Mahkûm edilmiş tahripkâr ‘’eleştiri’’ tutumunun yönü ileri değil geriye doğrudur!

Sınıf mücadelesi sadece bilinçli sınıf düşmanlarına karşı mücadeleyle sınırlı değildir. Devrimci mücadele ve yapılara yönelen tahripkâr her davranış, bozguncu her eğilim, yıkıcı ve dağıtıcı her eylem ve davranış devrimci yapının gerekli tavrıyla karşılanacaktır. Siyasi düşmanlarımızla yürüttüğümüz mücadeleyi zayıflatan her davranış niyetli-niyetsiz düşmana hizmet eden davranıştır. Bunların sonsuz bir hoşgörüyle karşılanması beklenmemelidir. Böyle bir demokrasi algısı boştur

Devrimci saflarda öteden beri var olan ve hala etkinlik gösteren hatalı bir kültür ve davranış biçiminin doğru zemine oturtulmasını devrimci ihtiyaç olarak görüyoruz. Dar grupçu anlayışın ürünü olarak devrimci örgütlerde bir dönem son derece etkin olan ve hala belli boyutlarda devam eden, aynı biçimde birçok devrimciye sirayet ederek uygun zemin bulduğunda bir hortlak gibi görünen bu hatalı davranışın düzeltilmesi devrimci kültür adına kazanım olur. “Hak, özgürlük, demokrasi, eleştiri” adına bir dizi hatalı yaklaşımın çeşitli vesilelerle gündeme geldiği düşünüldüğünde konunun tartışılmasında fayda vardır. Hatalı yaklaşım, tarz ve davranış olarak değerlendirdiğimiz tutum esasta, devrimci yapı ve yapıları hedef alıp karalamaya varan tutumlardır ki, bu tutum ferdi tutumlar biçiminde sırıtmakla birlikte, devrimci-siyasi bir yapılanmadan ayrık duran, böyle bir hedef taşımayarak amaçsız kalan tutumdur. İşte bu tutumun düzeltilmesi; devrimci güçlerin devrimci kavgasını birleştirmek, devrimci enerjiyi heder etmemek ve daha da önemlisi devrimci yapıların ağır bedeller pahasına yürüttüğü devrimci mücadelenin zayıflatılmaması açısından önem taşımaktadır.

Sorun bizler için doğru-yanlış meselesidir ve doğru-yanlış zemininde tartışmaktayız. En önemlisi de birçok tartışmada sual edilen “Bu bir iç tartışma mı?” merakına cevaben ve alenen söyleyelim ki, bu tartışma dışa dönüktür. Özellikle de yapıdan koparak boşlukta dolaşan ve siyasi iddiaları pratikte karşılıksız kalan, dolayısıyla anlaşılır somut bir hedef-amaç ve uğraş içinde olmayan ama yapıyı eleştirmeyi görev edinip, bu eleştirilerini hatalı yöntemlerle yürüterek belirsiz geri kulvarda kulaç atan tutum ya da kesimlere dönüktür. Kuşkusuz ki, aynı hatalı davranış içinde bulunan herkes için de geçerlidir bu eleştirilerimiz.

Bu anlamda yarası olan herkesin gocunması olağandır. Fakat ortaya koyduğumuz genel geçer doğru yaklaşım veya anlayışlarımızı salt somut tartışmalara bağlayan, kendisini her şeyin merkezine koyarak, söylenen her şeyi üstüne alarak tüm anlayış tartışmamızı buraya daraltan yaklaşımların bu algısı son derece hatalıdır. Her yazılan veya yürütülen tartışmayı kendilerine karşı yazılmış algısıyla reaksiyon-direnç gösteren tutum subjektiftir. Yapıyla arasına mesafe koymuş fakat ayrı örgütlenme perspektifine sahip olmayan, ama en keskin pozlardan da geri durmayan, en önemlisi de ödenen bedellere, verilen devrimci emek ve çabaya saygı duymayıp saldıranlar eleştirilerimizin hedefidir. Bunu üstüne alanlar pozisyonunu da belirlemiş oluyor zaten. Ancak belirtelim ki, eleştirilerimize muhatap olan kesimler birden fazla biçimde, değişik pozisyonlarda ve birbirinden bağımsız vaziyette bulunmaktadırlar. Dolayısıyla eleştirilerimiz salt somut bir tartışmadaki muhataplarla sınırlı değil, bu dağınık durumdaki hatalı yaklaşımları hedeflemektedir.

Yapı dışına çıkarak ‘’demokrasicilik’’adına imtiyaz talep edenlerin mantığı çürüktür

Özellikle kendisini ayrı ifade ederek dıştan mücadele eğilimine girenlerin ya da kendisini dışta tarif etmekten sakındığı halde eleştiri ve mücadelesini dışa taşırıp cepheden mücadele yürütenlerin yapının demokratik işleyişi ve demokrasisinden kendi mücadelesi adına imtiyaz talep etmesinin mantığı da hakkı da yoktur.

Doğru anlayışlarımızı yazıp yayınlamamızdan rahatsızlık duyarak, ‘Bizi eleştiriyorsunuz o halde bizim görüşlerimizi de yayınlayın’ diyenler de vardır. Bu yaklaşım sahipleri gerçek yaşamdan kopuk hayal âlemindedirler. Zira demokrasi gerekçesiyle kendi anlayışlarımızı propaganda etmemizi objektif olarak engelleme durumuna düşmektedirler bu istemleriyle. Dahası yapının kişilerin kişisel görüşlerini propaganda etme gibi bir zorunluluğu yoktur ve bu, demokrasi anlayışımız kullanılarak bir hakka dönüştürülemez.

Siyasi bir hareket ve örgütlenme hedefi taşınmadığı halde, eleştiri vesilesiyle ağır bedel ve fedakârlıklar zemininde mücadele eden sosyalist-devrimci yapıların hedef alınarak yıpratılması, bu yapılara karşı eleştirinin doğrudan yapılarla yürütülmesi yerine, eleştiri olarak kılıflandırılan bu mücadelenin dışa taşınmasının amacı nedir, neyi kazanmakta ve geliştirmektedir? Her tavır tutumun eleştiri masumiyetine sığınarak yürütülmesi bu tutumların yıkıcı ve yıpratıcı anlamsızlığını saklayamaz. Devrimci kaygısı olan veya bunda samimi olanlar eleştiri ve mücadelesinde daha sorumlu olmak, doğru yöntemler kullanmak ve devrimci yapı, yapıların zayıflatılmamasını gözetmek durumundadırlar. Daha ileri bir örgütlenme perspektifi olmamakla birlikte, devrimci yapıların zayıflatılmaması hassasiyeti taşımayan ve bunu gözetmeyenlerin samimiyeti elbette sorgulanmaya muhtaçtır.

Devrimci iddianın hiçbir biçimi, belli nüanslarla ya da eleştirel gerekçelerle kendisini ayrı tuttuğu veya farklı düştüğü başka bir devrimci kuruma karşı mücadele içinde kendisini var etmez, varlığını devrimci örgüte karşı ideolojik mücadele adı altında yürüttüğü mücadeleye oturtmaz. Çok özet olarak, devrimcilik kendisini gerici sınıflara karşı mücadele zemininde var eder. Devrimci örgüt veya tutum, kendi dışındaki başka bir devrimci örgütle mücadele zemininde kendisini var etmez. Aksine, bunu yapan ve bunda ısrar eden herhangi devrimci bir parti-örgüt veya tavır-tutum, içinde olduğu aymazlığın ürünü olarak devrimci sıfatını zayıflatır, en basitinden devrimi geliştirmekten uzak kalır. İleriye hizmet etmez, geriye çeker. Devrimci ahlak da devrimcinin, devrimci parti-örgütü mücadelesinin merkezine koymaya, tüm enerji ve yoğunlaşmasını bu alanda harcamaya el vermez.

Demagoji ve manipülasyona mahal vermemek adına söyleyelim ki, olağan durumdaki ideolojik mücadele, eleştiri, farklı fikirler veya çizgi mücadelesi bu kapsama girmez. Doğru zemin ve metotla yapılan hiçbir eleştirinin yadırganır bir tarafı yoktur. Ne ki, eleştiri, ideolojik mücadele adına, yıkıcı, teşhir edici, sorumsuz ve soyut keyfiyetçilikle damgalayıp suçlayıcı, itham edici, karalayıcı, teşhir edici ve hatta devrimci parti-örgüte karşı mücadeleyi esas alan bir tutum da kabul edilemez. O halde, ideolojik mücadele, eleştiri, çizgi mücadelesi gibi argümanların da belli bir üslup ve adabı vardır. Bu kurallar dışında ölçüsüz olarak ve tahripkâr boyutlarda ortaya konulan, gerici sınıfları göz ardı eden ama devrimci olanı da geliştirmeyen davranış biçimi, adına ne denilirse denilsin, ister ideolojik mücadele ve isterse demokrasi densin, bu davranış asla devrimci tarz ve sorumlulukla bağdaşmaz. Dolayısıyla da kabul görmez. Elbette bu hatalı tarz ve yöntem terk edilmek durumundadır.

Yukarıda tarif etmeye çalıştığımız hatalı tarz veya davranışta sırıtan özellik şudur: Tipik olan yapıya karşı eleştirinin ideolojik zeminden yoksun olarak soyut itham ve damgalayıcı suçlamalara bürünmesidir. Yapının köklü muhasebesinde mahkûm ettiği tarzın canlandırılıp sürdürülmesi “sattılar”, “şapkasının arkasına gizleniyorlar”,  “iki yüzlülük”, “3. Kongreciler” gibi bayat tekrarla gündeme gelmektedir. Savaş konusunda, Kaypakkaya çizgisinde ahkâm kesmeleri de diğer çürük temelleridir bunların… Oysa ideolojik zeminde eleştirinin yürütülmesi geliştirir. Yanlış yöntem ve tarzla yürütülen eleştiriler ise eleştiriyi esasta anlamsızlaştırmakla birlikte geliştirmeye de hizmet etmez. Mahkûm edilmiş eski tarzın canlandırılması fayda sağlamayacağı gibi, geçmiş olumsuz tecrübeleri yineleyerek yıkıcı-dağıtıcı rol oynar, asla birleştirici olmaz. İkna ve eğitime dayanmayan eleştiri sonuç vermeyen yanlış eleştiri tarzıdır. Eleştiriyi bu mecraya taşıran zeminin devrimci kaygıda problemli olduğu açıktır. Eleştirinin doğru zeminde yapılması etkili ama yanlış yöntem, zemin ve argümanlarla yapılması eleştiriyi zayıflatmaktadır.

Devrimci yapılara hakaret, karalama ve teşhire varan “eleştiri” tutumu aymazlıktır. Devrimci mücadelede öyle ya da böyle bedel ödeyip mücadeleyi omuzlayıp geliştiren yapıların belli eleştiriler vesilesiyle zayıflatılması, teşhir edilmesi devrimci tavra yabancı olduğu kadar söz konusu devrimci yapının mücadelesini de baltalamaktır. Eleştiri her şeye karşın devrimci mücadelede birleşmiyor ya da onu kollamıyorsa devrimci tavır ve ruhtan yoksundur. Sınıflar mücadelesi ve devrim adına pratik bir katkı sunmadan, somut bir görev yürütmeden, bu görev ve sürecin parçası olup içinde pratik olarak yer almadan, biraz daha uç ifade edersek devrimcilik namına gerçekte bir şey yapmayan ama eleştiri adına hâkim sınıflara karşı mücadele yürüten devrimci yapılarla mücadeleyi esas alan bu tutum, devrimci mücadeleyi zayıflatmaktan başka ne iş görmektedir? Sınıflar mücadelesine, devrime ne katmaktadır? Hâkim sınıflarla mücadelede esamesi okunmayan ya da burada görev almayanların zorluklar içinde faaliyet yürüten devrimci yapıya karşı özel bir uğraş vermesi nasıl okunmalı ya da neye hizmet eder? Dahası, devrimci faaliyet yürütmedikleri halde bedeller pahasına mücadele eden yapıdan daha keskin devrimci kesilmesinin, mücadelesi şahsında bu yapıya saygı duymak yerine saygısız davranmanın devrimci açıdan bir karşılığı var mıdır?

Kendileri yapmadığı halde yapan örgütü zayıflatan tutumlara giren bu aymazlık hangi hakla devrimci yapıyı karalar, suçlar ve daha devrimci olduğunu iddia eder, keskin savaş savunucusu olabilir? Yapmayanların yapanlardan daha çok söz hakkını kullanması, devrimci yapı hakkında ve devrimci savaş hakkında karar vermesi mütevazı olabilir mi? Yapanlara, bedel ödeyenlere saygı esastır. Bu, devrimci sorumluluk ve düzeyli olmanın gereğidir. Hele hele on yıllarca ağır bedeller ödemiş ve ödemeye devam eden yapıya ucuz suçlamalarda bulunmak, hakaret ve saygısızlık etmek asla kabul edilemez. Mücadele pratiğinde yer almayanların devrimci mücadele içinde olup mücadele veren yapıya çelme takması ahlaki olabilir mi? Hâlbuki yapmayanların yapması gereken tek şey gölge yapmamaktır. Makul olan; devrimci mücadelede bedel ödeyen, bedel ödemekte tereddüt etmemiş olan, yığınca zorluklar içinde mücadeleyi devam ettiren yapıya saygılı olmaktır. Bunca mücadele pratiğini yok sayarak, suçlamalarda bulunup hakaret etmek ahmaklığın önde geleni ve kendisini taşımayan aymazlıktır.

Demokrasi adına devrim hareketine yönelik saldırılara izin verilemez

Bu aymazlığa ve objektif olarak oynanan bu olumsuz role kayıtsız kalmak düşünülemez. Doğru yöntem ve içerikte dostça yürütülen ideolojik mücadele ve eleştiriye saygı göstermekten başka tavrımız olamaz. Ancak devrim ve devrimci mücadele pratiğine karşı zerrece sorumluluk taşımayıp yıkıcı ve zayıflatıcı bozuk kültür ve sakat yöntemlere karşı sonsuz bir sabır ve tahammül gösterilemez. Bedel ödeyerek devrimci mücadele pratiğinde olanlar elbette bu pratiğe zarar verenlere karşı kendisini savunacak, devrimci yapıyı müdafaa edecektir. “Bırakınız yapsınlar” felsefesine yaslanarak her istediği hakaret ve saldırıyı yapabileceklerini sananlar yanılıyor. Devrimci yöntem ve sorumluluklardan uzak yıkıcı ve bozguncu eğilimler hiç şüphesiz ki hoşgörüyle kucaklanmayacaktır. Bu sınıflar mücadelesinin bir yansıması ve gereğidir. Sınıf mücadelesi sadece bilinçli sınıf düşmanlarına karşı mücadeleyle sınırlı değildir. Devrimci mücadele ve yapılara yönelen tahripkâr her davranış, bozguncu her eğilim, yıkıcı ve dağıtıcı her eylem ve davranış devrimci yapının gerekli tavrıyla karşılanacaktır. Siyasi düşmanlarımızla yürüttüğümüz mücadeleyi zayıflatan her davranış niyetli-niyetsiz düşmana hizmet eden davranıştır. Bunların sonsuz bir hoşgörüyle karşılanması beklenmemelidir. Böyle bir demokrasi algısı boştur. Devrim önüne çıkan her türden engeli aşarak ilerler, aşmakla yüz yüzedir. Hâkim sınıflarla yürütülen keskin mücadele şartlarında devrimci yapıyı baltalayan yıkıcı davranışlar hoş görülemezler. Kuşkusuz ki, halk sınıfları çerçevesinde bulunan hiç kimseye zor-şiddet davranışı benimsenemez. Ancak bu, yıkıcılığa, bozgunculuğa, kirli yöntem ve devrimci özden yoksun hesaplara meydan vermek anlamına gelmez. Devrimci sınıf mücadelemizi baltalayan bozguncu her davranış niteliğine uygun olarak somut tavırla karşılanmak durumundadır. Devrimci mücadeleyi zayıflatmaya demokrasi adına izin verilemez. Sınıflar mücadelesi dikensiz bir düzlük değildir, sulandırılmış demokrasi algısıyla bu mücadelenin iğdiş edilmesine tahammül edilemez. Burada “eleştiri” adına sergilenen tahripkâr tutumlar ilerleten değil, zayıflatan, geriletendir. Yönü geriye dönük olan anlayışlarla barışık olamayız. 

Yineliyoruz: Devrimci kaygılarla, devrimci yöntemlerle, dostluk zemininde, ilerletme ve geliştirmeye dönük, ideolojik zemin ve fikir mücadelesi kapsamında yürütülen her eleştiri ve her çizgi mücadelesi titiz bir seçicilikle saygıyla karşılanmalıdır. Bu zemindeki eleştiri ve ideolojik mücadelenin hiçbir gerekçeyle sert ve kaba yöntemlerle karşılanması kesinlikle benimsenemez. Bilakis bunun teşvik edilmesi aslolandır. Yöntemi de dâhil doğru zemindeki her eleştiri ve ideolojik mücadele geliştiren rol olarak kabulümüz ve silahımızdır. Bu ilkesel bir tutumdur. Ancak, bu sınırları aşarak yıkıcılığa, bozgunculuğa varan, bencil hesap ve kirli yöntemlerle yürütülen her mücadele, isterse demokrasi, eleştiri ve ideolojik mücadele kılıfı altında gelsin, bu tarza karşı tavrımız, kesin olarak devrimci yapı, mücadele ve bedellerle örülen değerlerin korunmasına uygun zeminde biçimlenecektir!

Devrimci mücadele bir oyun değildir, devrimci yapı da oyuncak değildir! Bunlarla oynanmasına asla izin verilemez!

Önceki İçerikBaharı örgütleyelim
Sonraki İçerikŞehir savunması