmenlerden bir diğeri ise, hiç şüphesiz ki parti kadrolarının devrimci savaş içinde yitirilmesi gerçeğinden gelir. Partimiz önemli bir kadro potansiyelini devrimci savaş siperlerinde yitirdi. Bu durum partide ciddi bir kadro sorununa yol açarken, kadroları koruma politikasında izlediği hatalı siyaset de bu sorunda küçümsenemez bir etmen olarak görülmek durumundadır. Parti 1. Kongresi bu soruna işaret ederek yeni bir siyaset benimsese de kongre önderliği örgütsel hatalar zemininde de olsa eskinin bu hatasından tam olarak kopamadı. Nitekim, 17’ler katliamı eskiden tam olarak kopmayan bu yaklaşımın da bir ürünü olarak gerçekleşti. Ve partimiz belki tarihinin en kritik ve en hayati kaybı olan 17’ler katliamıyla büyük bir gerileme, kadro ve nitelik yitimine maruz kaldı. Bahis konusu kadrolar büyük bir mücadele birikimi ve tecrübesinin taşıyıcısı olmanın ötesinde, partinin ideolojik-teorik dokusunu da belirleyen can alıcı pozisyondaki kadrolardı ve bugün yaşanan önderlik ve kadro sorunu ya da nitelik sorunu bu zeminden bağımsız telakki edilemez…

Örgütsel yenilgiye denk gelen ağır örgütsel darbe şartları son derece ağır örgütsel şartları ve bunun zorluklarını koşullayarak partinin önüne koydu. Faşizmin azgın baskıları da bu ağır şartların diğer bir yüzü olarak partinin karşısına çıktı. Bu ağır şartlar, mevcut kadro yetersizliği ve zayıflığıyla birleşince iyiden iyiye ağırlaşan bir durum partiye nüfuz etti. İçinden geçtiğimiz ve her bakımdan ağır olan süreç mevcut parti kadrolarını zorladı. Mücadele pratiği ve örgütsel şartlar bu koşullar altında biçimlenirken, bu durum kadroların da yükünü ağırlaştırıyordu. Kadrolar bu sınırlılıklar ve ağır koşullar altında partiyi omuzladılar. Mücadele ve örgütsel şartların sınırlı ve ağır olduğu bu koşullarda gürül-gürül bir mücadele pratiği ve örgütsel güçlenme-ilerlemeden de bahsedilemezdi. Devrimci mücadele ve savaşın ağır sorunlarla karşılaştığı ve örgütsel şartlarımız itibarıyla da ağır geçen koşullar kadrolarda büyük sıçrama ve ilerlemelerin yaşanmasına yeterli zemin sunmadı. Kimi kadroların gelişerek ileri çıkmasına rağmen, genel kadro bileşeninin şekillenmesi bu ağır şartlardan bağımsız gelişemezdi…

Bu durum partide bir disiplin ve maneviyat zaafına da neden oldu. Partinin merkezi kararlar ve uygulamalarına karşı mesnetsiz nedenlerle itiraz edip örgütsel sapma ve kopuşlara başvuran eğilim bu zeminde pervasız boyutlara vardı. Partinin her ileri adımı ve her kazanımı adeta hedeflenerek boşa düşürülmeye, baltalanmaya çalışıldı. Örgütsel kopuş gerçekleştirenlerin genel eğilimi bu temelde şekillendi. Bu kopuşlar da öyle ya da böyle partinin örgütsel güçlerini kemirdi, zayıflattı. Bazıları objektif olarak gerici bir rol oynadı. Bazı yönelimlerde ise bu yıkıcı çaba bilinçli bir tavırla ve partiye karşı baltalayıcı mücadelede yöntemlerini sergilese de, partimiz sınırlı kadro durumuna karşın bütün bu aymaz örgütsel tahribat ve tahrifatçı sapmalara karşın, önemli bir irade göstererek nitel pozisyonunu korurken, küçümsenemez gelişmelere de imza attı. Partimizin bu gelişmeleri sadece içten çıkan yıkıcı küçük-burjuva eğilimler tarafından sabote edilmiyor. Kimi dost örgütlerin de anlaşılmaz biçimde partimize karşı negatif refleksler geliştirip kazanımlarını baltalamasına tanık oluyor. Bu anlaşılmazlar dışında, gerici mihraklar tarafından da partimizin kazanımları hedefleniyor olması anlaşılırdır ve gericiliğin bu saldırıları partimizi ancak eğitir ve güçlendir!

Peki bizler bunlara takılıyor muyuz? Hayır! Bizler bütün bunlara rağmen kendi görevlerimize, işimize bakıyoruz. Sınıf mücadelesinin bir yansıması olan bu zorluklar ya da aleyhte olan şartlara boyun eğmeden ve zayıflıklarımıza gerekçe yapmadan kararlı mücadelemizde ısrar edeceğiz. Kazanımlarımızı koruyup büyüterek ilerleyeceğiz. Bu ilerleyişte ne eleştiri eksik olacaktır ne yıkıcı eğilimler bitecektir ve ne de gerici saldırılar duracaktır. Devrimin ve mücadelenin doğası budur…

O halde, partinin hatalar ve doğrular, gerilemeler ve ilerlemeler, zorluklar ve başarılar belleğini kuşanarak devrim ısrarımızı sürdürmek tek devrimci tutum ve asıl görevdir. Kendi hata ve eksikliklerimizi giderip sorunlarımızı asgari düzeye çekmeden, sınıf düşmanlarımıza karşı mücadelemizi sağlam zeminde geliştiremeyiz. Bilimsel Sosyalist Parti hata yapmayan değil, onu düzeltmesini bilendir. Hatalarıyla ilgilenmeyen ve onları görmeyen bir parti, onları düzeltemeyeceği gibi, sorunu dışarıda arama eğilimiyle en büyük yanlışa düşer. Parti, iç dinamikleri temelinde sağlamlığını korursa dışarıdan gelen saldırıları alt eder, siyasi mücadelesinde zafere yürüyebilir. Meselenin özü budur. Diyalektik yöntem bizlere, iç çelişkinin belirleyici, dış etmenlerin tali olduğunu söyler. Bizler de kendi hata ve eksikliklerimiz, yenilgi ve başarılarımız karşısında bu yöntemi kullanacağız, başarılarda kibri, yenilgilerde kabahati dışarda aramayı yöntem dışı tutacağız. Parti 1. kongresi bunu yaptı, partiyi sağlam temellerine oturttu. Diğer parti kongreleri bu çığırda ilerleyerek partinin önünü açtı…

Hatalar taşıyıp bunları ısrarla sürdürenler başarı sağlayamazken, hatalarını ders ederek onlardan öğrenenler başarı yolunda ilerler. Tüm devrimci tecrübe bunu teyit eder. Başarı yolunda madalyonun diğer yüzü ise, parti etrafında kenetlenerek her türden gevşekliğe son veren ve parti çizgisi temelinde partiyi sahiplenip savunan parti bilinci ve tavrını pratikleştirmekten geçer. Bilimsel parti bilinci, “parti hata yapmaz” görüşü üzerine kurulamaz. Bilakis, sadece ‘’onlar’’ değil, parti de hata yapar görüşü tam doğru görüştür. Ancak parti baltalanamaz, dışlanamaz, hiçleştirilmez. Çünkü parti savunulmadan ve parti etrafında kenetlenmeden mücadele ileri taşınamaz, devrim iddiası sürdürülemez. Bu doğrultuda, hatalarımızı eleştiriye tabi tutup onları terk ederek, militan devrimci dinamiği kararlı mücadele pratiğinde aydınlatarak ideolojik-siyasi çalışmalar yürütüp teorik seviye ve niteliği yükselterek, bu çalışma ve pratik içinde kadrolaşarak ya da kadro yaratarak sergileyeceğimiz somut yönelimlerle hem partiyi geliştirmek hem de devrimi ilerletmek mümkündür.

Önceki birkaç mücadele yılını sorunlar ve zayıflıklarla geçirmiş olarak yeni bir mücadele yılına girdik. Verilen emek ve mücadeleleri yadsıyıp yok saymadan, daha ileri hedefler uğruna geçmişi eleştiriye tabi tutmalı, yetersizliklerimizi hızla geride bırakmalıyız. Girdiğimiz yeni yıl sınıflar mücadelesi açısından büyük zorluklar ve ağır saldırılardan muaf olmayacaktır. Tersine daha büyük zorluklar ve ağır faşist saldırılar gündemde olacaktır. Ne ki, devrimci sınıf hareketi ve örgütlü mücadelesi daha güçlü dinamikler barındırarak tüm zorlukları püskürtme potansiyeline sahiptir. Açık faşist saldırılara karşın, devrimci sınıflar cephesinden daha büyük direniş ve mücadelelerin sahne alacağı görülmelidir. Büyük bir mücadele geleneğine, zengin mücadele tecrübesine ve devrimci savaş kararlılığına sahip partimiz, devrimci fırsatları kaçırmamak ve devrimci fırsatlar yaratmak konusunda da tarihsel roller almaya muktedirdir. Mücadelenin yarattığı fırsatlarda korkusuzca ileri çıkmak ve ama tüm faaliyetlerde partinin etrafında ve onun gösterdiği doğrultuda kenetlenmek temel devrimci ve komünist sorumluktur.

Yeni bir mücadele yılı vesilesiyle, ‘’devrim için parti’’ bilincini kuşanarak partiyle militan mücadelelere azmedip Sosyalist Halk Savaşı perspektifiyle ilerleyelim…

Önceki İçerikHalkın Günlüğü’nün 14. sayısı çıktı!
Sonraki İçerikÇizgi Hassasiyetinin Manipüle Edilmesi ve Çizgi Çığırtkanlığının Partiye Saldırı Salvoları…