Kongre kararlarını kavrayalım, kavratalım!(1)

Emperyalizmin başlıca çelişkileri; burjuvazi ile proletarya, emperyalizm ile halklar ve ezilen uluslar, emperyalistler ve emperyalist blokların kendi aralarındaki çelişkiler olarak keskinleşerek devam etmektedir

Kongre ve emperyalist kapitalizm gerçekliği;

Komünist Parti Kongreleri; somut, bilimsel, tarihsel ve güncel meselelere ilişkin ideolojik ve politik gündemleri ve içerikleri kolektif bir şekilde ele alınarak demokratik merkeziyetçilik temelinde yürütülen tartışmalar sonucu merkezileştirilerek ortaya konan konsepti ifade eder. Bu temelde MKP 3. Kongresi’nin de tüm parti güçlerinin tartışma seferberliği yöneliminde merkezileştirildiği görülmektedir. Kongre, MLM ideolojik temele ve onun Türkiye-Kuzey Kürdistan’a uyarlanmış güzergâhı olan Kaypakkaya çizgisine dayanarak yükselmiştir.

3. Kongre’nin, evrensel ve özgül konu ve gündemlerin içerikleriyle oldukça ayrıntılı ve kapsamlı bir tartışma ve sonuçlandırma içerisinde olduğu belgelerinde de görülmektedir. Başta emperyalist kapitalizmin bugüne kadar ki gelişim seyri ve nicel- nitel değişim ve sıçramalı süreçleri olmak üzere, demokratik halk iktidarı-sosyalizm ve komünizmin sorunları, Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın sosyo-ekonomik yapısının geçmişten bugüne somut ve günceldeki tahlili, sınıfların tahlili, bu temellerde devrimin yolu-stratejisi ve niteliği, ittifaklar, sosyalist program, alt program düzleminde ulus, azınlıklar ve ezilen inançlar, kadın sorunu ve LGBTT’ lere yönelik programlar, devrimci savaşın evrensel ve her bir özgülde aldığı- alacağı biçim ve içerikler, Komünist Enternasyonal Hareket (KEH)’in sorunları, ekonomik alt yapıdan üst yapı kurumlarına yönelik izlenecek politikalar, açık ve kapalı alan çalışmaları ve mücadele yöntemleri, güvenlik ve daha birçok konu ve noktada oldukça geniş meseleleri demokratik merkeziyetçilik ilkesinden taviz vermeden kolektif tartışarak kararlarını ve politikalarını merkezileştirmiştir. Bu şekilde irade ve eylem birliğini de belirlemiştir.

İlk olarak dünya ve Türkiye-Kuzey Kürdistan gerçekliğinde emperyalizmin güncel ve somut durumunu tahlil etmiştir. Doğa ve toplum sürekli hareket halindedir, bu harekete yol açan çelişki evrenseldir ve her bir şeyin mutlak gerçeğidir. Çelişme zemininde mücadele, nicel ve nitel dönüşümler her bir şeyin gerçeğidir. Zıtların birliği dışında hiçbir şey yoktur. Bu felsefi yaklaşım her bir şeye uygulanmak durumundadır. MLM bilime de kapitalizme de her şeye de uygulanır, zira materyalist diyalektik felsefenin sınıfsal özelliğinin yanı sıra uygulanabilir olduğu da her an ispatlanan bilimsel bir gerçektir. Sermaye, çıkışından bugüne tek bir hareket biçiminden ibaret değildir. Hiçbir şey böyle değildir. Örneğin kapitalist sermayenin tarihsel yürüyüşüne kısaca bir göz atalım. Basit meta üretimi süreciyle ilerleyen sermaye giderek manifaktür atölyelere ve fabrikalara ulaşıyordu, burada durmuyor tekellere doğru ilerliyordu. Şüphesiz ulusal pazarlara sığmıyordu, zira sermayenin yapısal özelliği genişleme-yayılma ve merkezileşmedir. Bu gerçeklik onu dünyanın her bir yanına yöneltiyor, rekabetlerle yutma- batırma- savaşlarla uluslararası tekellere doğru götürüyordu. Önceleri önde olan meta ihracının yanı sıra giderek sermaye ihracının öne çıktığı bir tarihsel yürüyüşe yöneliyordu. Bu tarihsel yürüyüş içerisinde de değişik siyasetleri söz konusuydu. Önceleri klasik sömürgecilik temelindeki sermaye birikimi, çıkmazlar ve halkların mücadelesiyle yenilgiye uğradığında sürdürülemez hale geliyor ve yerine yeni sömürgecilik ikame ediliyordu. Leninist emperyalizm tahlili söz konusu dönemin tarihsel gerçekliklerinin bilimsel bir senteziydi.

Tarihsel koşullarda yeni

 gelişmeler söz konusudur

Sermayenin yoğunlaşma ve merkezileşme ekseninde tekellere ulaşmış, dünya bölüşülmüş, banka- sanayi sermayesi iç içe geçmiş, meta ihracının yanında sermaye ihracı ön plana çıkmıştı. Tüm bunlar doğruydu ve yaşandı. Ancak şimdiki tarihsel koşullarda yeni bazı gelişmelerde söz konusudur. Bunlar, öngörülmüştü. Mesela yoldaş Lenin sermayenin tek bir tröste doğru ilerleme trendini vurgulamıştı ama bunun öyle çatışmasız ve rahat olmayacağını, kendini inkâr etmeden gerçekleşmeyecek çelişkili yanını da ifade etmişti. Marks yoldaş da sermayenin dinamizmini ele alırken onun lokal sınırlara sığmayacağını ve dünyayı zapt etmeye yöneleceğini, genişleme ve yayılma dinamiğinin bir sonucu olarak belirtmişti. Söz konusu öngörüler bugün muazzam bir yoğunlaşma- derinleşme ve merkezileşme boyutuyla kendisini her alanda göstermektedir. Bu merkezileşmenin önündeki uşak olsalar bile eski engeller Ortadoğu, Arap yarımadası, Afrika ve her bir yerdeki emperyalist işgal ve saldırganlıklarda da görüldüğü gibi yıkıma tabi tutulmaktadır. Derinleşme ve merkezileşme siyasette Neo- liberal emperyalist bir stratejik plan olarak boy göstermektedir. Her bir alan sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden biçimlendirilmektedir. TC devletinin dizayn edilmesi de bu çerçevededir.

Marks ve Lenin yoldaşların yaşamadığı günümüz nesnel gerçekliklerinde ortaya çıkan gelişmeler kısaca şunlardır:

Çok uluslu şirketler, ulusal tekellere oranla belirleyici duruma gelmişlerdir. Dünya ekonomisi ve ticaretinin yaklaşık %70’inde egemen durumundadırlar. Gerçekten de dünya adeta küresel ‘’bir köye’ dönüşmüş durumdadır. Fakat bazılarının iddia ettiği gibi bu durum, sınıf çatışmalarını, ulusal eşitsizlikleri tarihte ve geride bırakmıyor, ‘adil- uyumlu’ bir dünyaya götürmüyor, aksine çelişkiler çok daha keskinleşiyor, vahşi-barbar-haksız savaşlarla emperyalist hegemonya sürdürülmeye çalışılıyor. Yaşanan gerçekler zaten bunu ifade etmektedir. Sermayenin merkezi ihtiyaçları doğrultusunda gümrük duvarları ve kotalar yıkılıyor, merkezi uluslararası tekellere göre devletler ve onların hükümetleri, hukukları ve her şeyleri yeniden dizayn ediliyor. Sermayenin serbest dolaşımı, mal ve hizmetlerin engelsiz hareketi, mülk edinmenin önündeki tüm engeller paramparça ediliyor. Ulus devlet denilen uşak mevziler uluslararası tekellerin birer yürütme komitesi durumuna getirilmişlerdir. Her bir yerel denilen bölge ve alan, çok uluslu tekellerin mikro politikalarıyla merkeze endekslenmiştir. Evler, en küçük toprak parçası, aileler, çocuklar vs her şey bu merkezin ihtiyacına göre şekillendirilmiş metalar durumundadırlar. Bilim, iletişim ve ulaşımdaki gelişmeler sermayenin dolaşımını alabildiğinde kısaltmıştır. İMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi örgütlenmelerle her yer çok uluslu emperyalist tekellerin tam bir hâkimiyet kurmasına göre düzenlenmiştir. Borsalar, beklentilerin aksine belirgin ve öne çıkan rolleriyle dev bir uluslararası kumarhane durumundadır. Lenin yoldaşın etkisinin azalarak yitireceğini söylediği borsalar aksine sermayenin özel bir işlev gören ve öne çıkan mekanizması olarak etkisini belirleyici bir şekilde arttırmıştır. Bu merkezileşme ve yoğunlaşma elbette rakipsiz bir teklik ifade etmemektedir. Şanghay, Avrupa Birliği, Nafta gibi bloklaşmalar somut bir olgudur. Ama aynı zamanda genel merkezileşme çerçevesinde G-8 ve G-20 gibi genel koordinasyonlar da söz konusudur. Aynı şekilde çeşitli bölgesel ve yerel birliklerde buna bağlı olarak ortaya çıkmaktadırlar.

Özellikle Varşova Paktı’nın dağılarak çöküşüyle ABD emperyalizmi bunu bir avantaja dönüştürmüştü. İnisiyatif deyim yerindeyse tek yanlı eline geçmiş ve çok kutuplu dünya, bir tek egemenlik sistemi gibi bir hal almıştı. Şüphesiz bu tamamıyla görüntüdeki bir durumdu. Sermaye rakipsiz olamaz. Bunu anlamayanlar, artık kalıcı bir ABD imparatorluğu tahlili yapmaktaydı. Fakat giderek Rusya ve Çin emperyalistleri kısa sürede toparlanarak Şangay şeklinde bir blok olarak ortaya çıktı. Ayrıca AB emperyalist bloğu zaten böyle bir yürüyüş içerisindeydi. Genel görünüm açıktır ve dünya hiç de tek kutuplu değil çok kutuplu bir emperyalist dünya olarak sahnededir.

ABD’de patlayan kriz bütün dünyayı etkilemektedir

Emperyalizmin krizleri eskiye kıyasla daha kısa aralıklarla patlamaktadır. Aynı şekilde bir yerdeki kriz, her bir alana süratle yayılmakta ve bütün dünyayı sarmalamaktadır. Bu durum yoğunlaşma ve merkezileşme gerçeğinin bir sonucudur. ABD’de patlayan bir kriz durumu derhal tüm dünyaya, Türkiye-Kuzey Kürdistan ve Yunanistan’da ortaya çıkan bir patlama dünyanın diğer bölge ve ülkelerine aynı şekilde sıçramaktadır. Aynı gerçeklik devrimci ve halk isyanları gerçekliğinde de bu şekilde gelişme göstermektedir. Emperyalistler arası paylaşım savaşlarının tecrübelerinden öğrenen emperyalist egemenler, hegemonya yarışını Suriye, Irak vb yerlerde gördüğümüz gibi bölgesel savaşlarla sürdürmektedirler. Deyim yerindeyse bugün Ortadoğu’da bir üçüncü emperyalist dünya savaşı sürmektedir. Rus ve ABD eksenli bu hegemonya savaşının sonuçları Cenevre 1-2 gibi paktlarla geçici olarak biçimlendirilmeye çalışılıyor. Kısacası 21. Yüzyıl, küresel emperyalizm açısından daha derin bir kriz gerçeğini ifade etmektedir. Yeni Dünya Düzeni, Afganistan, Irak, Libya ve her bir yerde batmış durumdadır.

Günümüz küresel emperyalist hegemonya dünyasında hizmet sektörü yaklaşık %65 oranında belirleyici durumundadır. Bilişim ve teknolojik alanındaki ilerlemelerle kafa emeği özel önem kazanmıştır. Hizmet sektörünün belirleyici hale gelmesi bu durumla da ilişkilidir. Dolayısıyla devrimci proletaryanın tarihsel rolünün yanı sıra sınıflar kombinasyonunda da önemli değişimler söz konusudur. Tüm bunlar sınıf tahlillerinin yeniden ele alınmasını gerektirmektedir.

Sermayenin eski uluslararası örgütlenmesi şimdi yeni bir biçim almıştır. Örneğin eski işbölümünde Avrupa, atölye ve diğer yerler pazar ve iş gücü- hammadde kaynağı şeklinde düzenlenmişti. Şimdi burada yani bağımlı ülkelerdeki pazarlar teknolojinin de götürüldüğü üretim merkezlerine dönüştürülmüştür. Şüphesiz bu durum, tamamıyla emperyalist merkezlerin kumandasına bağlıdır. Ucuz iş gücü- hammadde- ulaşım ihtiyaçları böyle bir transferi gerektirmiştir. Tabii ki bu temelde çok uluslu şirketlere bağlı olarak bağımlı ülkelerin sanayi- tarım- üretim- ticaret- parlamento- anayasa- güvenlik-ulaşım vd her şeyleri merkezin eyaletleri biçiminde düzenlenmiştir. Artık metalar buralarda emperyalizmin kontrolünde bizzat yerinde üretiliyor ve sanayi üretim merkezleri biçiminde de buralar dönüştürülüyor.

Bütün üretim alanında gerçekleştirilen üretim, geçmişe göre daha planlı ve sipariş ekseninde kontrollü ele alınarak yürütülmektedir. Tabii ki bu kapitalist üretimin kar amaçlı yapısal anarşisini ortadan kaldırmasa da kontrollü üretim ve tüketim denetime alınmaya çalışılmaktadır. 

Banka- sanayi sermayesi dışında, tarım, hizmetler ve üretimde karşılığı olmayan spekülatif sermaye de bugünün dünyasında özel bir biçim almıştır. Kökleri dünde de vardı. Bugün mali sermaye sadece banka-sanayi sermayesiyle sınırlı değildir. Hizmet alanı- tarım- hammadde ve tüm yaşam alanlarını kapsamıştır. Spekülatif sermaye özel bir önem kazanmıştır. Gıda krizleri olarak kendini gösteren durum da bununla doğrudan ilişkilidir.

Emperyalizm ile halklar ve ezilen uluslar arasındaki çelişki baş çelişkidir

Dünya pazarı kapitalist sermayenin baştan itibaren yönelimi ve gerçeğiydi. Bugün bir aşırı yoğunlaşma, merkezileşme ve buna bağlı olarak ortaya çıkan nicel ve nitel değişimlerden bahsederken dünden bugüne kapitalizmin temel çelişmesi emek ve sermaye çelişkisidir ya da toplumsal üretim ve şahsi mülk arasındaki çelişkidir. Emperyalizmin başlıca çelişkileri; burjuvazi ile proletarya, emperyalizm ile halklar ve ezilen uluslar, emperyalistler ve emperyalist blokların kendi aralarındaki çelişkiler olarak keskinleşerek devam etmektedir. Bu başlıca çelişkiler içerisinde mevcut dünya gerçekliğinde emperyalizm ile halklar ve ezilen uluslar arasındaki çelişki dünyadaki baş çelişkidir. Ama bu hiçbir zaman değişmez şeklinde ele alınamaz. Durum, her bir zaman somut ve her bir verili objektif koşulları itibarıyla ele alınmalıdır. Şu durumda devrimin fırtına merkezleri yine emperyalizme bağımlı sömürge, yarı sömürge ve bağımlı ülkelerdir. Fakat emperyalist ülkeler de rahat yüzü görmemektedirler, buralarda da yeni fırtına dalgaları mayalanmaktadır. Eşitsiz gelişme yasasının bir sonucu olarak büyük emperyalist güçler içerisinde öne çıkan güç ABD emperyalizmidir. ABD, dünya halkları ve ezilen uluslarının baş düşmanı olma durumunu devam ettirmektedir. Diğer tüm emperyalist güçlerin düşman gerçeğine rağmen öne çıkan bu baş düşman olgusunu saptarken her bir yerde ve coğrafyalar özgülünde baş düşmanın somut olarak ele alınması da zaruridir. Mesela Almanya emekçilerinin baş düşmanı Alman emperyalizmidir, Rusya halklarının baş düşmanı Rusya emperyalizmidir, Amerika emekçilerinin baş düşmanı ABD emperyalizmidir. 21. Yüzyıl’ın başından itibaren emperyalist kapitalizm, dünya genelinde ve her bir coğrafya ve ülkede uzlaşmacı tasfiyeci reformizmi, ideolojik politik düzlemde toplumu düzene entegre etmekte öne çıkarılan yönelim olarak sürdürmektedir.  

Çağımız, yukarıda ifade etmeye çalıştığımız bir dizi nicel ve nitel gelişmeyi de barındıran durumuna karşın yine de emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır.

Ayaklanmalar ve devrimler yüzyılı günümüz dünyasının atlanamaz gerçeklikleridirler. Emperyalist metropollerdeki Wall-Street gibi dünyayı saran eylemler, Yunanistan, İspanya ve diğer yerlerde patlayan ve dünyaya yayılan isyanlar, Arap halklarının isyanı, Gezi Haziran ayaklanmasının dünyayı saran fırtınası, Rojava’daki diriliş vd gelişmeler bunu ispatlamaktadır.

Sermayenin şimdiki merkezileşme ve derinleşme gerçekliğinde emperyalist küresel kapitalizm, proleter dünya devriminin temellerini ve güncelleşmesini daha da olgunlaştırmıştır. Eşitsiz gelişme yasası elbette işlemektedir. Proleter dünya devriminin emperyalizmin zayıf halkalarının koparılması temelindeki seyri şimdiki gidişatında özelliğidir. Ancak bu yoğunlaşma ve merkezileşme nesnel gerçekliğinde bölgesel devrim gibi muhtemel gelişmelere de açık olmak durumundayız. Doktrinerci bir reçeteciliğe düşmemek gerekir. İhtimallerden bahsederken ona yönelik bilinçli hazırlıkları da ele almak gerekmektedir. Bu açıdan gerek Komünist Enternasyonal Hareket(KEH)’in örgütlenmesi, gerekse bölgesel komünist koordinasyonların ve birliklerin örgütlenmesi ve buna bağlı olarak uluslararası ve bölgesel anti-emperyalist koordinasyonlar vb örgütlenmesi özel önemde bir görevdir.

Önceki İçerikİDO DAYI
Sonraki İçerikMKP 3. KONGRESİ VE İBRAHİM KAYPAKKAYA (I)!