Karasu: ‘’2’si üst düzey 20 MİT’çi elimizde’’

PKK Yürütme Komitesi üyesi Mustafa Karasu başta yakalanan MİT’çiler olmak üzere, Güney Kürdistan’da yapılacak olan Referandum ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki siyasal gelişmeler hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu. Karasu; 2 bölge sorumlusu ve üst düzey olmak üzere 20 MİT’çin ellerinde olduğunu belirtti. Mustafa Karasu’nun Denge Kurdistan radyosunda yapılan değerlendirmelerini öneminden dolayı okurlarımızla paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ(09.09.2017)- ‘’Ortadoğu’da odaklanan savaş Üçüncü Dünya Savaşı’dır. Bu savaşın birinci ve ikinci dünya savaşlarından ayrışan yönleri var. Artık dünya savaşlarının karakteri eskisi gibi olmaz. Çünkü kapitalizmin karakteri değişti. Küresel kapitalizm, tüketim toplumu, sermayenin serbest ve güvenli dolaşımı gibi adlar söyleniyor. Sermayenin serbest ve güvenli dolaşımı çerçevesinde ticaret anlaşmaları yapılıyor. Her yere herkesin metalarının ve sermayelerinin girmesini kolaylaştıran kapitalist bir anlayış var. Bu durum savaşın karakterini değiştirmiştir. Artık birinci ve ikinci dünya savaşları gibi çok katı bir biçimde cephelere bölünen, dünyanın her tarafında cephelerde yürütülen bir dünya savaşı görülmeyecektir.

Kapitalizmin çelişkisi de bitmeyecektir. Kapitalizmin, devletin, iktidarın ve çıkarın olduğu her yerde her zaman savaşlar ve çıkar çatışmaları sürer. Bu temelde çatışmalar sürecek. Bunlar bazen günümüzde Ortadoğu’da süren Üçüncü Dünya Savaşı olarak tanımladığımız savaşta olduğu gibi derinleşecek ve kaos halini alacaktır. Şu anda da Ortadoğu’da bu kaosun derinleşmesi temelinde savaş sürüyor. ABD, Rusya ve Avrupa da bu savaşın içindedir. Hatta Çin ve Japonya bile dolaylı veya dolaysız bu savaşta yer almaktadır.

Devletçi sistem çıkmazda!

Bu savaş durumunun birinci ve ikinci dünya savaşlarından ayrışan farklı yönleri var. Katı cephelerin savaşı değil de güç dengelerinin piramit gibi bir hiyerarşi içinde olduğu ya da savaş sonucu böyle bir hiyerarşiye dayalı dengelerin kurulacağı bir savaş gerçeği var. En temel farkı ise şudur; Üçüncü Dünya Savaşı, Ortadoğu’da sürüyor. Bu savaş, çok krizli, kaoslu ve karmaşık bir savaştır. Bunun en temel nedeni devletin ortaya çıktığı Ortadoğu’da devlet ve iktidarcı sistemin çıkmaza girmesidir.

Mevcut sistemin sonu!

Devlet ve iktidarcı sistemin sonuna doğru geliyoruz. Bu bakımdan şu andaki krizin en temel etkenlerinden biri devletçi sistemin ve iktidarın, toplumun siyasal ve ekonomik sorunlara çözüm bulma kapasitesinin giderek sonlanmasıdır. Devletler çıktığında ona kamu düzenini sağlama ve savunma rolü veriliyordu. Ancak esas olarak devlet gerçeği bu şekilde tarih sahnesine çıkmamıştır. Esas olarak baskıcı bir sömürü gücü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Ancak kendini meşrulaştırmak için kamu düzenini ve güvenliğini sağlayan bir araç olarak görülmüştür. Bu şekilde toplumsal ihtiyaçları istismar eden bir aygıt olarak kendini var etmiştir. Toplumsal ihtiyaçları karşıladığını söyleyerek toplumlar üzerinde egemenlik kuran bir olgudur.

İnsanlığın sırtındaki kambur!

Artık devletçi uygarlık çöküş aşamasına gelmiştir. İktidarın ve devletin sorunları çözemediği anlaşılmıştır. Uygarlık sistemi toplumlar üzerinde yük haline gelmiştir. Toplumlar artık bu devlet ve iktidarı sırtında taşımak istemiyor. Bu yönüyle devlet, her zaman gereksiz olmakla birlikte bu dönemde daha da fazla gereksiz bir hal almış; bu gerçek açık ve net bir biçimde ortaya çıkmıştır. Kısacası devlet insanlığın sırtındaki kamburdur.

Halkların iradesi dikkate alınacaktır!

Eski savaşlarda savaşan güçler kendi askeri ve siyasi güçlerine göre yeni dengeler kurar, yeni statükolar oluştururlardı. Şimdi ise artık devletlerin, iktidarların ve sömürücü sınıfların eskisi gibi istedikleri şekilde dengeler ve yeni statüler kurmaları zordur. Artık halklarla uzlaşmadan, halkların özlemlerini dikkate almadan ya da halkların çözüm projelerini devreye koymadan, halkların etkinliğini sağlamadan bu savaştan bir çıkış yaratmak mümkün değildir. Bu nedenle demokrasi güçleri, bu savaşın sonlanmasında rol oynayacaklardır. Bu savaşın sonunda halkların da iradeleri dikkate alınmak zorundadır. Bunun için Önder APO iktidarın ve devletin çöktüğü bir dönemde bütün sorunlara çözüm bulacak bir ideolojik ve paradigmatik yaklaşım ortaya koymuştur.

Türkiye’nin eli zayıfladı!

Türkiye 150 yıldır kapitalist devletlerin aralarındaki çelişkilerden yararlanarak kendini ayakta tutuyordu. Hatta 20. yüz yılda, İkinci Dünya Savaşı sonrasında da ABD ve Rusya’nın çok sert kamplaştığı soğuk savaş döneminde de Türk devleti bu çelişkiden yararlanarak Kürt soykırımını uygulamaya koyuldu. Gelinen aşamada öyle bir soğuk savaş dönemi yok. Çelişkilerin ve kapitalizmin karakteri değişti. Bundan çatışma ve çelişkinin bittiği sonucu çıkmamalıdır. Çekişme ve çatışma sürecek ama soğuk savaş dönemindeki gibi olmayacaktır. Bu durum Türkiye’nin elini zayıflattı. Şimdi siyasetin karakteri değiştiği için artık eskisi gibi Türk devletinin her uygulamasına evet demek durumunda kalan bir kamplaşma durumu yok. Bu nedenle ABD, Avrupa ve özelde Almanya ile karşı karşıya gelmiş durumdadır.

Kürtlere karşı DAİŞ ile ittifak!

TC, dış desteği azalınca DAİŞ üzerinden Ortadoğu’da etkili olmak temelinde Arap halklarını yanına alıp Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek istedi. Aslında DAİŞ ile ilişkiyle hem Suriye’de güçlü olup rejimin devrilmesiyle mezhepçi ve kendine yakın bir iktidar kuracak hem de Rojava Devrimi’ni durduracaktı. DAİŞ’le bu kadar işbirliği yapmasının nedeni Kürt Özgürlük Hareketi’ni boğmak içindi. Sadece Rojava Devrimi’ni değil, dört parçadaki Kürt uyanışını ezmek için DAİŞ’le ittifak yaptı.

Yeniden eski ittifaklara!

Evdeki hesap çarşıya uymadı. Ne rejim devrildi ne de DAİŞ Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı başarılı olabildi. Bu durum AKP’nin oyunlarını bozdu. Bunun üzerine DAİŞ politikası boşa çıkan Erdoğan, İran ve Irak ile ilişki kurarak yeniden eski Kürt düşmanı ittifaklarını tazelemeye çalışıyor.

İran’da bunu biliyor!

Türkiye’nin bütün politikaları her zaman Kürt karşıtlığı üzerinedir. Bütün ittifaklarını Kürt’ü yok etme üzerine kuruyor. Kürdistan’ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirerek Kürt soykırımını geliştirmeye çalışıyor. Bütün plan ve projesi budur. NATO’ya girişi, AB ile olan ilişkileri, bütün ittifakları da bunun içindir. Düne kadar Türkiye Şii-Sünni mezhep çatışmasında Sünnilerin öncülüğünü yapıyordu. Herkesi İran’a karşıt konuma getirmeye çalışıyordu. Şimdi Suudi Arabistan ve ve Mısır’la ilişkisi bozulduğu için tekrar İran’la ilişki kurmak istiyor. İran da bunları biliyor. Yakın zamana kadar TC’nin Katar’la birlikte Suriye’deki bütün örgütleri beslediğini biliyor. İran da kendine göre Türkiye’nin zayıflığını kullanmak istiyor.

İran’ın ne kadar Türkiye’nin politikalarına geleceği kuşkuludur. Türkiye ortak hareket edeceklerine dair açıklama yaparken, İran böyle bir durumun olmadığını söyledi. Osmanlı’da oyun çok olduğu gibi TC’de de oyun çoktur. İran’ın bu oyunlara gelmesi en fazla İran’a zarar verir. İran böyle bir hataya girip 2011’deki gibi gerillaya saldırırsa kendisi bundan zararlı çıkar. İran saldırıya geçerse Kürtler direnir. Ancak İran’ın kolay kolay Türk devletinin oyununa geleceğini sanmıyoruz.

Devlet MİT’çilere sessiz!

Basına da yansıdı; MİT elemanları belirtildiği gibi elimizde. Ancak sadece 2 devlet görevlisi değil, 20 kadar devlet görevlisi elimizde esirdir. Son yakalanan 2 MİT’çi üst düzey önemli elemanlarıdır. Bundan önce Cizre’de, Botan’da iki önemli bölge sorumluları elimize geçti. Onlar için de bize haber gönderdiler.  Devlet ve başındaki Erdoğan, hiç bunlardan da bahsetmiyor. Bu MİT’çilerin yakalanması, aslında Tayyip’in ve devletin yakalanmasıdır. Ava gidenlerin avlanmasıdır.

Referandum bir haktır!

Barzani, hem ben bağımsız olacağım, bağımsızlık hakkım var diyor hem de Êzîdxan’ın özerkliğini kabul etmiyor. Bu büyük bir paradokstur. Tabiki referandum bir haktır. Bir il, mahalle vb. herkes referandum yapabilir. Zaten Kürtler referandumunu yapmış; demokratik ve özerk yaşamaya karar vermiştir.

KDP geri adım attı!

Hem Türk devletinin politikalarına bağımlı olacaksın hem de bağımsızım diyeceksin. Bağımsızlık örgütlü, iradeli, demokratik ve özgür toplumla olur. KDP, Barzani herkesle kavgalı. YNK, Goran ve toplumla kavgalı. Güç olan sadece KDP içindeki bir kesimdir. Çünkü toplum örgütsüzdür, onun için de zayıftır, güçsüzdür. Kaldı ki, ulus devletle bağımsızlık ve özgürlük elde edilmez. Ancak KDP, 20. yüz yıldaki ulus devletler gibi bile bağımsızlık anlayışını taşımıyor. Meclis Başkanı Hewlêr’e giremiyor, Parlamento işlemiyor, bu nasıl bağımsızlıktır?

Ancak son günlerde KDP de hakikatin, doğruların, kendilerine yönelik şüphe ve tepkilerin etkisiyle geri adım atmak zorunda kaldı. Bu da KDP’nin Demokratik Ulus zihniyetine kavuştuğu anlamına gelmiyor. Kerkük ve Musul gibi çok dilli, çok kimlikli şehirler örnektir. Sorun devletçi zihniyetten kaynaklanıyor. Sorunun çözümü için de Kürtlerin ve tüm halkların demokratikleşmeye kafa yormaları gerekiyor. Bunu yaparken de başkalarından demokrasi talep edilmemesi gerekiyor ve demokrasi mücadeleyle elde edilebilir, bu Türkiye, Irak, Suriye ve İran için de geçerlidir.

Çözüm demokratik ulus çizgisinde!

Ortadoğu ve dünyanın birçok ülkesinden Kürt, Arap, Fars, Türk enternasyonal gençlerin akın akın PKK saflarına akması ve Rojava Devrimi’ne katılmasının sebebi de Önder Abdullah Öcalan’ın tüm halkların özgürlüğünü, bir arada kardeşçe yaşamasını ve demokrasiyi savunmasına bağladır. Kapitalizmin dibe vurduğu, insanları umutsuzluğa sürüklediği bir ortamda Demokratik Ulus zihniyeti, Demokratik Konfederalizm çizgisi Ortadoğu’da çölde bir vaha gibi öne çıkıyor.

Arap coğrafyasında ve Kürdistan’da yaşayan diğer halklar, Önder Apo’ya “Kürt Halk Önderi” denilmesini diğer halklar eleştiriyor, gerçekten de doğru söylüyorlar. Önder Apo özgürlük isteyen tüm halkların önderidir.

Cezaevlerindeki ortak direniş!

Cezaevlerindeki uygulamalara karşı direniş, sadece Kürt tutsaklar ve aileleriyle sınırlı kalmamalı. Türkiyeli devrimci sosyalist kişi ve örgütler de ortak tutum sergilemeliler. Bu tek tip elbise dayatmasına karşı bir araya gelinmeli, dışarıda da Kürt aileleri yalnız kalmamalı, Türkiyeli devrimcilerin aileleriyle ortak komiteler kurarak direnişe güç vermeliler.

Özel savaş devletidir!

Türk devleti bir özel savaş devletidir. Öldürme çok fazla dikkat çektiği için zamana yayarak öldürmeyi esas alıyor. Dünyada tutuklama rekoru Türkiye’dir. Ne Çin’de ne de dünyanın her hangi bir yerinde nüfus oranına göre bu kadar siyasetçi, gazeteci yazar vb. tutuklanmıştır. Bu da onların zayıflığını gösteriyor, gücünü değil. Eğer Türkiye’de demokrasi güçleri ortak davransa biraz daha etkili mücadele ederse AKP iktidarı bırakalım yılsonunu, ay sonunu bile getiremez.

20-25 yıldır cezaevindeler!

Kürdistan’da neredeyse cezaevine girmeyene Kürt denilmeyecek. 10, 15, 20 hatta 25 yıl zindanda yatan yoldaşlarımız var. Özellikle zindanlarda 20-25 yılını geride bırakan yoldaşlarımıza sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. O arkadaşlar rahat olsunlar, kesinlikle ödedikleri bedel, yaşamlarını zindanlarda geçiren yoldaşların emeği boşa gitmeyecektir. Bizim mücadelemiz onlara da bağlılık temelinde yürütülen, onların yarattıkları değerleri sahiplenmek için geliştirilen bir mücadeledir. O arkadaşlarımız, dört duvar arasında, hücrede olabilir; dünyayla, bizimle, örgütle ilişkilenmeleri yetersiz olabilir ama bu onların yaşamlarını anlamlandırmada hiçbir eksiklik yaratmaz. Onlar yaşamı gerçekten anlamlandırmışlardır.  Kürt ve Kürdistan tarihinde yaşamı en iyi anlamlandırmış yoldaşlar olarak tarihe geçeceklerdir’’

ANF

 

Önceki İçerikDevrimci cephede umut verici gelişmeler/Bakış Can
Sonraki İçerikDevrimci sanatçı Yılmaz Güney kavgamızda yaşıyor