Kimin MİT’i!

MİT’in yasal yollar üzerinden yurt dışında operasyon vb yapma yetkisi meselesi de bir yanılsama ve manipülasyon içermektedir. Zira geçmiş süreçlerde ülke içi ve dışında‘yasa dışı’ ya da gizli olarak operasyon, faili belli cinayetler ve katliamların bizzat tertipleyicisi ve uygulayıcısı olduğu bilinmelidir

HABER MERKEZİ (20.04.2014)- Son süreçlerde MİT yasasına ilişkin faşist Türk hakim sınıf klikleri başta olmak üzere özellikle yazılı ve görsel burjuva medya üzerinden tartışmalar sürgit devam etmektedir. Bir kere şunu baştan ifade edelim ki bir devletin önemli ve temel bir kurumu olarak gizli istihbarat teşkilatı söz konusu ise -ki vardır- onun bizzat o devletten bağımsız- ayrı bir durumundan da söz edilemez. Yoksa hükümetin MİT‘ i mi devletin MİT’i mi? Tartışması da hükümsüz ve geçersizdir. Zira devlet ve hükümetler bir ve aynı şeyler değildir. Aynı şekilde parlamento ile devlet de bir ve aynı şeyler değildir. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da parlamento ise başından itibaren faşist karakterlidir ve faşizmin maskelenmiş haliyle sürdürülmesi için bir perdedir. Devletin bekası için yeri geldiğinde parlamentoya nasıl da kilit vurulduğu açık ve bilinen bir durumdur. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül askeri faşist darbeleri hepinizin malumudur. Parlamenter maskeli faşizm, bugünde aktüelliğini sürdürürken parlamento üzerinden sivil vesayetin öne çıkması bizleri aldatmamalıdır. Zira faşizmi salt askeri boyutuyla tasavvur edenler geçmişte de bugün de önemli bir yanılgılı yaklaşım içerisindedir. Devlet bir sınıfın diğer sınıf ya da sınıflar üzerindeki baskı ve zor aygıtıdır. Hükümet ise devlet içerisindeki yürütme organıdır. Faşist Türk devleti tarihi boyunca hükümetler sürekli olarak devlete hizmet edecek şekilde hareket etmiştir. Başka bir şey de düşünülemez ya da tasavvur edilemezdi zaten. Türkiye- Kuzey Kürdistan‘da devlet olarak özellikle askeri vesayet merkezli oluşumlar hakim güç olarak teşkilanlanmıştır. Fakat özellikle AKP kumandalı sivil vesayetle birlikte hakim güç olarak kendini göstermiş ve tabii ki ekonomik başta olmak üzere emniyet, ordu ve yargı vb vd temel kurumlardaki teşkilatlanmalarını güçlendirdikçe ve kurumsallaştıkça devlet içerisindeki etkinliğini arttırmak için yasalar çıkarma girişimlerinde bulunmuştur, bulunuyor da. Bugün yaşanan MİT, AKP hükümete mi yoksa devlete mi bağlı olsun- oluyor- olma-(ma)lı mı eksenli tartışmaları da bu düzlemde değerlendirmek gerekmektedir.

MİT’teki düzenlemelerle devlete daha fazla hakim olunmak isteniyor

Faşist Türk hakim sınıf klikleri içerisindeki devlete hakim olma meselesi her daim söz konusu olmuştur. Paralel devlet algısıyla öteden beri aslında söz konusu olan devlet içerisindeki devlet diyebileceğimiz oluşumlar tam da emperyalist karakterli ve patentlidir. Gülen Cemaati üzerinden AKP hükümetinin servis ettiği paralel devlet kurumsallaşmasının devletin diğer önemli ve temel kurumlarında olduğu gibi özellikle emniyet ve MİT içerisinde örgütlenmesine karşı Erdoğan cemaati önderlikli AKP hükümetinin hakim ve etkili olma politikaları ve buna uygun gerçekleştirilen yasal düzenlemeler, hiç de şaşırtıcı olmamalıdır. Faşist Türk hakim sınıfları ve düzen partilerinden bir demokratik bir uygulama ve düzenleme beklemek aksine bizleri şaşırtır. Ortada söz konusu olan yani MİT’e yönelik yasal düzenlemeleri, AKP kumandalı devlete daha fazla hakim olma girişimleri ve politikaları olarak görmek gerekmektedir.

Bilindiği gibi MİT’in gerek İmralı gerekse Oslo ve Kandil’le görüşmelerine yönelik olarak muhalefet pozisyonundaki düzen-sistem partileri ve devletin çeşitli kurumlarında örgütlü kesimleri, ‘ihanet, teröristlerle görüşülmemeli vs’ gibi argümanlarla eleştiride bulunmuşlardır. Erdoğan önderliğindeki AKP hükümeti ise „biz değil, devlet görüşüyor ve devletin çıkarları için de görüşülebilir’’ diyerek savunma içerisine girmiştir. Ve yine casusluk vb ithamlarla, istihbarat bilgileri üzerinden MİT‘e yönelik özel yetkiler verilmesi ve daha fazla operasyonel kılınması amacıyla gerçekleştirilen yasal düzenlemelerle AKP hükümeti faşist Türk devletinin yasal statülerle merkezileşerek güvenliğinin daha fazla garantiye alınmasını istemektedir.

MİT’e uluslararası operasyon yetkisinin verilmesi manipülasyondur

Bir önemli nokta ise uluslararası emperyalist sermaye bugün geçmiş süreçlerine göre çok daha derinleşmiş ve merkezileşmiştir. Bu temelde kendine bağımlı devlet ve ülkeleri, onların kurum ve kuruluşlarını da bu merkezileşmesine uygun olarak dizayn etmektedir. Bunun da bir parçası olarak tabii ki MİT‘i bizzat AKP hükümeti üzerinden dizayn etmektedirler, böyle bir gereksinime ihtiyaç duyuyorlar. Bunda yadırganacak ve hayıflanacak bir durum olmasa gerek. Bu kapsamda net olarak ifade edersek emperyalizme bağımlı faşist komprador tekelci burjuva diktatörlüğünün mevcut durumda hüküm sürdüğü Türkiye-Kuzey Kürdistan’da MİT’in önemli ve stratejik meselelere yönelik görev ve sorumlulukları bizzat emperyalistler tarafından kumandalı ve perspektiflidir. Bu noktada MİT ve devletin ordu vd temel kurumları, bağımsız ve ayrı en küçük bir adım dahi atamaz bir gerçekliğe sahiptir. Adım atmaya yeltenenlerin ve gerçekten küçük adım atanların hali, İttihat ve Terakki’den bugünlere kadar faşist Türk devleti ve egemenlerinin kirli ve kanlı tarihi tarafından sabit ve somuttur.

MİT’in yasal yollar üzerinden yurt dışında operasyon vb yapma yetkisi meselesi de bir yanılsama ve manipülasyon içermektedir.

MİT’teki düzenlemeler halkın çıkarına değildir

Zira geçmiş süreçlerde ülke içi ve dışında‘yasa dışı’ ya da gizli olarak operasyon, faili belli cinayetler ve katliamların bizzat tertipleyicisi ve uygulayıcısı olduğu bilinmelidir. Dolayısıyla yasal hale getirilen operasyon ve katletme yetkisi, halk kitlelerini aldatma ve yanıltarak manipüle etme dışında bir işleve sahip değildir. Amaç ve özde aynı biçimlerde ise farklılıktır söz konusu olan. Devletin bekası için geçmiş süreçlerde gizli gerçekleştirilen vahşi politikalar ve denetim mekanizmaları yasal statülere kavuşturularak aynı çıkarların sürdürülmesi amaçlanmaktadır. Hatırlatmak isteriz ki geçmiş süreçlerde yurt dışında gizli olarak gerçekleştirlen Nubar Yalım yoldaşın Hollanda’da katledilmesi Susurluk belgeleri, yakın süreçte Sakine Cansızların katledilmesi basına sızan MİT belgelerinde açığa çıktığı gibi bugün yapılmak ya da çıkarılmak istenen tam da bu türden operasyon, dinleme ve katliamların ülke dışında da gerçekleştirilmesine yasal statü kazandırılmasıdır. Tabii ki bütün bunların gerçekleştirilmesi için emperyalist devletler ve egemenlerin vesayeti süzgeci ve onayından geçmesi gerekmektedir. Bir kere vurgulamak isteriz ki faşist Türk devleti egemenlerinin ve diğer birçok temel devlet kurumları gibi MİT’in de en küçük bir taşı dahi yerinden kıpırdatması için emperyalist efendilerinin icazeti doğrultusunda hareket etmesi zorunludur. Sözün özü bugün MİT’e ilişkin gerçekleştirilen yasal ya da anayasal düzenlemeler, uluslararası emperyalist sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesi konseptine uygun hale getirilerek yasal statüde dizan edilmesi ve daha fazla etkin kılınmasıdır. Günümüzde kullanılan polis devleti vs gibi argümanlar ve değerlendirmeler de yanlış ya da abartılı yaklaşımlar değildir. Ve özellikle askeri vesayetin yerine parlamento düzleminde AKP hükümeti kumandalı sivil vesayetin öne çıkarılarak işlevsel ve etkin kılınması ise Avrupa kriterleri denilen meselelere uygun hale getirilerek halk kitleleri içerisinde önemli bir algı yönetiminde de bulunulmaktadır. Neymiş, güya demokratikleşiyor muşuz? Bu durum olsa olsa en fazla burjuva medeniyetçi paradigmanın halk kitleleri içerisinde çeşitli argümanlar eşliğinde uygulamalarla yeniden üretiminden başka bir şey değildir. Ortada ne bir demokratikleşme ne de halk kitlelerinin çıkarına bir düzenleme ve ilerleme söz konusu değildir. Aksine daha fazla sömürü ve zulüm politikalarının hayata geçirilmesi için gerçekleştirilen düzenlemeler- düzensizlikler-dir. Türk devletinin faşist niteliği sürmekte ve ancak radikal bir devrimci savaş çizgisiyle politik iktidar perspektifi yerine getirilebilir. Bunun da yolu Sosyalist Halk Savaşı stratejisidir.  

Bizim toplumsal sistemimizde halktan ayrı ve ondan bağımsız, halka rağmen bir gizli istihbarat teşkilatı kesinlikle olmayacaktır. Halka karşın, gizli bir istihbarat örgütlenmesi açık ki bizzat başta proletarya başta olmak üzere emekçi halk kitlelerinden bir kopmayı ve kategorize ederek ondan uzaklaşmayı ve tabii ki yabancılaşmayı da göstermektedir. Türkiye- Kuzey Kürdistan’da asgari programımız olarak Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin halk kitlelerine açık ve şeffaf olduğu kadar doğrudan söz-yetki-karar ve denetim mekanizmasının proletarya ve emekçilerin elinde ve inisiyatifinde olan bir yönetim sisteminde gizli istihbarat örgütlenmesine de gereksinim duyulmayacaktır.

 

Önceki İçerikErhan Gencer sonsuzluğa uğurlandı
Sonraki İçerikİlyas Aktaş mezarı başında anıldı