Meclis başkanının anayasa açıklamaları AKP’nin yönelimini yansıtıyor

Gerici sınıf sistemleri ve anayasaları arasında bir tercihimiz olamaz. Kemalist “laik” anayasa mı, İslami-Şeriat anayasası mı ikileminde kötünün iyisini tespit etme ve onaylama tavrımız olamaz. Bundan hareketle anayasa üzerine yürütülen tartışmada, proleter sınıf çıkarları, tavrı ve siyaseti ekseninde demokratik, halkçı ve sosyalist bir anayasa alternatifiyle yola çıkmalı, tüm ajitasyon-propagandamız gerici sınıflar anayasasına karşı sosyalist anayasanın savunulması biçiminde olmalıdır

HABER MERKEZİ (07.05.2016)-Gazetemizin 121.Sayısında yayınlanan ‘’Meclis başkanının anayasa açıklamaları AKP’nin yönelimini yansıtıyor’’başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın, “Laikliğin anayasada yer almaması gerektiği” ve “Anayasanın İslam devleti esasına göre yapılması” şeklindeki açıklamaları bir rastlantı olmadığı gibi, tepkiler karşısında “kişisel siyasi görüşlerimdir” açıklaması da yalandan ibaret bir manevradır. Yalan ve manevradır çünkü Meclis Başkanı’nın bu beyanları Erdoğan/AKP iktidarının tüm icraat ve yöneliminde karşılık bularak “gizli” ajandada bulunmaktadır. Erdoğan/AKP güruhunun yeni bir anayasa taslağı hazırlatıp referanduma sunarak yürürlüğe koyma çalışmaları ve bu çalışmalar ekseninde kulislerden sızan bilgilerden kolayca anlaşılacağı üzere “ılımlı şeriat” kuralları temelinde bir devlet veya sistemin hedeflendiği gün kadar açıktır. Meclis Başkanı, üyesi olduğu AKP ve onun geleneğinden gelen kimliğiyle bu sürecin bir parçasıdır ve beyanları da bu zeminde anlam bulmaktadır. O halde “şahsi görüşlerimdir” açıklaması samimi olmayıp AKP’nin yöneliminden bağımsız değildir. Hatta AKP’nin kamuoyunu ısıtmaya, alıştırmaya dönük taktiklerinin ürünüdür. Hazırlanan anayasa taslağından önce bu tartışmayı açarak, anayasa taslağı gündeme getirildiğinde gelişmesi muhtemel olan tepkilerin yumuşatılması amaçlanmaktadır. Tam bir klasik burjuva siyaseti… Oysa daha önce Erdoğan’ın “Anayasa mahkemesinin kararlarını tanımıyorum, saygı duymuyorum” dediğine, bunun da ötesinde bürokratlara bizzat talimat vererek “Mevzuatı bir kenara bırakın, bildiğinizi-söylediğimi yapın…” diyerek anayasayı rafa kaldırdığına ve “Fiilen yapıyorum” söylemiyle sistemsel değişimi anayasaya rağmen uyguladığına tanığız. Cumhurbaşkanı bunu yaparken Meclis Başkanı’nın aynı rotada açıklamalar yapması şaşırtıcı değildir…

Meclis Başkanı sıfatıyla konuşan Kahraman’ın “şahsi fikirlerimdir” demesi boş olup durumu kotarmaya yetmez. Taşıdığı sıfat ya da tüzel kişiliği belli bir anlam taşımaktadır ki, bu sıfattaki kişinin konuşması şahsından öteye tüzel sıfatını bağlar ve burada anlam kazanır. “Kişisel fikirlerimdir” sözünün bir yanı yalan, diğer yanı doğrudur. AKP’nin de yönelimi olması itibarıyla bu gerçeği karartmaya dönük bölümü yalan, ama o fikirlere sahip olduğu doğrudur. Doğrudur fakat AKP’den bağımsız olması açısından yalandır. Bunun da ötesinde Meclis Başkanı’nın ilgili açıklaması mevcut anayasa ekseninde suçtur. Bu açıklamalar, değişmemiş olan ve yasa maddeleriyle karara bağladığı mevcut anayasa ilkelerini açıktan ihlal etme ve anayasal düzeni değiştirme eylemidir. Anayasaya bağlılık yemininin ne anlama geldiği de Meclis Başkanı’nın açıklamalarıyla ortaya çıkmıştır.

Mevcut anayasanın tanınmaması, çiğnenmesi, değiştirilmesi tavrının bu zemin ve nitelikteki hali bizleri bağlayan bir tartışma konusu değildir esasta. Ancak proleter ya da halk anayasası temelde bir tartışma ve mevcut anayasanın değiştirilmesi konusu bizlerin konusu olabilir. Yürütülen tartışma gerici faşist sınıf klikleri ve aynı sınıf sistemleri zemininde geçtiği için esasta kayıtsız kalırız. Bütün bu tartışmaları sosyalist anayasa savunusu temelinde geliştirilen bir tavırla karşılarız. Ama somut tartışmada önemli olan mesele şu; Erdoğan/AKP iktidarı anayasanın tanımladığı laiklik ilkesini yok edip açıktan İslami kurallara dayalı bir devlet-sistem kurma doğrultusunda ilerlemektedir. Bu yolda önemli adımlar da atmıştır ve Meclis Başkanı Kahraman’ın açıklamaları da bundan bağımsız değildir. Erdoğan/AKP iktidarının Kemalist kliğe veya Kemalistlere dönük yürüttüğü tasfiye hareketi, özgün Kemalist kültür ya da değerlerin tasfiyesini hedeflemiştir. Kemalizm’in her türden tasfiyesi karşı çıkacağımız mesele değildir. Ancak yerine koyulan kültür ve gelenek ya da İslami-şeriat sistemi de aynı derecede karşı çıkacağımız bir sistemdir. Bugün geliştirilmek istenen şeriata dayalı devlet sistemi, Kemalist kliğe karşı tasfiyeyi de açıklayan durumdur(Tasfiyeden kastımız mutlak tasfiye durumu değildir, hele hele faşist niteliğin yadsınması hiç değildir.) Kemalist klik tasfiye edilmeden, dolayısıyla gerçek anlamda olmayan “laiklik” ortadan kaldırılmadan İslami-şeriat düzeninin kurulması da düşünülemez. AKP’nin bu yönelimi ne kadar gerçekse, Kemalist klik ve özgün Kemalist kültür ve geleneklere karşı tasfiye hareketi ya da göreli “düşmanlığı” da o kadar gerçektir.

Erdoğan/AKP iktidarının İslami esaslar ekseninde “dava” olarak telaffuz edip benimsediği “ılımlı şeriat” devletini tesis etme eylemi ya da süreci şaka değildir. Bilakis, sürece serpiştirip zamana yayarak sindirilmesini bilinçli bir planla yürüttüğü gerçektir. Bu gerçek, çeşitli vesilelerle ve kamuoyuna kanıksatma alıştırmalarıyla yılan eğrisi manevralarında ortaya konulan somut adımlar tablosunda kolaylıkla izlenebilmektedir.

“Sessiz devrim” söylemi, açıklanan “dindar gençlik” hedefi, eğitim sisteminde 4+4+4 sisteminin getirilmesi, gençlik andının kaldırılması, çeşitli resepsiyonların kaldırılması, türbanın kamu alanlarında serbest edilmesi, “Anayasa mahkemesinin kararlarını tanımıyorum” açıklaması, “Mevzuatı bir kenara bırakıp, pratikte yapın” diyerek “Belediyelerin olanaklarına el koyun” talimatı, başkanlık sistemine geçme temelinde “Fiilen yapıyorum” denilerek sistem değişikliğinin anayasal dayanaktan yoksun hukuksuzluk içinde yapılması, mahalle baskısını gündeme getiren uygulamalar, ele ele gezen sevili gençlerin maruz kaldığı baskı ve saldırılar, oruç tutmayanlara dönük baskı ve yer yer ölümlere varan saldırılar, plajlarda haremlik-selamlık uygulaması, sanatsal eserlerin bazen ucube denilerek kaldırılması bazen bomba olarak değerlendirilmesi bazen de terörle eş değer tutulması, Osmanlı Spor, Osmanlı Dernekleri, Osmanlı Tugayları oluşumları ve 5 çocuğun yapılmasına dönük müdahalelerle planlanan yol haritası pratiği, kendi içinde tutarlı bir çizgi yönelimini alenen ortaya koymaktadır. Şeriat düzeni serüveni olan bütün bunlar ve daha fazlasından yalın biçimde izlenen ve hemen olmasa da geliyorum diyen tehdittir. IŞİD ile kandaşlık ilişkileri zemininde taşınan yakınlık ve destekleme tavrı da bu yönelimin başka bir göstergesi veya sonucudur.

Burjuva gerici anayasa tartışmalarına karşı devrimci-sosyalist anayasa anlayışımızı gündemleştirmeliyiz

Kafa karışıklığına düşmemek adına belirtelim ki, yukarıda sıraladığımız adımlardan gençlik andı, resepsiyon iptali gibi birçok adım bizlerin karşı duracağı veya taraf olacağı konular değildir. Kemalist devlet ve gelenekler çerçevesinde gerici burjuva kliklerin iktidar ve hatta sistemsel çatışmaları taraf olamayacağımız konulardır. Ne var ki, atılan bu adımlar Kemalist devlet ve gelenekler şahsında bazı gerici-faşist unsurları hedeflese de yerine koyduğu şey aynı gericiliğin, faşizmin başka bir türevi olup, belli bir sistem doğrultusunda gerici amaç ve hedeflerle İslami şeriat düzenine dönük gelişmelerdir. Dolayısıyla karşı çıkma ya da çıkmama ikilemi bizler için geçerli değildir. Bizler her ikisine de karşıyız. Birini diğerine tercih etmiyor, birinden birini onaylamıyoruz. Fakat Erdoğan/AKP iktidarının yönelimini deşifre etmek için attığı somut adımları gözler önüne sermeyi de ihmal edemeyiz. Zira Erdoğan/AKP iktidarının güttüğü dava, bir kliğin yerine başka bir kliğin geçmesini, bir gericiliğe karşı başka bir gericiliğin diriltilmesini, devlet ve yönetim biçiminde daha ilkel bir toplumsal sistemin tesis edilmesini hedeflemektedir. İktidar eden de bu klik olduğu ve baş düşman pozisyonunda olduğu için bu kliğin devreye soktuğu gericiliğe karşı mücadele öne çıkıp somut görev haline gelmektedir. Bütün gerici sınıflara karşı düşmanlığımız esastır fakat bu gericilik içinde önde olup baş düşman durumundaki klik siyasi olarak somut hedefimizdir. Hepsi bu.

Meclis Başkanı Kahraman’ın konuşmasında açığa vuran Erdoğan/AKP iktidarının yönelimi sıradan bir yönelim değildir. AKP şaka yapmıyor. Doğrudan şeriata dayalı devlet modelini-sistemini hedefliyor ve bu yolda adımlar atmış, atmaya devam ediyor. Gelinen aşama bu adımların daha aleni ve daha köklü atılması aşamasını ifade ediyor. İktidarın elden gitmesi tehlikesi aktüelken, Erdoğan/AKP yeni bir süreçle bu gidişatı tersine çevirip daha keskin bir çatışma süreciyle stratejik amaçlarına ulaşmayı tasarlamaktadırlar. Ki, laik geçinen veya laikliği benimsediğini ileri süren hâkim sınıflar laikliğe ters olarak tüm toplumsal sistemi İslami özde geliştirip toplumdaki İslam kültürünü bizzat geliştirip yayanlardır. Dolayısıyla, %99’u Müslüman denilen toplumsal zeminde Erdoğan/AKP kliğinin İslam devleti olarak şeriata dayalı bir sistem kurmalarının koşulları uygun olup, bu koşullar laik söyleme sığınan Kemalistlerden ve türev iktidarlarına kadar tüm egemen sınıflar tarafından geliştirilmiştir. Özcesi, anayasanın değiştirilerek özünde göstermelik olmaktan başka anlam ifade etmeyen laikliğin resmiyette de kaldırılması ve şeriat kanunlarına dayanan İslami devlet sisteminin tesis edilmesi olası bir tehdit durumundadır. Yeni anayasa tartışmalarının gündemde olduğu aşamada laiklik tartışmalarının açılması tesadüf olmamakla birlikte, yeni anayasanın İslami prensipler taşıyan anayasa olarak gündeme geleceği anlaşılmaktadır.

Evet, gerici sınıf ve sistemleri ve elbette anayasaları arasında bir tercihimiz olamaz. Kemalist “laik” anayasa mı, İslami-Şeriat anayasası mı ikileminde kötünün iyisini tespit etme ve onaylama tavrımız olamaz. Bundan hareketle anayasa üzerine yürütülen tartışmada, proleter sınıf çıkarları, tavrı ve siyaseti ekseninde demokratik, halkçı ve sosyalist bir anayasa alternatifiyle yola çıkmalı, tüm ajitasyon-propagandamız gerici sınıflar anayasasına karşı sosyalist anayasanın savunulması biçiminde olmalıdır.

Burjuva sınıflar düzenini mükemmelleştirme görevimiz olmadığına, bu düzenin içten iyileştirmeler yoluyla demokratikleşmesi mümkün olmadığına, bilakis bu düzeni yıkmakla mükellef olduğumuza ve yıkmaktan başka devrimci ilerleme yolu izlenemeyeceğine göre; burjuva sınıflar devleti anayasasını rektife veya tamir etme tarzında bir tartışmaya giremeyiz. Aynı biçimde burjuva sınıfların yeni anayasanın öyle ya da böyle yapılması gibi, destek manasına gelen ve halkı yanıltan bir tartışmanın da parçası olamayız. Burjuva hâkim sınıflardan demokratik, halkçı ya da sosyalist bir anayasa yapmalarını bekleme ahmaklığına sahip olmadığımıza göre, onlara alternatif bir anayasa önerme durumumuz da olamaz. Ancak, kendi anayasamızı halk kitlelerine anlatmaktan geri duramayız. Bu siyasi sürecte çeşitli millet ve milliyetlerden Türkiye-Kuzey Kürdistan proletaryası ve halk kitlelerine sosyalist anayasayı mümkün olan en yaygın biçimde propaganda etmeliyiz.

 

 

Önceki İçerikFaşist “TC” sisteminin “yeniden” dizayn süreci ve Ergenekon
Sonraki İçerikKilis’e atılan bombaların kaynağı Ankara’dır