Kimin HSYK’sı?

Önümüzdeki süreçlerde AKP’ye karşı ondan uzaklaşarak ya da mesafesini arttırarak Cemaatin CHP, MHP veya başka alternatif tercihler içerisinde bulunabileceği veya yakınlaşarak ekonomik, örgütsel ve siyasal düzlemlerde belirli uzlaşma-koalisyon ve çeşitli ortaklıklara girebileceklerini söyleyelim

Uluslararası emperyalist sisteme bağımlı komprador tekelci kapitalist faşist Türk devleti ve hakim sınıf kliklerinin devlet içerisinde etkili devlet olma ve kurumsallaşma amaçlı çıkar çatışmaları sürgit devam etmektedir. Devletin temel kurumları içerisinde belirleyici ve daha etkili olma uğraşları ve yönelimleri tüm çıplaklığı ve çirkefliğiyle günbegün tescillenmektedir. Gerek devlet ve temel kurumları içerisinde gerekse de dışında görünerek aslında tam da devlet içerisinde devlet olarak kurumsallaşmış örgütlenme ve bireyler arasındaki çelişki ve çatışmalarda, başta Türkiye-Kuzey Kürdistan halkları olmak üzere açık ki devrimci ve komünistlerin herhangi bir tarafı olamaz- olmamalıdır. Zira faşist Türk hakim sınıf klikleri arasındaki çatışma ve çelişkilerin bir tarafı olmak için ezilen ve sömürülenler yararına hiçbir somut gerekçe ve neden objektif olarak ortada yoktur. Aksine sömürücü zulüm düzeni ve çirkefliklerini görmek, yolsuzluk ve rüşvet üzerinden vurgunlar ve bizzat halkın emekleriyle yaratılan değerlerin nasıl da çarçur edilerek rant peşinde olduklarını bizzat kendi dalaşlarıyla öğrenmek için son derece objektif ve somut veriler sunmaktadırlar.

Devletin yasama, yürütme ve yargı kurumlarında bir imam efendidir almış başını gidiyor. Yargının imamı, ordunun imamı, emniyetin imamı, hükümetin imamı vs.

Çıkar çatışması sürüyor

Faşist Türk hakim sınıfları ve klikleri arasındaki çelişki ve çatışmalar Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) düzleminde de sürmektedir. Hâkim sınıflar ve klikleri arasında öteden beri devam eden iktidar çelişkileri ve çatışmaları çeşitli süreçlerde oldukça şiddetli geçmektedir. 1960-1970-1980 olarak onar yıl arayla emperyalist stratejiler konseptli darbeler ile şiddetleri tüm çıplaklığıyla yaşanmıştır. Hatırlanırsa HSYK’nın düzenlenmesine ilişkin AKP ile Kemalist kanat arasında ciddi tartışmalar sürmüş ve hükümetten yana esen kitle rüzgârını da arkasına alan AKP endeksli politikalar belirli boyutlarıyla hayata geçirilmiştir.  Birkaç yıl önce gerçekleştirilen referandumla da HSYK da AKP hükümetinin etkisi daha da pekiştirilmişti. Tabii ki günden güne başta Kemalist klikler olmak üzere etkisini de esasta yitirmişti. İşte son günlerde özellikle ‘17 Aralık Operasyonu’ olarak bilinen Türk hâkim sınıfları içerisindeki hâkim-ana unsur olan AKP’ye yönelik yolsuzluk ve rüşvet kapsamında bakanların çocukları ve AKP endeksli şirketler içerisinde bulunan Ağaoğlu vb iş çevresine yönelik, savcı ve emniyetin operasyonuyla klikler arası çelişkiler bir üst aşamaya sıçradı. Bunun üzerine harekete geçen AKP hükümeti bu operasyonda dolaylı ya da doğrudan rol oynayan başta savcılar ve emniyet müdürleri olmak üzere yargı ve emniyet birimlerine yönelik görevden alma, yer değiştirme vb ile keskin bir şekilde tasfiye operasyonuna yöneldi.

AKP ile Gülen Cemaati arasındaki çelişkili çatışmalar ve tasfiye operasyonları, bizzat devlet kurumları ve bazı vakıf vb.ler üzerinden sürüyor. Kızlı erkekli öğrenci evleri, dershaneler derken AKP içerisinde Gülen Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen bazı milletvekillerinin istifası, yargıda bazı başsavcı ve görevlilerin görevden alınarak değişik yerlere tayini, İstanbul başta olmak üzere bazı emniyet müdürleri ve bölüm şeflerinin görevden alınmaları, görev yeri değişiklikleri vb yoğunluklu olarak devam etmektedir. Bu durumun önümüzdeki süreçlerde de farklı biçim ve düzeylerde devam edeceği söylenebilir. Özellikle önümüzdeki yerel seçimler süreci ve anayasa tartışmaları, Kürt Ulusal Hareketi başta olmak üzere ezilen ulus ve azınlıklar ve inançlara yönelik mevcut statükoyla sürdürülemez vaziyetteki duruma ilişkin çeşitli düzeylerdeki reformlar eşliğinde tasfiye politikalarında hakim sınıf ve kliklerin çelişkilerinde kendini göstereceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu tasfiye operasyonunun daha da genişleyerek yoğunluklu olarak devamı gelince iyice rahatsızlık hisseden başta paralel devlet düzleminde görülebilecek ya da değerlendirilebilecek güçler olan Gülen Cemaati ve Kemalist kanat gecikmeksizin harekete geçerek bunun savuşturulması için çeşitli pratik adımlar atmıştır. Gülen Cemaati’ne yakın bazı yargı mensupları, milletvekilleri ve medyadan güçler tasfiyeyi engellemek için özellikle AKP ve Erdoğan’a ve yargı kurumuna, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve emniyet birimlerine basınç yaratmaya çalışsa da pek başarılı olduğu söylenemez.

Kemalist kanadın artıkları olarak Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu’nun HSYK tasarısı düzleminde özellikle hapishanede tutulan Ergenekon tutuklularının serbest bırakılması olmak üzere yargı sistemine yönelik öneri projesiyle görüşme ve tartışmalar yürütülmüş fakat tam olarak anlaşma sağlanamamıştır. Kemalistler TBB başkanı Feyzioğlu ile harekete geçerek İ. Başbuğ ve Doğru Perinçek ziyareti ile cumhurbaşkanı ve meclis başkanıyla görüşmesinin ardından basın açıklamasında ‘’görüşme ve önerimiz, kesinlikle ırkçı terör örgütü elebaşı vd.lerinin affıyla ilgili değildir’’ diyerek faşist ve hakim sınıf-klik karakterini açıkça beyan etmiştir. Bu noktada CHP’li Mustafa Balbay ve hemen akabinde BDP’li milletvekillerinin tahliyeleriyle  tartışmaların  iyice alevlenmesi karşısında rahatsızlıkları daha da artan MHP ve Kemalist kanadın kurumsal artıkları boş durmayarak çeşitli düzeylerde girişimlerde bulunmuştur.

Erdoğan 17 Aralık’ı değerlendirdi

MHP’nin katı ve ilkeli duruşu devam etmektedir. AKP’nin teklifiyle ilgili görüşmeyi dahi uygun bulmamıştır. MHP “Başbakan 12 Eylül referandumuna evet diyen herkesi kandırmıştır. 3,5 yıl önce ‘HSYK’nın yapısını değiştiriyoruz, hakim ve savcılar artık kendi kaderlerini tayin hakkına kavuşacaklar’ demişti. Başbakan’ın dünü yalan, bugünü riya, yarını da kapkaradır, kendisi ‘baş yalan’ ünvanını çoktan almıştır, başbakan ananas üzerinden Türkiye İş Adamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON)’n a saldırmakta, Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD)’a da vatan hainliğini layık görmektedir, bu kendini bilmezliktir’’ diyerek HSYK ile ilgili görüşmeleri dahi kabul etmemiştir. 

Bilindiği gibi Öcalan BDP üzerinden yakın süreçte gönderdiği mesajında AKP ile Gülen Cemaati arasındaki çelişkinin uzlaşmayla sonuçlanması dileği ve temennisinde bulunmuştu. BDP ise HSYK ile ilgili görüşmelere açık fakat tamamen Adalet Bakanlığı’na bağlanmasına karşı olduğu beyanıyla süreci geçiştirici bir çizgi ve yönelim izlemektedir. Bu noktada iki şart olarak HSYK’ya seçilecek üyeler için kaynakların çeşitliliğinin sağlanması, en geniş temsiliyetin aranması ve demokratik mekanizmalardan seçilen üyelerin mutlaka parlamentodan geçmesi şeklinde ifade etmiştir. BDP’nin “barış görüşmeleri” endeksli tavır ve tutumları, Deniz Baykal’ın Cumhurbaşkanı ve Meclis başkanıyla görüşmeleri, TBB başkanının görüşmeleri ve önerileri, Cumhurbaşkanı Gül ve meclis başkanı Çiçek’in görüşme ve müzakereleri, AKP hükümeti- çeşitli bakan ve milletvekillerinin beyanları ve girişimleri de göstermektedir ki yaşanan çelişki ve çatışmalar, devletin hâkim sınıfları ve klikleri arasındaki nüfuz sağlama ve kurumsallaşmalarını yasal düzenlemelerle güçlendirme girişimleridir.HSYK üzerinden yaşanan tartışma ve çelişkiler net bir şekilde faşist Türk hakim sınıfları ve kliklerini adres göstermektedir. Yoksa halk kitlelerini, ezilen ulus ve azınlıkları, ezilen inanç grupları ve kesimlerini hiç kimsenin düşündüğü yoktur. Aksine ezilen ve sömürülenleri, kendi özel mülkiyet çıkarları ve rakip hakim sınıf klikleri üzerinde etki icra etmeleri için kalkan olarak kullanmak istemektedirler.

AKP hükümeti ve Erdoğan, muhalefeti ve Gülen Cemaati’ni zayıflatmak için emniyet ve yargı kurumunda daha fazla etkili olmanın yasal politikalarını yürütmektedir. Erdoğan, Cemaate karşı dik ve saldırgan duruşunu sürdürerek şunları söyledi: “17 Aralık Türkiye için bir kara lekedir. Bu komplo, hazırlık aşaması, uygulama şekli, dışarıdan ve içeriden aldığı destek talimatlar boyutuyla diğer tüm darbe girişimlerini geride bırakmıştır. Başarılı olsaydı faiz, silah, savaş ve kaos kazanacaktı ve 17 Aralık operasyonu kazansaydı yerli ve milli olabilir miydi? Dünyanın hiçbir yerinde bir yargı mensubunun kendi ülkesinin istihbarat teşkilatına husumet beslediğine şahit olunmaz, bütün yapılanlar örgüt saikiyle oluyor ve sahte delillerle mahkum edildiklerini bugün daha net görüyoruz, bunlar vücuda girmiş virüs- dış güçlerin maşası ve gözü dönmüş gizli örgüttür, AKP ve hükümet hedef alındı, saldırılar milli birlik ve kardeşliğimize yöneliktir, darbenin mimarı olan örgüt daha öncede milli istihbarat teşkilatımıza yönelmiş ve MİT müsteşarını devre dışı bırakma girişiminde bulunmuşlardır, linç edilmek istendik, ancak milletimiz kararlı bir duruş sergiledi, acırsanız acınacak duruma gelirsiniz, gelin parti kurun ve milletin oyuyla temsil edilin,HSYK düzenlemesi yargıya müdahale değil, yargı içerisindeki illegal örgütlenmeye yönelik mücadeledir, yolumuza devam edeceğiz, imam hatiplere destek verenler dış güçlerin maşası olmadılar, devlet içinde devlet olalım demediler, muz cumhuriyeti kurmak için destek vermediler, Müslüman Müslüman’ a tuzak kuramaz, bırakalım başka insana da tuzak kuramaz, sahte peygamberlere kanmayın, onlar dış güçlerin-finans merkezlerinin maşası oldular, biz milletimizin ve 72 milyonun çıkarlarını temsil ediyoruz, kendi mensubu olduğu vakıflara baksın ana muhalefet partisi, kendi partisi soruşturmayla partiden attığı Sarıgül’ü şimdide kurtarıcı olarak aday gösteriyor, TÜSİAD dış güçlerin maşalığını yapmakta ve vatana ihanet etmektedir, ananas cumhuriyetçileri şu anda çok büyük bir soygunu ve milli irade hırsızlığını yapmaktadırlar vb’’ Kılıçdaroğlu ise cevabında şunları dile getirerek kendince süreçteki etkisini sürdürdü: “Ortada darbe yok yolsuzluk var, HSYK’ya yönelik AKP’nin yasa teklifiyle HSYK’da tek AKP egemenliği amaçlanıyor, yargıya müdahale edilmemeli, siyaset yargı üzerine baskı kurmamalı, teklif görüşmelerinin durdurulması ve gündemdeki rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının hiçbir şekilde engellenmemesini istiyoruz, samimi bulmuyor ve HSYK önerisini kabul etmiyoruz, asıl vurguncunun başı Erdoğan’dır, Sarıgül dosyasının yeniden gündeme getirilmesi AKP’nin çaresizlik ve yolsuzlukları örtme girişimidir’’  

Faşist devlete ve hakim sınıf kliklerine yakınlığıyla bilinen bazı sendika ve Sivil Toplum Kuruluş (STK)’ları adıyla TOBB, Türk-İş, Hak-İş, TİSK vb.ler ortak açıklamayla ‘ayrışma değil bütünleşme zamanı’ diyerek sömürücü ve zulüm düzeni bileşenlerine çağrı yaptı. Hiç kuşkusuz, kendi efendileri ve çıkarlarına uygun olarak halk düşmanı karakterleri gereği şimdilik uzlaşma politikası sürdürürken bu politikalarının sürgit devam edeceği söylenemez. Çelişki ve çatışmaların daha da yoğunlaşmasına paralel olarak ya birini ya da öteki faşist klikleri tercih edecekleri şüphe götürmez bir tarihsel ve güncel gerçeklikleridir.

AKP’nin HSYK ile ilgili düzenleme teklifi karşısında başta Gülen Cemaati olmak üzere muhalefetteki CHP ve MHP’nin bu konudaki politikalarının da örtüştüğünü vurgulayalım. AKP karşıtı hepsinin de HSYK noktasında ortak özelliği ve kaygısı HSYK’nın AKP ve hükümeti içerisindeki Adalet Bakanına bağlanmasına karşı duruşlar içerisinde olmalarıdır. Önümüzdeki süreçlerde AKP’ye karşı ondan uzaklaşarak ya da mesafesini arttırarak Cemaatin CHP, MHP veya başka alternatif tercihler içerisinde bulunabileceği veya yakınlaşarak ekonomik, örgütsel ve siyasal düzlemlerde belirli uzlaşma-koalisyon ve çeşitli ortaklıklara girebileceklerini söyleyelim. Bunun ekonomik çıkar temelinin de son derece güçlü veriler sunduğunu söyleyebiliriz. Örneğin cemaate yakınlığıyla bilinen Memduh Boydak, TÜSİAD Başkan Yardımcısı olarak görev yürütmektedir. Aynı şekilde başta CHP olmak üzere MHP vd bazı muhalif düzen partilerinin AKP’ye karşı Gülen Cemaati ile çeşitli düzeylerde temaslara girerek belirli ölçülerde uzlaşmalar içerisinde bulunabilecekleri göz önünde bulundurulmalıdır.

AKP giderek saldırganlaşmaktadır

Gülen Cemaati’ne yakın bazı polis teşkilatı mensupları, savcıların ve mahkemelerin talimatlarını dinlememiş, operasyonlara da katılmamışlardır. Bu durum başını Erdoğan’ın çektiği AKP hükümetinin daha da saldırganlaşmasına ve sadece üslubuyla değil bizzat soruşturma açma, görevden alma ve tali görevlere düşürme vb operasyonlarla daha da sert bir şekilde tasfiye girişimini arttırmıştır.

Sorunun ana halkasını sömürücü ve zulüm düzeninin daha rahat kontrol edilebilir bir HSYK oluşturmaktadır. Bu kapsamda her iktidar, her parti, legal ya da illegal, yüzeyinde veyahut da en altlara kadar giden derin ya da paralel her devlet örgütlenmeleri kendi HSYK’sını kurup kendi yargısını hakim ya da etkili kılmak için politika yürütmektedir. Tabii ki, yasal ya da perde arkasında yürütülen bütün bu girişimlerin bizzat odağında ve stratejik emperyalist politika ve perspektifler bulunmaktadır. Yoksa bütün gelişmelerden uluslararası emperyalist devletlerin bihaber olduğunu tasavvur etmek önemli bir yanılgı ve saflık olurdu.  

Milli Güvenlik Kurulu’ndan tutalım cumhurbaşkanı ve başbakanına, meclis başkanından bakanlıklara, askeriyesinden istihbarat ve polis teşkilatına, AKP’sinden CHP ve MHP sine, Anayasa Mahkemesi’nden HSYK’sına, başsavcılıklardan savcılıklara, Yargıtay’dan Danıştay’a, savcılıklardan barolar birliğine ve devletin organları olan yasama, yürütme ve yargı vd temel kurumları bizzat devletin bekası için işbölümü temelinde birer bekçidirler. Bu kapsamda faşist Türk hakim sınıfları ve klikleri arasındaki kavgalı çelişkinin, arka planında emperyalist kapitalizmin hiç olmadığı söylenemez. Zira epeydir devam eden uluslararası emperyalist sermayenin derinleşme ve merkezileşmesi ekseninde Türk devleti temel kurumlarının ve üst yapısından alt yapıya bütün toplumsal kesimin emperyalist tekelci sermayenin çıkarlarına göre yeniden yapılandırılmasına uygun olarak bu sürecin işletildiğini de ifade edebiliriz. HSYK’daki tartışmaların ve düzenlemenin de bu kapsamda değerlendirilebileceği düşünülebilir. Nitekim AB emperyalist blok sözcüleri de bu uyum söylemlerine işaret etmiş ve çeşitli telkinlerde bulunmuşlardır.

Zira Venedik Komisyonu bu noktada “Yargı kurulu üyelerinin önemli bir çoğunluğu bizzat yargı tarafından seçilmelidir. Kurulun demokratik meşruiyetini sağlamak amacıyla kalan üyeleri üstün hukuki niteliklere sahip kişiler arasından parlamento seçmelidir” demektedir.

En son gelişme ve tartışmalar neticesinde AKP, HSYK teklifi konusunda partiler arasında uzlaşma olursa ona uyacaklarını, olmazsa bazı maddelerin çıkarılarak teklifin seçim tatilinden önce yasalaştırılacağını ifade etmiştir. Bu da esasta bir uzlaşmanın olmayacağını göstermektedir.  

Türk hakim sınıfları ve kliklerinin hükümet ve iktidar olma mücadelesinde her şey-her yol mubahtır. Zira uluslararası emperyalist sermayeye bağımlılık temelinde özel mülkiyet çıkarları uğruna yapmayacakları, yapamayacakları şey yoktur. Büyüğünden küçüğüne, ana partisinden ana ve yavru muhalefetine, hükümetinden tüm düzen partilerine, faşist devletin tüm temel kurumlarına kadar hem birbirleriyle Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarına karşı pekala kısa sürede ortaklaşabilirken, birbirlerini çeşitli süreçlerde pekala alt ederek üstünlük sağlayabilmektedirler. Tarihsel ortaklıkları bizzat kanlı tarihlerinde ve haksız nesnel gerçekliklerinde objektif olarak sabittir. Faşist devletin bekası adına her kim anda hakim ve belirleyici ise bizzat hakim sınıf kliklerini dahi gözünü kırpmadan tasfiyeden kaçınmamaktadır. Öyle değil midir ki kendi başbakanını idam ettiren, suikastlar düzenleyen, infaz eden, her türlü hile ve entrikalarla muhalefeti bastıran ve soruşturmalara tabi tutan. Bütün bunları da zamanı gelince mağdur rolleriyle yine payanda olarak kullanan bizzat devletin ta kendisidir. Halk kitlelerini büyük yanılsamalarla kendi sömürü ve zulüm çarkının dişlileri olarak kullanan yine faşist devletin aynı tarihsel kökten beslenerek palazlanan devamcılarıdır. Komünist önder İbrahim yoldaş, Türk hakim sınıf kliklerinin öteden beri belli başlı özelliklerine ilişkin hükümete gelince merkeziyetçi ve devletçi, muhalefete düşünce hür teşebbüsçü ve özgürlükçü kesildiklerini vurgulayarak bugün de geçerliliğini koruyan durumunu açık bir biçimde ifade etmiştir.

AKP hükümeti HSYK’yı değiştirerek Gülen Cemaati ve Kemalist kesime karşı daha fazla üstünlük sağlayabilir ancak bu dalaştan demokratikleşme ve gerçek adalet beklemek büyük bir saflık olur. Ne Avrupalı emperyalist patentli ne de faşist Türk hakim sınıfları ve kliklerine hizmet amaçlı bütün politikalar, asla halk kitlelerinin yararına değildir. Bu bilinçle Söz- Yetki- Karar İktidar doğrudan halk kitlelerine, halk meclislerine, halk konseylerine-sovyetleri-komünlerine şiarıyla Sosyalist Halk Savaşı’na katılalım. Faşist devletin sömürücü ve zulüm düzenine, bütün aldatmacalarına ve demagojilerine karşı, halk kitlelerinin örgütlü mücadelesini yürüterek proletarya ve emekçilerin iktidarı için savaşalım.

Önceki İçerikRojava’da ilan edilen özerklik meşru ve demokratiktir
Sonraki İçerikYerel Seçimler Politikası!