Sınıf orijinine dayanan devrim ile karşı-devrim arasındaki antagonist çelişki, aynı zamanda ikisi arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkinin niteliğini tarif eder. Bağrında hem çelişki hem de ilişki barındıran sınıflar arası bu karşılıklı münasebet, zıtların birliği yasasının ürünü olup, diyalektik bağı açıklar. Sınıflar arasındaki keskin çelişki sınıflar arasındaki ters orantılı ilişkiyi de koşullar. Bu sürecin bir yanı yenilgi bir yanı zaferdir, bir yanı acı bir yanı bayramdır. Bu diyalektik bağ içinde zor ve şiddet esasına uygun cereyan eden devrim ile karşı-devrim çatışması birbirini yok eden ve bir o kadar da birbirini güçlendiren dinamik bir süreç olarak seyreder. Devrim karşı-devrimden, karşı-devrim de devrimden öğrenerek ilerler.

Diyalektiğin dengesizlik yasası, sınıf savaşımlarının tanık olduğu bu karmaşık ve dinamik sürece kayıtsız kalmaz. Diyalektiğe tabi olan her şey gibi, sınıf mücadeleleri de tek rutini izlemez; iniş ve çıkışlar, düşüş ve kabarmalar gösterip çalkantı ve dalgalanmalar içinde yengi ve yenilgiler kaydederek ilerler. İşçi sınıfı ve geniş halk kitlelerinin devrimci hareketi ve tüm devrim süreci bu yasayı takip eder. Karar alıcı gerici siyasi iktidarlar, işçi sınıfı ve halk kitlelerine dönük baskı ve sömürü politikalarını belli takvimlerdeki çalışma düzeniyle planlarken, sınıf hareketinin gelişme dinamiklerini de dikkate alırlar. Devrimci hareketin gelişmesine bağlı olarak ve bu gelişmeyi önleme amacıyla ekonomik-siyasi kararlar alıp uygularlar. Sınıf hareketinin canlanarak yükselmesinin ve elbette gelişen sınıf hareketinin bastırılması için burjuvazinin baş vurduğu azgın saldırı ve katliamların belli zaman dilimlerinde yoğunlaşması tam da bu zeminde karşılık bulur.

Tarihine sahip çıkamayanların geleceği de olamaz. Tarihi olmayanların yeni tarih yazması da tasavvur edilemez

Bu durum evrensel ölçekte bütün sınıf hareketleri için ekseriyetle geçerliyken, coğrafyamız sınıf hareketinde de tipik olarak vuku bulan bir gerçektir. Burjuva faşist iktidarların koyu baskı, barbar saldırı ve katliamlarına karşın işçi sınıfı ve geniş halk kitleleri değerlerine sahip çıkarak her 8 Mart, 21 Mart, 1 Mayıs günleri meydanlara çıkmaktan geri adım atmamaktadırlar. Her 24 Nisan, 18 Mayıs proleter devrimciler tarafından coşkuyla karşılanmakta, bir dizi eylem ve etkinliklere sahne olmaktadır.

İşte, yılın diğer aylarına oranla mart, nisan ve mayıs aylarının sınıf hareketi açısından daha dinamik bir gelişme sürecine içermesi, direniş ve mücadeleler temelinde kabararak yoğunlaşan sınıf hareketine yataklık yapması, tarihi devrimci günce ve miraslarla dolu anlamlı günlere kundak olması, elbette faşist baskı, saldırı ve katliamların da bu aylarda artış göstermesi tesadüf değil, işaret ettiğimiz bu gerçekliklerin bir sonucu ve yansımasıdır.

Hiç şüphesiz ki devrim tarihi ve bu tarihi dolduran mücadele pratiği belli ay ve günlerle indirgenip daraltılamaz. Bilakis, devrimci mücadele tarihi, dört mevsimin her gününe denk gelen büyük mücadele ve direniş tecrübelerine, bu mücadelelerde verilen ağır bedellere, kitlesel başkaldırı hareketlerine ve tarihe not düşen kahramanlıklara tanıktır. Ne ki, bahar ayları adeta doğanın canlanmasına paralel olarak siyasi yaşamdaki canlılık ve harekete yoğun biçimde sahne olur. İşçi sınıfı ve halk kitlelerinin faşist iktidarlarca uygulanan baskı ve sömürü politikalarına karşı ekonomik-demokratik taleplerle yükselttiği hareket bahar aylarına özel bir anlam yükler. Tarihteki mücadele deneyimlerinin geleneksel mirası da bahar aylarındaki bu siyasi kıpırdama, hareket ve dalgalanmanın canlılığına politik bir dayanak oluşturur.

Sınıf hareketinin ivme kazanarak yükseliş gösterdiği bu dönemin bilinçli devrimci hareket tarafından iyi değerlendirilerek demokratik-devrimci kazanımların ilerletilmesine basamak yapması hem görevdir hem de mümkündür.

Tarihin derinliklerinden birikerek gelen bu mücadele ve direniş mirası, nesiller boyu sınıf mücadelesine taşınarak silaha dönüştürülüyor

Bahar aylarının özellikle siyasi coğrafyamız devrimci sınıf hareketi veya bilinçli devrimci hareket tarihi açısından büyük anlamlarla yüklü olup, keskin mücadeleler tarihi içinde önemli bir yere sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. Direniş ve mücadele pratikleriyle yoğrulan bu tarihin anlam ve önemini tespit etmek yetmez, bilince çıkararak ilerletmek ve bu tarihe uygun örgütsel-siyasi pozisyon almak elzemdir. Tarihten öğrenerek ilerlemek ve geleceği tarihi dayanak ve tecrübeler üzerinde kurmak aslolandır. Tarihine sahip çıkamayanların geleceği de olamaz. Tarihi olmayanların yeni tarih yazması da tasavvur edilemez…

Bu vesileyle, mart-nisan-mayıs aylarında ölümsüzleşen devrim ve komünizm mücadelesi şehitlerini, başta Deniz, Mahir, İbo ve Kürdistan özgürlük davasının Mazlum’u şahsında devrim ve komünizm mücadelesinde yaşamlarını feda eden sayısız devrimci ve komünisti anıyor, kızıl mücadele anılarını selamlıyoruz!…

Mart-nisan-mayıs günlerinin anlamlı bağrına sığdırdığı büyük direniş ve mücadele geleneği, tarihi gün ve güncede karşılık bulan devrimci miras, kazanım ve mevzileri ve elbette aynanın diğer yüzünü karartan faşist saldırı ve katliamları bir yazıya sığdırmak mümkün değildir.

Bu tarihten, toplum ve sınıf hareketinin siyasi belleğinde yer edinerek öne çıkan bazı kesitleri ve bu kesitlerdeki önemli gelişmelerin bazılarını özetlemek gerekirse; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, 12 Mart Askeri faşist cuntasının lanetlenmesi, 12 Mart Gazi ayaklanması ve Katliamı, 13 Mart Ankara katliamı, 14 Mart, Marks‘ın yaşamını yitirdiği gün, 16 Mart Beyazıt ve Halepçe Katliamı; parti genel sekreterlerimizden Cüneyt Kahraman’ın ve 20 Mart’ta Kazım Çelik yoldaşımızın vurulması; 21 Mart Newroz Bayramı, 30 Mart Kızıldere katliamı, 24 Nisan partimizin kuruluş tarihi,1 Mayıs, Dünya İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü, 6 Mayıs Deniz’lerin idamı, 18 Mayıs kurucu önderimiz Kaypakkaya yoldaşın katledilmesi ve Mazlum Doğan’ın teslimiyete karşı, ateşe verdiği bedeniyle yanıt vermesi, 31 Mayıs Gezi ayaklanması… ve yüzlerce yoldaşımızın mart-nisan-mayıs aylarında toprağa düşmesi hafızamıza silinmez biçimde yer edinmiştir.

Amansız mücadeleler içinde yazılıp acımasız çarpışmalar içinde ağır bedellerle günümüze taşınan bu siyasi tarihçe, salt bir tarihçe olarak kalmaz, sınıflar mücadelesinin kesintisiz cereyanıyla geleceğe yürüyüşü komuta eder. Politik içeriğiyle devrim mücadelesinin birer silahı ve siyasi savaşın bir dinamiği olarak işlev görür. 24 Nisan kuruluşunu kutlamak, onun sınıf savaşımındaki anlamını kavrayarak mücadele bayrağını yükseltmenin bir parçasıdır. 18 Mayıs anması ölümsüz yoldaşlarımızın mücadele bayraklarını zafere taşıma ve kızıl anılarına bağlılıkla onları mücadelede yaşatmanın bir eylemidir. Hiç kuşkusuz ki, bu etkinlikler siyasi faaliyet ve mücadele pratiğinde karşılık bulurlar.

Özcesi, bu anlamlı ve tarihi muhteva, özellikle coğrafyamız devrimci ve komünist hareket önderlerinin katledilmesi itibarıyla marttan nisan-mayısa siyasi mevsimi bir bütün unutulmaz ve anlamlı kılar. Yine 24 Nisan günü partimizin kuruluş tarihi olarak, bu aylardaki tarihsel gelişmelerin başında gelen ve coğrafyamız devrimci hareketinin yeniden komünist doğuşla tanışmasının şavkı ve yeni miladı olarak anlam taşır. 50. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle parti kuruluşumuzu komünist coşkuyla kutluyor, selamlıyoruz. Partimiz büyük anaforlar içinde doğdu, büyük çarpışmalar içinde gelişerek ilerledi, ilerliyor. Örs ile çekiç arasında dövülüp kızgın ateşten geçerek çelikleşen bu tarihi anafor, tüm içeriğiyle sınıflar mücadelesinin taze belleğinde yer edinerek mücadele güçlerine ışık tutuyor. Tarihin derinliklerinden birikerek gelen bu mücadele ve direniş mirası, nesiller boyu sınıf mücadelesine taşınarak silaha dönüştürülüyor. Bu zeminde 21 Mart Newroz, 1 Mayıs, 8 Mart gibi tarihler büyük devrimci coşkuyla kutlanır, kitlesel hareket ve eylemlere sahne oluyorlar.

Nitekim, partimiz 24 Nisan kuruluşunu coşkuyla kutlarken, kuruluşuyla başlattığı silahlı savaş içinde ölümsüzleşen kurucu önder Kaypakkaya yoldaş başta olmak üzere, parti genel sekreterleri, genel sekreter yardımcıları, onlarca kadro ve komutanı ile yüzlerce devrim savaşçısını anarak mücadelelerini sahiplenir ve geliştirerek yükseltir. Tarihi kuruluş ve köklerine sahip çıkmak kadar, tarihi mücadele mirasına, bu mücadelenin ağır bedelleri olan ölümsüz yoldaşlarına, ölümsüz yoldaşlarımızın yarattığı değerlere sıkıca sarılmak, partimiz için tayin edici bir görev ve sorumluluktur. Bu aynı zamanda partimizin devrime bağlılık ve kararlılığının da göstergesidir…

Andığımız gelişmeler bağlamında devrimci hareket ve mücadelenin yüksek kabarma dinamizmi taşıdığı bir dönemden geçiyoruz. Parti kuruluşu ve 18 Mayıs ölümsüzleri anma etkinlikleri temelinde günün yüklediği özgün görev ve sorumluluklar ise, özel bir motivasyon vesilesi olarak parti bilinciyle bilenmiş devrimci ruhu uyaran etmenlerdir. Parti olarak bu dönemi özüne uygun olarak karşılamak devrimci görev ve sorumluluğumuz olduğu kadar, parti bilinci ve bağlılığına uygun tavır temelinde başarıyla verilmesi gereken bir sınavı da işaret etmektedir.

Bütün mesele yaratıcı çalışmanın sergilenmesi ve en önemlisi de sıkı bir çalışma disipliniyle hareket edilmesidir

Bundan hareketle, partinin 50. kuruluş yıl dönümü ve 18 Mayıs anması başta olmak üzere, önümüzdeki 1 Mayıs’a hazırlanıp kitlesel katılımla devrimci coşkumuzu meydanlara yansıtmamız ertelenemez görevdir. Zaman kaybedilmeden bu görevlerin göz doldurucu katılım ve coşkuyla başarılması için işçi ve emekçilerle buluşmalı, bunun için büyük çaba ve emek harcanmalıdır.

Bu görevler temelinde; partinin 50. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri zemininde düzenlenen panel, toplantı, miting, gösteri ve diğer bütün çalışmalara en geniş katılımın sağlanması hedeflenmeli, bu hedeflere uygun çalışmalar yürütülmelidir. Önceden yapılacak hazırlıklar ekseninde; bildiri, afiş, pankart, yazılama gibi ajitasyon-propagandanın tüm materyalleri ve eylem biçimleri kullanılmak üzere hazırlanıp planlanmalıdır. Hazırlanan ilgili materyallerin posta kutularına bırakma ve kapılardan iletme biçiminde ve daha yaratıcı yöntemler geliştirerek ulaşılabilen en geniş kesimlere ulaştırılmasının hazırlıkları ya da planlanması yapılmalıdır.

 Aynı çalışma ve hazırlık zemininde, taşlara, ağaçlara, duvarlara ve hatta uygun ulaşım araçlarına yazılama, afişleme, pankart asma vb. eylemleri gerçekleştirilmelidir. İşçi havzaları, fabrika ve atölyeler, semtler, mahalle, okul-üniversite ve tek-tek evler ziyaret edilerek yoğun bir ajitasyon-propaganda yürütülmeli, düzenlenecek etkinliklere geniş kitlelerin katılması amaçlanmalıdır. Dahası yürütülecek bu çalışma kendi başına bir etkinlik ve eylemlilik olarak değer taşıdığı gibi, eylem ve etkinliklerimizin buralara taşınması anlamına da gelecektir. Bu yaygınlık ve zenginlikte yürütülecek çalışma objektif olarak vereceğimiz sınavın başarısını da belirleyecektir. Bütün mesele yaratıcı çalışmanın sergilenmesi ve en önemlisi de sıkı bir çalışma disipliniyle hareket edilmesidir…

Aynı çalışma yöntemi, zenginliği, coşku ve performansı, tarih olarak parti kuruluş etkinliğinden sonra gelen 18 Mayıs anma etkinlikleri için de sergilenip gösterilmelidir. 18 Mayıs anma etkinliklerinin en az parti kuruluşu kadar anlamlı olduğu aşikardır. Hatta daha hassas ve çok daha geniş yelpazede birleştiricidir. Ölümsüz yoldaşlarımızın devrimci militanlığını etkinliklere yansıtmalı, ideallerini coşkulu anma etkinliklerinde yaşatmalıyız. Bugün çok daha yakıcı öneme sahip olan Kaypakkaya yoldaşın komünist doğrultusunu ve partimizin bu zemindeki gelişimini etkili biçimde propaganda etmeli, örgütlemeliyiz. Bu etkinliklerde özellikle ölümsüz yoldaşlarımızın aileleri önceden ziyaret edilmeli, gidilmedik şehit ve tutsak ailesi bırakılmayacak bir kararlılıkla çalışılmalıdır. İlgili ailelerin etkinliklere katılması sağlanmakla birlikte, esasta onlara verdiğimiz değer ve ilişkilerimizin önemi bağlamında ziyaret edilmelidirler.

Anma etkinliklerimizin güçlü içerik ve katılımla gerçekleştirilmesi partimizin vizyonu açısından önemliyken, güçlü potansiyel ve militan dinamiğinin açığa çıkarılmasında da bir ölçüt olacaktır. Dolayısıyla yukardan aşağıya kadar örgütlü her parti birimi ve hatta her yoldaş bu sorumluluk ve görev bilinciyle hareket etmelidir. Geniş yelpazeye yayılan parti tabanını harekete geçirerek kitlelere ulaşma hedefini başarma azmiyle çalışmalıdır. Nispeten uzun zamana yayılan sistematik çalışma performansı içinde hedeflenen başarının elde edilmesi tamamen mümkündür.

Eylemsizlik sağ teslimiyetçiliğe, devrimci eylem zafere giden yoldur

Bu çalışmalar kapsamında, birlik-mücadele-zafer günü olan 1 Mayıs’a da aynı bilinç ve sorumlulukla yaklaşılmalıdır. Bu kutlamalara kitlesel katılım sağlanarak görkemli kortejlerin oluşturulması her bakımdan önemli ve beklenendir. 1 Mayıs’ta kitleselliğin yakalanması toplumsal şartlar bakımından uygun iken, militan hareketi sarmalayan pasif kabukların kırılmasında da rol oynayacaktır. Birlik-mücadele-dayanışma günü 1 Mayıs’a bu ruh ve bilinçle hazırlanıp kitlesel katılım sağlamak işçi sınıfına güven vereceği gibi, mücadele ve örgütlenmesine katkı sunacaktır. Bu küçümsenemez bir görevdir. Burjuvaziye karşı mücadelede sınıf güçleriyle birlikte meydanları doldurup işçi sınıfının gücünü ortaya koymak, burjuvaziye karşı bir tavır ve yanıt olacaktır. Bu bağlamda 1 Mayıs’ın özüne uygun olarak kutlanması kadar, kitlesel katılımın sağlanması da önemlidir. İşçi sınıfına karşı vahşi sömürü ve azgın baskı politikalarını ağırlaştırarak uygulayan faşist iktidara, işçi sınıfının birlik ve mücadelesinin sembol günü olan 1 Mayıs’ın görkemli kutlamalarıyla yanıt vermek elzemdir…

1 Mayıs etkinliklerinde kitlesel katılımla ortaya koyacağımız örgütlü tablo, tabanımızın devrimci motivasyonunu yükselterek 18 Mayıs etkinliklerine güçlü katılım temelinde olumlu olarak yansıyacaktır. Dolayısıyla 1 Mayıs’a kitlesel katılım düzeyi, fiilen 18 Mayıs etkinliklerimizin de bir aynası olacaktır.

Geniş kitlelerin gözünde ve eylem pratiği içinde görünür olmak için, her şeyden de önemlisi işçi sınıfının bu enternasyonal birlik ve mücadele gününde işçi sınıfıyla birlikte aynı havayı solumak ve eylemsel coşkuyu paylaşmak için, mutlaka kitlesel olarak katılım sağlamalıyız. Bunun için geniş tabanımıza ulaşmanın yol-yöntem ve araçlarını zorlamalı, çalışıp hazırlıklar yapmalıyız…

24 Nisan parti kuruluşunun 50. yıl kutlamalarındaki enerji 1 Mayıs işçi bayramı kutlamalarına, 1 Mayıs kutlamalarındaki coşku da 18 Mayıs anma etkinliklerine taşınmalıdır. Bu bir eylem süreci konseptidir; her ayağıyla dinamik tutulmalı, genel örgütlenme ve mücadelenin geliştirilmesi perspektifiyle hareket edilmeli ve yoğun emekle örülüp atılım ruhuyla taçlandırılmalıdır. Bu eylem sürecinin özgün alanlarda yürütülme biçiminin araçları, ilan, afiş, bildiri, pankart, yazılama gibi propaganda materyalleri ve sözlü ajitasyondur. Her yoldaş bu sürecin militan bir aktivisti, yürütülmesi gereken çalışmaların emekçisi ve görev pratiğinin bir eylemcisidir…

Bilincimiz şudur; eylemsizlik sağ teslimiyetçiliğe, devrimci eylem zafere giden yoldur. İlan edilmiş bir savaştaysak eğer, şiarımız ya mücadele ya teslimiyet! Bunda lakaytlığa yer yoktur. İlham kaynağımız devrim, zafer yolumuz Sosyalist Halk Savaşı’dır! Gücümüz, MLM bilimsel ideoloji-teori temelinde Kaypakkaya yoldaşın 72 Komünist çizgisiyle 24 Nisan’da kurulmuş proleter parti ve ölümsüz yoldaşlarımızın komünist mücadele mirasıdır.

50. yılında komünist kuruluşumuz 24 Nisan Güneşi’yle ışırken, granitten irademiz 18 Mayıs direnişimizdir. Bu siyasal çizgi de bu direniş tutumu da unutulamaz!

Nisan Kuruluşumuz, Mayıs Harcımızdır! İrademiz 24 Nisan, pratiğimiz 18 Mayıs beyanıdır! Dünden geleceğe, söz ve eylemimizin güvencesi budur!

Önceki İçerikHalkın Günlüğü 17. sayısı çıktı!
Sonraki İçerikAlmanya’nın Ludwigsburg ve Frankfurt kentlerinde 50. yıl panelleri gerçekleştirildi