İktidarların üniversitelerdeki silueti: YÖK

Diyebiliriz ki üniversiteler üzerinden planlanan ve fiiliyatta da gerçekleşen birçok kirli politika 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası tarafından hayata geçirilmiş, günümüz itibari ile de faşist AKP iktidarı eliyle daha da geliştirilerek bilimsel eğitim ve öğretimin önüne koca bir set çekilmiştir. Üniversiteleri sermayeye peşkeş çeken ve içerisindeki taşeronlaşma sistemi, kantin, yemekhane fiyatları ve girilecek sınavlarda sınav başına toplanan para vb. birçok şeyi belirleyen iktidarların buyruğuna göre üniversitelere şekil-şema vermeye çalışan bir kuruluş, bağlı bulunduğu ve güdümünde olduğu iktidarlarla beraber, ezip geleceksizleştirdiği halk gençliği eliyle yıkılacaktır

HABER MERKEZİ (06.11.2015)- Gazetemizin 110.Sayısında yayınlanan ‘’ iktidarların Üniversitelerdeki silueti: YÖK’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Yüksek Öğretim Kurulu; 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi’nin akabinde faşist cuntanın eliyle bizzat kurulmuş ve kurulduğundan bugüne üniversiteler de halk gençliğine kan kusturan, kan kusturmakla kalmayıp ceplerindeki üç kuruşu “yasal” yollarla gasp eden, bilimsel eğitim şöyle dursun üniversiteleri tekelci sermayedarlara peşkeş çekip sömürü düzenine köle devşiren, yine onların bankalarına kapılarını ardına kadar açıp adeta banka temsilcilerine üniversite içinde kamp kurduran ve bu duruma karşı çıkıldığı zaman halk gençliğini özel güvenlik görevlileri ve polisleriyle tehdit eden, etmekle kalmayıp onların işkence ile gözaltına alınıp tutuklanmasına olanak sağlayan hâkim kliklerin-faşizmin eğitim öğretim alanındaki uzantısıdır. Eşit, bilimsel, parasız ve anadilde eğitim hakkını gasp eden ve hali hazırda bu görevini ziyadesi ile yerine getiren YÖK, dün nasıl faşist Kemalist diktatörlüğün emrine amadeyse, nasıl ki İhsan Doğramacı aracılığı ile darbecilerin emir eri olma misyonunu ve onların sözüm ona eğitim alanındaki “yeniliklerini” satırı satırına uygulamaya koymuş ise, bugün de YÖK, faşist AKP iktidarının üniversitelerdeki uzantısı ve temsilcisidir. Diyebiliriz ki üniversiteler üzerinden planlanan ve fiiliyatta da gerçekleşen birçok kirli politika 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası tarafından hayata geçirilmiş, günümüz itibari ile de faşist AKP iktidarı eliyle daha da geliştirilerek bilimsel eğitim ve öğretimin önüne koca bir set çekilmiştir. Üniversiteleri sermayeye peşkeş çeken ve içerisindeki taşeronlaşma sistemi, kantin, yemekhane fiyatları ve girilecek sınavlarda sınav başına toplanan para vb. birçok şeyi belirleyen iktidarların buyruğuna göre üniversitelere şekil-şema vermeye çalışan bir kuruluş, bağlı bulunduğu ve güdümünde olduğu iktidarlarla beraber, ezip geleceksizleştirdiği halk gençliği eliyle yıkılacaktır. Halk gençliğinin üniversitelerdeki hak arama taleplerini en azgın biçimde bastıran, yüzlercesini hapishanelere attıran, yine yüzlercesinin sudan bahanelerle üniversitelerle ilişkisini kesen, Seher Şahin, Ali Serkan Eroğlu, Kenan Mak ve daha nicesinin kanını elinde bulunduran bu tarihsel pespayelikle mücadele ve onu yok etme gayreti sonuna kadar meşrudur. Bu bağlamda üniversiteler üzerinden hayata geçirilmeye çalışılan tüm bu kirli politikalar gençliğin örgütlü mücadelesi ile önünde sonunda nihayete erecektir. Gençliğin üniversitelerdeki mücadelesine set çekmek için akademik kadroların değişiminden tutalım da, gerici faşist çetelerin palazlandırılması, disiplin yönetmeliği adı altında öğrencilerin öğrenim haklarının ellerinden alınması, gelir düzeyine göre hizmet amiyane tabiri ile parası olanın daha iyi koşullarda daha az emek vererek okullarından “statü” kazanarak mezun olmaları parası olmayanın ise zorluk çekmek bir yana tüm çıplaklığı ile eğitim hakkından muaf olma zorunluluğu ile karşı karşıya kalması, anadilde eğitim hakkını yok sayarak aleni asimilasyon politikalarının devamını sağlamanın yanında yine aynı gaye ile Türk-Sünni “eğitim” anlayışını dayatma, bilimsellikten çok uzak bir anlayışla eğitim-öğretim meselesini ele alma, rektör seçimlerinin aldığı oy akademik düzeyine veya niteliğe göre değil de egemenlerin tasmalarının oturduğu boyunlara göre seçilmesi gibi birçok meselenin müsebbibi ve gün geçtikçe halk gençliği üzerindeki tahakkümünü en azami dereceye çıkartan Yüksek Öğretim Kurulu’nun meselelerin doğru ele alınıp, uygun ve doğru olan mücadele biçimlerinin esas hale gelmesi ve saydamlıktan sıyrılıp somutlaşması gerçekliğinin akabinde tıpkı azami dereceye çıkardığı tahakküm sınırı gibi, gençliğin kararlı ve cüretkâr mücadelesi ile beraber teyakkuz sınırını da en azami dereceye çıkartacağından-çıkarttığından emin olmamız elzemdir. Bu gerçeklikten hareketle neredeyse yarım asrı bulan bir süre zarfı içerisinde ezilen emekçi yığınların verdiği haklı mücadelenin şah damarı olan gençliğin mücadelesine karşı konumlanan mevzu bahis gerici-faşist kuruluşun ve onların sahiplerinin buyruklarıyla aldıkları ve uyguladıkları kararları hayata geçirmede zerre tereddüt etmeyen kadrolarına karşı, meşru mücadelesinde sonuna kadar ısrarcı olan halk gençliğinin de bütün bu pespayeliklere karşı koyma cüretinden, örgütlü mücadelede ısrar gerçekliğinden onun getirdiği görev ve yükümlülükleri uygulamada aynı biçimde zerre tereddüt etmeyeceği gerçekliği de mührü elinde bulunduran kodamanların rüyalarına bir karabasan gibi çökmekte ve onları daha da zalim uygulamaları hayata geçirmeye itmektedir. Şu çok iyi bilinmedir ki yapılan veya yapılacak birçok baskı ve zorbalık halk gençliğine geri adım attırmak ya da sindirmek şöyle dursun tersi biçimde daha da cüretkâr bir şekle büründürmektedir. YÖK ve onun itaatkârı birçok “eğitimci”nin hapishanelere çevirdikleri üniversitelerden silinip gitmesi gerçekliği, halk gençliğinin başıboş ve kendiliğindenci muhalefet anlayışından sıyrılıp örgütlü mücadele perspektifi ile donanmış bir biçimde karşı koyuş pratiği ile gerçekleşecektir.

Önceki İçerikKişisel olan ne varsa buharlaşıyor…
Sonraki İçerikYÖK protestolarla karşılandı