Komşuda bir hayalet(mi) ya da güler yüzlü kapitalizm(mi)!

Gazetemiz 96. sayısında yayınladığımız Yunanistan seçimleriyle ilgili “Komşuda bir hayalet(mi) ya da güler yüzlü kapitalizm(mi)!“ başlıklı analiz yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ (03.02.2015)- Başta Türkiye- Kuzey Kürdistan olmak üzere dünyanın dört bir yanında kendisini soldan yana tanımlayan milyonlarca kişi 25 Ocak Pazar günü Yunanistan’da yapılan parlamento seçimlerine dair büyük bir heyecan ve bekleyiş içerisindeydi. Zira kendisini “radikal sol” bir çizgide değerlendiren ve kimilerince daha da ileri gidilerek ’’sosyalist’’ olarak isimlendirilen bir oluşum, Syriza, Avrupa’da çok uzun bir süre sonra ilk kez seçimlerin galibi olarak 1. parti olma şansını elde ediyordu. Beklentiler boşa çıkmadı. 25 Ocak tarihinde gerçekleştirilen parlamento seçimlerinden Syriza oyların % 36. 38’ini alarak 149 milletvekiliyle seçimleri birinci parti olarak tamamladı. Gerçekleştirilen seçimlerde Yeni Demokrasi % 27. 81 ile 77 milletvekili, faşist Altın Şafak  % 6. 29 ile 17 milletvekili, Po Tami % 6. 04 ile 16 milletvekili, Yunanistan Komünist Partisi (KKE) % 5. 50 ile 15 milletvekili, Bağımsız Yunanlar(ANEL) % 4. 73 ile 13 milletvekili ve PASOK  %  4. 66 ile 13 milletvekili çıkardı. Tek başına hükümet kurmak için en az 151 milletvekilinin kazanılması gereken Yunanistan seçim sisteminden dolayı Syriza, tek başına hükümeti kuramayacağı için aradığı koalisyon ortağını da seçimlerden bir gün sonra buldu; sağcı Bağımsız Yunanlar(AKEL) Partisi. Ülkemizde özellikle HDP bileşenleri tarafından büyük bir coşkuyla karşılanan ve HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ tarafından selamlama mesajı gönderilen Syriza gerçekten de bahsedildiği gibi Yunanistan emekçileri- ezilenleri açısından kurtuluş umudu mudur?

‘Avrupa Birliği’yle çatışmayacağız‘

Seçimlerden hemen ardından açıklamalarda bulunan Syriza yöneticileri, verdikleri mesajlarla AB ve IMF tarafından gelen kaygıları da büyük oranda gidermiş oldu. Seçim sonrası bir açıklama yapan Syriza lideri Tspiras ‘Seçimlerde, Yunanistan’daki elit, oligarşik ve anti- demokratik güçler kaybetti. AB‘yle kalıcı ve adil bir çözüm için müzakereye hazırız. Kötümser kehanetleri yalancı çıkaracağız. AB‘yle ne karşılıklı bir felaketi getirecek bir çatışma olacak buna karşı ne de yaşadığımız tahakküm devam edecektir. Felaket getiren kemer sıkma politikaları geride kaldı. Yunan seçim sonuçları Avrupa’nın artık değiştiğine işarettir‘ diyerek önümüzdeki dönem politikalarına dair ipuçlarını veriyor. Seçim sonrası açıklama yapan ve Syriza’nın önde gelen yöneticilerinden olan Teodoros Dritsas da, Genelkurmay Başkanı’yla polis teşkilatı müdürünü arayarak ‚orduya ve polise güveniyoruz‘‘ mesajını yayınladı. Ardından seçimin galiba Syriza liderinden ‘AB‘yle iyi ilişkiler geliştirme‘ mesajları gelirken muhatapları da boş durmayarak aynı içerikte mesajlar yayınlamaya başladı. Almanya Merkez Bankası Başkanı Jens Weidmann ve Belçika Maliye Bakanı Johan Van Overtveld yaptıkları açıklamalarda, yeni Yunan hükümetinden beklentilerini dile getirerek verilen sözlerin tutulması gerektiğine vurgu yaptı. Syriza 2012 seçimlerinde ilan ettikleri, kemer sıkma politikalarına son verme, Troyka(AB-IMF-Avrupa Merkez Bankası) sürecini sonlandırıp, var olan borçları ödememe politikalarından da büyük oranda vazgeçmiş durumda. Borçların ödenmeyeceği söylemi yerini, makul şartlar altında ödeme söylemine bıraktı. Zira Syriza lideri Tsipras, 20 Ocak günü Ginancial Times Gazetesi‘nde yayınlanan makalesinde şu sözleri sarf ederek neyi amaçladıklarını net bir şekilde ifade ediyordu: Partim Syriza, politik istikrar ve ekonomik güvenlik için yeni bir toplumsal sözleşmeyi garanti ediyor. Kemer sıkma paketlerini sonlandıran, toplumsal uyumu, demokrasiyi geliştiren ve orta sınıfların kendi ayakları üstünde durmasını sağlayacak politikalar öneriyoruz. Bu, Eurozone’u güçlendirecek ve Avrupa projesini kıta üzerindeki tüm yurttaşlar için çekici kılacak tek yoldur. Korkunun demokrasimizi öldürmemesi için, kemer sıkma politikalarını sonlandırmak zorundayız. İlerici ve demokrasi güçleri Avrupa’yı değiştiremezse, Marine Le Pen ve onun aşırı sağ ittifakları bizim için onu değiştirecek. Avrupalı partnerlerimizle, açık, dürüstçe ve eşitler olarak müzakereler yürütme görevimiz var. İki tarafın da silahlarını sallamasına gerek yok. Vergi ödemekten kaçınan ekonomik oligarşiye karşı mücadele edeceğiz. Toplumsal pazar ekonomisi kapsamı içinde sosyal adalet ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayacağız.”

Gerçekle yanılsamalar

Oldukça köklü sol bir gelenek ve sınıf mücadelesi tarihine sahip olan Yunanistan’da özellikle Euro bölgesine girişle başlayan ve 2004 Olimpiyat yarışmaları sonrası artan ekonomik ve toplumsal kriz dalgası, 2008 yılında ABD’de patlak veren ve tüm Avrupa’yı etkisi altına alan ekonomik krizden sonra tam bir karmaşaya yol açtı. Bu tarihlerden sonra Troyka tarafından Yunanistan’a dayatılan ve dönemin hükümetleri tarafından kabul edilen kemer sıkma politikaları sonrası, Yunanistan ezilen- emekçileri cendereye alınarak mevcut krizin faturası ödetilmeye çalışıldı. Tüm bu süre boyunca yükselen halk muhalefeti, sınıf mücadelesi kendi mecrasını arayıp, Yunanistan ve AB burjuvazisi için korkulu bir hale geldiği aşamada Syriza, ardından girdiği seçimlerde oylarını arttırarak bugünkü başarısını yakaladı. Yaslandığı tabandan gelen devrimci taleplerle AB burjuvazisinin tehditleri arasında siyaset yürütmek zorunda kalan Syriza, burjuva sosyal niteliğine karşın, özellikle Troyka’yla olan ilişkilere dair getirdiği radikal söylemler sonucunda geçen seçimlerde, AB tarafından yapılan tehditlerle son dakikada kaybettiği hükümet olma şansını bu kez ciddi bir başarı elde ederek kazandı. Mevcut emperyalist-kapitalist sistem ve kurumlarıyla herhangi bir derdinin olmadığını her seferinde ifade eden Syriza, amaç olarak “daha adil bir sömürü çarkı’’ istemini ifade ediyor. İşsizliğin rekor seviyede olduğu (% 27), ülkenin bütün kaynaklarının AB emperyalistleri (özellikle Almanya-Fransa ikilisi) tarafından talan edildiği, yaşam seviyesinin her geçen gün gerilediği ve ülke yönetiminin bizzat Troyka tarafından yönetildiği bir ortamda, gerçek anlamıyla sosyalist talep ve hedeflerin geniş kitleler içerisinde kabul göreceği gerçekliğine sırtını dönerek, bunun yerine kapitalist sömürü sürecinin biraz daha yumuşatılması perspektifiyle hareket eden bir hareket gerçekliği olarak karşımızda duruyor Syriza. AB emperyalizmi, IMF, NATO, gerici Yunanistan kurumları ve sömürü ağıyla hiçbir şekilde ters düşmeyen ve tüm bu kurumlara bağlılıklarını yineleyen Syriza’dan Yunanistan halkına gerçek anlamda çözüm beklemek büyük bir saflık olacaktır. Yükselen halk muhalefetini burjuva sınırları içerisinde tutup, eritmenin en etkili araçlarından olan ve Avrupa’da daha önce de defalarca denenen “sosyal devlet- sosyal parti’’ olgusu şimdi Yunanistan’da başarılı bir şekilde hayata geçiriliyor. Bu projeyle bir yandan sistem sınırlarını zorlayıp aşma potansiyeli taşıyan halkın öfkesi sistem sınırları içerisinde eritilirken, diğer yandan ise “sol- sosyalist’’ görünümlü bir oluşumun dayandığı sosyal taban üzerinde ilerideki süreçlerde yaratacağı olumsuz etki, bir bütün olarak komünist-devrimci haneye yazılıp, yeniden sağ partilerin itibar kazanmalarına vesile olunacaktır. Burjuvazinin mecbur kalmalarına ve gerçek özünü bilmelerine karşın, “radikal sol” söylemlerle büyük bir başarı elde eden Syriza gibi oluşumlara yaklaşımı dahi aynı zamanda bir bütün gelişecek olan komünist- devrimci dalgaya karşı korkularının da göstergesidir. Yunanistan’da devrimci iktidar mücadelesinin başarıya ulaşması için oldukça olumlu bir hava mevcut. Halkın kabaran öfkesini sandıklara hapseden Syriza gibi oluşumlara karşın, sokağın gücüne güvenerek devrimci iktidar mücadelesini adım adım örüp emperyalist-kapitalist sistemden bir kopuş acil görevler arasındadır. Sosyal reformcu politikalarla kapitalist düzenin kıyısından, köşesinden dolanıp kısmi iyileştirmeleri merkezine koyan bir projenin Yunanistan ezilen-emekçilerine kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Yunanistan’da bütün gerici-burjuva kurumları alaşağı edip, sosyalist nitelikte bir devlet kurumsallaşması Yunan komünist-devrimcilerinin önündeki en önemli görevdir. Sırtını ezilen-emekçilere yüzünü ise emperyalist-kapitalist sisteme dönen bir hareketin doğaldır ki bizler nezdinde selamlanacak, alkışlanacak bir tarafı yoktur. Böylesine bir hareketin HDP ve benzerleri tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmasına ise şaşmamak gerekiyor. Zira HDP’yle ülkemizde hedeflenen de “güler yüzlü bir kapitalizm’’ yaratma düşüdür. Niyetlerin gerçekler yerine geçirilmeye çalışıldığı ve muazzam kavram ve algı karmaşasının yaratılmaya çalışıldığı şu günlerde doğru ve bilimsel tahlillerle doğru yerde konumlanıp, doğru tavırlar almak anın devrimci görevlerindendir. 

Önceki İçerikMücadele “Birleşik Sosyalist Kürdistan” şiarıyla ilerletilmelidir
Sonraki İçerikMetal işçileri: Asla teslim olmayacağız!