Kürt Ulusal Hareketi ve emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele

Emperyalist dünya sistemi ve ona şu ya da bu biçimiyle bin bir türlü ağlarla bağlı en küçük zerreciklere kadar onu yansıtan ve onun birer parçası olan genel sistemin özel bir parçası olmaktan öteye gitmeyen Kürt Ulusal Hareketi’nin ‘çözüm’’ konseptiyle karşı karşıyayız. Bu anlamda çokça dillendirilen ve bayrak edilen demokratik modernite argümanıyla ekolojik demokratik konfederasyonalizm ve komünalizm projelerinin mahiyeti de bu kapsam içerisinden öteye bir adım dahi gitmeyen, gidemeyen gerçekliğini de görmek ve bilmek durumundayız

Özellikle son süreçlerde korkunç bir bilgi kirliliği söz konusudur. Ve bir barış havası tutturulmuş gırla gidiyor. “Kokmuş eti tuzlamanın ne faydası var’’ diye tarihsel bir söz vardır. Değişen şartlar, değişen ilişkiler vb denilerek emperyalist kapitalist sisteme yönelik sempatiler pupa yelken açılarak ezilen ve sömürülenler bu konsepte davet ediliyor. Öncelikle sormak isteriz; kimin kimle ittifakı, kardeşliği ve çözümü? Emperyalist kapitalist sistemlerle mi? Bizzat emperyalist dünya sisteminin doğrudan ya da dolaylı birer bileşenleri olan bağımlı uşak iktidarlarla mı? Kısacası ezen ve sömüren sınıflar ve onların iktidarlarıyla mı? İnsanlık ve tabii ki ezilen ve sömürülenler, ezen ve sömürenlerle nasıl bir ilişki ve iletişim içerisinde olmalıdır. Bu anlamda 1 Kasım’da ‘Kobanê ve İnsanlık İçin DAİŞ’e Karşı Dünya Yürüyüşü’ olarak isimlendirilen etkinliğin içeriğinde ne yazık ki bir dünya sistemi olarak günümüzde bütün kötülüklerin esas kaynağı emperyalist kapitalizme karşı bir tek kelime ortaya konmamıştır. Uluslararası düzeyde tanınmış Naom Chomsky, Desmond Tutu gibi birçok yazar, aydın ve bilim insanının çağrısıyla gerçekleştirilen Dünya Yürüyüşü Tertip Komitesi’nin özellikle yürüyüşe mevzubahis konusu olan Kobanê özgülünde oldukça kötü ve vahşi gelişmelerin baş aktörü emperyalist kapitalist sisteme karşı kitleleri mücadeleye çağırmaması manidardır. Zira aydınların bu durumu ve gelişmelerin asıl kaynaklarını bilmediğini sanmak oldukça saflık olurdu. Keza dünyanın şimdiki objektif ve somut nesnel gelişmelerin doğrudan içerisinde yer almaları ve hatta çeşitli düzeylerde emperyalist kapitalist sistemin baskı, zulüm ve sömürülerine tabi tutuldukları da cabası. O halde neden acaba Kobanê özgülünde yaşanan gelişmelerin arka planında yatan gerçeklikleri deşifre edip kitleler bilinçlendirilmemekte ya da sömürü ve zulüm dünyasına çeşitli vesilelerle el uzatılmaktadır. Neden burjuva hümanizminin dahi aslında dünya halkları ve ezilen uluslarını aldatmak için manipülasyon aracı olarak kullanılmasına göz yumulmaktadır? Ve neden gerçek çözümün anahtarı olarak doğrudan proletarya ve emekçilerin, Kobanê özgülünde ezilen Kürt kitlelerin kendi ellerinde olduğu ve Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkıyla ancak Kürt ulusal sorununun çözüleceğini ifade etmemektedir? Evet neden ezilen ve sömürülenlerin kendi özgücü ve özyönetimleriyle doğrudan kaderlerini ellerine alarak kendi iktidarlarını yaratmaları gerektiğini ortaya koymamaktadır? Götürüp sorunu hümanizma eksenine hapsederek duygusal ve vicdani konseptle yaşanan sorunların alt düzeylerde sadece küçük bir bölümüyle ufuklar daraltılmaktadır. Kuşkusuz bütün bunların dünya genelinde ideolojik politik olarak uzlaşmacı tasfiyeci reformizmle doğrudan alakası söz konusudur. Kobanê’de yaşanan saldırı ve vahşetin mahiyeti ve nedeniyle uğraşmak yerine sonuçları ve taşeronlarıyla uğraşmanın nelere mal olduğu geçmiş yaşanan tarihsel somut ve kanlı tecrübelerle sabittir. Bugün IŞİD’e karşı verilen direniş ve savaşın sadece IŞİD gericiliğine karşı verildiğini tasavvur edenler büyük bir yanılgı içerisindedir. Ve yine Türk devletine karşı ve Esad gericiliğine karşı Kürt Ulusal Hareketi’nin bugüne kadar verdiği mücadelelerin sadece bunlara yani Türk devleti ve Esad gericiliğine karşı verildiği mi sanılmaktadır? Aynı şekilde Ortadoğu’da Türk devleti, İran, Irak ve Suriye rejimlerine karşı Kürt ulusal direnişçilerinin can bedeli verdiği mücadelenin sadece bunların tekçi faşist, inkar ve imhacı, asimilasyon, katliam ve soykırımlarına karşı mı verildiği anlaşılmalıdır? Kesinlikle hayır. Altını özellikle çizerek vurgulamak isteriz ki bugüne kadar PKK, PYD, PÇDK ve bu eksen özgülünde Kürt ulusal hareketlerinin verdikleri şanlı direniş ve son derece meşru- haklı ve demokratik- devrimci savaş, aynı zamanda emperyalist kapitalizme karşı da verilmiştir. Anti- feodal ve anti- faşist mücadele aynı zamanda anti- kapitalist ve anti- emperyalist muhtevalar taşıyarak bugünlere kadar getirilmiştir. Fakat özellikle son süreçlerde emperyalist efendilerden medet umar bir yönelimin daha da belirginleştiğini ifade etmek isteriz. Bunun çok fazla teorik ve pratik örneğini verebiliriz ancak özellikle 4 Kasım 2014’de burjuva medyada yayınlanan ifadesinde PKK meramını şu ifadelerle açıkça ortaya koymuştur: “Üçüncü bir tarafın gözlemciliğine ihtiyaç var. ABD olabilir, uluslararası bir delegasyon da olabilir. Aracılara, gözlemcilere ihtiyaç var. Bizler Amerika’yı da kabul edebiliriz ve gördüğümüz kadarıyla o yöne doğru bir gidiş var.  Kürt sorunu sadece Türkiye’nin sorunu değil, uluslararası bir sorundur ve çözümü de uluslararası olmalıdır. PKK bu sorunun çözümünün parçası olacaktır. Kürtler, Ortadoğu’ da belirleyici bir güçtür. Kürtlerin zamanla kazandığı organize olma yeteneği büyük oranda PKK’nin etkisi sayesinde olmuştur. Kürtler katılmazsa, içine alınmazsa, Ortadoğu’daki sorunlar çözülemez. Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi için Kürt sorununun çözülmesi gerekiyor.’’   

Sermayenin kendini dizaynı

Uluslararası emperyalist sermaye içerisinden geçtiğimiz süreçteki derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak hem kendini hem de dışında kalan dünyadaki bütün güçleri yeniden diyazn etme ihtiyacı duymaktadır. Ve nitekim buna göre de bir anlayış ve pratik seyir izlemektedir. Dolayısıyla 100 ya da 150 yıl öncesinin emperyalizmi ve tabii ki onun o zamanki sermayesi de donmuş ve statik değil, bugüne kadar sürekli değişim yaşamış ve yaşayacaktır da. Uluslararası emperyalist sermayenin bu dinamikliğine uygun olarak da her verili objektif koşulda sermaye kendini dizayn ya da organize ederek bugünlere kadar gelmiştir ve bundan sonra da kendini reorganize etmekten alıkoymamaktadır ya da kendini dizayn etmekten muaf tutamaz, tutamamaktadır. Sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesi temelinde esneme özelliği göstererek kendini ve dünyayı sürekli yeniden yapılandırma yönelimi onun genel karakteristik özelliği olarak öne çıkmaktadır. İşte şimdiki dünya konjonktüründe çok kutuplu emperyalist blokların genel durumunu da bu çerçevede ele almak ve kavramak durumundayız. Uluslararası emperyalist sermayenin şimdiki süreçteki derinleşmesi ve merkezileşmesine uygun olarak bir yandan kendini yeniden yapılandırırken, diğer yandan aynı paralelde ulaşabildiği bütün dünyanın her bir parçasını ve üzerindeki yaşayan tüm hayatı, ekonomisinden üst yapı kurumlarını ve elbette doğayı ve havayı, uzayı dahi bu durumuna uygun yönelimle yeniden yapılandırmanın teorik ve pratik faaliyetleri içerisindedir. İşte Kürt Ulusal Hareketi PKK ve PYD’nin de bu eksende bir çözüm projesiyle aslında çok kutuplu uluslararası emperyalist sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesiyle örtüşen bu yönelimini görmek durumundayız. Kısacası emperyalist dünya sistemi ve ona şu ya da bu biçimiyle bin bir türlü ağlarla bağlı en küçük zerreciklere kadar onu yansıtan ve onun birer parçası olan genel sistemin özel bir parçası olmaktan öteye gitmeyen Kürt Ulusal Hareketi’nin “çözüm’’ konseptiyle karşı karşıyayız. Bu anlamda çokça dillendirilen ve bayrak edilen demokratik modernite argümanıyla ekolojik demokratik konfederasyonalizm ve komünalizm projelerinin mahiyeti de bu kapsam içerisinden öteye bir adım dahi gitmeyen, gidemeyen gerçekliğini de görmek ve bilmek durumundayız. Her kim ki “değişen şartlar değişen ilişkiler’’ vb denilerek emperyalist kapitalizme ve bu ekseni aşmayan, aşamayan ilişkiler ağına evet diyerek buna doğru yürünmesi ya da koşulması çağrısı yapıyorsa bilinmelidir ki bu ileriye değil geriye doğru çark etmektir. Elbette geriye doğru çarkı döndürmeye çalışırsanız ve onda ısrar ederseniz tabii ki dünya geneli, Ortadoğu ve bizzat emperyalistler tarafından tarihi haksızlığa uğratılarak dört parçaya bölünen Kürdistan ve Kürt ulusal sorunu gerçekliği özgülünde ilerici, aydın, bilim emekçisi, demokrat, devrimci ve komünist güçleri ideolojik olarak karşınıza almayı da göze alıyorsunuz demektir. Cereyana göğüs germeyi elbette anlarız ve saygıyla karşılarız. Ancak özellikle son süreçlerdeki yönelim ve gelişmeler cereyana göğüs germe değil de tam da cereyana kapılma durumunun olduğunu göstermektedir. Şimdiki durumda her ne kadar daha açık beyanlar ve telkinlerle bu dayatmalar ve fiili bir karşı duruş esasta söz konusu olmasa da hiç kuşku yok ki oraya doğru gidilmekten de kendinizi kurtaramazsınız. Zira hiçbir şey yerinde olduğu gibi duramaz, ya ileriye gidecektir ya da geriye.

Ortadoğu için bugün yarın ve emperyalistler

Bilinmeli ki bugün IŞİD yarın başka taşeron ya da piyon çeteler ve hareketler kullanılmaktan geri durulmayacaktır. Bu bilinçle yaratılanı elbette hoş görmeyelim ve direnelim, ona karşı savaşalım ancak yaratanı asla göz ardı etmeden ve bizzat emperyalist efendileri hedefe oturtmadan da köklü ve temelden bir çözüme ulaşılamayacağını da unutmamalıyız. Dört parçaya bölünerek kültürel soykırımlardan geçirilen Kürt ulusu ve ezilen- sömürülenlerine köklü ve temelden stratejik ve tarihi doğru ve bilimsel bir miras da güncel olarak ancak bu anlamda gerçek mecrasına oturacaktır. Kürt ulusunun son derece duyarlı, ilerici ve devrimci uyanışı ve dirilişi elbette belli kazanımları daha şimdiden elde etmiştir ancak kesinlikle daha ilerisini ve hatta gerçek devrimci komünist bir çözümü de bir o kadar hak etmektedir ve bunun içinde şartlar daha fazla zorlanarak düzen içi reformist objektif koşullar devrimci komünist müdahalelerle aşılarak doğru ve bilimsel çözüme doğru ilerletilmelidir. Başta Kürt Ulusal Hareketi içerisindeki ilerici- devrimci güçler olmak üzere Türkiye- Kuzey Kürdistan ve Ortadoğu’daki ilerici, devrimci ve komünistleri bu noktada ertelenemez önemli görevler beklemektedir. Bunun için uluslararası emperyalist sermayenin derinleşmesi ve merkezileşmesi temelinde gerçekleşen karşı- devrim cephesine karşı devrimci sosyalist cephenin de geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Kendisine ilerici, yurtsever, aydın, demokrat, devrimci ve komünist diyen her bir birey ve hareket- parti bu noktada sorumluluk sahibi ve görevlidir. Harekete geçelim ve görevlerimize sahip çıkalım. Düzen için tasfiyeci reformist sınırları aşan bir perspektifle ezilen ve sömürülenlerin kendi kendilerini doğrudan yönetecek özyönetimleri olan gerçek çözüm projelerini geliştirmek için harekete geçelim. Rojava özerk yönetimi, ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşu ve özgürlüğü yolunda önemli bir deneyime sahiptir. Kobanê direnişi ise kazanımların öz savunmayla korunabileceğine yönelik bir deneyimdir. Bu bilinçle çok kutuplu emperyalist bloklar ya da bunların Ortadoğu’daki memuriyetliğini sürdüren halihazırdaki tekçi faşist gerici rejimlerin birer partnerleri olarak değil, bütün bunlara karşı ezilen ve sömürülen yoksulların ortaklığı ve kardeşliği temelinde örgütlenmelere doğru yürünmelidir.   

 

          

  

Önceki İçerikKuzey Kürdistan’ın yiğit evladı Dr. Şivan
Sonraki İçerikGezi Parkı’na giren iş makinelerini halk engelledi