Kadın tutsaklara cinsel şiddet uygulayan faşist ”doktor” teşhir edilmelidir!

Devrimci tutsaklar her dönem faşist iktidarların baskı ve işkenceye tabi tuttuğu öncelikli hedefler arasında yer almıştır, bugün de almaktadır. Büyük toplumsal dalgalanmalar, sorunlar veya gerici saldırganlıklar gündeme oturduğunda toplum ya da devrimci dinamikler genellikle tutsakları unutup gündemi meşgul eden gelişmelerle ilgili olurlar. Bu durum gerici-faşist iktidarlar açısından biraz daha farklıdır. Faşist iktidarlar geliştirdikleri baskı ve saldırı politikalarında ilk denek olarak tutsakları hedef alır, en azından geliştirdikleri faşist baskı dönemlerinde tutsakları unutmaz, denek olarak politikalarını tutsaklar üzerinde uygular, buraları bastırıp susturmayı ihmal etmezler. Bunda devrimci tutsaklar veya hapishanelerin diri, devrimci niteliği öne çıksa da, tutsakların denetim ve kontrol altında bulunup ”savunmasız” durumda olmaları da rol oynar. Kitleler büyük baskı, zulüm ve sömürü politikaları ya da gerici siyasi saldırılar altında meşgul edilmişken, bu karmaşa içinde devrimci tutsakların ”defterini dürmeyi” ihmal etmezler. Bu sınıf mücadelesinin de bir tabiatıdır. Gerici sınıflar, geniş halk kitlelerine karşı baskılarını tırmandırırken şu ya da bu kesimini dışta tutmadan bütün muhalif ve devrimci dinamiklere yönelirler. Hapishaneler her şeye rağmen teslim alınamayıp sınıflar mücadelesinin canlı bir alanı olarak varlığını sürdürürken faşist iktidar veya hakim sınıfların buralara yönelmemesi düşünülemez. Bilakis saldırıların uygulanacağı en uygun alanlardan biri olması itibarıyla dönemsel saldırı süreçleri ekseriyetten hapishanelerden başlar.

Halkın ya da devrimcilerin karakteri dışarda da hapiste de değişmez. Dışarıda maruz kaldıklarını içerde, içerde maruz kaldıklarını dışarda yaşar-yaşamak zorunda kalırlar. Hakim sınıflar da içeridekiyle dışardakini ayrıt etmez, etmeden zulüm ve baskıya başvurur, işkenceler, katliamlar uygular. Dışarda uyguladığı vahşetin aynısını ama daha eşitsiz koşullarda olmak üzere daha ağırını içerde uygular. İçerdeki baskı ve işkencenin daha da ağır olması, tutsaklık koşullarının getirdiği dezavantajlarla alakalıdır esasta. İçerdeki yeterli savunma yapacak durumda değildir. Esasta bilinç ve irade kararlılığıyla savunma yapar, direnir, mücadele eder. Baş eğmez!

Genel olarak tutsakların karşı karşıya olduğu ağır baskı ve saldırı koşulları benzerdir. Dışarıda uygulananlarla da benzerdir. Ancak MKP davasından yargılanıp tutsak edilen kadınların maruz kaldığı gayri insani işkence ve faşist baskılar sistemli bir durumu göstermektedir. Yaşadıkları sürgünler, maruz kaldıkları baskı ve işkenceler sebebiyle defalarca gündeme gelen MKP davasından yargılanan kadın tutsaklar, bu kez de cinsel saldırıya maruz kalmaları nedeniyle gündemdedir. Ve bu kez cinsel şiddet ve saldırıya ”doktor” ünvanlı bir faşist unsur dahil olmuştur. Asker ve diğer kolluk güçlerinin baskı ve işkenceleri yetmezmiş gibi, Hipokrat yeminli sivil unsurun buna cüret etmesi rastlantı değildir. İktidar her unsuruyla faşist karakterini sergileyip tam bir baskı kuşatması yaratıyor. Darbe gerekçesi ve olağan üstü hal uygulaması toplum üzerinde olduğu gibi, tutsaklar üzerinde de çok daha pervasız faşist baskıların derinleşeceğine işarettir. Ki, ”doktorların” cinsel şiddet ve saldırıya cüret etmesi bunun açık göstergesidir.

Bu ağır baskı dönemlerinde devrimci tutsakların sahiplenilmesi, hapishanelere karşı daha duyarlı olunması es geçilemez bir görev ve sorumluluktur. Tutsaklarla her düzeyde dayanışmada bulunmak, onların sesini halk kitlelerine duyurmak, onlara yönelen baskı ve işkencelere karşı hassasiyetle mücadele etmek devrimci görevin bir parçasıdır. Hakim sınıfların uyguladığı tecrit ve izolasyonu parçalamak için de, tutsaklarla sistemli dayanışma içinde olmak ve onların sorunlarını gündeme taşıyarak direnişlerini dışarıya taşımak zorunlu ve önemlidir.

Olağan üstü hal uygulamasıyla birlikte, bunun sonuçlarına ve özellikle de tutsaklara yansımalarına karşı kararlı bir tutum alınmalı, toplumsal duyarlılık geliştirilmelidir. Daha özel olarak, MKP dava tutsağı kadın yoldaşa cinsel şiddet ve saldırıda bulunan Cemalettin Yeşilyurt isimli ”doktor” en geniş biçimde ve özel kampanyalarla teşhir edilmelidir. Sorun bir kadının ya da MKP dava tutsağı bir kadının sorunu değil, tüm kadınların ve toplumun, insanlığın sorunudur. Dolayısıyla bu teşhir kampanyası ve mücadeleye mümkün olan en geniş kesimlerin katılması önemsenmelidir. Kadın örgütlerinin harekete geçirilmesi aynı derecede önemlidir, önemsenmelidir. Bu ”doktorun” yargılanarak görevden alınması mutlaka sağlanmalıdır.

Bu kampanyalar dahilinde demokratik mücadeleye uygun olarak Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı gibi kurumlara dilekçelerle başvurulup ismi geçen unsurun görevden alınması için baskı oluşturulmalıdır. Yargılanıp görevden alınması için ”FETÖ”cü olması gerekmemektedir. O bir işkenceci, kadın düşmanı, ahlaksız ve insanlık suçlusudur. Yaptıkları yargılanması ve görevden alınması için fazlasıyla yeterlidir. İlgili ”doktora” sahip çıkan devlet ve ilgili bakanlıkları da bu faşist ”doktorla” aynı suçu işlemiş olacak, aynı sorumluluğu taşıyacaktır…

Zorla tutsak edilen devrimcilerin her türlü güvenliğinden onları denetiminde tutan devlet-iktidar sorumludur. Aynı iktidar halkın vergileriyle maşını ödediği ”doktorundan” da sorumludur. Hapsettiği tutsakların sağlığı ve güvenliğini koruyamayan devlet, tutsaklara dönük yaşanan cinsel şiddet ve tüm faşist saldırının gerçek sorumlusudur.

Erkek egemen zihniyetine sahip tüm köhne sistem ve o kuluçkada filizlenen tüm kadın düşmanı anlayış ve davranış teşhir edilmelidir. Aynı rahimde büyüyen sefil ”doktor” da bu teşhir kampanyasının bir figürü olmalıdır.

 

 

Önceki İçerikDarbenin Ganimetleri Vatan, Millet ve Kadın
Sonraki İçerikSiyasi iktidar hedefli devrimci çalışma kurumsal bütünlük ve somut planlarla başarıya taşınabilir!