Hiçbir şey diyalektikten muaf olmadığı gibi AKP de muaf değildir!

AKP’yi düşürecek olan gerçek zemin iç çelişki ve çatlakları zemin de yaşayacağı bölünme veya kargaşa iken, dış etken olarak muhalif kesimlerin isabetli darbeleri-teşhir faaliyetleri ve en önemlisi de kitlelerle geliştirecekleri bağlarda rol oynayacaktır. Mevcut gelişmeler AKP’nin gerileme ve çözülme sürecine nispeten hızlı girmiş olduğunu göstermektedir

AKP’nin genel karakteri ve siyasi niteliği bakımından değerlendirilmesi özel bir yetenek gerektirmez. Özellikle bugün itibarıyla bu değerlendirmeyi yapmak çok daha olanaklı ve her zamankinden çok daha fazla değerlendirme materyali sunan kolaylıklarla doludur… Öyle ki, yaşamın neresine bakılırsa bakılsın orada AKP’nin kötü ünü göze batar. İnsanın yaşam alanında nereye bakılırsa bakılsın orada AKP’nin gerici faşist baskısı, yaşama hükmeden sıra dışı uygulaması ve ilk çağdan kalma zihniyeti göze batmakta, rahatsız etmektedir. Öyle ki,  toplumsal yaşam doğasıyla bile hoyratça tahrip edilmiş, her meydan ve alan AKP’nin gerici baskısıyla patlamaya hazırdır.

AKP mi dediniz? Roboski Soma Sakineler Berkinler Ali İsmailler…

Kuzey Kürdistan’da gösteri-protesto yapan çocukların katledilmesinin, Sakinelerin alçakça katledilmesinin, Roboski gibi yeni 33’ler katliamının arkasında Erdoğan’ın talimatı/AKP imzası vardır. Hasta tutsakların yavaş yavaş katledilmesinin ve bizzat ölüme terk edilmesinin arkasında AKP iktidarı vardır. Yüzlerce maden işçisinin ve her gün ölüm haberleri eksik olmayan işçi katliamlarının arkasında, “ölüm bu işin fıtratında vardır’’ diyerek toplu işçi katliamlarını meşrulaştıran Erdoğan’ın/AKP’nin doğrudan imzası vardır. Berkinlerin, İsmaillerin, Halillerin katliamının arkasında AKP’nin imzası vardır. Kuzey Kürdistan’da yaşamanın karşılığı olarak, bir buçuk yaşındaki çocuğun ölüme terk edilmesinden ve dolayısıyla öldürülmesinden sonra cenazesinin bir torba içinde babasının sırtına verilerek saatlerce karda yürütüp köyüne bu kahredici zulüm ve acı altında gönderilmesi resminin sorumluluğunda AKP’nin imzası vardır. Sokaklarda coplanan, gazlanan, kurşunlanan ve işkencelerden geçirilen işçilerin, köylülerin, gençlerin, memurların, yaşlı kadın ve çocukların maruz kaldığı faşist baskının arkasında AKP iktidarı vardır. Barajlara, HES’lere, nükleer enerji santrallerine karşı çıkarak doğa ve çevrenin kirlenip tahrip edilmesine karşı direnen köylülerin ve çevrecilerin maruz kaldığı faşist saldırı, işkence ve baskıların arkasında AKP imzası vardır. Hapse tıkılan aydın, yazar ve gazetecilerin karşı karşıya kaldığı zulüm ve faşist baskının arkasında AKP iktidarı vardır… MİT tırlarıyla IŞİD ve Suriye’deki muhaliflere tamamen savaş kışkırtıcılığı ve gerici barbar örgütleri desteklemek için taşınan silah ve paraların arkasında da AKP iktidarı vardır… Ayakkabı kutularının arkasında da… Odalara sığmayan milyonların, ‘’sıfırladın mı oğlum’’ denilen paraların, Rıza Sarraf altınlarının, yolsuzlukların, rüşvetin, hırsızlığın arkasında da AKP iktidarı ve Erdoğan sultanlığı vardır… Toplumsal yaşamı haremlik-selamlık ekseninde düzenleyen, eğitimden tüm kültürel ve siyasal sembol ya da değerlere İslami yaftalarla yeni adlar verip İslami motifler işleyerek toplumsal sistemin İslam-şeriat sarmalına alınmasının arkasında Sünni İslamcı-ümmetçi-yeni Osmanlıcı AKP iktidarı vardır. Tarihsel ve kültürel sembol, mekân ve mimarilerin yavaş yavaş ve stratejik bir yönelimle, ‘’davamız’’ dedikleri Yeni Osmanlıcı-ümmetçi-şeriat yasalarına dayanan İslami toplum statüsünü yerleştirme yönelimlerine uygun olarak düzenlenip değiştirilmesinin arkasında AKP var. Bir kitap dolusu sıralanabilecek bu kaba yansımaları daha fazla uzatmadan söyleyelim ki, AKP kimdir-nedir diye soranlara sadece bu fotoğrafı tutmak yeterlidir.

Yukarıda dikkat çektiğimiz bu tablonun şöyle bir anlamı vardır. Bu birikimler belli sonuçlar doğurmak durumundadır, doğuracaktırlar da. Zira izlenebilen ölçülerde bile AKP’de sular ısınıp kazan kaynamaktadır. Bu, tam olarak AKP iktidarının ’’suyunun ısındığı’’ anlamına gelmez. Ancak “’Şıpka Geçidi’nde her şeyin yolunda olduğu’’ da söylenemez; yolunda olmadığı AKP içindeki çatlağı su yüzüne çıkaran emareler tarafından ve daha fazlası tarafından doğrulanmaktadır. AKP iktidarının suyunun ısınması, yani mevcut ısınmanın iktidar pozisyonuna tesir edip etmeyeceği muhalif ve alternatif güçlerin köhnemiş olan kaleye vuracakları darbelere bağlıdır. Yani AKP’nin siyasi teşhirini etkili olarak yapmak ve en önemlisi de halk kitlelerine en geniş ölçülerde ulaşıp onlarla birleşme çabalarına-pratiklerine bağlıdır. AKP iktidarı iç dinamikleri itibarıyla esasta devre dışı kalmaya müsait bir duruma gelmiştir. İktidardan indirilmesi tamamen muhalif güçlerin çalışmalarına bağlıdır. (Burada altını çizelim ki, AKP iktidar pozisyonu veya egemen klik olma realitesiyle baş düşman durumundadır ve bu nedenle AKP’nin iktidardan indirilmesini somut olarak tartışmaktayız. Dahası, AKP’nin iktidardan indirilmesini CHP veya başka bir düzen partisinin iktidara getirilmesi anlamında tartışmamaktayız. Devrimci durum ve dalganın geliştirilmesi yani hâkim sınıfların bir biçimiyle siyasi krize sürüklenmesi, devrimci hareketin ise geliştirilmesinin şartlarını yaratmak için vb mevcut faşist iktidar veya muhtemel başka burjuva iktidarların düşürülmesini vb vs tartışmaktayız, tartışırız.)

Bitmeye yakın kozlar ve can çekişmeler

 Elinde “Paralel Yapı’’ kartından başka bir koz kalmayan AKP’nin salt İslam-din faktörüyle halk kitlelerinde sonsuz bir krediye sahip olması elbette ki düşünülemez. Dindarlık, İslamcılık iyi de, bu din kardeşliği tek adamlık hırsının çevresini hırpalamasını önlemesi biraz zor. Dahası bu din çimentosu, özellikle her gün geçim sıkıntısı çekerek hisseden bu dindarların Erdoğan ve çocuklarını ve bakanlarını parayla oynayan hilebaz-hırsız adamlar olarak zenginlik içinde yüzmelerini es geçmelerine gelinen noktada artık yetmeyecektir. “Tamam din kardeşliği de ama çalıp çırpmanın dinde ne yeri var’’ diyen ya da “Yalnızca kendisi, çocukları ve bakanları yiyor, bizlere ne faydası var’’ diyen dindarların sayısı çığ gibi büyüyor. Büyümek zorundadır ve büyümemesi yaşamın doğasına aykırıdır. Yani, “nicel birikimler nitel patlamalara varır’’-dönüşür elbette. İsrail karşıtlığıyla daha fazla prim yapamayan (çünkü yaptığı anlaşma ve işbirlikleri her an deşifre edilebilir) Erdoğan bu kez de “Paralel Yapı’’, ‘’darbe’’ edebiyatıyla idare etmeye çalışıyor. Ama oy verenleri de bıktı bu hileden. Hele iktidar ve zenginlik hırsı yansıyan kavgacı saldırgan üslubundan iyice bıktı oy tabanı… Tabanı gevşedi, AKP’nin kendisi de hızla eriyor… Bu gevşeme ve erime ya da çatlak kokusu Erdoğan ile AKP yetkilileri arasındaki birbirine zıt beyanlarla (B. Arınç, B. Atalay, A. Babacan gibi daha birçok kadrosunun beyanlarıyla) açıkça izlenebilmektedir. Hatta AKP içindeki zıt cereyan dört bakanın “yüce divana’’ gönderilmesine ilişkin Mecliste yapılan oylamada ortaya çıktı. AKP bu oylamada tüm tarihinin en büyük firesini verdi. Kuşkusuz elliye yakın verilen bu fire anlamsız ve önemsiz değildir. Ciddi bir çelişki ve huzursuzluğun açıktan tezahürüydü. Evet bu fire durumu suyun bardakta durması gibi durmadı. Kraldan çok kralcı olan ve yalakalık ya da maşalıkta nam salan M. Metiner ve Şamil Tayyar gibi tetikçilerin “içimizdeki ihanetçiler’’, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a siyasi operasyondur’’, “bu hainleri temizleyeceğiz’’ şeklindeki hezeyanları AKP içindeki çatlağı veya huzursuzluğu ya da daha doğru ifadeyle otorite gevşekliği ve Erdoğan’ın hâkimiyet, kontrol ve korkusunun daha az hissedilmesini gün ışığına çıkardı. Suların ısınarak buharlandığı görüldü. Bu iki yaverin “hadlerini aştıkları’’ AKP sözcüleri tarafından ilan edilerek bu iki kişiliksiz ardı ardına yapılan açıklamalarla iyice kişiliksizleştirildi. Nitekim tam bir Erdoğan yalakası ve tetikçisi olan Metiner televizyona çıkıp ağlayarak rezilliğini gizleyemedi… Bu gelişme AKP içindeki Erdoğan orijinli kontrol sorunundaki zaaf ve zayıflamayla bu durumun yanı sıra içte gelişmiş olan huzursuzluğun ve çelişkilerin derecesiyle bunların dışa vurumu açısından önemli bir gelişmeydi. Elbette ki, bütün bu gelişmelerin bir karşılığı olacaktır. Bu birikimlerin belli patlamalara yol açmasına tekrar tekrar işaret etmek yerindedir.

AKP iktidarı hala devlet kurumlarındaki “Paralel Yapıyı’’ temizleyebilmiş değildir. AKP, Erdoğan’ın “inlerine girdik” şeklinde naralar atmasına karşın bu “Paralel Yapıya’’ hâkim olamadıkları, ne derecede kurumlara sızdığının kapsamını vb bilmemektedir. Yaşanan ve bitmeyen operasyonlar bunu gösteriyor. Biz “Paralel Yapı” demiyoruz çünkü AKP ile Cemaat ortak yapıydı ve devlet kurumlarını ortaklaşa-birlikte paylaşıp ele geçirdi. Dolayısıyla Cemaatin daha neler yapabileceği bir muammadır. Devletin tüm kurumlarına, en hayati kurumlarına Cemaatin hâkim olduğu anlaşılmaktadır. Yargı yoluyla dinlemeden tutalım da bu dinlemeleri devletin teknik olanak ve ilgili kurumları üzerinden yapmaları, hatta Erdoğan’ın korumalığını yapacak kadar yakınında olmaları AKP/Erdoğan için veya Cemaatin devlet içi kurumsallaşmasındaki durumun vahametini gösterir. Ama en önemlisi de Erdoğan veya AKP’nin telefon konuşmaları montajdır, dublajdır, şantajdır, yalandır gibi söylemlerinin ne kadar yalan olduğu bu dinleme operasyonlarıyla açığa çıkmış oluyor. Cumhurbaşkanından başbakana ve bakanlara kadar devletin en üst kesimleri vb vs hepsi dinlenmiş denilmektedir ve bundan dolayı da ilgili memur ve polislere operasyon yapılıp tutuklanmaktadır. Ama dinleme boyutlarını ortaya koyup bizi dinlemişler diye suçlayan Erdoğan ve AKP, yapılan dinleme kayıtlarının da gerçek olmadığını söylüyor. Yani AKP her ne kadar basına sızan gizli konuşma kasetlerini, Erdoğan’ın oğlu Bilal’le “Sıfırladın mı oğlum’’ etiketli konuşmasını vb vs yalanlasa da dinleme skandalı olarak kamuoyuna deşifre ettiği içerikle (dinleme kapsamı vb) inkâr ettiği bu konuşmaların doğru olduğunu itiraf etmiş oluyor. Kriptolu telefonlarımız dinlenmiş, casusluk yapılmış diye yanan AKP/Erdoğan’ın deşifre edilen konuşmalarının bu kriptolu telefon konuşmaları olduğu alenen açığa çıkmış oluyor.

Deşifre olan AKP gerçekliği ve büyüyen sesler

Evet ilk reflekste Erdoğan’ın arkasında duranların yaşanan gelişmeler karşısında gerçekleri yavaş da olsa idrak edip Erdoğan’ın arkasından çekilmeleri son derece olanaklıdır. Yaşanan gelişmeler insanları daha fazla aydınlatarak uyandırmakta ve gerçekleri görmelerini sağlamaktadır. İşleyen süreç bir birikim süreciydi-sürecidir ve illa da bu birikim bir tutum, bir patlama, bir isyana yol açacak, dönüşecektir! Zaten AKP tabanı olan dindar insanların bir kesimi Erdoğan’ı savunmaktan yorgun düşmüş durumdadır. Kendilerini savunup müdafaa etmedikleri kadar Erdoğan’ı etti ve artık yoruldu.

Bu realite Erdoğan’ın başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına geçmesi ve AKP iktidarının başından objektif olarak çekilmesinden sonra, yani Erdoğan’ın siyasi arenadaki etkin pozisyondan düşüp AKP’yi Davutoğlu’na “bırakmasıyla’’ doğan boşluktan sonra hem AKP vekilleri içinde ve hem de geniş kitle tabanında çıplak biçimde ortaya çıkmıştır. AKP’nin seçimlerde birinci parti olamamasının en geçerli nedeni işte içindeki bu kazanın kaynamasıdır. Erdoğan inisiyatifinin objektif olarak zayıflaması, otoritesinin eskisi gibi hissedilememesi, yerine gelen Davutoğlu’nun liderlik profilinin Erdoğan kadar güçlü olmaması vb vs nedenler AKP tabanı ve içindeki bastırılmış çelişki ve “özgürlüklerin’’ gün yüzüne vurmasına yol açmıştır, açmaktadır.

AKP’yi düşürecek olan gerçek zemin iç çelişki ve çatlakları zeminde yaşayacağı bölünme veya kargaşa iken, dış etken olarak muhalif kesimlerin isabetli darbeleri-teşhir faaliyetleri ve en önemlisi de kitlelerle geliştirecekleri bağlar da rol oynayacaktır. Mevcut gelişmeler AKP’nin gerileme ve çözülme sürecine nispeten hızlı girmiş olduğunu göstermektedir.

Aynı süreç uluslararası ilişkilerden de okunabilmektedir. AKP’nin IŞİD’e destek vermesi veya IŞİD’le ilişkiler içinde olması ve elbette genel olarak izlediği dış politika AKP iktidarının gözden düşmesi veya çıkarılmasına güçlü bir neden oluşturmaktadır. Bu zemin üzerinde AKP’nin belli politikaları ve açıklamalarında sergilediği eğilim AKP’nin uluslararası desteğini iyice kaybettiğini göstermektedir. Ancak bu durum kesin bir eğilim olarak okunamaz. Zira emperyalist güçler kendilerine bağlı kalındığı müddetçe ve özellikle de kitle desteği güçlü olan iktidarlarla ilişkilerini sürdürmekten sakınmaz. Yani uluslararası alanda AKP şahsında yaşanan tecrit ve negatif eğilim her an değişebilir.

Bütün bunlara karşın CHP/Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir tavrı dikkat çekici olmakla birlikte, umutsuzlukla tehdide başvurmaktan başka şanslarının zayıf olduğunu göstermektedir. Kitlelerin direnme hakkına vurgu yapan Kılıçdaroğlu AKP’ye/Erdoğan’a mesaj vermekte; Suriye, Mısır ve diğer ülkelerde yaşanan kitlesel şiddet ayaklanması burada da yaşanabilir. İktidarı bırakmadığınız, seçimleri kazandığınız takdirde şiddete dayalı ayaklanma başlatabiliriz demektedir adeta. Ki bu şantaj aynı zamanda seçimlerde AKP’ye verilecek oyları düşürme taktiği anlamında da kullanılmış olabilir. Zira AKP’nin kazanması durumunda ayaklanma hareketi başlayıp kan akar-kaos olur vb korkusuyla insanlar AKP’ye oy vermekten sakınabilir. Ancak her şeye karşın AKP’yi iktidardan alamayan Kemalistler, artık bu seçimin son şansları olduğunu ve bunda da kazanamadıklarında tarih olup gideceklerini ve AKP’nin de gereğinden fazla kökleşip önlemez bir güç durumuna geleceğini göstermektedir. İşte bunun için bu seçimlerde birçok şey pahasına da olsa her kozu oynama kararlılığında gözükmektedirler.

Erdoğan’ın şiddet ve baskı politikası ve AKP

Sonuç itibarıyla; Erdoğan’ın AKP’nin başından gidip Davutoğlu’nun gelmesiyle birlikte AKP’li camianın Erdoğan basıncından kurtularak daha rahat nefes alıp birazcık da olsa bağımsız iradesini kullanmaya başlamasıyla birlikte AKP’nin artık gizlenmeyen iç çelişkileri ve bunların yaratacağı sonuçlar, Cemaatin çalışmaları ve etkisi, muhalefetin şantajlar da dahil birçok yolu denemesi, uluslararası durumda AKP aleyhine gelişmelerin belirgin olarak açığa çıkması, hepsinden önemlisi de AKP’nin her burjuva faşist iktidar gibi uyguladığı baskı ve şiddet politikaları, katliam ve cinayetler gerçekleştirmesi, sömürü, talan, yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık saltanatı sürdürmesi, toplumsal yaşama müdahale ederek bu yaşamı şeriat yasalarına uygun toplumsal yapıya doğru adım adım çekmesi vb ve tüm iktidar süreci boyunca uyguladığı gerici faşist yönetimin halk kitlelerinde yarattığı AKP iktidarına olan desteği önemli oranda düşürecektir. Bu duruma skandallar, sansasyonel gelişmeler ve gizli sürdürülen çalışmalar da eklenirse AKP iktidarının geleceği parlak görülmemektedir. Ne ki, olağan koşullarda hala belli çoğunluğu oluşturacak bir kitle desteği vardır.

Bu seçimler her bakımdan ve her parti açısından kritiktir. AKP iktidarı için de son derece kritiktir! AKP tek başına iktidar olma yeterliliğindeki oy çoğunluğunu kaybederse hiç şaşılmamalıdır. Bu seçim bir dönemin daha kapanmasına tanıklık yapabilir. Mevcut gelişmeler arasındaki neden sonuç ilişkisi incelendiğinde bu sonuca varmak tamamen mümkündür. Ancak hiçbir şey kesin değildir!

 

 

 

Önceki İçerikGELECEĞİ KAZANMAK GENÇLİĞİ KAZANMAKTAN GEÇER
Sonraki İçerikYOLCULUK SOHBETİNİN ÖĞRETTİKLERİ… 1