HABER MERKEZİ (10-01-2016)- Gazetemizin köşe yazarlarından olan Refik Demir’in gazetemizin 114. sayısında “Kürdistan’daki tarihi direniş ve iflah olmaz sosyal şovenlerin hezeyanları” başlığıyla yayınlanan yazıyı okuyucularımızla paylaşıyoruz
Kuzey Kürdistan’da tarihi devrimci bir direniş yaşanmaktadır. Türk hâkim sınıflarının, kuruluşundan bugüne dek ezilen Kürt ulusuna karşı uyguladığı milli zulme karşı Kürt ulusunun onurlu direnişi ve başkaldırısı da hep var olagelmiştir. “TC” tarihi, aynı zamanda ezilen Kürt ulusu üzerinde milli zulüm ve barbarlık tarihidir. Ve tabii ki ezilen Kürt ulusunun milli zulme karşı başkaldırı ve direniş tarihidir aynı zamanda. Ki Cumhuriyet tarihi milli zulme karşı onlarca Kürt isyanına tanıklık yapmıştır. Bir kez daha açıkça vurgulamak isteriz ki, ezilen Kürt ulusunun milli zulme karşı yönelmiş olan tüm isyanları ve mücadelesi, tartışmasız olarak meşru ve demokratik bir muhteva taşımaktadır. Bu anlamda da burjuva aydınlanmacı paradigmadan kopamayan çevrelerin Kuzey Kürdistan ve Kürt ulusu üzerinde uygulanan milli zulmü alkışlamaları ve Kürt ulusunun milli zulme karşı gelişen meşru isyanlarını “gericilik” olarak nitelemeleri tarihe kara bir sayfa olarak geçmiştir.
Devrimcilik ufku burjuva aydınlanmacılığını aşamayan bu çevrelerin aynı hezeyanları günümüzde de devam etmektedir. Hümanist bazı duyarlılıkların dışında malum çevreler, Kürt Ulusal Hareketi ve Kürt ulusunun, onların gerici ve sosyal şoven zihinlerinin sınırlarını aşan beyanlarda bulunması ve politik refleksler geliştirmeleri karşısında hemen feryat-figanda bulunarak bildik egemen gerici bir yönelime girmektedirler. Çünkü bu zavallı iflah olmaz sosyal şovenler ezilen Kürt ulusu, diğer ezilen milliyet ve inançların mücadele sınırlarını ve taleplerini kendi kabul edilebilinir çizgileri ile makul görmektedirler. Fakat Kürt ulusu başta olmak üzere ezilenlerin tarihi devrimci başkaldırısı ve direnişi bu beyhude sosyal şoven zırvalıkları ve bentleri şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da parçalamaya devam edecektir. Dün olduğu gibi bugün de tarihin devrimci değiştirici hükmü bunu herkese gösterecektir.
Özellikle son dönemlerde Kürt Ulusal Hareketi’nin milli zulme ve barbarlığa karşı geliştirdiği tarihi devrimci direniş ve savaşı şehirlere yayarak daha ileri bir düzeye taşıması; faşist diktatörlüğü, onun burjuva milliyetçi çizgisinden beslenen bilumum gericiliği ve sosyal şoven sülaleyi adeta felç etmiştir. Mesele Kürdistan ve Kürt ulusu olunca, sözüm ona devrimci, demokrat, aydın olarak geçinen ve bu unvanları adeta kendi tekelinde gören iflah olmaz bazı sosyal şoven çevrelerin gözleri kör ve kulakları sağır olmaktadır. Sessiz kalmakla da yetinmeyen bu güçler Kürt ulusuna karşı gerçekleştirilen milli zulüm ve barbarlık karşısında “Misak-ı millicilik”, “Üniter devletin bütünlüğü” gibi gerici zırvalarla hâkim ulus milliyetçiliğinin safında sıraya girmektedirler. Devletin Kürdistan’da Kürt ulusuna yönelik gerçekleştirdiği devlet terörüne ve milli zulme bir tek ses dahi çıkarmayan malum güçler, mesele Kürt ulusunun direnişi ve devrimci başkaldırısı olunca hemen “terör ve şiddet” demagojilerine sarılarak, direnişi manipüle etmeye ve direnme haklarını elinden almaya çalışmaktadırlar. Devlete her türlü şiddeti ve zorbalığı yapmayı hak olarak gören bu iflah olmaz sosyal şoven milliyetçilerimiz, ezilen Kürt ulusunun tartışmasız olarak meşru olan şiddet ve direnişini ise “terör” olarak damgalamaktadırlar. Onların tüm devrimciliği, demokratlığı ve ilericiliği ancak ve ancak burjuva diktatörlüğün çizmiş olduğu sınırlara kadardır. Bu vesile ile bir kez daha berrak biçimde vurgulamak isteriz ki; Türk egemenlik sisteminin Kürt ulusuna yönelik gerçekleştirdiği milli zulüm ve barbarlığa karşı, Kürt hareketinin sergilemiş olduğu silahlı-silahsız tüm direnişi ve mücadele biçimleri tartışmasız olarak meşrudur, haktır. Meşru olmayan devletin Kuzey Kürdistan’daki milli zulmü ve zorbalığıdır. Milli zulme ve zorbalığa karşı çıkmak ve direnmek; meşru, demokratik bir hak ve devrimci görevdir. Bu anlamda faşist “TC” devleti, başta ordusu olmak üzere tüm gerici kurum ve mekanizmalarıyla Kürdistan’dan defolmalıdır.
Yaşanan tarihi direniş ile paralel biçimde gündemleştirilen ve kamuoyuna deklare edilen DTK Olağanüstü Kongre Sonuçları ve Demokratik Özerklik beyanı, faşist diktatörlüğün ve bilumum burjuva gericiliğin uykularını iyice kaçırarak Tüm hâkim gerici paradigmalarını adeta yerle bir etmiştir. Kürt Ulusal Hareketi’nin bütünlüklü olarak topyekûn bir direniş geliştirmesi ve kendi toplumsal projelerini gündemleştirmesi, burjuva gericiliğini ve tüm kurumlarını adeta teyakkuza sürüklemiştir. Ki tehditler, fezlekeler, soruşturmalar, devletin tüm kurumlarının art arda açıklamalarda bulunmaları ve burjuva medyanın kan kusan hezeyanları, korkularının ne kadar büyük olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu anlamda demokratik özerklik toplumsal projesine yönelik devletin ve bilumum burjuva gericiliğinin tüm gerici saldırılarına karşı, Kürt Ulusal Hareketi’nin bu yönelimi ve talebi desteklenmelidir. İçerik olarak tartışılması ve eleştirilmesi gereken yönleri olmakla birlikte Kürt Ulusal Hareketi’nin mevcut öz yönetim ve demokratik özerklik talepleri tartışmasız olarak meşru ve ilericidir.
Proleter devrim hareketinin bir müttefiki olan Kürt Ulusal Hareketi’nin mevcut tarihsel devrimci direnişi ve ortaya koyduğu tüm demokratik talepleri kayıtsız şartsız olarak proleter devrimciler tarafından desteklenmelidir. Türk hâkim sınıfları egemenlik sisteminin Kürt ulusuna yönelik topyekûn geliştirdiği milli zulüm ve barbarlığına karşı proleter devrim hareketi tartışmasız olarak mazlum Kürt ulusunun yanında yer almalıdır. Silahlı-silahsız, esas-tali tüm mücadele alanları ve biçimleri ile proleter devrim hareketi devrimci isyan cüretini kuşanarak sahnede yer almalıdır.
Ulusal meselede devrimci fenerimiz olan ve kaldırdığı komünizmin şanlı kızıl bayrağı ile bütün burjuva milliyetçi, sosyal şoven ve oportünist anlayışlara neşter vurarak yerle bir eden komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın devrimci diyalektik metodunu ve devrimci cüretini kuşanarak, bugün de bilumum burjuva gericiliğine ve iflah olmaz sosyal şovenizme karşı keskin bir ideolojik mücadele yürütmeliyiz. Bugüne de devrimci anlamda bir cevap olan Kaypakkaya’nın şu tarihsel belirlemesi ile yazımızı sonlandırıyoruz:
“Bu hâkim millet şovenizminin ta kendisi değil midir? Sözde milliyetlerin eşitliğinden yana görünüp, gerçekte devlet kurma imtiyazını sadece Türklere tanıyarak, Kürtlerin devlet kurma hakkını “ulusal birlik” “toprak bütünlüğü” gibi demagojik burjuva sloganları ile ortadan kaldırmak en adi bir tarzda milliyetler arasındaki eşitsizliğin ve Türk burjuvazisinin imtiyazlarının savunuculuğunu yapmak değil midir? Sosyalistler, herhangi bir ulus lehine en ufak bir imtiyaza, bir eşitsizliğe dahi karşıdırlar. Oysa Türkiye’de ulusal devlet kurma bugüne kadar bir ulusun Türk ulusunun bir imtiyazı olagelmiştir ve durum halende böyledir. Biz komünistler, hiçbir imtiyazı savunmadığımız gibi, bu imtiyazı da savunmayız, savunmuyoruz. Kürt milletinin devlet kurma hakkını olanca gücümüzle savunuruz ve savunuyoruz. Biz bu hakka sonuna kadar saygılıyız; biz Türklerin Kürtler üzerindeki (ve başka milliyetler üzerindeki) imtiyazlı durumlarını desteklemeyiz, biz kitlelere bu hakkı tereddütsüz tanımayı öğretiriz, devlet kurma hakkının her hangi bir ulusun tekelinde imtiyaz olmasını reddetmeyi öğretiriz.”