İkiyüzlü “AB demokrasisi-medeniyeti”

18 Ekim Pazar günü Almanya Devlet Başkanı Merkel’in bu konuyu görüşmek üzere Ankara’ya gelmesi bekleniyor. AKP kendisine uluslararası konjonktürde nefes aldıracak böylesi bir anlaşmaya can simidi gibi sarılmıştır.1 milyar Euro olarak telaffuz edilen ekonomik yardım konusunda 3 milyar Euro ve “TC” vatandaşlarının AB’de serbest dolaşımına imkân verecek Schengen vizesi talebini önden iletmiştir. 1 milyon Suriyeliden kurtulma peşinde olan AB’nin 78 milyon Türkiyeliye serbest dolaşım vermesini beklemek pek akıllıca olmasa da AKP’de siyasal kapasitesi taşra tüccarından hallice olduğundan ‘normal’ diyoruz

HABER MERKEZİ (19.10.2015)-Dünya üzerindeki tüm savaşlar her zaman yoksulları vurur. Savaşları zenginler çıkarır ve yoksullar ölür, öldürür. Suriye savaşında da ‘medeni’ dünyanın bu kaidesi değişmedi. Petrol ve enerji nakil hatlarına sahip olmak için emperyalist ülkelerin işgal ettiği ve savaşa sürüklediği, petrol karşılığı yüksek fiyata son teknoloji silahlar sattıkları Suriye ve Irak’ta kanlı iç savaş gerçekliği ile karşı karşıyayız. Emperyalist ülkeler için savaşta yaşamını yitiren insan sayısı istatistikten öte bir önem taşımamaktadır. Fakat savaşın diğer bir sonucu göçmenler meselesi konusunda pek bir ‘hassaslar.’
Suriye’de silahlandırılan ve ekonomik siyasi olarak desteklenen ÖSO-IŞİD vb. çetelerin başlattığı savaş sonrasında BM 2015 verilerine göre 4 milyon Suriyeli ülkelerini terk etmek zorunda kalmıştır. Yaz boyunca yoğunlaşarak devam eden göçle, bu sayının 5 milyonu bulduğu düşünülüyor. BM’ye göre Mayıs 2015’de ülke dışındaki Suriyeli göçmelerin dağılımı aşağıdaki gibiydi:

Türkiye: 1.760.000 kişi

Lübnan: 1.183.000 kişi

Ürdün:   630.000 kişi

Irak:  250.000 kişi

Mısır:  134.000 kişi

Almanya: 100.000 kişi

İngiltere: 140 kişi

Fransa: 4500 kişi

2012’de başlayan göç dalgasının yükü esasta Avrupa ülkelerinin sırtında değildi. Suriyelilerin Türkiye-Kuzey Kürdistan ve diğer ülkelerde yaşadıkları gayrı insanı yaşam koşulları onları Avrupa’ya yönlendirecekti. Milyonlarca Suriyelinin yaşadığı Türkiye-Kuzey Kürdistan’da yaşam koşulları için sefalet tanımlaması yetersiz kalmaktadır. Eğitim, sağlık, barınma, iş bulma olanaklarından yoksun olan bu insanlar parklarda yaşayıp dilenmeye mahkûm edilmektedir. Diğer Ortadoğu ülkelerindeki durumları da çok faklı değildir. Mayıs ayı sonrası ağırlıklı olarak Ege denizi üzerinden Avrupa’ya yeni bir Suriyeli göç dalgası başlıyordu. Eylül 2015 Uluslararası Göç Örgütü Frontex verilerine göre:

-593 bin 432Kisi2015’te deniz yoluyla Avrupa’ya ulaştı

-3 bin 103Göçmen Akdeniz’i geçmeye çalışırken boğuldu

-Türkiye üzerinden Yunanistan’a gidenlerin oranı %76

-Yunanistan’a gidenler içinde Suriyelilerin oranı %70,1

-İtalya’ya giden anne-babasız çocukların sayısı 10 bin 043

-Bu yıl AB’ye gelen toplam göçmen sayısı 710 bin

BM ve Uluslararası Göç Örgütü verilerini karşılaştırıldığında son 3 aylık zaman diliminde 500 bin civarı bir insanın Avrupa’ya ağırlıklı olarak Türkiye üzerinden gittiği görülmektedir. Savaşın, ölümlerin ve göçün birincil sorumlusu olan ABD ve AB, savaşın sonucu göçmenleri kabul etmede nedense hiç istekli değildi. İspanyol Ressam Picasso’nun Nazi Almanya’sının bombaladığı Guernica kasabasını anlatan Guernica isimli tablosunu bir sergide gören Nazi Subayının “Bunu siz mi yaptınız?” sorusuna “Hayır siz yaptınız” yanıtı kadar çıplaktı bu gerçekte. Haziran ayında Almanya tarafından AB üyesi ülkelerin ekonomik durumuna göre göçmenlerin paylaşılması önerisi getirildi. İngiltere, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri bu öneriye şiddetle karşı çıkıyordu. Ege denizini geçmeye çalışırken boğulan Alan Kurdi’nin kıyıya vuran bedeni üzerinden timsah gözyaşı döken AB-ABD bir şekilde göçmelerin önünü kesmenin peşindeydi. 500 milyon insanın yaşadığı Avrupa’da nüfus hızla yaşlanmasına, azalmasına ve yeni insan gücüne ihtiyaç olmasına karşın 1 milyon Suriyeli bu konuda bir potansiyel bir işgücü olarak bile görülmek istenmiyordu. Sadece Almanya 2012-2013 yılı içinde Polonya, Romanya, Bulgaristan ve İtalya’dan 1,2 milyon göçmen alabiliyordu hâlbuki. Yine aynı yıllar içinde Alman sermayesi bazı iş kollarında 67’den 64’de inan emeklilik yaşı için ‘ekonomimizi olumsuz etkileyecek hatalı bir karar’ diyordu. Avrupa uluslarının ikiyüzlü demokrasisinin maskesi düşmüş çirkin yüzü görünmüştü.

15 Ekim 2015 tarihinde AB liderleri göçmenler meselesini görüşmek üzere bir kez daha Brüksel’de bir araya geldi. Bu toplantıdan yeni bir eylem planı mutabakatı çıkıyordu. Buna göre Türkiye göçmenlerinin geçişini engellemede siyasi ve ekonomik olarak desteklenmelidir. AKP kliğinin iktidarını korumak için kendi halkına savaş açtığı ve 13 yıllık iktidarında en fazla yıprandığı bu dönemde AB’nin bu hamlesi kendi çıkarları için Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarının mücadelesini sekteye uğratmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. AB Suriye halkının yaşadığı sıkıntıların sebebi olan DAİŞ, El-Kaide, ÖSO gibi çeteleri ortadan kaldıracak politikalar üretmek yerine kendi ‘medeniyetini’ korumak adına Türkiye halklarını da Ortadoğu cehennemine doğru itmektedir.

18 Ekim Pazar günü Almanya Devlet Başkanı Merkel’in bu konuyu görüşmek üzere Ankara’ya gelmesi bekleniyor. AKP kendisine uluslararası konjonktürde nefes aldıracak böylesi bir anlaşmaya can simidi gibi sarılmıştır.1 milyar Euro olarak telaffuz edilen ekonomik yardım konusunda 3 milyar Euro ve “TC” vatandaşlarının AB’de serbest dolaşımına imkân verecek Schengen vizesi talebini önden iletmiştir. 1 milyon Suriyeliden kurtulma peşinde olan AB’nin 78 milyon Türkiyeliye serbest dolaşım vermesini beklemek pek akıllıca olmasa da AKP’de siyasal kapasitesi taşra tüccarından hallice olduğundan ‘normal’ diyoruz.
Pazar günü yapılacak görüşme öncesi AB, 14 Ekimde 2015’de açıklaması beklenen Türkiye İlerleme Raporunu Kasım ayı sonrasına ertelediğini açıkladı. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da son dönemde yaşanan katliam ve hak ihlalleri düşüldüğünde açıklanacak raporun Türk hâkim sınıf devleti açısından pek de parlak olmadığını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yoktur. AB için 3 Milyar Euro bu sorunu çözmede çerez parasıdır. Serbest dolaşım vizesi konusunda Türk devleti de ısrarcı değildir, belli bir kesime (işadamları ve bürokratlar) tanınan imtiyazlarla bu mesele kolayca çözülür. Olası bir anlaşma sonrasında Türk hâkim sınıflar devleti, AB tarafından ‘Güvenli Devletler’ statüsüne alınarak bu ülkeden gelen göçmenlerin geri iadesinin yolu açılacaktır. Ayrıca sınırlardaki askeri önlemler arttırılarak binlerce insan kaçakçıların kucağına atılarak göç yollarında yaşamını yitirmesinin önü açılacaktır. Brüksel’de göçmenlere yönelik varılan bu mutabakatın ertesi günü Bulgaristan sınırını geçmek isteyen bir Afgan göçmenin polis tarafından vurularak öldürülmesi AB’nin yeni göçmen siyasetinin de ilanıydı bir anlamda. Devrimci ve yurtseverler olarak AB’nin Türk hâkim sınıflar devleti ile girdiği bu kirli ittifak girişimini geniş çevrelerde yankı bulacak şekilde teşhir edip engellememiz bölge haklarının geleceği için hayati önemdedir.

 

 

 

 

Önceki İçerikHüseyin Dinç sonsuzluğa uğurlandı
Sonraki İçerikHalkın Günlüğü 109. sayı çıktı