Komünist Önder Kaypakkaya Yolumuzu Aydınlatıyor

Kürt ulusal meselesi an itibarıyla sadece Türkiye- Kuzey Kürdistan ya da Ortadoğu coğrafyası için değil dünya siyaseti açısından da oldukça önemli bir yer teşkil etmektedir. Özellikle Kobané kuşatması ve bu gerici- faşist tasfiyeci kuşatma karşısında geliştirilen direniş bütün dünyanın ilgisini bu bölgeye ve doğallığında Kürt ulusal sorununa kaydırmış durumdadır

Türkiye-Kuzey Kürdistan devrim mücadelesinde ciddi kayıplarımızı yaşandığı aydır Mayıs ayı. Yitirdiklerimizin imgesi bağlamında “kanlı mayıs”, görkemli direnişlerimiz ve düştügümüz yerden yılmadan ayağa kalkma kudretimizin imgesi bağlamında “ayların gülü”dür Mayıs. THKO’nun önder kadroları, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’la Mayıs ayında hesaplaştık faşizmle darağacında. Kürt ulusal devrimci mücadelesi, Haki Karer’le bayraklaştı bu ayda… Ve adlarından öte, bıraktıkları devrimci mirasla Mayıs ayının bereketini zulmün saltanatına karşı savaş mevzilerinde konumlandıranların şahsında, Komünist önderimiz Kaypakkaya’nın stratejik konumlanışının duruşudur Mayıs ayı. Yitirilişinin yıl dönümünde andığımız İbrahim Kaypakkaya ve Mayıs şehitleri dün olduğu gibi bugün de yolumuzu aydınlatıyor. Haki, Deniz, Yusuf, Hüseyin kısa ömürlerinde sadece siyasal hareketlerine değil devrimci mücadeleye de damgalarını vurmuş, devrimci hareketin karakterinin belirlenmesine yön vermişlerdir. Bu genel doğrunun yanında, Komünist önder Kaypakkaya’nın tarihsel olarak açtığı çığır, Türkiye-Kuzey Kürdistan devrim ve komünizm mücadelesi açısından temsil ettiği nitelik, komünist dünya görüşümüz bağlamında görkemli bir bayraktır. Tarihsel bir not olarak, bu çıplak gerçekliğe hürmet etmek devrimciliğin ilkesi gereğidir. Bu çıplak gerçekten dolayıdır ki, cellatlar kendi karanlık dünyalarını korumak adına, o büyük insanı hedeflerine koydular. Ve karanlığın temsilcileri, bir mayıs gecesinde, O komünist önderi, enternasyonal proletaryanın Türkiye-Kuzey Kürdistan kolu, proletarya partisinin kurucusunu, korkularının büyümemesi maksadıyla katlediyorlardı.
Kaypakkaya, bundan 42 yıl önce, Amed zindanlarında faşist diktatörlük tarafından amansız işkencelerle katledilirken, sadece zindanlarda direnişiyle bayraklaşan görkemli duruşunu miras olarak bırakmadı… O, aynı zamanda, dünü bugüne-bugünü yarına özgürlük ütopyasının değerlerine göre taşımış, komünist dünya görüşümüze göre dünyayı değiştirme eylemimizin stratejik konumlanışının manifestosunu yazmıştır. Sınıf mücadelesinde devrimin icrası için stratejik konumlanmanın, en zor koşullarda dahi devrimin ve komünizmin yılmaz savunucusu olmanın, en geri olanaklarla dahi devrimci savaşı örgütlemenin, işkence hanelerde, çatışmalarda, sokaklarda halkların haklı davasını can pahasına savunmanın, teorisi, ideolojisi ve siyasetidir Kaypakkaya. Bunların yanında, ama bu özelliklerden daha öte, komünist kişiliğinde billurlaşmış devrimimizin manifestosu olan fikirlerinden beslenmek, dün olduğu kadar bugünde günceldir.
Dünya ve Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci-komünist hareketin tarihine, belleklerden silinmezcesine, kandan ve ateşten harflerle adını yazdıran Kaypakkaya’yı, sosyalist ve devrimci hareketin anlamakta hala sorun yaşadığını belirtmek gerekir. Karşı devrim güçlerinin Kaypakkaya adına ve fikirlerine uyguladığı yasak ve baskılar, sınıf mücadelesinin doğasında anlaşılır durumdur. Ama devrim ve sosyalizm adına hareket edenlerin, Kaypakkaya’yı sansürleyip yok saymaları bir hatalı tutum iken, O’nu sadece işkencedeki tavrıyla veya mücadele sürecinde sınıf mücadelesinin ihtiyaçları ekseninde çıkardığı bazı sonuçlar üzerinden statik bir şekilde sahiplenmek, Kaypakkaya’yı anlamamaktır. O’nun işkencedeki tutumu ve dönemin ruhuna uygun sınıf mücadelesinin stratejik ve taktik planları ekseninde çıkardığı sonuçlar, komünist kişiliğinin tezahürüdür. Bu kişiliğinden koparılarak sonuçların statik ele alınışında sahiplenilen bir Kaypakkaya, özünden koparılmış bir Kaypakkaya’dır. Bilgiyi statik bir şey olarak ele alan anlayışlarla, aydınlanmacı-modernist paradigmaya kopmaz bağlarla bağlı olanların, farklı kulvarlardan gelip ortaklaştıkları noktadır. Bu ortaklık bazı anlayışlarda Kaypakkaya’yı görmemek şeklinde, bazı anlayışlarda eksik ve tek yanlı “anlama” şeklinde pratikleşmektedir. Bu anlayış eksenindeki Kaypakkaya’yı sahiplenme, aldatıcıdır. Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketi, bu konuda daha köklü bir sorgulamaya gitmek durumundadır. Özellikle Kürt ulusal hareketinin geldiği düzey itibarıyla yarattığı politik atmosferde, Kaypakkaya’nın, Kürt ulusal sorunu ve Kemalizm-devletin niteliği gibi temel konularda ortaya koyduğu fikirlerin kabul görmesi, bir değer olarak sahiplenilmesi, bir olumluluk gibi görünse de, özünde Kaypakkaya’yı anlamakta yüzeysel bir tutumdur. Lakin O’nun tezlerinin arka planını oluşturan ve Marksizm-Leninizm-Maoizm’ den beslenen, batı aydınlanmacılığı ve kapitalist uygarlık çizgisine cepheden bayrak olan anti modernist duruşunu görmezden gelmek, Kaypakkaya’yı sadece tarihteki haklı kişi derekesine indirger. Oysa Kaypakkaya, MLM’nin bu coğrafyadaki en billur sesidir. Tarihsel bir haklılık değil, aynı zamanda tarihsel bir çığırdır. Aydınlanmacı modernite çizgiye, Marksizm ve onun tarihsel referansları Leninizm, Maoizm ve sınıf mücadelesindeki en görkemli deneyim olarak Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin tecrübeleri ışığında ulaştığı sentezlerle meydan okuyordu Kaypakkaya. Bazı şeyleri önceden görmüş öngörülü bir devrimci düzeyine indirgenmiş bir Kaypakkaya ve Maoist özünden ayrıştırılarak yapılan her türlü övgü ve sahiplenme, eksiktir, hatalıdır. Kaypakkaya ne dönemin ruhuna göre ortaya çıkardığı sonuçlarla sınırlandırılabilinir ne de düşmana karşı işkencedeki tavrıyla. Bunlar birer sonuçtur. Bu sonuçları besleyen MLM öz, olguları ele almada ve değiştirmede kullandığı bilimsel yöntem, ulaştığı sentezleri doğru kılıyordu. Kavramak dünyayı değiştirmek işidir. Gelişimin önündeki gerici güçleri yıkmanın tek yolu, kitlelerin gücüyle örgütlenmiş devrimci zordur. Bu ana kodlar stratejik duruşunun özüdür.
Kaypakkaya Tarihsel Materyalizm ve Diyalektik Materyalizmle Gerçeklere Ulaşıyordu!
O diyalektik materyalist metotla gerçekleri keşfediyordu. Olaylara tarihsel sebepleriyle yaklaşarak gerçeklere, resmi ideoloji, batı aydınlanmacılığı ve uygarlık çizgisi disiplininden kurtararak ulaşıyordu. Bunun için ilericilik gericilik tanımlanmasında, cumhuriyetçi, kalkınmacı, ilerlemeci paradigmalara köklü neşter vuruyordu Kaypakkaya… Bu yöntemi sayesindedir ki, Kaypakkaya aydınlanmacı Marksist çizgiden kopmuştur. Yani kopuş bir sonuçtur. Burda öne çıkarılması gereken, bu kopuşu yaratan politik zemin ve izlenen yoldur. Eğer burası görülmezse, Kaypakkaya’nın fikirleri üzerinde yorum yapmaya her türlü anlayışlara alan bırakılır. O modernizmle, reformizmle, parlamentarizmle, revizyonizmle arasına kesin sınırlar koyarken, üzerine sağlam bastığı güçlü bir politik ideolojik zemin vardı. Bu zemin Avrupa modernitesi Marksizmine ve onun çeşitli coğrafyalardaki temsiline karşı, Başkan Mao’nun önderliğinde uzun süre mücadele edilen ve Büyük Proleter Kültür Devrimi ile tecrübeye dönüşen teori ve pratiktir. Süreci anlamada coğrafyamızda ilericiler ve devrimciler, aydınlamacı batı felsefesinin ve pozitif bilimciliğinin etkisinde kalırken, O; Osmanlıdan Türk Sünni İslam sentezli tüm gerici uygulamalara, ezilen Kürt ulusu, azınlıklar, ezilen inanç gruplarına yönelik gerçekleştirilen katliam ve soykırımlara bu ideolojik özüyle meydan okuyordu. Faşist Kemalist devlet geleneğinde merkezileşen, köklü bir inkarcılığın sürdüğü bir süreçte, sol adına hareket eden bazı çevreler dahil, herkesin inkar politikasını benimsediği bir zamanda, korkusuzca Kürt halkının ve azınlık ulusların varlığını ve UKKTH (Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı) Kürtler açısından da geçerli olduğunun ilanı, O’nun MLM özünün ilanıdır… Bundan dolayıdır ki, uluslararası komünist harekete dahi bir biçimiyle sirayet eden Ermeni, Kürt ve diğer azınlıklara uygulanan katliamlarda, Kaypakkaya, apayrı bir karşı koyuştur. Ermeni soykırımını, Türk egemen sınıflarının tarihsel bir icraatı olarak lanetlemesi, Kürt isyanları ve Kürt katliamlarında, önderliğin niteliğine karşın ulusal demokratik muhtevasını desteklemesi, diyalektik materyalist yöntemle ulaştığı sentezdir. Kemalist devletin faşist niteliği, coğrafyamız sosyo-ekonomi yapı tahlili ve bunun sonucu olarak, devrimimizin niteliği, yolu ve temel araçları tarihin haklı yanları olarak defalarca ifade edilmiş doğrularıdır. Revizyonistlere ve reformistlere karşı amansız mücadele, sınıf kavgasını bedeller üzerinde inşaa etme bilinci ve bu bilincin en uç adaptasyonu olarak Kaypakkaya, ideolojik ve teorik tespitler geliştirmekte uzlaşmasız, ikirciksiz bir tavrın sahibidir… Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında, her türlü gericiliği yıkma, ideolojik olarak her türlü anti Marksist anlayışlarla mücadele etme, kitlelerin devrimdeki tayin edici rolünü en ileri düzeyde örgütlü hale getirme bilincini, bu siyasal, ideolojik, örgütsel duruşu üzerinden tanımlayan Kaypakkaya yoldaş, devrimimizin stratejik silahları konusunda da nitel bir aşamadır. Yani Kaypakkaya nitel yeni bir çığırdır. Coğrafyamızda hüküm süren elli yıllık parlemantarist, reformist, revizyonist anlayışlar, bu nitel çığırla parçalanmıştır.
Kaypakkaya;  Politik Devrim
Çizgisidir!
Bu nitel çığırın özü, politik devrimler çizgisidir. Kaypakkaya, bu konuda coğrafyamızdaki en ileri mevzidir. Devrimler tarihi dönemi, her nitel aşamada, sadece karşı devrimi yıkmadı. Aynı zamanda Marksizmin yeni nitel aşamalara göre gelişimini, eskiyen, sürece uymayan ya da hatalı duran yanlarını yıkarak gelişti. Tarihsel bir hafıza olarak, II. Enternasyonal’in temsili olarak Kautsky, dönemin “Marksist öğretisi” olarak, sosyalist devrimin ancak, kapitalizmin en çok geliştiği ülkelerde gerçekleşebileceğini savunuyordu. Dönem itibarıyla “Marksizm” üzerinde Avrupa öylesine merkezileştiriliyordu ki, Avrupa dışındaki tüm sosyal gelişmelere kayıtsız kalınıyordu. Üretici güçlerin uygun gelişimi kapitalizmi zorunlu olarak sosyalizme evirir tezi, kapitalizmin fiili olarak desteklenmesi sonucuna gitti. Birinci emperyalist paylaşım savaşında “ana yurdun savunulması” siyaseti ile burjuvaziye yedeklenme, bu anlayışın sonucudur.
Bu utanca, Lenin Ekim Devrimi ile son vermişti. Ekim Devrimi hem burjuvaziye, hem de dönek Kautsky’ e karşı politik devrimlerle güçlü bir şamar olmuştur. Fakat bu Maksizmin içindeki modernite virüsünün yeniden canlanmayacağı anlamına gelmiyordu. Sovyet deneyiminin her aşamasının, Lenin’den sonra III. Enternasyonal tarafından yanılmaz klasik olarak dünya devrimci hareketine sunulması, devrimin bir aşamasında kullanılan bazı araçların amaçlaştırılması ve mutlaklaştırılması, en önemlisi, sosyalizmi uygulama pratiğinde sosyalizmi kalkınma modeline indirgemesi, üretici güçlerin geliştirilmesi ve üretimin arttırılmasını bir sosyalist model olarak benimsenmesi bunun karşılığıdır. Bu anlayışın yarattığı politik sonuçlar tarihin hafızasındadır. Proletarya diktatörlüğü sürecinde içte gelişen burjuvazinin görülmemesi, sınıf mücadelesinin buna uygun örgütlenmemesi, “ana vatanı savunma” siyaseti ile direnişe geçen birçok ulusun emperyalistler tarafından boğazlanmasına seyirci kalınması ve son tahlilde, kavramların kötü kullanılmasının yoluyla Marksizm içinde yer bulan ve büyük tahribatlara yol açan ilerlemecilik, sosyalizm adına güçlü bir devlet modeline dönüşmüştü.
Bu çizgiye karşı devrimin fitilinin ateşlendiği yeni merkez, Mao Zedung’ un önderliğinde Çin’dir. Komintern’in reçetelerinin Şenghay’daki ağır yenilgisi, Mao Zedung önderliğindeki komünist çizgide yeni bir tecrübeye vesile olmuştur. Mao, Çin devriminin strateji ve taktiğini, hazır reçetelerle değil, Çin koşullarını tahlil ederek belirledi. Ve Çin devriminin zaferi bu somut koşulların tahlilinin ürünüdür…
Çin devriminin zaferiyle yenilgiye uğrayan sadece gericilik değildi. “Doğu rüzgarının Batı rüzgarını” alt etme şiarı, Çin devriminin gelişim sürecinde önemli nitel bir aşama olan BPKD de somutlaşan, sosyalist toplum biçimi bakımından üretici güçlerin gelişmesi, emek üretkenliğinin arttırılması, altyapı-üstyapı gibi ilerlemeci kavramları sorguladığı için Batılı “Marksistler” tarafından hedef tahtasına konulmasına bir cevaptır. İktidarın alınması, özel mülkiyetin esas itibarıyla kaldırılması, sınıfların ortadan kalktığı anlamına gelmiyordu. İktidardan alınan ve sosyalist inşa sürecinde bir biçimiyle parti içinde palazlanan burjuvaziye karşı mücadele tatil edilemezdi. Bu somut olarak Maoizmle kavranmış bir meseledir. Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünü olarak coğrafyamızda devrim mevzisinde konumlanan Kaypakkaya, iktidarı almada ve sürdürmede politik devrim çizgisini esas alması, dayandığı bu politik ve ideolojik bilinçtir. Ekonomi, parti, devlet vurgusunun karşısında,kitlelerin devrimdeki özne olma gücüne ve devrime vurgular, bu net duruşun ürünüdür Kaypakkaya’da. Bu anlamıyla “Hareketimiz Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünüdür” vurgusu, öylesine yapılmış bir ajitasyon değildir. Uluslararası ve Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında, üzerinde şekillenilmesi gereken ideolojik-politik tercihtir. Kaypakkaya’nın bu tercihte üzerinde yükseldiği değer MLM’dir. Ve devrim çizgisi politik devrim çizgisidir. Politik devrim çizgisi anlayışı, halk kitlelerinin gücüyle, her türlü gerici faşist iktidarları alaşağı etme ile sınırlı değildir. Bu devrimin ilk hamlesidir… BPKD’nin de bir bayrağı olarak, sosyalizmin devrimci bir geçiş aşamasıdır. İktidarı yitiren burjuvazi bu aşamada da, iktidarı yeniden ele geçirebilme olanakları yaratabilir. Bu anlamıyla, kitlelere dayanmak, kitlelerin özne olduğu bir politik devrim çizgisiyle, burjuvaziye karşı devrimin hamleleri ekseninde sosyalizmi inşaa etmek ana yöndür. Kaypakkaya kültür devriminin izinde, bu konuda da köklü ideolojik politik bir kopuştur.
Dönemin Siyasal Tespitlerine Hapsedilmiş Bir Anlayış, Kaypakkaya Çizgisi Değildir!
Kuşkusuz Kaypakkaya’nın, O’nun üzerinden yükseldiği temel değerleriyle savunulması, her şeyden önce devamcısı olduğunu iddia edenlerin omuzlarındadır. Kaypakkaya ulaştığı sentezlerle Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının çıkarlarının temsili olarak bir bayrak göndere çekmiştir. Onu savunmanın en iyi yolu, açtığı yoldan ileriye yürümek ve bu bayrağı daha yükseklere taşımaktır. Ancak mekanik bir şekilde algılanan Kaypakkayacılık, değişen koşullar göz önüne getirildiğinde kaba bir doktrinarizm anlamına gelecektir. Dönemin ruhuna uygun Kaypakkaya nın ulaştığı sentezler, değişmez değildir. Değişen her sürece uygun, sınıf mücadelesinde yeni sentezlere ulaşmak Kaypakkaya’nın reddi hiç değildir. Aksine, değişen koşullara göre tahliller yapmamak, devrimci hamleyi stratejik konumlanışı güçlendiren bin bir taktikle etkin kılmamak Kaypakkaya’nın ruhuna aykırıdır. Kur’an-ı Kerim gibi 11 ilkenin ve 5 temel belgenin ezberlenmesi Kaypakkayacılık değildir. Bunlar devrimin stratejik ve taktik meseleleridir. Değişmez ikonlar değildir. Böyle bir anlayış Kaypakkaya’nın stratejik çizgisini kavramamak ve Kaypakkaya’yı bir tarihsel döneme hapsetmektir. Kaypakkayacılık, üzerinden yürünen ideolojik politik hat ve gerçeklere ulaşmada ve değiştirmede izlenen yöntemdir. Kaypakkaya sadece bir dönemin sentezi değil, gerçeğe ulaşma yöntemiyle, ideolojik politik duruşuyla, politik iktidar bilinciyle, devrimin devrimci zorla alınabileceği ilkesel hattıyla komünist bir çığırdır, komünist bir bayraktır. Kaypakkayacı çizgi değişen her koşulun ruhuna uygun devrimci neşterle olguları yorumlama ve değiştirme eylemidir. Bu çizgide mesafe kat etmenin ön koşulu, ezenlerin dünyasına ait her şeyi, elinin tersiyle iterek ezilenlerden yana taraf olmak adına hiçbir mazereti kabul etmemektir…  O’nu bu referansla savunmak mümkündür.
Parti içi demokrasi, iki çizgi mücadelesi, gelecek toplum projemiz, somut toplumsal gerçekliğin tahlili ve sınıfların konumlanışı, devrimin niteliği, yolu, devrimim stratejik araçları olarak parti, ordu/cephe, gibi temel meselelerde Kaypakkaya’nın mirası bayrağımızdır. Bu geleneğimiz açısından okunması gereken ideolojik politik bir koddur. Parti 3. Kongremiz, komünist önderimiz Kaypakkaya’nın kızıl güzergahında devrimimizin ihtiyaçlarını güncellemiştir. Aynı tarihsel köklere ve aynı öze sarılarak devrim, sosyalizm ve komünizm yürüyüşünü, doğru bilimsel temeller üzerinden somut ve güncelde sürdürme kararlılığı göstermiştir. Parti 3. Kongremizin tüm kararları ve çıkardağı sonuçlar bu ideolojik özümüzün ve Kaypakkaya yoldaşımızın tarihsel gücü ve geleceği özgürleştirme bilincimizin güncel olarak bayraklaştırılmasıdır. Gerçeklere O’nun yöntemiyle ulaşıyoruz, gerçekleri O’nun kızıl güzergahının yol göstericiliğinde değiştireceğiz.

Önceki İçerikTARİHİN ÖĞRETTİKLERİ…
Sonraki İçerikTEKÇİ FAŞİST T.C.’NİN ÇÖKEN KARŞI-DEVRİMCİ BARAJI, YENİ BARAJLARI YIKMAYI KOŞULLUYOR!