Kliklerin dalaşı ve topyekûn savaş!

CHP, AKP-Erdoğan iktidarının savaş konseptine tabi hareket etmiştir. AKP-Erdoğan diktatörlüğünün  “sınır ötesine asker gönderme teskeresine” evet demesi, “dokunulmazlıkların kaldırılmasında” joker rolü oynaması ve en son “asker ve polisin işlediği suçlara dokunulmazlık getiren, öte yandan da valilerin yetkilerini askeri yetkililere devreden” yasal düzenlemeye onay vermesi, CHP’nin, AKP-Erdoğan-Ergenekon-MHP kontra savaş konseptinin bir “dinamiği” olduğuna yeterli açıklık getirmektedir. Ezilen halklara ve mazlum uluslara karşı egemen gerici klikler arasındaki bu birleşme, kendi içinde gerici çıkarlar ekseninde şekillenen çatışma ve dalaşın yadsınması anlamına gelmemektedir. Ve birbirleriyle didişme, bu gerici zemin üzerinde şekillenmektedir

 HABER MERKEZİ (20.06.2016)- Gazetemizin 124.Sayısında yayınlanan ‘’Kliklerin dalaşsı ve topyekün savaş’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

 Türk hâkim sınıfları egemen sisteminin mevcut iradesi, Erdoğan-AKP faşist iktidarının gerici politik iktidarlarını korumak için devreye koydukları topyekûn savaş konsepti, Kürt ulusu başta olmak üzere, ezilen ve sömürülen halklarımızı, ezmek, teslim almak için, “yeni” stratejik hamlelerle, tüm toplumsal dinamikleri hedefleyen, pervasız katliamlara dönüşmüş durumdadır… En kirli savaş araçları ve yöntemlerinin kullanıldığı bu gerici savaş konsepti, Cizîr, Sûr, Nisêbîn, Şirnex, Silopiya ve Farqin başta olmak üzere, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, kuralsız faşist kuşatmaya dönüşmüş durumdadır. Kürt ulusunun, demokratik hakları dâhil, ulus olma hakkının doğurduğu taleplerini elde etmek için sürdürdüğü her direniş, geliştirilmiş askeri teknolojinin kullanıldığı, resmi ve kontra militarize güçlerle, teslim alınmaya çalışılmakta, savaş alanlarında kullanılması “yasak” olan silahlarla, Kuzey Kürdistan’da Kürt ulusunun yaşam alanları bombalanmakta, yağmalanmakta ve yakılıp- yıkılmaktadır. Bodrumlarda insanların diri diri yakıldığı, cenazelerin günlerce sokaklarda çürümeye bırakıldığı, cenazelerimizin çıplak olarak “teşhir” edildiği, ailelerin cenazelerini alıp gömmesinin engellendiği ya da yasaklandığı, yaşam alanlarının, kitlesel katliamlar hedeflenerek bombalandığı gerçeği göz önüne alındığında, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, faşizmin geliştirdiği gerici savaşın, kuralsızlığı ve gerici kapsamı ortaya çıkmaktadır. Faşist gericiliğin diktatör temsili Erdoğan-AKP iktidarının, hiçbir maskelemeye ihtiyaç duymadan açık talimatlarıyla, Kuzey Kürdistan’da, insanlık suçu işlenmekte, savaş alanlarından geliştirilmeye çalışılan bu gerici-faşist terör, tüm toplumsal dinamikleri hedefi haline getirerek, savaşın kapsamı ve hedef kitlesi genişletilmektedir. Kürt kentlerinde yediden yetmişe “Ben Kürdüm” diyen her insanın üzerinde estirilen faşist terör, sosyalist, komünist, demokratik, aydın, yazar, gazeteci, akademisyen kesimleri de hedef haline getirerek, işçi sınıfı, ezilen halklar ve inanç grupları üzerinde baskı ve zor aygıtlarıyla kuşatmaya dönüşmektedir. Tanımlamanın en yalın haliyle, Erdoğan-AKP hükümranlığı, Türkiye-Kuzey Kürdistan’ı, iktidarlarının bekası için, kan gölüne dönüştürmüş durumdadır. En edilgen ve uzlaşılır zemindeki farklılıklar dâhil, kendisinden olmayan her toplumsal-sosyal dinamiği ezmek, kan ve şiddet üzerinde kendi iktidarını tesis eden gericiliğin, temel stratejisi ve politik hattıdır. Bu anlamıyla gerici topyekûn savaş stratejisi, geniş ulusal, sınıfsal ve inançsal toplumsal farklılıkları ve dinamikleri hedef aldığı gibi, her döneme uygun, stratejik politik planlarla uygulanmaktadır.

 Faşizm, burjuva yasal düzenlemelerle gerici savaş sahasını genişletmekte, vahşette sınır tanımamakta

 “İç Güvenlik Yasası”, yargı, yasama, yürütme organlarındaki merkezileşme, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, filli olarak uygulanan ve burjuva hukuk açısından yasallaşması planlanan, “başkanlık” ya da “partili cumhurbaşkanlığı” sistemi, EMASYA Protokolü’nün güncellenmesi olan, asker ve polisin “dokunulmazlık” zırhı ile sınırsız yetkilerle hareket etmesi, Erdoğan-AKP faşist iktidarının, halklarımıza karşı sürdürdüğü kapsamlı savaşın sürece göre hamleleridir. Bu hamleler, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da topyekûn savaşın daha büyük katliamlarla derinleştirilmesi ve devrim-demokrasi güçlerinin tasfiye edilmesi hedefine göre planlanmıştır. Parlamenter gerici maskeye ihtiyaç duymadan, faşizmi, açık araçlarla ve tek elde merkezileşmiş bir diktatör kanalıyla uygulamak, bu topyekûn savaş konseptinin öne çıkan özelliğidir. Kuşkusuz, hâkim sınıfların geliştirdiği savaş konseptinin bu özelliği, çatışmanın bir yanını temsil etmektedir. Türkiye-Kuzey Kürdistan ezilen halklarının geleceğine kasteden, mevcut siyasal ve iktisadi krizleri daha da derinleşen, inanç ve mezhep farklılıkları üzerinden toplumsal kamplaşmaları çatışmalara dönüştüren ve toplumsal sınıf çelişkileri derinleştiren yapısıyla, derinleşen devrimci durum, devrimci mücadelenin gelişip güçlenmesine çok güçlü nesnel zemin olmaktadır. Kürt ulusunun kır ve kentlerde geliştirdiği görkemli direniş, komünist-devrimci güçlerin savaş sahalarındaki konumlanışı, ulusal devrimci hareketle, devrimci, komünist güçlerin savaş alanlarındaki ortak örgütlenmeleri ve süreci göğüsleme hamleleri örneğinde olduğu gibi, çelişkinin bu yanı faşist gericiliğin korkularını büyütmektedir. Derinleşen toplumsal çelişkilerin, devrimci ve komünist hareketlerin savaş gücü olarak örgütlenmesi dinamiği, hâkim sınıflar açısından en büyük korkudur. Faşist gericilik açısından bu toplumsal dinamiğin devrimci ve komünist önderlikleriyle buluşmaması, stratejik savaş planlarının önemli bir ayağını teşkil etmektedir. Bu anlamıyla, Kürt ulusu ve önderliğini, devrimci ve komünist güçleri, sosyalist ve aydınları kapsayacak biçimde tüm toplumsal dinamikleri ezmek, sindirmek, toplumsal kitle tabanıyla birlikte dağıtmak, faşist gericiliğin ana yönelimi iken, hâkim iktidar kurumlarında, tek elde bir merkezileşmeyi yaratmak, sürecin öne çıkan diğer politik niteliğidir.

Özcesi, hâkim sınıfların egemenlik sistemi olan faşizm, ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerini boğmak için, kapsamlı bir savaş stratejisi uygulamaktadır. Gerilla alanları ve kent direnişlerinde bu strateji, kuralsız-kontra yöntemlerle ve güçlerle uygulanmaktadır. Ekonomik, demokratik, akademik hak arama eylemleri, temsil edilen toplumsal kesimler özgülünde aynı savaş stratejisine göre baskı altına alınmakta, şiddet ve terörle susturulmak istenmektedir. Saldırı sadece bu alanlarla sınırlı kalmamaktadır. Halkın büyük çoğunluğunun oyu ile seçilmiş yerel alanlarda yönetime gelmiş devrimci-demokrat insanlar, tutuklanmakta, bu yerel alanlar ve yönetimler kayyum atamasıyla faşist politikanın denetimine sunulmak istenmektedir. Dokunulmazlıkların kaldırılması, bazı belediye başkanlarının tutuklanıp kayyum atama çalışmaları, geliştirilen topyekûn savaşın tüm toplumsal hücrelere yayılmasıdır. Hâkim sınıflar egemen sistemi açısından, toplumu faşist uygulamalarla kasıp kavuracak bu savaşta, savaş kurmaylığını, hareket planında sınırsız yetkilerle donatmaktır… Bu yetkilerde merkezileşmek, egemen güçler arasındaki çatışmaları ve klik dalaşını bu duruma göre biçimlendirmek, faşist hâkim sınıfların bir başka çatışmalı alanını ifade etmektedir. Devlet içindeki yapılanmadan, AKP’ye çekilen balans ayarına kadar, hâkim sınıfların son süreci dizayn etme çalışmaları, egemen klikler arasındaki çatışmayı ve bu çatışmaya verilmeye çalışılan biçimi ifade etmektedir.

Gerici egemen güçler arasındaki klik dalaşında, hâkim gerici kliğe göre çatışmayı biçimlendirmek ve hâkim gerici kliğe göre gerici güçleri konumlandırmak için kullanılan en iyi araç “terör” ve “dış güçler” tehdididir. Toplum üzerinden estirilen gerici şiddet ve gerginlik, din, ulus, mezhep üzerine geliştirilen toplumsal kamplaşma ve geliştirilen ırkçılık, faşizmin kendisini beslediği “kaynaklardır.” AKP-Erdoğan iktidarı da, bu gerici kavramlar üzerinden, bir yandan geliştirdiği gerici savaşa toplumsal dayanak yaratmaya çalışmakta, bir yandan da, gerici klikler dalaşında, hasımı olan gerici klikleri, kendi sürecine entegre etmektedir. Erdoğan-AKP iktidarı, Kürt ulusunun meşru mücadelesini ve sosyal devrimci savaşı tasfiye etmek için, sivil alanlar dâhil toplum üzerinden kurmak istediği tahakkümü, burjuva siyasal alanda da kurmak istemektedir. Bunu sağlamak için, gerici burjuva siyasal alanda, kirli oyunlar oynamakta, kontra yöntemlerle, burjuva hasımları üzerinde üstünlük kurmaya çalışmaktadır.

Yargı, polis, özel hareket, yürütme, ekonomi, medya gibi kurumları, esasta yandaş gücü olarak kurumsallaştıran AKP-Erdoğan iktidarı, bu kurumlar üzerinden “yasal” ve kontra yöntem ve güçlerle, halklarımıza karşı geliştirdiği savaşa diğer gerici klikleri de yedeklemiş durumdadır. MHP’nin vatan ve millet naraları üzerinden, bu gerici savaşın en barbar tetikçisi olması, sınıfsal özü ve tarihsel “mirası” gereğidir. Egemen güçlerin en ırkçı çizgisi olarak, Kürt ulusu, ezilen ve sömürülen halkların boğazlanması seferlerinde, gönüllü  “fedailik”, MHP’nin gerici sınıfsal niteliğidir. Bu anlamıyla, AKP-Erdoğan diktatörlüğü, sürdürdüğü gerici savaşa en hızlı MHP’yi ortaklaştırmıştır. MHP’nin bu gerici ortaklaşmaya karşın, egemen güçler arasında kendi çıkarlarını savunmak için sürdürdüğü “muhalefet”, devlet-i aliyyenin bekasının sınırları kadardır. Bu duruşuna karşın, tıpkı AKP gibi, MHP’nin de, hâkim sınıfların politik sürecine göre dizayn edilmesi, girilen ve yargı aşamasında alınan kararla gerçekleşecek olan kongrenin gündemidir. Durum açık ve nettir. Hakim sınıflar egemenlik sisteminin faşist temsili olan AKP-Erdoğan diktatörlüğü, burjuva siyasal alana dizayn operasyonu çekmektedir. Gerek temsil ettiği klasik Kemalist klik anlamında ve gerekse üzerinde şekillendiği gerici sınıfsal çıkarlar bağlamında, bu siyasal dizayn operasyonuna, burjuva klik dalaşında en “güçlü” direnç CHP’den gelmektedir. Son dönemlerde daha açık fiili yöntemlerle CHP ve Kılıçdaroğlu bu nedenden hedef haline getirilmiştir.

 Topyekûn savaş konseptine bağlanan CHP,  burjuva siyasal arenada terbiye edilip, “yeni” sürece göre konumlandırılmak istenmektedir!

 Tarihsel ve güncel olarak CHP, temsil ettiği sınıf ve savunduğu politik görüşler açısından gericidir, faşisttir. Temsil ettiği egemen güçlerin bugün iktidar, kendisinin de hükümet olmaması, söylem bazında “demokrasi”, “hukuk”, “insan hakları” kavramları üzerinden “muhalefet” yapmasına vesile olsa da, CHP’nin bu duruşu, mevcut iktidarda kendisine alan açma sınırları kadardır. Öncelikle bu gerçeği yeniden vurgulamak gerekir.

Mazlum Kürt ulusu ve ezilen-sömürülen halklarımıza karşı geliştirilen topyekûn savaş konseptinde, CHP, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün yanında açık yer almıştır. Bu CHP’nin yeni bir siyasal tercihi değil, tarihsel ve güncel olarak gerici sınıf karakteridir. Dönemsel olarak gündeme gelen bazı burjuva yasal düzenlemelere “muhalefet” etmesi, bu burjuva yasaların Kürt ulusu ve ezilen halklarımıza karşı içerdiği baskı ve zulüm değil, CHP’nin temsil ettiği gerici burjuva kliğin çıkarları gereğidir. Nitekim kan ve zulümden beslenen ve Kemalist diktatörlüğün en gerici uygulama iradesi olan CHP, aynı sınıfsal özü gereği son faşist yasalara da, “açık çek” siyasetiyle destek vermiştir. Yani CHP, AKP-Erdoğan iktidarının savaş konseptine tabi hareket etmiştir. AKP-Erdoğan diktatörlüğünün “sınır ötesine asker gönderme teskeresine” evet demesi, “dokunulmazlıkların kaldırılmasında” joker rolü oynaması ve en son “asker ve polisin işlediği suçlara dokunulmazlık getiren, öte yandan da valilerin yetkilerini askeri yetkililere devreden” yasal düzenlemeye onay vermesi, CHP’nin, AKP-Erdoğan-Ergenekon-MHP kontra savaş konseptinin bir “dinamiği” olduğuna yeterli açıklık getirmektedir. Ezilen halklara ve mazlum uluslara karşı egemen gerici klikler arasındaki bu birleşme, kendi içinde gerici çıkarlar ekseninde şekillenen çatışma ve dalaşın yadsınması anlamına gelmemektedir. Ve birbirleriyle didişme, bu gerici zemin üzerinde şekillenmektedir. AKP-Erdoğan hâkim kliği tarafından, CHP yönetimi ve Kılıçdaroğlu’na karşı geliştirilen fiili saldırılar, bu klik dalaşının bir sonucudur. Kuşkusuz burada hedeflenen, CHP ve Kılıçdaroğlu’nu istenen kıvamda terbiye etmektir.

Yani CHP yönetimi ve Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, AKP-Erdoğan iktidarının “gerici savaş konseptine” tamamıyla teslim olduğu, Kılıçdaroğlu’nun her açıklamasında, sürdürülen gerici savaşta hükümete “açık çek” verdiği bir dönemde, böylesine fiili bir saldırının hedefi haline getirilmesi, ilk başta şaşırtıcı gelebilir. Ve sorun gerici iktidar temsilcilerinin açıkladığı gibi, “halkın takdiri”, “tepkisi” olarak açıklanması için bu durum zemin haline getirilebilinir. Ama meseleye daha ayrıntılı bakıldığında, arka planda oynanan kirli oyunlar deşifre olmaktadır.

Kılıçdaroğlu’nu açıkça “öldürmek tehdidi” anlamına gelen “mermi fırlatma” ve yumurtalı, yumruklu saldırılar, Erdoğan ve şürekâsı dâhil, AKP kadroları, emniyet ve savcılık tarafından “halk tepkisi” olarak gösterilerek, oynanan oyun ve yaşanan klik dalaşı manipüle edilmeye çalışılmıştır. Oysa sorun bu kadar yüzeysel değildir. Bu yönelimlerle, hâkim egemen burjuva klik, CHP’yi sindirmeyi, laf yarışına indirgediği “muhalefetini” tamamıyla etkisizleştirmeyi ve itibarsızlaştırılmış bir CHP kimliğinde, CHP içinde karışıklık yaratarak iç sorunları içinde boğmayı hedeflemektedir. Amaç açıktır. Burjuva siyasal alana bir dizayn operasyonu çekilmektedir. Burjuva siyasal alanda farklı gerici kliklerin “muhalefeti”, hâkim sınıfların merkezi sürecine itirazsız bağlanmak istenmektedir. HDP’nin “dokunulmazlıklar” kılıcı üzerinden tasfiye edilmesi planı, merkezileşen ortak konseptin politik yönelimidir. Ama hâkim güçler açısından sorun HDP’yi tasfiye etmekle bitmiyor. Lümpen-bağnaz milliyetçilik üzerinden etkisizleştirilen MHP, sürecin politik yönelimlerine gerici sınıf çıkarları ekseninde itiraz eden CHP’nin terbiye edilmesiyle birleştirilerek, gerici savaş konseptinin her ayaktaki parçası haline getirilmelidir. AKP-Erdoğan iktidarı için, olmazsa olmaz olan son politik saldırılarda CHP can simidi olmuştur ve bunu “terörle mücadele” gerekçesi üzerinden tabanına açıklamıştır. Bu CHP gericiliğinin yumuşak karnıdır. AKP-Erdoğan iktidarı, CHP’yi buradan vurarak merkezi çizgisine entegre edecektir. Asker ve polis cenazelerinde özellikle saldırıları organize etmesi, geçmişte hapishanede hasta tutuklularla yapılan görüşmeleri “teröristlerle görüştüler” biçiminde teşhir etmesi, CHP’yi yumuşak karnından vurma hamleleridir.

Şimdi Erdoğan ve AKP kurmayları için, CHP’yi bu gerekçeler üzerinden “başkanlık” ya da “partili cumhurbaşkanlığı” ve “yeni anayasa” çalışmalarına entegre etme hedefi günceldir. CHP ve temsil ettiği gerici burjuva klik için, bu önemli bir çatışma vesilesidir. Çünkü AKP-Erdoğan diktatörlüğünün bu politik planları, CHP ve temsil ettiği kliğin hareket sahasına ciddi darbeler vuracaktır. CHP bu sürece “kırmızı çizgileriyle” muhalefet edecektir. Bu derin çatışmalı durumu, AKP-Erdoğan kliği, bazı baskılanmalarla kendi lehlerine çevirmek istemektedirler. Bu siyasi baskılanmaya daha fazla direnç gösteremeyecek olan CHP ve kadroları, yarın “gerginlik olmasın”, “siyasal tansiyon yükselmesin”, “halk kesimlerini karşı karşıya getirmeyelim” gerekçesiyle, AKP-Erdoğan’ın tüm politikalarına destek veren düzeye geleceklerdir. Bu hâkim sınıfların son süreçte etkili kullandığı bir taktiktir. Siyasal kurumlardan iktisadi birimlere, yönetsel erklerden medya sahasına kadar, birçok alan böyle teslim alınmış, gericiliğin merkezi sürecine bu yöntemlerle bağlanmıştır. Ve gerici burjuva klik dalaşında, hâkim sınıfların çıkarlarına göre bu ayar CHP gericiliğine çekilmektedir.

Tarihsel ve güncel olarak CHP ve CHP gerici çizgisinden, tutarlı ve toplumsal süreci demokrasi zemininde ilerletecek bir muhalefet beklemek, tarihsel bir yanılgıdır. Türkiye-Kuzey Kürdistan sömürülen halkları ve CHP tabanındaki ilerici dinamik, bunun muhasebesini acilen yapmak durumundadır. “Terörle mücadele” adı altında, hâkim sınıfların topyekûn savaş konseptine bağlanan CHP, gerici sınıf çıkarlarına göre rolünü oynamaktadır. AKP-Erdoğan diktatörlüğünün, bazı politik süreçlerine itiraz etmesi, CHP’nin ilerici rolünden değil, gerici sınıf çıkarları gereğidir. Onların gerici sınıf çıkarlarını korumaktan başka kavgaları ve çatışmaları yoktur. Her tarihsel kesitte sağlama aldıkları ve korumak istedikleri bu gerici çıkarlarıdır. Gerici sınıf çıkarlarının yön verdiği, dalaş ve çatışmalar egemen klikler arasında devam edecektir. Kimin kimi boğazlayacağı meselesi, Kürt ulusu ve ezilen-sömürülen halklarımızın taraf olacağı bir mesele değildir. Ezilen ve sömürülen halklar, yaşam sahalarını ve geleceklerini bu güçlere karşı aynı içerik ve bilinçle savunmak durumundadırlar. Kuşkusuz bugün AKP-Erdoğan gerici kliği iktidardır ve halklarımızın ana hedefidir. Ama bu CHP gericiliğinin sınıf düşmanımız olduğu gerçeğini ötelemez. Bunlar arasındaki gerici çatışmaların derinleşmesi, bunların güçsüzlüğü olacaktır. Politik mücadele alanını genişleterek, konjonktürel olarak öne çıkan gerici güçlerle yaratılan devrimci hesaplaşma, stratejik olarak tüm gerici güçleri hedef almak durumundadır. Kürt ulusu ve ezilen halklarımıza karşı geliştirilen gerici savaş konsepti, bu devrimci stratejik duruşun özne olduğu devrimci savaşla ancak ki geriletilebilinir, toplumsal devrimci gelişim yaratılabilinir.

 

Önceki İçerikAKP’nin muhafazakârlığı, İslamcılığı, neoliberalizmi ve kadınlar
Sonraki İçerikŞimdi Fransızca konuşmanın zamanı