Kürt Ulusu Kurşunlandı, Tahir Elçi Ölümsüzdür!

Sadece Kürtler(Kürt ulusu) değil, tüm devrimci ve sosyalist güçler, hatta demokrat ve ilerici güçler artık silahlı mücadelenin zorunluluğunu görerek devrimci savaş örgütlenmelerine girişmek durumundadırlar. Daha doğrusu bu doğru yaşanan süreç ve AKP iktidarının sistemli faşist saldırganlık ve katliamları karşısında gün gibi açığa çıkarak tüm tartışmaları geride bırakmıştır bugün. Eğer bilinçli bir burjuva manipülasyon veya büyük bir aymazlık söz konusu değilse, AKP iktidarının bu faşist baskı, katliam ve cinayetlerindeki ısrar karşısında silahlı mücadeleden başka geçerli bir mücadelenin olmadığı yeniden kanıtlanmış durumdadır. AKP iktidarına karşı silahlı mücadele ve devrimci savaşın geçerli olmayıp, aksine barışçıl-başka bir mücadele metodunun geçerli olduğunu tasavvur edenler açıktan burjuva yardakçılarıdır

HABER MERKEZİ (29.11.2015)-Tahir Elçi’ye sıkılan kurşun alenen Kürt ulusuna sıkılmıştır. Kürt ulusuna sıkılmış, Elçi öldürülmüş-katledilmiştir. Aleni olan ikinci gerçek bu katliamın arkasındaki gücün iktidar olduğudur. AKP Kürt ulusuna karşı tırmandırdığı topyekun savaş saldırganlığını Elçi’nin katledilmesi sorumluluğuyla daha da tırmandırmaktadır. MİT tırları ve buna dönük tutuklamalar ile IŞİD’e silah taşıma zemininde gündeme gelen gelişmeleri arka plana atmak için seçilen zamanlama bakımından da Elçi’nin katledilmesi planlı bir cinayettir. Planlayan, AKP’nin entrika-komplo, manipülasyon ve katliamlardan sorumlu resmi ve gayri-resmi bilinen kurumlarıdır…  

Amed Baro başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesi hangi çeteye ihale edilirse edilsin gerçek sorumlusu siyasi iktidardır. Elçi’nin katıldığı TV programında PKK’yi terör örgütü olarak değerlendirmemesi, program yapımcısı, katılımcıları ve siyasi iktidar tarafından tepkiyle karşılanıp teşhir edilerek hedef haline getirildi. Adı geçen programdan hemen sonra iktidarın oyuncağı haline gelen yargı derhal Elçi hakkında soruşturma başlatarak ifadeye çağrıldı ve tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edildi. Elçi’nin tüzel kimliği nedeniyle tutuklanmasa da yargılanma süreci başlatıldı. AKP iktidarının Elçi hakkındaki çeşitli açıklamaları da Elçi’nin hedef haline gelmesine yol açtı… Bu zeminde Elçi artık iktidar ve onun çeşitli yasal statülerdeki katliamcı kurumları ile illegal örgütlenmelerinin hedefiydi. Belirgin bir baro başkanı olarak hukukçu kimliğiyle Elçi, siyasi iktidarın güdümüne girmiş yargının bizzat hedef göstererek katledilmesinde büyük rol oynadığı faşist bir hukukun kurbanıdır da…

Nitekim çok geçmeden faşist iktidar komplo ve katliam mekanizmalarını devreye sokarak Elçi’nin mahkemelerde göstermelik yargılanmasına gerek duymayarak katledilmesine hüküm verdi. Ve Elçi Amed’de yaptığı basın açıklamasında ilgili cinayet şebekelerince katledildi. Polisin öldürülmesi, çatışma çıkması, arklı adreslerin işaret edilmesi gibi oyunlarla karartılmak istense de bu cinayet doğrudan iktidarın planlı bir eylemi-katliamıdır. Başka sorumlular aramak, başka adresleri göstermek vb vs çabaları hedef şaşırtmaktan, yani iktidarı kurtarmaktan başka bir amaç taşımamaktadır.

AKP iktidarının Elçi cinayetinden sorumlu olduğu karartılamaz bir gerçektir. Elçi’nin doğrudan hedef göstermesinden, ‘’kanalları kazanları o kanallara gömeceğiz’’ katliamcı saldırgan söylemlere, ‘’son terörist temizlenene kadar devam edeceğiz’’ diyerek katliamlardaki kararlılıklarını alenen deklere eden faşist nutuklara, Roboski katliamından Sakine Cansızlar katliamına, Varto’dan Silvan, Sur ve diğer il-ilçe katliamlarına ve hala devam eden katliamlara kadar tüm katliamcı gerçekler Elçi cinayetinin sorumlusunun adresini göstermektedir. Başka adres aramaya, kafa karıştırmaya, beklentiler büyütmeye asla yer yoktur. AKP iktidarı tüm yalan, hile ve oyalamalarına rağmen Kürt düşmanı katliamcı ve ırkçı faşist karakterini çıplak biçimde ortaya koymuştur.  Açık olan bu cinayetten sonra AKP iktidarına karşı iyimser beklentiler içine giren Kürtler ancak kendisine katliamları reva gören Kürtlerdir. Kürtler dışında aydın, demokrat, ilerici(yazar-sanatçı-entelektüel vb) geçinen kesimlerin AKP iktidarının açık faşist saldırganlık ve cani katliamlarına, savaş saldırganlığındaki ısrarlarına rağmen iyimserlik taşıyıp, Kürtlere, ‘’bir şans daha verin’’ telkininde bulunan veya Kürtlerin haklı savaşlarına ‘’silahları bırakın’’ diyerek karşı çıkanlar aymazlık ve ahmaklık içindedirler…

Sadece Kürtler(Kürt ulusu) değil, tüm devrimci ve sosyalist güçler, hatta demokrat ve ilerici güçler artık silahlı mücadelenin zorunluluğunu görerek devrimci savaş örgütlenmelerine girişmek durumundadırlar. Daha doğrusu bu doğru yaşanan süreç ve AKP iktidarının sistemli faşist saldırganlık ve katliamları karşısında gün gibi açığa çıkarak tüm tartışmaları geride bırakmıştır bugün. Eğer bilinçli bir burjuva manipülasyon veya büyük bir aymazlık söz konusu değilse, AKP iktidarının bu faşist baskı, katliam ve cinayetlerindeki ısrar karşısında silahlı mücadeleden başka geçerli bir mücadelenin olmadığı yeniden kanıtlanmış durumdadır. AKP iktidarına karşı silahlı mücadele ve devrimci savaşın geçerli olmayıp, aksine barışçıl-başka bir mücadele metodunun geçerli olduğunu tasavvur edenler açıktan burjuva yardakçılarıdır.

Tüm ilerici, demokrat, devrimci, sosyalist ve en geniş halk kitleleri, hatta çeşitli burjuva muhalefet kesimleri görmelidir ki, Erdoğan/AKP iktidar güruhu hiçbir yasa ve hiç bir kural tanımadan, hiçbir etik değer taşımadan her türden vahşi katliam ve saldırganlığa başvurmakta, en koyu baskılar uygulamaktadır. Devletin tüm kurum-kuruluşlarını eline alan, istihbarattan polis-orduya ve yargıya kadar tüm baskı kurumlarını denetimine alarak kontrol eden, kısacası yargı-yasama-yürütme üçlüsünü eline geçirerek nüfuzunu seçimlerle de pekiştiren Erdoğan/AKP iktidarı sonuna kadar baskıcı, keyfiyetçi, saldırgan, katliamcı ve açıktan kişi diktatörlüğü eksenli hesap verme yükümlülüğü dışında faşist bir diktatörlük sergilemektedir. Dahası parlamento içi ana muhalefet dahil, hiçbir muhalefetin dikkate alınmadığı, halk kitlelerinden gelişen tepkinin faşist baskılarla sindirildiği, Kürt ulusunun katliam ve savaş saldırganlığı esasıyla bastırıldığı, istediğinde katliam yaptığı, istediğinde cinayetler, istediğinde gazete ve TV kanalları basıp el koyduğu ve istediğinde gazeteci tutukladığı son derece aleni bir diktatörlük uygulandığı açıktır. Kendisi dışındaki hiçbir kesime yasal-anayasal haklarını kullandırmadığı, bu hakları tanımadığı, keyfiyete dayalı yasaklar uygulayıp kararlar alıp uyguladığı, hemen her şeyin Erdoğan’ın kişisel isteği ve başkanlık hedefine göre düzenlendiği rahatlıkla izlenebilmektedir.

Bu karakterde bir iktidar ve yönetime karşı silahlı mücadele ve eylemin mutlak bir zorunluluk olduğu açıktır. Bu açık gerçeğin halk kitleleri tarafından görülmesi elzemdir. Halka isyan edip kızmak nafile bir çaresizliktir. Halkın aydınlatılması için emek verip daha sıkı çalışmak ise devrimci tutumdur. Açık ki, sıraladığımız şartlara rağmen halk kitleleri ayaklanmıyor ise, bunun sorumluluğu devrimci harekettedir. Zira kendisi silahlı mücadeleye başvurmamış, ciddi derecede örgütlenmiş devrimci bir direniş sergileyemeyen bir devrimci hareket kendi durum ve sorumluluğunu unutarak halk kitlelerini suçlayamaz. Halk kitlelerine önderlik yapıp pratikte yol göstermeyen bir hareket halk kitlelerini suçlayamaz. Halkı örgütleyip ayaklanmaya hazırlamayan devrimci hareketin kendisi sorundur, halk kitleleri değil!

‘’Bir kıvılcım bütün bozkırı tutuşturabilir!’’ Sosyalist ve devrimci hareketin perspektifi bu olmalıdır. Halk kitlelerinin ayaklanmasını beklemek devrimci hareketin işi olamaz. Bilakis halk kitlelerine önderliği yaparak ayaklanmalarını sağlamaktır onun işi. Kuyrukçuluk değil, öncülük iddiası taşınıyorsa, kitlelerin kendiliğinden ayaklanması beklenmeden ve kitleler suçlanmadan silahlı eyleme ağırlık verilerek keskin çelişkiler keskin çatışmaya dönüştürülerek devrimci yükseliş için silahlı mücadelede çığır derinleştirilmelidir. Elbette silahlı mücadele mevcutta sürdürülmektedir. Ne var ki, mevcut silahlı mücadele düzeyi yetmemektedir. Bu mücadelenin geliştirilerek keskin çatışma noktasına taşınıp devrim ile karşı-devrimin arasındaki saflaşmayı netleştirmesi ya da netleşmeye zorlaması gerekmektedir. Zorlamadan hiçbir şey değişmez, ilerlemez. Silahlı eylem ne kadar artarsa silahlı mücadele ve silahlı devrim o kadar güçlenir ve güncelleşir. Az da olsa var olan silahlı eylem çizgisinin hayata geçirilmesi yaşamsal önemdedir. Aksi halde AKP iktidarının Tahir Elçi’leri katletmesi çok daha yaygın bir pratik ve gündelik yaşam haline gelir. Erdoğan/AKP güruhunun yaptığı kaçıncı katliam, kaçıncı cinayettir bu? Yargı-hukuk tanımama ve istediğini en cani eylemler pahasına da olsa yapmanın kaçıncı örneğidir bu? Hangi noktada Erdoğan/AKP iktidarının önünde bir engel, bir bağlayıcılık vardır? Bu suçlu güruhun yapmadığı ne kalmıştır? Ve daha da önemli soru, bu gidişat nereye sorusudur. Bütün bunlar zemininde Erdoğan/AKP güruhuna karşı kesin bir savaşa girişmek, en keskin mücadele pratiği ve çizgisini uygulamak kaçınılmazdır.

Kısacası, Tahir Elçi Erdoğan/AKP iktidarı tarafından katledildi. Polisle çatışmaya girip kaçarak Elçi’nin basın açıklaması yapan alana gelen ve dolayısıyla Elçi’yi katleden kişi olarak servis edilen şahısın elinde tabanca bulunmaktadır. Oysa Elçi’nin otopsi raporunda Elçi’nin ensesinden girip alnından çıkan kurşunun uzaktan sıkıldığı söylenmektedir. Yani kurşun arkadan ve uzaktan sıkılmış, buna rağmen Elçi’nin kafasını delip geçmiştir. Ne var ki, Elçi’yi vuran şahıs olarak gösterilen kişinin elinde tabanca bulunmaktadır(tabi gösterilenlere göre…) Tabancanın kafayı delip geçmesinin uzak bir mesafeden çok mümkün olmadığı düşünülürse, Elçi’nin kafasına sıkılan kurşunun söz konusu kişinin tabanca kurşunu olmadığı söylenebilir. Dahası kurşunun arkadan sıkılması da Elçi’yi vuran kişinin gösterilen şahıs olmadığını, arkadan sıkıldığını gösterir. Bu durumda olay yerinde şüpheli şahıslara sıkan polislerin olduğu düşünüldüğünde, polisle aynı cephe veya noktadan başka silahlı birilerinin silah kullanamayacağına göre bu silahı sıkan da polistir. Yani Elçi’nin kafasına sıkılan kurşunun arka taraflarda bulunan polisler tarafından sıkıldığı esas varsayımdır. Dahası mevcut bilgi ve bulguların doğruladığı gerçektir.

Evet, iktidar ve hatta Türk milliyetçisi güruh tarafından teşhir edilerek hedef gösterilen Tahir Elçi’nin, bilinçli bir plan dâhilinde katledilmesi için uygun fırsat yaratılmışken ‘’kim vurduya’’ götürülmesi kaçırılmaz bir fırsattı. Ve bu fırsat kaçırılmayarak Tahir Elçi hiç sakınılmadan katledildi. Sakınılmadan diyoruz çünkü katilin adresinin bu kadar açık olduğu durumda katliamın gerçekleştirilmesi hiçbir şeyden sakınılmadığını göstermektedir. Hiçbir şeyden sakınmayan bir katil ise ancak devlet ya da iktidarı arkasına almışsa bu kadar sakıncasız katledebilir. Tıpkı Hırant Dink cinayetindeki gibi…

Rastlantı olmayan bir durum daha var ki, polis şüpheli şahıslar tam da Tahir Elçi’nin basın açıklaması yaptığı noktanın yanında durduruyor ve ilgili şahıslar polisle çatışmaya girdikten sonra arabadan inip kaçtıkları yerde hemen basın açıklaması yapılan yere gelip Tahir Elçi’yi katlediyorlar. Bu kadar bir ‘’tesadüf’’ aklı zorlayandır. Bir ‘’tesadüften’’ ziyade, bu durumda son derece bilinçli bir planın olduğu söylenebilir. Arabada bulunan ‘’saldırganlar’’ polis tarafından daha önce, uzak ve başka bir noktada durdurulabilirdi!? Neden tam da basın açıklamasının olduğu noktaya yakın yerde durdurulmuştur? ‘’Saldırganlar’’ çatışma sonrası polisten kaçarken neden başka yöne değil de o noktaya doğru kaçmıştır? Polisle çatışma halinde nasıl Tahir Elçi’yi bulup vurma becerisi göstermiştir ‘’saldırganlar’’?! Polis çatışma halinde olduğu ve gündüz gözüyle ortalıkta koşan ‘’saldırganları’’ nasıl yakalayamamış ya da izlerini kaybetmiştir?!  Kaçarken elindeki tabancanın kabzasından değil de namlusundan tutacak kadar acemi veya panik halindeki ‘’saldırgan’’ bu haliyle nasıl Tahir Elçi’yi bulup tek kurşunla kafasından vurma becerisi gösterebilmiştir?!?

Bütün bu karmaşa veya çatışma ortamı ve hatta polisin öldürülmesinin Tahir Elçi’yi katletme planı olarak tasarlandığı söylenebilir! Tahir Elçi’nin farklı-olağan koşullarda bir suikastla katledilmesi dikkatleri çok daha açık iktidarın üstüne çekerdi. Ama yaratılan karmaşa içinde dikkatler dağıtılıp inayete uygun koşul yaratılmıştır.

İç işleri bakanı Efkan Ala’nın ‘’failler kesinlikle yakalanacaktır’’ şeklindeki açıklaması da dikkat çekicidir. Yakalayacaklarından bu kadar emin olması, bildiği adrese işaret etmektedir! Piyonlarını dolaylı aracılar üzerinden ayarlayıp sonradan yakalayarak kendilerini aklamak bu komplocu-katliamcı güruhun en iyi bildiği iştir. 

 

Önceki İçerikADHK aktivisti Zeynel Deniz vefat etti
Sonraki İçerikÇocukları Denizlerde Boğan Emperyalist Savaşlardır!