IŞİD’in ‘sosyolojisi’

Sosyal medyada ‘IŞİD’in sosyolojisi’ diye bir tartışmadır sürüp gidiyor… Sonuç ve ona yol açan sebeplerin mutlaka göz önünde bulundurulması ve tahlillerin buna göre yapılması elbette önemlidir. Ama bazı çevrelerde sebepler bilinçli olarak çarpıtılınca, sonuçta IŞİD gibi uluslararası İslami Lejyoner çeteye bir meşruiyet kazandırılmaya çalışılıyor. ‘Onları da anlamak lazım’ ya da  Davutoğlu’nun dediği gibi ‘bizim şımarık çocuklar’ söylemi bu tür çabalardan bazı örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır

HABER MERKEZİ (03.11.2014)-IŞİD’e meşruiyet kazandırmaya çalışan çevrelerin öne sürdüğü sosyolojik zemin nedir? Saddam yanlısı bazı subayların ve Sünni kökenli bazı aşiretlerin IŞİD yanlısı olmaları mıdır? Şunu hemen belirtelim ki ABD’nin Irak işgali sonrasında, Saddam’ın idam edilmesi ve yeni oluşturulan yönetimde Sünnilere yer verilmemesi bölgedeki eski dengeleri bozdu. Şiilerin ve Kürtlerin bu bozulan dengede hakim hale gelmesiyle Sünni kesimde içten içe bir öfke birikimine zemin hazırladı… Eğer bu kesim tepkilerini ve isteklerini kendi içinde örgütleyip, merkezi Irak hükümetine karşı bir mücadeleye dönüştürebilseydi burada bahsedilen sebepler ve onun yürütücülerinin bir meşruiyetinden söz edilebilirdi.

Peki IŞİD gerçeği böyle mi?…

Günlük politikayı takip eden herkes bilir ki süreç, ‘Arap Baharı’ olarak lanse edilen bölgenin yeniden dizayn edilmesi ve İran’ın hizaya getirilmesi için, uluslararası sermayenin ve bölgesel güç olma hevesleriyle hareket eden Suudi Arabistan- Katar ve Türkiye’nin Esad rejimini rahat devirmek için bu çelişkiyi kaşımasıyla başladı. Böl-parçala-yönet politikası her yerde farklı biçim ve çelişkilere dayansa da öz olarak aynıdır. İşte burada da öfkeli olan Sünni kesim kullanılmaya başlandı… Bazılarının sermaye, bazılarının diplomasi olarak katıldığı bu paylaşım sofrasına Türkiye lojistik bir üs olarak katıldı. Afganistan, Fas ve Tunus başta olmak üzere dünyanın birçok yerinden getirilen bu Lejyoner savaşçılar Türkiye’de eğitilip, düzenlendikten sonra gruplar halinde Suriye’ye yollandı. Önce Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve El- Nusra derken ardından IŞİD ortaya çıktı. Bölgeyle, bölgenin sorunları ve sosyolojik yapısıyla ilişkisi olmayan binlerce çete mensubu çeşitli vaatlerle bölgeye alınmaya başlandı. Kimisi para, kimisi bol bol cariye ve kimisi de, cenneti garantileyip bir an önce hurilerle buluşmak için adeta yarışa girdi. Hatırlarsanız, soğuk savaş dönemlerinde de yine başını ABD’nin çektiği uluslararası bir koalisyon ‘komünizme’ karşı mücadele adı altında Afganistan’da da benzer bir senaryoyu devreye sokmuş ve sonuçta da besleyip büyüttüğü Taliban gibi İslamcı radikal bir kesimin kontrolünü elinden kaçırmıştı. Benzer bir durumu bugün IŞİD gerçeğinde yaşıyoruz. Esad rejimine karşı örgütlenen ve desteklenen güçler içinden öne çıkan IŞİD artık onların kontrolü altında hareket etmediğinden burnu sürtülmek isteniyor.

Kaostan yararlanmak

Bölge üzerinde hesabı olan hemen bütün güçler durumu kendi lehine çevirmek için kendi planını devreye sokunca bazılarının garanti gibi gördükleri planları alt-üst oldu. Rusya, Çin ve İran’ın desteğini alan Esad yönetimi, diplomatik atağının yanı sıra, askeri alanda da iki hamle yaptı. Birincisi güçlerini belirli noktalara çekerek bir savunma hattı oluşturdu. İkinci olarak da Kürt kartını devreye soktu…Mevcut durumu iyi bir şekilde değerlendiren Kürtler hızla örgütlenerek Rojava ve kantonlarında denetimi ellerine aldı…Kimsenin beklemediği bu ani gelişme en çok da Türk devletini rahatsız etti…Mali ve askeri olarak hayli güçlenmiş olan İŞİD bu otorite boşluğunda alan hakimiyeti sağlamak için, bölgedeki Sünni aşiretlerin isteklerini  bir kaldıraç olarak kullanarak Irak’a doğru önemli bir hamle yaptı. Ve birçok yerin kontrolünü ele geçirdi. Olup bitenleri tepeden izleyen ABD ve ortakları kaosun daha da derinleşmesini bilinçli olarak bekledi. Ta ki IŞİD petrol rezervlerini tehdit etmeye ve bölgedeki güçler ondan yardım isteyene kadar…  Kaosu yaratanlar, kurtarıcı olarak beklenmeye başlanınca, yeni planlarla devreye girdi…. Önce Irak’ta Maliki yönetimine son verdiler… Bu aynı zamanda İran’a aklını başına topla mesajıydı. Kobane meselesinin ilk günlerinde, bizim Kobane diye bir önceliğimiz yok, en önemli mesele petrol kaynaklarının güvenliğidir diyen ABD basın sözcüleri, IŞİD’e karşı muazzam bir direniş gösteren Kürtlerin kazanılması için bir süre sonra ağız değiştirerek hava operasyonları yapabiliriz demeye başladı. Öyle bir kamuoyu oluştu ki kalbi Kobane’yle atan hemen herkes (sadece Kürtler değil, ilerici devrimci olanlarda dahil) ABD’nin hava bombardımanını dört gözle bekledi ve ABD’nin emperyalist çıkarlarını bildiği halde bu bombardımandan haz aldı. 90’lı yılların başında Saddam’ın güneyli Kürtlerin üzerine tankçı birliklerini gönderdiği dönemde Ranya’daki direnişe katılan Kawacı bir arkadaşın ABD’nin oluşturduğu 36. paralelden dolayı Saddam güçlerinin geri çekilmek zorunda kaldığını anlattıktan sonra, gülerek şöyle demişti: “Vala halo ABD yüzümüzü güldürdü’’.

ABD’nin planları sadece bunlarla kalmadı. Suudi Arabistan, Katar ve özelikle de bölgesel bir güç olma  hevesiyle hareket eden Türkiye’nin kartlarını da elinden aldı. Kendi halkına ve uluslararası  kamuoyuna açıktan yalan söyleyen AKP iktidarı, IŞİD’e karşı yapılacak bir kara harekatında topun ağzına sürüldü….Müjde verircesine  “Kobanê ha düştü, ha düşecek’’ diyenler bugün Peşmerge güçlerinin Kobanê’ye geçmesi için oluşturulacak bir koridorla uğraşmaktadır.

Bölge üzerinde planları olan bütün güçler sözde bir plan üzerinde anlaşmış görünseler de aslında belirsizlik hala devam ediyor. ABD bazı kazanımlar elde etse de bölgesel güçlerin planları açıktan  olmasa da bir biçimde devrede tutuluyor….İşin diğer ucunda da IŞİD var. Oda kendine göre planlar yapıyor ve ilişkide olduğu güçleri ikili bir tavra itiyor… Bunların başında da Türkiye geliyor. Türkiye her ne kadar ABD planlarından yanaymış gibi görünse de kalbi IŞİD’den yana. En büyük planı da bunlar aracılığıyla Kürtlerin elde ettiği statüyü ortadan kaldırmak. Bence IŞİD’in Kobanê’ye yönelmesindeki en büyük etken Türkiye’dir. Şöyle bir düşünelim, Türkiye’nin IŞİD’den bir çıkarı ya da beklentisi olmazsa, niye bu kadar olanak sunsun ki.

İşte burada yazıya başlık olan IŞİD’in sosyolojisinden bahsedip ‘onları anlamak gerekir’ diyenlere sormak gerekir… IŞİD neden Kürtlere yöneldi…? Normalde bahsettikleri nedenlerden dolayı IŞİD’in  kendisine haksızlık yapan güçlere yönelmesi gerekmiyor muydu?…. Yıllardır gadre uğramış kimliksiz bırakılmış Kürtler, kendi hakları için savaşırken, haksızlığa karşı savaştığını söyleyen bir başka güç normalde onlarla haksızlığı yapanlara karşı savaşması gerekirken gelip onların başına çullanıyor…  İşte bunun için yürütülen IŞİD’in sosyolojisi tartışmaları bana anlamsız geliyor. Niyetler ne olursa olsun  “onları anlamak gerekir’’ diyenler ya da tarafsızmış gibi görünenler aslında bu uluslararası lejyoner çeteye meşruiyet kazandırıyor….Yapılan onca söylem ve hazırlanan raporların tümü burada anlamsızlaşıyor.

Kobanê ve Şengal bize neyi öğretiyor

Bu kaostan en iyi yararlanan Suriye’nin kimliksiz Kürtleri bir anda dünyanın gündemine oturmayı başardı. Lenin’in “ya devrimler savaşlara yol açar ya da savaşlar devrimi doğurur’’ biçimindeki ünlü söylemi 21. yüzyılda Rojova’da hayat buldu. Hızla örgütlenen ve kendi öz savunma birliklerini oluşturan Kürtler Rojova ve kantonlarında yaşayan bütün halklar ve inançlarla birlikte yeni bir yaşam tarzını hayata geçirmeye başladı… Bu durumdan en fazla rahatsız olan Türkiye’nin mevcut iktidarı bayram namazını birlikte kılıp ‘zaferi’ kutlamak için IŞİD’i Kobanê’ye  yönlendirdi… Öyle ya Irak ve Suriye’nin düzenli orduları yer yer bozguna uğratan IŞİD, Kobanê’yi alamayacaktı….! Evdeki hesap çarşıya uymadı. IŞİD Kobanê’de öyle sert bir kayaya çarptı ki plan sahiplerinin hevesleri kursağında kaldı. Kobanê’nin yiğit evlatları ellerindeki hafif silahlara karşın ölümüne bir direniş gösterdi…

Ama Şengal böyle olmadı… Bir başka güce belini dayayan ve bundan dolayı da örgütsüz olan Ezidiler büyük bir trajedi yaşadı. Ölenler, esir edilenler ve dağlarda yaşamını yitirenlerle büyük bir trajedi… Tutsak edilen genç kızları ya IŞİD’in seks pazarına sürüldü ya da 21. yüzyılda kurulan köle pazarına… Kobanêli bir genç kız,’’eğer IŞİD bizi kendine helal etmişse bizim görevimizde ölmektir’’ diyerek bu  trajediye son noktayı koydu. Evet ya tutsak edilip kurbanlık koyun gibi boğazlanacaksın ya da direnerek onurunla öleceksin. Kobane ikinci yolu seçtiği için bugün hala ayakta. Bunun için Kürt kadını dünyanın her yerinde kadın örgütleri tarafından ayakta alkışlanıyor ve onlarla ilham kaynağı oluyor… Kadınlar katılmadan devrim olmaz söylemi Kobanê’den tüm dünyaya sesleniliyor.

Sonuç olarak;

Türkiye’nin içine girdiği bu kirli oyun öyle kısa sürede biteceğe benzemiyor. IŞİD sadece Irak ve Suriye’de değil, içimizde Kobanê gerçeği bize örgütlenmemiz gerektiğini gösteriyor. Sessiz ve örgütsüz olmak tam da onların istediği şeydir… Ev ev, sokak sokak, mahalle mahalle örgütlülüğümüzü güçlendirip bu çetelere karşı durabilmeliyiz… Yarın belki geç olabilir.

                                                                                                                                                               

 

Önceki İçerikEmperyalistlerin Kobanê özgülünde PYD’ye yaklaşımı üzerine
Sonraki İçerikTekçi- faşist Türk devletinin tasfiye amaçlı ‘güvensizlik paketleri’