Mevcut sürecin genel karakteristiği ve özerklik iradesi!

Özerklik ilanlarında noksanlıkların olduğu açık. Bu düzeyde ilan edilen özerklik iradesi, Kürt yerel yönetimlerinin tümünü değil, azını-bir bölümünü kapsamaktadır. Oysa DBP’li tüm belediyelerin özerlik ilan etmesi çok daha güçlü bir tesir yaratma pozisyonundadır. Ne var ki; Ulusal Hareket mevcut özerklik ilanlarını, bir manevra veya süreci zorlama kapsamında “Eğer çözüm sürecine dönülmezse biz de ‘bağımsız’ yönetimlerimizi ilan eder, fiilen devreye sokarız” mesajı verme biçiminde kullanıp taktik savaşın bir parçası olarak devreye sokmuş durumdadır

HABER MERKEZİ (09.09.2015)-Çözüm sürecinin yerini çatışma sürecine devrettiği malumun ilanı. Allı pullu çözüm-barış sürecinin neden tam karşıtına döndüğü bir sır olmamakla birlikte, Erdoğan’ın ayan beyan olan şahsi hesapları uğruna kan akıtmadaki büyük gayreti dillere destandır. Erdoğan’ın bir silah olarak kullandığı ve etkin bir nüfuzla kontrol ettiği AKP ve iktidar erkine bir fiil komuta ederek  ‘‘mahşere kadar savaş‘‘ şiarıyla barış-çözüm sürecini buza gömüp savaş naralarıyla gerçekleştirdiği katliamlar, devreye koyduğu sivil darbe uygulamaları hangi sürecin işlediğini pratik olarak tanıtlamaktadır. Bunda lafı aşağı, yukarı çekmenin yeri yoktur. Erdoğan seçimlerde iktidar olma gücünü kaybetmenin öfkesiyle özellikle bunun sebebi olarak algıladığı Kürt ulusuna karşı amansız bir kinle intikam almaya karar verdi. Başkanlık yoksa savaş ve kan var dedi. Mevcut durumda yaşanan tam da budur. Sürecin nereden nereye kaydığı ve neden kaydığı konuları tüm gerici saldırganlık pratiği tarafından ortaya konurken, mevcutta hüküm süren bir savaş sürecidir.

Kürt Ulusal Hareketi, bu savaş saldırganlığına yanıt vermek durumunda kaldı ve haklı olarak başlatılan gerici savaşa karşı haklı savaşla yanıt verdi-veriyor. Reel olan budur. Çatışma veya savaş sürecinin tekrar barış sürecine dönmesi veya bu dönüşe açık kapı bırakılması bakımından diplomatik yoklamalar çekilip, nispeten kontrollü bir savaş ve eylem hali benimsense de yaşanan tamı tamına bir çatışma-savaş durumudur. Ancak bu süreçten çıkılması adına HDP’nin büyük gayretlerine rağmen, kararlaştırılan savaş döneminin planlandığı süre içinde sürdürüleceği muhakkaktır. Sürdürülen ve özellikle Erdoğan/AKP tarafından süreli olarak planlanıp kararlaştırılan bu savaş hali, Kürt silahlı hareketi tarafından dengeli modda da olsa karşı savaşla yanıtlanırken, demokratik siyaset sahasında HDP’nin yürüttüğü siyaset ve diplomatik adımlar özellikle kurulacak olan seçim hükümetinde yer alma politikasıyla önem kazanmakta ve muhtemel olan çatışmasızlık sürecine dönmenin zeminine hizmet etmektedir denebilir. Erdoğan/AKP gericiliğinin de son tahlilde, daha doğrusu süreli olarak kararlaştırdığı bu çatışma süreci sonunda yeniden çatışmasızlık veya barış sürecine döneceği açıktır. İki taraf da yürütülen silahlı çatışma ve sınırlı savaş pratiğine karşın çatışmasızlık-barış sürecine dönmeyi düşünmektedir. Fakat işleyen veya işletilen bu sürecin esasta Erdoğan/AKP diktasının hedeflediği uygun şartlara varıldığında veya kendileri için en uygun koşullarda sonuçlandırılacağı da ayrı bir gerçek olarak unutulmamalıdır.

Kuşkusuz ki, Kürt ulusal hareketi Erdoğan’ın taktikleri-politikaları karşısında çaresiz değildir. Yani her durumu lehine kullanma, çevirme esnekliğine ve yeteneğine sahiptir esasta. Hem bu mecrada ve hem de en keskin savaş halinden geri durarak kontrollü olan zorunlu savaş durumunu yürütme pratiğine karşın, silahlı savaştan ziyade siyasi arenada Erdoğan/AKP iktidarını sıkıştırıp geri adım attırmaya dönük daha farklı bir savaşım pratiği sergilemektedir esasta. Kürt ulusal kitlelerini bu sürecin öznesi haline getirerek ulusal direniş realitesiyle savaşımı sivil kitlelerle birlikte örmeyi-geliştirmeyi öngörüp uygulamaktadır. Yani salt silahlı güçler ve onların savaş ve silahlı eylem kapasitesiyle sınırlı bir savaşı benimsememekte, bunun yanında geniş kitleleri tam bir ulusal bütünlük içinde ulusal bir ayaklanma modeli ortaya koymaktadır. Yerel yönetimlerin kendini yönetim ilanları da bu zeminde ve son derece isabetli, etkili politikalar ya da pratikler olarak devreye sokulmaktadır. Kitlesel veya esasta ulusal kitle bütünlüğüyle verilen bir savaşımın her halükarda çok daha etkili olacağı muhakkaktır. Ki silahlı savaş pratiği de bu genel savaş modeli dışında tasavvur edilmemekte, bilakis bütünlüklü bir savaş ve ayaklanma biçimi ortaya konulmaktadır. Bu ele alışın son derece etkili ve doğru bir yönelim olduğu söylenebilir.

Erdoğan/AKP güruhu bir taraftan erken seçim kararı alıp dayatırken, diğer taraftan da Kürt ulusuna karşı haksız savaş yürütmeyi benimsedi. Savaş halini gerekçe göstererek güvenlikçi politikalar adına hareket edip Kürt ulusunu terörize edip korku ve baskı altına alarak ve seçimleri olağan dışı koşullarda gerçekleştirip bu koşullar altında seçim sonuçlarını her türlü hileyi kullanarak lehine çevirmeyi hedeflemektedir. Dolayısıyla yorumlandığı gibi, seçimlerden önce çatışmaları durdurma veya savaş durumundan çıkma gibi bir eğilim rasyonel görülmemektedir. Savaş-çatışma ortamında her türlü baskı ve hileyi kullanarak seçim sonuçlarını hedeflediği gibi neticelendirmeyi hedeflemektedir. Erdoğan/AKP güruhunun şimdiki egemen eğilimi ve siyaseti budur.  Kürt belediyelerin, özerklik veya kendini yönetim ilanlarının vahşi baskı ve tutuklama terörüyle karşılanması da bunu işaret etmektedir. Kürt ulusunun yerel yönetimlerde kendisini yönetme iradesi ve tavrının ilanı son derece haklı ve meşru bir haktır. Lakin bunun Erdoğan/AKP güruhunu felç edeceği de ayrı bir gerçektir ki, buna dönük uygulanan baskı ve saldırılar bunu göstermektedir.

Kürt cephesi etkili siyaset ve taktiklerle bu alandaki yeteneğini ve aynı zamanda direniş gücü ve kararlılığını alenen ortaya koymaktadır. Erdoğan/AKP diktası azgın saldırılarla Kürt ulusunu sindirip teslim almaya çalışsa da, neredeyse her Kürt şehri bir savaş cephesine dönüşmüş ve büyük bir karşı koyuş sergilemektedir. Kürt şehirleri veya Kuzey Kürdistan tam bir işgal kuşatması altına alınıp katliamlardan geçirilmekte fakat aynı düzeyde büyük bir Kürt direnişine, başkaldırısına da tanık olmaktadır. Kürt ulusu tüm savaş saldırganlığı ve katliamlara karşın, üstün bir taktik adımla durumu lehine çevirme başarısı sergilemektedir. Yürüttüğü silahlı savaş dışında, ilan ettiği özerklik iradesi baskı ve katliamlara verilmiş bir yanıt ve ileri bir adımdır. Sürdürülen vahşi saldırı ve katliamlar Kürt ulusunu geriletmemiş, bilakis daha ileri adımlar atmasına yol açmıştır. Zira özerklik ilanları tam da bu savaş saldırganlığı ve kuşatması altında gündeme getirilmiştir. Bu bir gerileme veya sinme değil, tersine daha fazla baskıya karşı daha fazla direniş ve mücadele anlamına gelmektedir.

Özerklik ilanlarında noksanlıkların olduğu açık. Bu düzeyde ilan edilen özerklik iradesi, Kürt yerel yönetimlerinin tümünü değil, azını-bir bölümünü kapsamaktadır. Oysa DBP’li tüm belediyelerin özerlik ilan etmesi çok daha güçlü bir tesir yaratma pozisyonundadır. Ne var ki; Ulusal Hareket mevcut özerklik ilanlarını, bir manevra veya süreci zorlama kapsamında “Eğer çözüm sürecine dönülmezse biz de ‘bağımsız’ yönetimlerimizi ilan eder, fiilen devreye sokarız” mesajı verme biçiminde kullanıp taktik savaşın bir parçası olarak devreye sokmuş durumdadır. Stratejik yönelim ve talebi özerklik(‘‘demokratik özerklik”) olmasına karşın bu yaklaşım ve talebine uygun bir özerklik ilanı yapmış değildir. Tamamen basınç oluşturma ve mesaj vermeye dönük taktik bir unsur olarak kullanmaktadır. Aksi durumda bütün HDP’li belediyelerin bu özerklik ilanında bulunması gerekirdi ki, böyle bir adım atılmış değildir. Fakat atılması gereken adımın bu olduğu açıktır. Savaş, çatışma ve kaos koşulları bu özerkliğin ilan edilmesi için uygun koşullardır. Rojava‘daki statü bahsini ettiğimiz şartlarda gerçekleştirildi. Kuzey Kürdistan’da da şartlar özerkliğin devreye sokulmasına uygundur. Yetersizliklerine karşın, mevcut özerklik ilanları ileri doğru adımlardır. Daha da güçlendirilerek geliştirilmelidirler. Fakat bir daha ekleyelim ki, Kürt cephesi denemekte olduğu veya sınırlı kullandığı yeni savaş modelini de belli bir seviyede yürütmekte ve çözüm-barış sürecine dönmenin kuvvetli ısrarıyla tavrını biçimlendirmektedir. Yakın tarihlerde barış-çatışmasızlık sürecine kapı aralayan birçok emareden söz etmek mümkün. Ve bu sürecin gündeme gelmesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. 

Özerklik ilanları olarak ileri doğru atılan adımlara ve savaşı ulusal kitlelerle yürütülen bir ayaklanma biçiminde bütünlüklü yürütme yaklaşımına karşı, Kürt ulusal kitleleri henüz bu düzeyde bir ayaklanma durumuyla harekete geçirilmiş veya geçmiş değildir. Ancak bunun gelişmesi tamamen mümkün ve muhtemeldir. Elbette yürütülen direnişler ve mücadeleler kahramanca bir direnişi örneklemektedir. Kürt ulusu büyük bir direniş sergileyip reel olarak iyi bir mücadele tarihi yazmaktadır. Dolayısıyla mevcut direnişin küçümsenmesi asla söz konusu olamaz. Ancak topyekün bir ayaklanma veya ulusal kitlelerin bütünlüklü olarak harekete geçmesi henüz zayıflıklar taşımaktadır. Henüz şehirlere inmediğini ama gerektiğinde ineceğini ifade eden PKK, şehirlere inerek Kürt kitlelerini de topyekün seferber ederse AKP/Erdoğan güruhunun işi çok daha zor olacaktır. Ve eğer dört başı mamur bir Kürt ayaklanması gerçekleşirse Kürt ulusunun daha büyük kazanımlar elde etmesi kaçınılmaz olacaktır. Bunun tersine Erdoğan/AKP güruhu da kirli savaşına iyice batıp gerileyecektir. AKP/Erdoğan diktasının Kürt direnişi, ileri mücadele ve taleplerine karşı tahammülsüzlüğü en azgın saldırılara ulaştığı halde Kürt direnişini kırma-ezme hedefine ulaşmaktan mahrumdur, mahrum kalacaktır. Aynı biçimde Kürt ulusuna açtığı savaş üzerinden planladığı erken seçim hesapları bu bölümde tutmayacaktır. Erken seçimin Erdoğan/AKP için yeni bir hüsran olacağı açıktır. Erken seçime gitmede zaman kazanmaktan başka bir kazanımı olmayacaktır.

Kürt ulusu/ulusal hareketi önemli bir süreçten geçmektedir. Hem maruz kaldığı gerici savaş saldırganlığı anlamında, hem de bu bastırma savaşı altında ileriye doğru attığı özerklik ilanları bakımından yaşanan sürecin önemli gelişmelere gebe olduğu söylenebilir. Böylesi önemli bir süreçte devrimci sınıf ve örgütlü hareketinin Kürt ulusuyla dayanışma içinde olması, ulusal hareketin haklı mücadele ve direnişine karşı sorumluluklarını yerine getirerek sürecin parçası olması son derece önemlidir. Bu anlamda bu destekleme ve dayanışma içinde olup Kürt direnişinin sahiplenilmesi tarihsel bir görev olarak sınıf hareketinin önünde durmaktadır.

Kürt ulusal hareketi haklı mücadele zeminine sahip olmasıyla, ciddi silahlı güçlere sahip olmasıyla ve geniş Kürt kitlelerini kucaklamasıyla önemli bir avantaja sahiptir. Bu üç unsur da güçlü pozisyonda duran Kürt ulusal hareketinin yenilgiye uğratılması esasta olası değildir. Dolayısıyla AKP/Erdoğan diktatörlüğü Kürt Ulusal Hareketini teslim alma, ezme şansına sahip değildir. Ancak Kürt ulusal hareketinin ciddi stratejik siyasi hatalara düşmesi ya da düşmemesi son tahlilde belirleyici olacaktır.

 

Önceki İçerikDevlet güdümlü Faşist güruhlar yine sahnede
Sonraki İçerikSavaş ve siyaset