HAZİRAN DERSLERİ IŞIĞINDA ÇEVRE VE DOĞA PERSPEKTİFİMİZİ KAVRAYALIM VE YAŞAMSALLAŞTIRALIM

Dört buçuk milyar yaşında olduğu tahmin edilen dünyanın aşağı yukarı son on bin yılına hâkim olan insan, özel mülkiyet ve sınıflı toplum gerçeğine ulaştıktan sonra kendisini ve doğayı kendi bencil çıkarları için kontrol etme, yağmalama ve tahrip etme yönelimine girdi.

Alet kullanma ve düşünme yeteneğini doğru bir yönelimle birleştirmeyen insanlık, diğer canlıları ve doğa bileşenlerini yok sayarak, her şeyi kafasına göre yakıp yıkan bir efendi rolüne soyundu.

Özellikle son yüz yılda, özel mülkiyet ve sınıflı toplumlar gerçeğinin en keskin biçiminin yaşandığı emperyalizm çağında, tüm doğa, geçmiş dört buçuk milyar yıldan yüzlerce kat daha fazla tahrip edilmiştir.

Nükleer silahlanma, HES vb enerji üretim alanlarının oluşturulması, ürünlerin genetiğiyle oynama, aşırı betonlaşmaya dayalı şehirleşme, kimyevi bileşenlerle hava, su ve toprağın kirletilmesi, hayvan ve bitkilerin kontrolsüz yok edilmeleri vb onlarca örnekle dünyanın emperyalizm tarafından tahrip edildiğini açıklayabiliriz.

Komünistler, çevre ve doğa meselesinde duyarlı olmalarına karşın geçmiş tarihsel süreçlerinde nükleer silahlanma vb meselelerde önemli eksikliklere düştü. Bu durum doğa ve çevre noktasındaki örgütlenmelerin zeminini zayıflattı.

Aynı zamanda çevre ve doğa sorunları devrim sonrasına ertelenerek, ‘anın’ görevleri de çok tali noktalara itildi. Sınıf mücadelesi içerisinde, önemli bir mücadele alanı olan çevre ve doğa örgütlenmelerinde gerilere düşüldü.

Komünistlerin bu noktadaki zayıflığı, emekçi kesimlerin örgütlenmelerinin dışındaki, ulus, inanç, cins ve çevre örgütlenmelerinin sınıf mücadelesinin alanından koparak kendi başına ayrı örgütlenmelere dönüşmelerine neden oldu. Emek cephesinin emperyalist güçler karşısındaki bu parçalı durumu önemli mevziler kaybetmemizi beraberinde getirdi. Fakat son on yılda, dünyanın değişik coğrafyalarında yaşanan gelişmeler, bu parçalı durumdan kaynaklı mücadelelerin başarıya ulaşamadığı gerçekliğini tüm kesimlere kavratarak yeniden bir tecrübeye dönüştürdü.

Haziran Ayaklanması da gösterdi ki emekçiler, çevreciler, eşcinseller, inanç çevreleri, ulusal topluluklar, kadın örgütlenmeleri ve tüm diğer kesimler, ortak mücadele ettiğinde ancak kazanımlar sağlamaktadır.  

Maoist Komünistler, son süreçte yaptıkları değerlendirmelerle doğa ve çevre meselesinin sınıf mücadelesinin önemli bir bileşeni olduğunu vurgulayarak, atıl durumun bir an önce aşılarak somut örgütlenmelerin yaratılması görevini temel örgütlenmelerden biri olarak belirlemiştir.

Üzerinde yaşanılan bir dünya yoksa sınıf mücadelesinin de, devriminde bir anlamı yoktur. İnsanın, diğer tüm canlılarla eşit haklara sahip olduğu gerçekliğini bir an olsun dahi gözden kaçırmadan çevre ve doğa örgütlenmelerini, evreni de içerisine katarak, devrimin ana görevlerinden biri olarak ele almalıyız.

Doğa ve çevre konusunda doğru bir bilince sahip olmak tek başına yeterli değildir. Ortaya koyulan doğru fikirlerin bir örgütlenmeye dönüşmesi teorik ve pratik bütünlük açısından kaçınılmazdır. Diğer örgütlenmelerde olduğu gibi doğa ve çevre örgütlenmelerinde de müttefik güç ve örgütlenme biçimlerinin doğru analiz edilmesi başarılı bir mücadele yürütmemizde belirleyici rol oynamaktadır.

Özgül bir örgütlenme alanı olan çevre ve doğa örgütlenmesinde, en geniş bileşenleri buluşturmak genel yönelim olmalıdır. Bu anlayışla çevre ve doğa örgütlenmelerinde dar grup örgütlenmelerinden uzak durularak en geniş kesimlerin birleştirildiği platformlar oluşturulmalıdır.

Ana yönelime uygun, hiçbir fikrin dışlanmadığı, herkesin kendisini özgürce ifade ettiği bir perspektif geliştirilmelidir. Gezi / Haziran sürecinin örgütsel dersleri bunun için en iyi tecrübeleri ortaya çıkarmıştır.

Bu alana yönelik dar örgütsel yapılardan uzak durma koşuluyla özgül örgütlenmeler oluşturularak var olan çevre ve doğa örgütlenmelerinin içerisine girip buralarda aktif rol alarak var olan mücadeleler geliştirilmelidir.

İçerisinde faaliyet yürüttüğümüz çevre ve doğa örgütlenmelerindeki genel perspektifimiz tüm bu özgül örgütlenmeleri ortak çatılarda birleştirmek olmalıdır. Her çevre ve doğa örgütünün Türkiye- Kuzey Kürdistan‘daki diğer çevre örgütleriyle ortak çalışma anlayışının yanında, dünyadaki tüm çevre ve doğa örgütleriyle dayanışmanın da ilerisinde, ortak çalışma ve örgütlenmeler oluşturulmalıdır.

Çevre ve doğa örgütlenmelerinde unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta ise, sınıf mücadelesiyle kopan bağlar birleştirilerek, tüm toplumsal kesimlerle ortak hedefe yürünmelidir. Unutulmamalıdır ki burjuva iktidarlar yıkılıp yerine doğayı ve çevreyi esas alan sosyalist iktidarlar kurulmadıkça çevre ve doğa bileşenleri gerçek anlamda kurtarılamaz. Yaşanılır bir dünya ancak ortak mücadeleyle başarılabilir. Bu bilinçle örgütlenmeye başlamalıyız. Doğru bir çevre, doğa ve evren bilinci olmayan insan komünist olamaz….

 

 

 

Önceki İçerikPEGİDA nasil bir olgudur?
Sonraki İçerikDünya’nın sancısı ve Fransa’da yaşanan katliam gerçeği!