İstanbul Sözleşmesi, Tek Adam Rejimi ve Kadın Direnişi

Türkiye tarafından 11 Mayıs 2010 tarihinde imzalanan, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren, 45 ülkenin imzaladığı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi’nin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin eden 75 maddeden oluşuyor. Sadece İstanbul sözleşmesi imzalandığı 2011 yılında kadın cinayetlerinde düşüş görülmüştür. Şiddete maruz bırakılan yüzlerce kadın defalarca şikayetçi olmasına rağmen yürürlükte olan yasaları uygulamak yerine sadece şikayetlerini almanın ötesine geçmemiştir. Yaşam hakkını korumak için öz savunma gerçekleştiren kadınlara onlarca yıl hapis cezaları verilirken kadınları katleden erkekler iyi hal ve tahrik indirimleri yapılmıştır-yapılıyor.

Sözleşme verili toplumsal koşullarda kadına yönelik şiddetin, cinayetlerin oranını düşürebilecek bir genişlikteyken yürürlüğe girdikten sonra kâğıt üzerinde kaldı ve etkin uygulanmadı. AKP iktidarının İstanbul Sözleşmesi’ne çıkışı da girişi gibi seçimler, kurulabilecek gerici ittifaklar gibi göz boyama malzemesi haline getirilmesi, kadınların başlattığı İstanbul Sözleşmesi etkin uygulansın kampanyalarından duyulan rahatsızlık, kadınların ve LGBTİ+’ların iktidara karşı güçlü bir toplumsal muhalefet oluşturmalarıdır. Sözleşmenin feshinin tek adamın iki dudağı arasından çıkan tek cümleyle gerçekleşmesi, ülkemizde yaşayan milyonlarca kadının yaşam hakkının engellenmesi yasasına bir tek adamın karar vermesi ne kadınların kabul edebileceği bir şeydir ne de tüm işçi sınıfı kabul etmelidir. Çünkü kazanılan haklar alınmaya başladığında kenetlenmek hem kendi kazanımlarımıza hem sınıfımızın kazanımlarına sahip çıkmak sorumluluğumuzdur.

Sözleşme üzerine iktidar ve yanlılarının, gerici egemen güçlerin dile getirdiği geleneksel aile yapısını bozduğu, LGBTİ+’ların “sapkın”- lıklarına sebebiyet verdiği gibi argümanlar yalnızca kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı yapmak değil faşizmin yükseldiği ülke koşullarında ezilenlerin kafasına indirilmek istenen demir ökçedir. Geleneksel aile yapısı, kadının duygusal olarak erkeğe ve çocuklara bağımlılığını bir sömürü biçimine dönüştüren ücretsiz ev içi emeğini bu bağlar üzerinden meşrulaştıran bir yapı olmasıyla birlikte erkeği kamusal alanda bu yapıyı korumakla yükümlü kılıp canhıraş sömüren, kadın ve erkeğin yine bu geleneksel yapı ile geleceğin işçi ya da işsizler ordusu çocukları yetiştirmesini sağlama alan, kendi içerisinde bir patriarkal ve kapitalist ağlar bütününe sahiptir. Yine LGBTİ+’ların haklarını görmezden gelen cinsel yönelim ve cinsiyet eşitliğini kabul etmeyen dolayısıyla geleceğin işçilerinin üretilmediği, geleneksel aile yapısını kurmayan hiçbir ilişki biçimini onaylamadığı açıktır. Bu onay vermeme elbette biz ezilen sınıf tan kadınlar için hiçbir bağlayıcılığı olmadığı gibi teşhir etmek desorumluluklarımız arasındadır.

Bugün biz kadınlar ve LGBTİ+’lar bu teşhiri İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması için sokaklarda yaptıkları için hedef gösteriliyoruz, kazanımlarız sönümlendirilmek için bir gece yarısı bize ait olan bir sözleşmenin bir tek adam tarafından feshedildiği gündeme getiriliyor. Sözleşmenin kaldırılmasını protesto etmek bizim hakkımızken, tek adam rejimi kendine bağladığı hukuk sistemiyle meselenin kılıfını uydurmaya çalışıyor. Elbette bir gece yarısı feshinin dile getirilmesinin bir diğer gerekçesi ise iktidarın kendisine karşı duyulan öfkenin bilincinde olmasıdır.

Yaşamlarımız için tırnaklarımızı geçirdiğimiz kazanımlarımızdan ödün vermeyeceğiz!

Cebinde, kendisini tehdit eden erkeğe karşı 23. suç duyurusuna verilen takipsizlik kararıyla evine dönerken sokak ortasında satırla katledilen kadınlardan, yaşamak istiyoruz diye haykırırken katledilenlere, trans olduğu için yakılarak ormana atılan kadınlardan betona gömülenlere, rütbeli askerler tarafından cinsel saldırıya maruz bırakılan kız çocuklarından içinde din görevlileri, polis memurları, emniyet müdürleri olan gruplar tarafından toplu tecavüze maruz bırakılan engelli çocuklara kadar maruz bırakıldığımız hiçbir şiddet, istismar, tecavüz ve cinayetler tesadüf ya da üstü örtülebilecek şeyler değildir. Kökleri patriarkal kapitalizme sıkı sıkıya bağlı olan bu çürümüşlük bugün AKP iktidarı tarafından sürdürülmektedir. Ezilenlerin kanından beslenen patriarkal kapitalist sistemin elinden canla kanla aldığımız hiçbir hakkımızdan vazgeçmiyoruz. AKP iktidarının ömürlerini biraz daha uzatıp gerici ittifak güçlerinin gönlünü hoş etmek için bir gece yarısı 12. Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanının kararnamesi ile fes edilmesi hükümsüzdür.

Bir yıllık pandemi sürecine baktığımızda ekonomik krizin derinleştiğini sağlık ve eğitimin siteminin çöktüğünü milyonlarca insanın işini kaybettiğini görüyoruz. Yoksulluğun tırmanarak artığı bu dönemde krizin faturası gene kadınlara kesildi. İş yerlerinde kod29 uygulamaları ve mobbing, hapishanede çıplak arama ve hak ihlalleri ev içinde artı emek sömürüsü ve kadın katliamı-şiddet, LGBTİ+’lara yönelik nefret suçları bu dönemde hızlı bir şekilde artarak devam ediyor. Başı her sıkıştığında ezilen sınıfa saldıran iktidar sallanmakta olan koltuğuna bu şekilde yapışmışken. Koltuk kaybı telaşıyla haklarımıza saldırırken biz de yaşamlarımız için tırnaklarımızı geçirdiğimiz mücadelemizden ve kazanımlarımızdan ödün vermeyeceğiz.

Biz, yaşamlarımız, emeğimiz, kimliğimiz için bugün İstanbul sözleşmesi için, çağdaşlarımız Polonya’da kürtaj hakkı için Afrika’da kadın sünneti için İran’da baş örtüsü için Rojava’da IŞİD’in işgalci ve gerici zihniyetine karşı dünyanın neresinde olursak olalım kadın mücadelesini birlikte büyütüyoruz. Birlikte kurtulacağız.

Önceki İçerikABD’de Biden Dönemi ve “TC” ile Muhtemel Yaşanacak Olan Ekonomik ve Siyasal Sonuçlar
Sonraki İçerikHer Sorunun Çözümü Bilimsel Diyalektik Yöntemden Geçer