“Teori, yığınların arasına girdiği andan başlayarak, maddi bir güç haline gelir.”

Bu veciz sözü alıntılayarak başlamak kuşkusuz önemli. Teorinin hangi koşullar altında gelişebileceğinin somut bir ifadesi olmakla beraber gelişimin toplumla olan bağlantısına dikkat çekmesi açısından da önemlidir. Teorinin önemine dair yazdığımız yazının devamını nitelemesi açısından da gerekli ve özettir.

Teori ve pratik arasındaki bağ, mücadelede ilerlemenin ve gelişimin önemli bir aşamasıdır. Eylem olmaksızın teorinin hiçliği, yani grilik ile malul soyutluğu ancak yaşam yeşiliyle buluştuğunda somutlaşabilir, değişiklik yaratabilir. Bu aslında tarihte sınıf mücadelesi açısından da bir saflaşmanın da örneğiydi. Burjuva filozoflar soyut bir kuram ile sınırlı etkideki mekanik hareketi benimsediler. Onlar için dünyanın yorumlanışı idealist temelde gerekli, sınırlı sayıdaki hareket ise yeterliydi. Ancak sınıf mücadelesi tarihi bu olguyu tamamen değiştirerek, hareketi yani çelişkilerdeki hareketi ortaya çıkardı ve bunu pratik konumlanışın bir parçası olarak gördü. Değişme ve dönüşme edinimi şeylerin içinde çelişkiden ve mevcut hareket halinden ileri geliyordu.

Dolayısıyla da mücadele için pratik olmazsa olmazdı. Pratik teorinin de önceliydi. Bu mevcut doğruya rağmen örgütlenme sorunları içinde teori-pratik bütünlüğünün yaratılamadığı sorunu da madalyonun bir diğer yüzünü oluşturmaktaydı. Bir yandan teori de kalınarak dogmacılık geliştirildi, öte taraftan tamamen pratik benimsenerek yüzyıllık tarihi birikim dar deneyciliklerle tekrar yazılmaya çalışıldı. İki yaklaşımda mücadelenin geliştirilmesini sekteye uğratan yanlar taşımaktaydı.

Mücadelenin bütününde karşımıza çıkan bu sorun, kadın özgürlük mücadelesi tarihinde de böylesi saflaşmalar yaşadı ve kendi içinde belirli saflaşmalar gitti. Kimi dönem pratik önemsendi, teori ihmal edildi, kimi zaman ise teoriye gömülerek pratik alan çalışmaları unutuldu. Bu başlı başına bir yöntem sorunuydu. Ve yöntemde açığa çıkan sorunlar örgütlenme sorunları yaratarak kadın özgürlük mücadelemizi zayıflattı. Haliyle bir zaman sonra teoriyi yapacak ve pratiği gerçekleştirecek devrimci kadın özneden de yoksun kalındı. Tamamen  böyle olmasa da somut gerçeğimiz büyük oranda bu biçimde gelişti. İkisini bir arada yürütme kabiliyeti tarafımızca tam olarak yerine getirilmedi. Dolayısıyla bununla bağlantılı olarak birden çok sorun ortaya çıktı ve bu sorunlarda başka sorunlara alan açtı.

Bunları belirttikten sonra kuşkusuz şunu da not düşmek gerekir. Tariflediğimiz şey kadın mücadelesi içerisinde yaşadığımız temel tıkanıklarından biri olduğu halde, bu tıkanıklığı giderecek olan iradede yine bizleriz. Sorunlarımızı tartışırken irademizi zayıf bir faktör olarak ortaya koymuyoruz. Aksine kadın irademiz güçlü bir iradedir. Sorunlarımızı tek tek açmamızın nedeni de bu iradeye duyduğumuz inançtan, mevcut gücün değiştirme eylemine olan etkisindendir. Bu ve başkaca sorunlar en başta kolektif kadın irademizle beraber kurumsallaşan kadın örgütlerimizle ve en nihayetinde kadın özgürlük mücadelesini doğru temelde ele alan söz ve eylem ilişkisinin geliştirilmesiyle başarıya ulaşacaktır.

Kadın özgürlük mücadelesini geliştirmenin önemli etkenlerinden biri de şüphesiz doğru kadın politikaları belirlemenin yanı sıra belki de en fazla gözden kaçırılan kısım olan mevcut politikaların özünü kavrama ve o politikaları içselleştirerek çalışmalar yürütmede yaşanılan tıkanıklıklardır. Genelde politikalar belirledikten sonra özümseme kısmı gelişememekte ve politikalarımız emanet gibi taşınmaktadır. Halbuki bir politikanın doğru olması örgütlenme koşullarından sadece birini oluştururken, o politikanın yürütücülerinin mevcut politik yönetimde ‘aracı’ olmasını değil, politikanın ‘taşıyıcı’sı olmasını gerekli kılar ve bu da bir diğer önemli faktördür. Yani politika içinde özneleşmek, o politikanın canlı hale gelmesi için zorunludur. Aracı sıfatıyla yaklaşılan tüm meselelerde suni yaklaşımlar gelişmekte ve geçici gelgitler senfonisi oluşmaktadır.

Aracı olma durumu esasen özneden yoksun, politik mücadele şartlarında üstlenilen çalışmaların klasik bir görevsellik boyutunda ele alınması şeklinde açığa çıkmaktadır. Görevi anlama, onu içselleştirme yerine kendinden bağımsız biçimde yapay bir iş anlayışıyla ele almaktan ileri gelmektedir. Genel olarak yaşadığımız politik tıkanıklığın bir nedeni de bu biçimde değerlendirmek yanlış olmaz. Bu yaklaşım doğru bir politikayı içten çürütmeye yeter ölçüdedir.

Kadın yoldaşlarımız örgütün kadın politikalarını aracı sıfatıyla değil taşıyıcı sıfatıyla mücadele sahalarına ulaştırmalıdırlar. Hangi faaliyetin, hangi komitenin içinde yer alırlarsa alınsın politikalarımız özümsenmeli, kendimizden bir parçaymışçasına sahiplenilmelidir. Bu anlayış çerçevesinde örgütsüz kadın kitleleri içinde çalışmalar yapılmalıdır. Unutmayalım ki bizim inanmadığımız ve bizde etki yaratmayan bir şeye kitlelerin inanmasını ya da onlarda etki uyandırmasını beklemek gerçekçi bir tavır olmaz. Bağlarsak eğer, kadın yoldaşlar politikalarının yaratıcıları ve beraberinde uygulayıcıları olduklarını örgütün tüm alanlarında ve kadın çalışmalarında açığa çıkartmaları gereklidir.

Kolektif kadın iradesi neden ihtiyaçtır ve nasıl geliştirilmelidir!

Kolektif kadın iradesinin hedeflenmesi çalışmalarımızın önemli bir aşamasını oluşturmalıdır. Bu çerçevede tüm planlar- programlar örgüt içinde kadın kolektifini yaratmaya yönelik yapılmalıdır. Bu stratejik olarak da kadın çalışmalarımızda önemsediğimiz bir konudur. Genel olarak bundan yoksun olduğumuzda dağınık çalışma tarzı ortaya çıkmakta, verimsiz çalışmalar yapılmaktadır. Sayıca az olma sorunu kolektif bir iradeyi sağlamaya başladığımız andan itibaren tali duruma geçer. Kolektif irade, düşünsel ve pratiksel ortaklığı koşulladığından iki yönlü bir önem arz eder. Birincisi tüm faaliyet bölüşüm içinde gerçekleştirilir ve bu çalışma yükünü hafifletir. İkinci olarak da kolektif kadın iradesi sözde ve eylemde hareketin sürekli kılınmasını sağlar. Diğer türlüsü kısa vadede bir geçerliliğe sahip olsa da ve kısmi toparlama eğilimleri ortaya çıkarsa da zararlı bir çalışma biçimidir. Çünkü uzun süreli ve stratejik hedefleri besleyen işlevsellikler taşımamaktadır.

Böyle bir sonuca müsaade etmemek için kadınlar olarak kolektif iradeyi sağlayacak ve kolektif iradenin niteliksel ve niceliksel gelişiminin önünü açacak çalışmalar yürütmek gerekmektedir. Bunu geliştirebilmenin şartı ise düşünce ve eylem birliği içinde hareketi sağlayacak öznelerle ortaklaşma ve mütemadiyen birbirini güçlendiren politik aksiyonları çalışmalarda gelişkin biçimde hayata geçirmek gerekir. Yani özetle bu şu demek olur, hareketi sağlamak istiyorsak hareketi yavaşlatan şeylerin maddi koşullarına da son vermek lazımdır. Kolektif kadın iradesi tamda buna karşılık gelen bir çözümdür. Nihayet bu güç özelden genele, genelden özele kolektif iradenin bütününü yansıtarak mevcut sorunların maddi zeminini ortadan kaldırmaya da taliptir.

Bu bağlamda kurumsallaşma- kurumsallık meselesini kadın örgütlerimiz açısından da açmak durumundayız. Biliyoruz ki bir örgütün varlığı ya da çalışmalarının olması kurumsallaştığı anlamına gelmez. Kurumsallaşması için birçok alana yayılma, düzenli politik faaliyetin içinde olma, kadrolaşma hedefini asgari düzeyde sağlama şartı gereklidir. Bir kadronun yerini doldurabilecek birden fazla kadronun olması demektir. Takvimsel günlerle sınırlı olmayan, süreklileşen politik kampanyalar ve örgütlenme faaliyetleri olması demektir. Bir yerde ve bir alanda değil birçok yerde ve birçok alanda örgütlü kadın kimliği ile var olmak demektir.

Kurumsallaşmanın birden fazla özelliği, aslında kadın mücadelesinde gereklilik temsilini de belirginleştirir. Kurumsallık olmadan yol yürüyebilmek, emeklemeden koşmayı beklemek gibidir. Bu nedenle ciddiye alınmalı ve önemle üzerinde durumladır. Üste belirttiğimiz tüm özellikler kurumsallaşmayı sağlamının temel halleri olduklarından, burada tekrardan açmayacağız. Sadece şunu belirtelim kadın iradesinin ve örgütlerinin kurumsallaşması için mevcut gerekler sağlanmalı, bunlar tek tek hedeflenerek mücadeleyle buluşturulmalıdır.

Kadınların örgüt içinde ki kadrolaşma sorunu ve bu sorunun aşılması

 Kadrolaşma meselesi güncel olmakla beraber, kadın çalışmalarımızda dünden bugüne en fazla zorlandığımız meselelerden biri olarak kendini hep korudu. Genel bir kadro sorunu yaşadığımız doğru, fakat özel olarak da kadın kadro sorunumuz var ve bu sorun genel kadro siyasetimizi de etkilemektedir.

Kadın mücadelesini geliştirmenin ve devamlı kılmanın zorunlu şartı kadın kadro sorununu örgütlerimizde de aşmak, kadro düzeyini kadınlar açısından nicel ve nitel olarak yakalamaktır. Yoksa bir önceki yazıda belirttiğimiz gibi bir kadın kadromuz herhangi bir nedenden ötürü mücadele dışı kaldığında tüm kadın çalışmalarımız durmakta ya da uzun süre toparlanamamaktadır. Böylesi geriye gidişlere engel olabilmenin asli unsuru kurumsal bir yapıya dönüştürülen kadın örgütlerimiz ve devrimci kadın irademizin süreklileşmesidir. Bunu başarmak içinde özel çalışmalar örgütlemek gibi, kadın yoldaşların niteliğini ve bununla beraber pratik faaliyetini geliştirecek programlar ortaya koymak işini gündemleştirmemiz gereklidir.

Örneğin, kadın örgütlenme sorunlarının tartışılacağı dar ya da geniş kadın platformları, eğitimler, toplantılar buna vesile olabilir. Hatta gerekirse daha üst boyutta konferanslar, kurultaylar örgütlenmekten de geri durulmamalıdır. Mevcut eksikler kadın yoldaşların bir arada, fikirsel ve pratiğin kendisinden gelen deneyimlerle tanımlanıp özetlenmeli ve çıkış yolları da var olan kadın iradesi üzerinden şekillenerek daha güçlü biçimde alanlara aktarılmalıdır. Devrimci kadın irademiz bu sentezle kadın kitlesi içinde somut sorunlara inebilir, kadınların çelişkilerine çözümde yer alabilir. Kısacası güncel belirlemeler ışığında politik bilinci kadınlara ulaştırmak kadın yoldaşların görevidir. Bunun içinde kadrolaşma sorununa özel olarak eğilmek şart olmaktadır.

Bir diğer mesele ise çalışma disiplini açısından plan ve programın oluşturulması, örgütlenmesidir. Doğru yöntem politik çalışmada belli bir plan ve program halinde faaliyet oluşturmaktır. Bu genel yaşam disiplini noktasında da kadın çalışmalarımızın yürütülmesi ekseninde de önemli bir ayrıntıyı oluşturmaktadır. Dağınık çalışma tarzının dört bir yana yumruk sallamak anlamına geldiğini, fazladan enerji ve motivasyon kaybına neden olduğunu hepimiz söyleriz ve yaşarız da. İhtiyaç olan şey proletaryanın disiplini ile yol yürümektir. Mücadelenin tüm sahaları böylesi bir disiplin altında gelişim vaat ederken; diğer biçimdeki yaşam alışkanlıkları devrimci özne açısından tökezleme nedenidir.

Dahası ilk elden girişilen tüm işlerde hedefi dar tutma yoluna da başvurularak kadın çalışmalarını belli aşamalar halinde ilerletilmemiz gerekmektedir. Böylesi bir yöntem birikerek ilerlemenin koşullarını sağlayacaktır. Parçadan bütüne, dardan genişe doğru bir politik hat belirlenirse şayet, o ölçüde çalışmalarda rahatlayacaktır. Yoksa diğeri dağınık çalışma tarzını yaratarak köklü ve süreklileşen çalışmaların gelişimini engeller.

Araç ve yöntem geliştirme sorununda kadın çalışmalarımızda da güncel olduğunu belirtelim. Geçmiş çalışma tarzına, daha doğrusu ezberlenmiş çalışma tarzlarına kimi durumlarda o kadar fazla gömülünüyor ki; yeni şeyler düşünme, düşüncemizi bu anlamda zorlama, farklı araçlar geliştirme gibi ihtiyaçlardan giderek kopma durumu gelişebiliyor. Eski çalışma ya da örgütlenme şekillerine hazırcı biçimde yaklaşarak yeni çalışma biçimleri hedeflenmiyor. Böylesi mekanik yaklaşımlar ve ezberci yöntemler mücadeleye zarar vermek dışında, başka bir işlev görmemektedir. Bu nedenle üzerinde durulması gereken başka bir meselede budur.

Bahsettiğimiz tüm başlıklar birbirini tetikleyen, birbiriyle sıkı bağlar içinde olan başlıklar. Bunlar mücadele açısından hep güncel ve aşılması gereken zorlu eşiklerdir. Ancak mekaniklikten uzak doğru bir çalışma tarzı, politik olarak net yönelimler, eksiklikleri açığa çıkarmada ve onu dönüştürmede hayata geçirilecek çalışmalar bahsettiğimiz sorunları büyük oranda değiştirecektir. Bizler sermaye ve erkek egemenliğine karşı ikili bir savaş yürütüyoruz. Zorlu ve büyük bir savaş. Saydığımız bu maddeleri toplumsal mücadelemiz ile buluşturamadığımız taktirde başarmamız da mümkün olmayacaktır.

“Bütün hareket dalgalardan oluşur” diyor Mao. Bu dalgalar tartıştığımız konu bağlamında kadın yoldaşlardan başkası değildir. Hareketi oluşturan dalgalar; bunun sıradan, sınırları olan bir duruş ifa edemeyeceğini, zorunluluklar temelli gerçekleştirileceğini de bilmektedirler. Dolayısıyla örgütlü olmanın dahi mevcut gerçeğimiz açısından yeter sıfatına nail olmadığını, daha ileriye atılmış adımlara ihtiyaç olduğunu tekrardan vurgu yapmaktan başka bir şansımız yok. Kadın komünistlerin, kadın devrimcilerin okyanusları aşacak cesarete ve kulaç atmalarını sağlayacak okyanuslara ihtiyacı vardır.

Önceki İçerikLondra’da Proletarya Partisi’nin 50. kuruluş yılı vesilesiyle kutlama
Sonraki İçerikTürkiye-Kuzey Kürdistan’da Son Politik Gelişmeler, Olasılıklar ve Sürecin Analizi!