Keskinleşen sınıf mücadelesi ve görevlerimiz

Tüm gerici savaş, pervasız saldırganlık ve kitlesel kıyımlara rağmen ilerici-devrimci toplumsal güçlerin HDP nezdinde ortaya koydukları çaba ve irade oldukça önemlidir ve asla küçümsenmemelidir. Yaşanan siyasal tablo sonucunda karamsarlığa kapılmak asla doğru bir tutum değildir. Aslolan sokaklara, dağlara, vardiyalara ve barikatlara dayanan mücadelenin kendisidir. Seçimler ve parlamento, bizler için, sadece toplumsal mücadeleyi güçlendirme perspektifi ile taktik bir politika olarak ele alınan bir yerde durmaktadır. Bu perspektif ve yönelimle ortaya çıkan yeni siyasal durumu iyi analiz ederek ve devrimin ihtiyaçlarına göre stratejik olarak konumlanarak cevap olabilmeliyiz. Yeni süreçte hâkim sınıfların ve somut temsilcisi Erdoğan/AKP iktidarının halklara yönelik pervasız saldırganlığı daha da artarak devam edecektir. Tüm bu gelişmeleri doğru tespit ederek ilerici ve devrimci toplumsal güçlerin yakaladığı birlikte mücadele iradesini daha da geliştirerek güçlü bir mücadele hattı örmeliyiz

HABER MERKEZİ (07.11.2015)- Gazetemizin 110.Sayısında yayınlanan ‘’ Keskinleşen sınıf mücadelesi ve görevlerimiz’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Sınıf mücadelesi tüm çarpıtmalara ve manipülasyonlara meydan okurcasına kendi devrimci yasalarıyla keskinleşerek devam ediyor. Yakın döneme kadar emperyalist dünya gericiliğinin ve onun yörüngesindeki bilumum burjuva liberal ve sınıf işbirlikçilerinin iştahlarını kabartarak dillendirdikleri ‘Sınıflar ve sınıflar mücadelesinin artık miadını doldurduğu’ burjuva tezleri, yine sınıf mücadelesinin kendi devrimci gelişimi ve devrimci yasaları tarafından paramparça edilmiştir. Onların dillendirdiklerinin tam aksine sınıflar arası çelişkiler ve mücadele daha da keskinleşerek boyutlanmıştır. Emperyalist barbar dünya gericiliği ve onlarla aynı gerici zeminde buluşan bilumum gericilik var olduğu sürece sınıflar mücadelesi de var olacaktır. Emperyalist barbar dünya gericiliğinin halklar üzerindeki gerici tahakkümü ve vahşi sömürüsü devam ettiği müddetçe, halkların devrimci mücadelesi de kaçınılmaz olarak var olacaktır. Hiçbir gerici safsata bu gerçekliği değiştiremez. Ki dünyanın onlarca parçasında ezilen ve sömürülen kitleler bu gerici ve vahşi barbarlığa karşı ayağa kalkarak isyan etmektedirler. Devrimin fırtına merkezleri olan Asya, Afrika, Latin Amerika ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın hemen hemen bütün parçalarında ezilen ve sömürülen halklar yaşadıkları keskin çelişkiler ve sorunlar bağlamında ayağa kalkmaktadırlar. Proleter devrimciler, ayağa kalkan kitlelerin mücadelesini devrimci-komünist önderliklerden yoksun diye küçümseme ve kayıtsız kalma tavırlarına asla ve asla giremezler. Emperyalist dünya gericiliği ve onun tüm bileşkelerine karşı ayağa kalkan ve mücadele eden kitlelerin başkaldırısı, devrimcidir ve meşrudur. Sınıflar mücadelesi ve onun zemininde cereyan eden toplumsal çelişkiler ve mücadeleler bizlerin keyfi tercihleri ve belirlemeleri ile ele alınamazlar. Zira toplumsal mücadeleler kaba sınıf indirgemeci bir yaklaşımla asla değerlendirilemezler. Böylesi sığ ve kaba yaklaşımlar ile ezilenlerin mücadelesiyle asla birleşilemez. Devrimci ve komünist önderliklerden yoksun olması ezilenlerin mücadelesinin devrimci ve meşru olmadığı ya da olmayacağı anlamına asla gelmez. Toplumsal gelişmelere böyle yaklaşanlar olsa olsa kaba sınıf indirgemeci muhafazakâr devrimcilerdir. Objektif durum, devrimin fırtına merkezleri başta olmak üzere dünyanın birçok parçasında devrimin objektif koşulları güçlü olmasına rağmen, sübjektif yani devrimci ve komünist önderliklerin olmaması ya da çok zayıf olması gerçekliğidir. Bu noktada emperyalist/kapitalist dünya gericiliği ve sınıflar mücadelesi düzleminde yaşanan değişiklikler ile ortaya çıkan devrimci olanakları doğru analiz ederek; devrimci sonuçlar ortaya çıkarma, buna göre siyasal belirlemeler ve örgütlenmelere giderek yaşanmış olan uluslararası-bölgesel devrimci ve komünist birlikler ile merkezleri devrimci-eleştirel bir yaklaşımla muhasebe ederek dersler çıkartarak daha ileri bir düzeyde örgütleme zorunluluğu esas görev olarak karşımızda durmaktadır. Bu bağlamda proleter devrimcilerin önündeki stratejik görevlerden biri de hiç kuşkusuz ki yeni bir komünist enternasyonal hareket yaratmaktır. Bununla birlikte enternasyonal ve bölgesel anti-emperyalist ve anti-faşist birlikler geliştirmek yine proleter devrimcilerin önündeki temel görevlerden biridir. Ki proleter öncünün 3. Kongresinde tüm bu noktalarda önemli belirlemeler ve kararlar bulunmaktadır. Görev bu yönelim ve kararları hayata geçirmektir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’da 1 Kasım seçimleri ve izlenecek politik hat

Emperyalist/kapitalist dünya gericiliğinin ekonomik ve politik ihtiyaçları doğrultusunda yeniden biçimlendirilen Türkiye-Kuzey Kürdistan’da da halklara karşı topyekûn barbarca saldırılar hız kesmeden devam etmektedir. Kuruluşundan beri emperyalizme göbekten bağımlı biçimde varlığını halklara karşı gerici bir zeminde bugünlere kadar devam ettiren faşist Türk devleti, emperyalist blokların hem uluslararası hem de bölgesel çıkarları doğrultusunda bu gerici niteliğini daha da ilerleterek, halklara kan kusturmaya devam etmektedir. Özellikle devletin AKP eliyle yeniden dizayn  edilmesi sürecinden bugünlere kadar saldırı ve sömürü politikaları daha sinsi ve pervasız bir şekilde boyutlanarak artmıştır. Saldırı ve sömürü politikaları o kadar pervasızlaşmıştır ki bütün toplumsal tabakalar ve dinamikler tam bir yıkım ve çürümeye tabi tutulmuştur. Vahşi ekonomik sömürüden tutalım da politik ve sosyal saldırılara oradan da kültür, doğa ve çevrenin talanına ülke gerçek anlamda yağma ve yangın yerine çevrilmiştir. Gerici ve faşist niteliğinin özü olan tek millet, tek bayrak, tek din, tek dil ve bu gerici yayılmacı politikanın toplamını ifade eden Türk-İslam sentezli paradigma doğrultusunda bu coğrafyanın mazlum, kadim ulusları ve halkları soykırıma ve katliamlara tabi tutulmuştur. Ermeniler, Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere coğrafyamızın çeşitli ezilen milliyet ve inançları zorla bastırılarak kendi kaderlerini tayin hakları gasp edilmiştir. Bu barbar ve gerici devlet geleneği coğrafyamızı bir kan deryasına çevirmiştir. Bu coğrafyanın neredeyse her karesinde çeşitli ulus, milliyet ve inançlardan halklarımızın kanı akıtılmıştır. Bu coğrafyanın yine her karışında ilericilerin, aydınların, devrimcilerin ve komünistlerin kanı akıtılmıştır. Bu tarihi gerçekliklere rağmen hala burjuva cumhuriyete ilerici misyon biçenler ve bu gerici burjuva cumhuriyeti meşrulaştırmaya çalışanlar iflah olmaz sosyal şovenler ve burjuva liberallerdir. Bu burjuva cumhuriyetin halklarımız nezdinde hiçbir ilerici ve meşru bir yanı yoktur, olamaz. Burjuva cumhuriyet kuruluşundan günümüzde dek halklarımız üzerinde zorla bina edilmiş olan burjuva faşist diktatörlükten başka bir şey değildir. AKP iktidarının da beslendiği ve devam ettirdiği gelenek tam da burjuva gerici cumhuriyetin kendisidir.

13 yıllık iktidarının yarattığı yıkım ve tahribat üzerinden ülkeyi tam bir cendereye dönüştüren AKP iktidarı, bu gerici ve barbarca yıkım politikaları ve saldırganlığı sonucu halklar nezdinde önemli oranda teşhir olmuş ve yıpranmıştır. Bu süreç halklar nezdinde dipten gelen ve adım adım mayalanmakta olan toplumsal isyanlara ve mücadelelere dönüşmüştür. Gezi/Haziran Ayaklanması bunun en ileri ve kapsamlı sonucu olarak ortaya çıkmış ve AKP iktidarını sarsıcı bir rol oynamıştır. Keza yine ezilen Kürt ulusunun Kürt Ulusal Hareketi önderliğinde yürütmüş olduğu mücadele ve yarattığı somut kazanımlar, AKP iktidarını zora sokan ve çelişkileri derinleştiren bir muhteva içermiştir. Bu minvalde sömürü ve baskı politikalarına uğrayan bütün toplumsal güçlerin ortak hareket ederek güçlerini birleştirmesi, toplumsal mücadelenin daha da büyümesine vesile olmuştur. Bu çaba ve irade doğrultusunda ortaya çıkan toplumsal enerji ve kazanım 7 Haziran’da egemenlerin gerici barajlarını yıkarak AKP iktidarını geriletmiş ve halkların mücadele azmini geliştirmiştir. Bu irade karşısında iyice pervasızlaşan AKP iktidarı gerici savaş konsepti ile bunu besleyen tüm kirli araç ve politikaları devreye sokarak ortaya çıkan sonuçları kabul etmeyip ülkeyi yeniden seçime götürmüştür. Her türlü kirli ve gerici saldırı politikasını pervasızca uygulayan AKP iktidarı toplumu iyiden iyiye gerici bir zeminde kutuplaştırarak ve gerginleştirerek kendi gerici politikalarına toplumsal zemin yaratmış, bu zeminde tüm gerici odakları kendisine yedekleyerek 1 Kasım seçimlerinde yeniden tek başına iktidar olmuştur.

Devrimci savaş mevzilerini esas alarak konumlanalım

Gerici savaş, pervasız saldırganlık ve namluların gölgesinde gerçekleşen 1 Kasım seçimleri hiçbir şekilde burjuva anlamda dahi olsa meşru değildir. Tüm gerici savaş, pervasız saldırganlık ve kitlesel kıyımlara rağmen ilerici ve devrimci toplumsal güçlerin HDP nezdinde ortaya koydukları çaba ve irade oldukça önemlidir ve asla küçümsenmemelidir. Yaşanan siyasal tablo sonucunda karamsarlığa kapılmak asla doğru bir tutum değildir. Aslolan sokaklara, dağlara, vardiyalara ve barikatlara dayanan mücadelenin kendisidir. Seçimler ve parlamento, bizler için, toplumsal mücadeleyi güçlendirme perspektifi ile tamamen taktik bir politika olarak ele alınan bir yerde durmaktadır. Bu perspektif ve yönelimle ortaya çıkan yeni siyasal durumu iyi analiz ederek ve devrimin ihtiyaçlarına göre stratejik olarak konumlanarak cevap olabilmeliyiz. Yeni süreçte hâkim sınıfların ve somut temsilcisi Erdoğan/AKP iktidarının halklara yönelik pervasız saldırganlığı daha da artarak devam edecektir. Tüm bu gelişmeleri doğru tespit ederek ilerici ve devrimci toplumsal güçlerin yakaladığı birlikte mücadele iradesini daha da geliştirerek güçlü bir mücadele hattı örmeliyiz.

Bu mücadele kesinkes stratejik konumlanmayı ve stratejik araçları esas almayı koşullamaktadır. Yürütülen diğer tüm toplumsal mücadeleler ancak bu eksende ele alındığında anlam kazanır. Bu bağlamda devrimci ve komünist güçlerin silahlı mücadeleyi esas alarak hazırlık yapmaları ve devrimci şiddetin kahredici kudretini kuşanarak cevap olmaları elzem bir yerde durmaktadır. Proleter devrimciler esas-tali tüm mücadele alanlarında devrimin stratejik ihtiyaçlarına göre konumlanarak hareket etmek zorundadırlar. Burjuva gerici sınıf iktidarına karşı en etkili cevap, devrimci savaş mevzilerinin güçlendirilmesi ve devrimci savaşın kahredici kudretinin kuşanılmasıdır. Bu perspektifle hızlandıralım adımlarımızı ve atılalım şanlı kavganın kor ateşine!

 

Önceki İçerikOrtadoğu’da Emperyalist Stratejiler ve “T.C.”
Sonraki İçerikİnadına Parti