İşgal ve gerici savaşlara karşı mücadele görevi

Mevcut gelişmeler karşısında sosyalistlerin tavrı ”TC”nin işgalci pozisyonuna ve savaşa girmesine karşı çıkıp bu gerici saldırganlığı ve emperyalist politikaları teşhir etmektir. Gerici savaşlara karşı mücadele sürecin önemli bir politikası olarak yürütülmelidir, yürütülmek durumundadır. Yürütülmüş olan ve yürütülen gerici savaşlarda milyonlarca yoksul insanın değişik biçimlerde kıyımdan geçirildiği açıktır. Sürdürülen gerici savaşların bu kıyımı derinleştirmekten başka bir sonucu olmayacaktır. ABD, Rusya, AB ve diğer gerici güçler Suriye’yi terk etmeli, oradaki kirli ve kanlı politikalarına son vermelidir. Gerici savaşlar karşıtı mücadelemiz her unsuruyla bunu hedeflemeli, bunda yoğunlaşmalıdır. Öte taraftan gerici savaş karşıtı tüm demokratik güçlerin ortak mücadelede birleştirilip geniş bir mücadele cephesinin oluşturulmasında ciddi bir çabanın gösterilmesi gerekmektedir

HABER MERKEZİ (05.09.2016)-Gazetemizin 128.Sayısında yayınlanan ‘’İşgal ve gerici savaşlara karşı mücadele görevi’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Bugün gelinen aşamada Obama’nın sözcüsü Biden’in ziyaretleri şahsında ABD ile ”TC” arasında diplomatik görüşmeler trafiğinin yoğunlaşması söz konusudur. Bu trafik Gülen’in iadesi gündemi esasına oturtularak yansıtılsa da, işin özü ”TC”nin Cerablus özgülünde de olsa Suriye topraklarına dönük askeri harekâtta bulunması veya orada IŞİD’e karşı oynayacağı rol ve PYD’ye karşı izleyeceği politika üzerine düğümlenmektedir. ”TC” mevcut durumuyla işgalci durumdadır, Suriye toprak sınırlarına askeri harekâtla girerek işgalci duruma düşmüştür. Ancak bu işgal hareketinin ”TC”nin bağımsız politikası olmayıp, doğrudan Rusya ve hatta ABD’nin de onayladığı bir askeri harekât veya işgaldir. Ki, bu güçler onaylamadan ”TC”nin Suriye veya Cereblus’a girmesi mümkün değildir. Rusya ile ilişkilerin gergin-sorunlu olduğu süreç buna somut kanıttır ki, ”TC” bu süreç içinde tamamen etkisiz kalıp boşa düştü. Ne var ki, Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesiyle birlikte, Rusya ve hatta ABD’nin bölgede IŞİD’e karşı savaşta ”TC”yi kullanma politikasına bağlı olarak ”TC” ordusu söz konusu hareketi gerçekleştirmiş, işgalci güç olarak savaşın göbeğine bir kez daha itilmiştir. Cereblus’a girerken bir çatışmanın yaşanmaması veya IŞİD’in önceden bölgeyi boşaltıp çıkması bu işgal hareketinin uluslar arası bir plan ve anlaşmalar temelinde gerçekleştirildiğini alenen ortaya koymaktadır.

Gerek ABD ve gerekse de Rusya (hatta Suriye-Esad iktidarı da) ”TC”nin Cereblus’a girmesini, yani IŞİD’e karşı savaşa fiilen girmesini isteyip planlamış durumdadırlar. Suriye’de ABD ve Rusya eksenli olmak kaydıyla karşılıklı çıkarların korunması temelinde statülerin belirlenip oturtulması planlanmış, planlanmaktadır. ”TC” bu plan içinde IŞİD’e karşı aktif savaşa sokulmuş, dolayısıyla IŞİD’in hedefi haline getirilmiştir. Kısacası ”TC” emperyalist projelerle bir savaşa sürüklenmiş, savaşın göbeğine itilerek bir bakıma görevlendirilmiştir. PYD’nin IŞİD’e karşı savaşı belli sınırlarda kalmak zorunda ve Suriye-Esad iktidarı da tüm alanlarda hakim olmayıp bu savaşı sürdürme durumunda değil. Esad rejimine karşı güçlere alan açılması için ”TC” alanda bir savaş gücü olarak görevlendirilmiştir. Suriye’deki savaş emperyalist dalaşın ürünü olmanın ötesinde, Suriye’nin iç meselesi, kendi sorunudur. ”TC”nin bu savaşta taraf olması ve hatta doğrudan savaşın tarafı olması hiç bir hukukta yeri olmayan işgalci pozisyondur. Fakat bu işgalin ”TC”nin bağımsız bir işgal gücü olmasını göstermez, bilakis ABD ve Rusya ”TC”yi IŞİD’e karşı bir savaş piyonu olarak kullanmaktadır. Rusya ve ABD kendi askerlerini IŞİD’e karşı savaşta yitirme yerine ”TC” askerini kullanarak ölmesini tercih etmektedir. ”TC” ordusunu Cerablus’a sokulmasının bir yanı da budur. ”TC” ise hem PYD yönetim alanlarını sınırlayarak avantaj elde edecek ve dolayısıyla sınır bağlantılarının kesilmesini önlemiş olacak ve buradaki çıkarlarını elde tutmuş olacak, hem de bölgedeki Türkmenlerle ilişkiler bağlamında bunlar üzerinden belli emellerini hayata geçirmeye çalışacaktır. Ancak ”TC”nin politikaları tamamen olmasa da esasen hayalden ibarettir. Zira, ancak ABD ve Rusya’nın uygun gördüğü ölçülerde ”TC” inisiyatif kullanıp siyaset yürütebilir bölgede.

Esad ve “TC” anlaşmalı olarak süreci yürütüyor

”TC”nin Cerablus’a girmesi esasta IŞİD’e karşı savaşta rol oynaması itibarıyla emperyalist blok ve güçlerin isteyip onayladığı bir durum olmakla birlikte, Esad iktidarının da işine gelmektedir. Zira ”TC”nin orada kalıcı olup ilhak etmesi emperyalist güçlere rağmen mümkün olmayıp Suriye devleti tarafından da kabul edilmeyecek bir pozisyondur ve bu pozisyon IŞİD’e karşı planlanan hareketten sonra değiştirilerek ”TC”nin oradaki askeri varlığına son verilecektir.

Somut gelişmeler veya durum göstermektedir ki, ABD, Rusya, Esad iktidarı ve ”TC” devleti belli bir anlaşmaya varmış, bu anlaşma temelinde süreç işletilmektedir. ”TC” ordusunun Cerablus’a girmesiyle, PYD’nin genişleme alanı veya yönetim alanları hakkında bunlar arasında belli bir anlaşmaya varıldığı, bu anlaşmanın IŞİD’e karşı operasyon ve PYD’nin sınırlarını belirleme konusunda Esad rejimi tarafından da kabul edildiği anlaşılmaktadır. Esad iktidarının Haseke’de PYD’ye karşı saldırıya geçmesi bu anlaşmadan bağımsız olmadığı gibi, Esad iktidarı ile Erdoğan/AKP iktidarı arasında varılan anlaşmaya da işaret etmektedir. (Ki bu anlaşmalar düzleminde esas anlaşan güçlerin ABD ile Rusya olduğunun altını çizmekte fayda vardır.)

Anlaşma bölgenin baş aktörleri olan ABD ile Rusya emperyalizmi arasında gerçekleşmiş olması, PYD’nin de esasta bu anlaşma çerçevesinde kalacağını varsaymayı gerektirmektedir. Zira PYD’nin yönetim inisiyatifi bu güçlerden bağımsız ya da bunlara rağmen bir yönetim varlığı değildir esasta. İç yönetim biçimi belli bir bağımsızlığa işaret etse de, genel çerçevede PYD yönetim bölgesinin ilan edilmesi-yürürlüğe konulması özellikle ABD emperyalizminden bağımsız düşünülemez. En azından sağladığı mevcut meşruiyet durumu bu zeminde mümkün olmuş, ehven yaklaşılmıştır denilebilir. Ki, Kürtlerin IŞİD’e karşı kahramanca direnişi, savaşı Kürtlerin bölgede meşru bir aktör olmasını sağlamıştır. Fakat tüm bu gelişmelerde ABD başta olmak üzere emperyalist güçlerin onayı veya ehven durması kesin bir gerçektir. Bu realite göz önüne alındığında PYD’nin de emperyalistler tarafından sağlanan anlaşmalar çerçevesinde hareket edip bu anlaşmalara uygun davranacağı-davrandığı görüşünü doğrulamaktadır. PYD’nin bu uluslararası güçlerin belirlediği politik şartlarda bağımsız olarak aktör haline gelip yönetim alanları ve inisiyatifi sergilemesi pek olası değildir. Ki başından beri ABD ile PYD ve Kürt güçleri arasında belli ilişkilerin var olduğu aleni gerçektir.

Mevcut gelişmeler karşısında sosyalistlerin tavrı ”TC”nin işgalci pozisyonuna ve savaşa girmesine karşı çıkıp bu gerici saldırganlığı ve emperyalist politikaları teşhir etmektir. Gerici savaşlara karşı mücadele sürecin önemli bir politikası olarak yürütülmelidir, yürütülmek durumundadır. Yürütülmüş olan ve yürütülen gerici savaşlarda milyonlarca yoksul insanın değişik biçimlerde kıyımdan geçirildiği açıktır. Sürdürülen gerici savaşların bu kıyımı derinleştirmekten başka bir sonucu olmayacaktır. ABD, Rusya, AB ve diğer gerici güçler Suriye’yi terk etmeli, oradaki kirli ve kanlı politikalarına son vermelidir. Gerici savaşlar karşıtı mücadelemiz her unsuruyla bunu hedeflemeli, bunda yoğunlaşmalıdır. Öte taraftan gerici savaş karşıtı tüm demokratik güçlerin ortak mücadelede birleştirilip geniş bir mücadele cephesinin oluşturulmasında ciddi bir çabanın gösterilmesi gerekmektedir.

 

 

Önceki İçerikYenikapı’daki gerici “milli birlik ve irade”ye cevabımız, birleşik devrimci savaştır!
Sonraki İçerikİSİG: OHAL’in ilk ayında 199 işçi katledildi