HAZİRAN’IN MÜJDESİ

haziran’ın sıcaklığı,  çoğunlukla emekten, emekçiden yana olanların yüreğini yaktı. 15-16 Haziran büyük işçi direnişinde, 16-17 Haziran Mercan direnişinde olduğu gibi… Ama bu kez yüreğimiz yanmadı ısındı ve gülümsedi. Masum, adil ve kardeşçesine.
7 Haziran’da, Türkiye Kuzey-Kürdistan coğrafyası Genel Seçimler’e sahne oldu. Devrimci mücadele açısından önemli derslerin çıkartılabileceği bir süreç.
Öncelikle seçimlerin ve parlamentonun halklarımız için bir kurtuluş koşusu ve mevzisi olmadığının altını kalın çizgilerle çizmek gerekir. Bu, vazgeçilmez stratejik bir duruştur. Ama taktik bir mücadele olarak da yeri geldiğinde stratejimize hizmet edecekse, kullanmaktan çekinmemek gerekiyor. Bu seçimlerde çıkartılacak en önemli derslerden biri, devrimden çıkarı olanların taktik mücadele süreçlerinde, alanlarda güçlerini bir araya getirdiklerinde, halkın güveninin kazanıldığı, ülkenin dikensiz gül bahçesi olmadığı ve faşizmin istediği gibi at oynatamayacağı gerçeğinin görülmüş olmasıdır. Böylesi süreçlerde faşizme bir santim dahi geri adım attırmanın, devrimin ve halkların genel çıkarına olacağı tartışmasızdır.
Reformizme şiddetle karşı çıkılmalı, ancak uzun soluklu iktidar mücadelesi sürecinde reformların kavgası da vazgeçilmez görevlerimiz arasında olmalı. Ülke zaten başından beridir faşist diktatörlüklerle yönetiliyor. Ama bazı dönemler karanlıklar daha da ağır basar oluyor, parlayan bir tek yıldıza dahi müsamaha gösterilmiyor. AKP dönemi, faşist cuntalara rahmet okutacak kadar kapkaranlık bir dönem. Hayalleri Osmanlıcılık. Padişahlık, vezirlik ve kadılık sistemi, kitlelerse onların kulu. Halk susacak,  onlarsa saraylarında tıpkı Osmanlı sultanları gibi, har vurup harman savuracaklar. İtiraz edenlerinse sorgusuz sualsiz kelleleri uçurulacak. Bu şer durum karşısında, ehven-i şer adımlara destek olmak hem genel kitlenin çıkarınadır hem de devrimin genel çıkarlarınadır. Ama her durumda seçimlere katılınacak da dememek lazım. Devrimin çıkarları neyi gerektiriyorsa öyle hareket etmek gerekiyor.
Esas amaç,  hiç kuşku yok ki parlamentoya girip girmemek değildir elbette ki. Seçim süresince olanaklardan ve fırsatlardan yararlanarak kitleleri devrime kazanıp hazırlamak, hakim sınıfların devlet mekanizmasını teşhir etmek, kendi kurum ve kuruluşlarını derleyip toparlayarak harekete geçirmek gibi esas amaçlara hizmet edici bir devrimci serüven izlendiğinde, işte ancak o zaman doğru bir mücadele yürütülmüş olunur. Bu ne kadar başarıldı bilinmez, ama bir kısım adımların atıldığı gerçeği de reddedilemez.
Şimdi seçimlerde elde edilen başarının devamının nasıl getirileceği önemlidir. Parlamentoya seçilen ilerici, demokrat ve sosyalist vekillerin, halklarımızın gözü kulağı olup olamayacakları ciddi bir sorun olarak önümüzde duruyor. Unutmayalım, insanlar düşündükleri gibi yaşamazlar, yaşadıkları gibi düşünürler. Vekiller için bu, oldukça yaman bir çelişkidir.
Haziran’ın sıcaklığı bu kez içimizi ısıttı ve bir tutam gülücük gelip dudaklarımıza kondu. 43 yıl sonra da olsa, devrimin ihtilalcı militanları Mahir ve yoldaşlarının, Ali Haydarımızın ve Türkiye-Kuzey Kürdistan proletaryasının komünist önderi Kaypakkaya’nın ve daha sonra pek çok devrimcinin katledilmelerinde başrol oynayan Albay Fehmi Altınbilek, bütün sahte kimliklere, sahte yüzlere ve devletin bütün çabalarına rağmen halkın adaletinden kurtulamadı. Dünyayı cehenneme çevirenler, elbet bir gün kaynattıkları cehennem kazanlarında kendileri fokur fokur kaynayacaklardır. Demek ki sorgulananların da, sorgulayacakları günler var.
2015 yılı Haziran’ı müjdeler verdi halkımıza. Adaletsizliklere karşı, halkımızın adalet duygusu büyüyor.  Kitleler,  yaratılan korku çemberini adım adım kırıyor. Faşist diktatörlüğe karşı, nihai iktidara hizmet edecek taktik alternatifler sunuyor.  Haziran’ın müjdeleri sakın sarhoş etmeye kimseleri. Zafer sarhoşluğu kötüdür. Acıları büyük olur.

Önceki İçerikGenel seçimler süreci ve koalisyon olasılıkları üzerine
Sonraki İçerikFaşist devletin güncel politikaları üzerine!