MKP; 102.yılında Ermeni soykırımını lanetliyoruz!

Ermeni soykırımının yıl dönümünde, tüm tarihsel acıları, tüm tarihsel öfkeleri, Ermenilerin, Kürtlerin, Süryanilerin, Rumların, Romanların, Ezilen inanç guruplarının, sömürülen işçi sınıfı ve halkların mücadelelerinde, 24 Nisan nitel kızıl bayrağımızın kumandasında, devrimci hesap sorma eylemine dökmek, bugün birbirlerinin yolu üzerinde duran bu katliam ve soykırımların yaratıcılarıyla esas hesaplaşma perspektifimizdir. Ezilen ulusların ve halkların, toprak parçasına hapsedilmiş bir hesaplaşma çizgisi olmamalıdır. Demokratik bir talep olsa da, “özür” siyaseti, bu kanlı tarihin yaratıcılarına yönelecek devrimci öfkemizin özü değildir. Tarihsel benliğimiz açık ve nettir. Paramaz yoldaşların, işçi Yervant’ ın tarihe düştüğü not, tarihsel hafızamızdır

HABER MERKEZİ(23.04.2017)- Ermeni soykırımının 102.Yılı dolayısı ile MKP-SB tarafından bir açıklama yapıldı. Elimize e-posta ile ulaşan açıklamayı olduğu gibi yayınlıyoruz.

Fetihçilik, zorla gasp etme, kılıç zoru ile insanlığı hizaya getirme, vergilendirme, talan etme üzerinden iktidarını kuran ve yaygınlaştıran Osmanlı İmparatorluğu’nun, “TC” den önceki son yönetimini oluşturan İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından gerçekleştirilen 1915 Ermeni soykırımının 102. Yılındayız. 24 Nisan 1915, yüzyılın başında, mazlum bir ulusun, gerici ve barbar bir hakimiyet sistemi tarafından soykırıma tabi tutulduğu tarihtir. Zorla tehcire tabi tutularak, yaşadıkları topraklardan katliam ve soykırımla koparılan Ermeniler, kadın, erkek, yaşlı, çocuk, variyetli, yoksul ayrımı yapılmadan, bir ulus olarak hedef alındılar, topluca katledildiler.

Osmanlı İmparatorluğu ve aynı zihniyeti daha planlı olarak gerici hakimiyet tarzında merkezileştiren “TC” tarihinde yaşanan kanlı katliamlar ve soykırımlar gibi, Ermeni soykırımı da gerici egemenler sisteminin, bilinçli olarak planladığı ve uyguladığı bir soykırımdır. Diğer bir çok ulus gibi, Fetihçi Osmanlı İmparatorluğu tarafından, kılıç zoru ile ilhak edilen Ermeniler, uluslaşma bilinci sürecine girmelerinden kaynaklı, böylesine vahşi bir soykırıma maruz kalmışlardır. Köhnemiş, fetihçi bir egemenlik sistemi, gerici ve insanlık dışı dürtülerle, bir ulusu, kültürüyle, maddi ve manevi zenginlikleriyle, diliyle, inancıyla, toprak altına gömmek istemiş, külleri içinde kaybedilmesi, hafızalardan silinip yok edilmesi, bir daha sosyal bir varlık olarak kendisini üretemez duruma getirilerek, tüm insani moral değerleriyle imha edilmesi, bu sebepten vacip kılınmıştır.

18. yüzyılda başlayıp, 19. yüzyılda hızla çöküşe giden Osmanlı, işgal ettiği Balkanlar’da başlayan ulusal ayaklanmalar sonucu, bir çok ulus, devletleşerek Osmanlı imparatorluğu karşısında bağımsızlaştı. Ulusların bu meşru hakkı olan gelişmeler karşısında, bugünkü Türk ırkçılığı-Sünni İslam politikasının atası olan, pan-İslamizm, pan-Türkizm doktrini ekseninde “ümmete dönüş” siyasetini devreye koyarak, farklı ulus ve azınlıklar, inanç gurupları zorla bu gerici egemenlik çizgisine göre “terbiye” etmek istemiştir. 1978 Berlin konferansı ile, “Doğu Vilayetinde Reformlar” kararının alınması, Ermeni soykırımı başta olmak üzere, bu coğrafyada gerçekleştirilen katliam ve soykırımlarda, emperyalist-kapitalist ülkelerin (Almanya başta olmak üzere) suç ortağı olduğunu ortaya koymaktadır. Osmanlı sahasına girmeye başlayan kapitalist sermaye, bir pazarı denetimine almak için hakim bir ulusa ve sermaye ihtiyacını gidermek için üzerinden şekilleneceği bir birikime ihtiyacı vardı. Bu ihtiyaç, İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde merkezileşen Pan-Türkizim, Pan-İslamizm çizgisinde, farklı ulus ve inançlar üzerinde terör estirip maddi ve manevi değerlerine el koyma politikası olarak devreye koyulmuştur. Uluslaşma bilinci konusunda en ileri düzeyde olan Ermeniler, bu politika gereği birincil hedef seçilmiştir. Önce 1894-1896 yıllarında, Van, Erzurum, Sason gibi Ermenilerin yoğun yaşadığı yerlerde katliamlar yapılmıştır. 1908 Adana katliamı, yine bu katliamlar zincirinin bir halkasıdır. Ve 1915, bu soykırımın final yılıdır. Gerici zihniyetine göre iktidarlaşmaya çalışan Türk ırkçılığı-Sünni İslam doktirinli İttihat Terakki Cemiyeti, Ermeniler başta olmak üzere, uluslaşma sürecine giren Rumların (Pontosların), Süryanilerin ulusal kimliklerine tahammül edememiş, zorla tehcir ve katliam kararlarıyla bu soykırıma imza atmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu‘nun can çekişen döneminde, O’nun bağnaz gerici zihniyeti üzerinden kendini var etmeye çalışan İttihat Terakki, Alman emperyalistlerinin de desteğini arkasına alarak, bu katliamlar ve soykırımı gerçekleştirmiştir. “Teşkilat-ı Mahsusa”, “Hamidiye Alayları” başta olmak üzere, gerici odakların kümelendiği tüm militer ve paramiliter güçler bu soykırımın fiili uygulaycılarıdır. Tehcir, sürgün, katliamlar sonucu, Ermeni, Asuri, Süryani, Rum ulusuna mensup insanlar, bugün tarihin karanlık sayfasında yerini alan ve gerçekleştirenlerin laneti olarak insanlık hafızasına giren soykırımı gerçekleştirmişlerdir.

Faşist Türk hakim sınıflarının savunduğu gibi, bir ayaklanmayı bastırmak, ya da, “savaş koşullarında cephe gerisini güvence altına almak” gibi gerekçelerin, hem tarihsel olarak bir toplumsal karşılığı yoktur, hem de bu gerekçeler, bir ulusu soykırıma tabi tutmanın nedenleri olamazlar. Bağnaz zihniyetlerini, bu gerekçeler üzerinden açıklayan faşist gericilik, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasını, Türk ve Müslüman olmayanlardan “temizlemek” için, bu kanlı eylemi planlıyordu. Hedef, Türk ve Müslüman olmayan tüm ulus ve halklardı. Tarihsel süreç babında, uluslaşma bilincine varan Ermeniler ilk hedefti. Hemen devamında, Rumlar, Süryaniler bu kanlı plandan paylarına düşeni almışlardır. Irkçılık, şovenizm, Sünni İslam Cihadizmini, ideolojik egemenlik çizgisi olarak, faşist karakterinde sistematize eden Türk hakim sınıfları, “TC”nin kuruluşunu bu paradigma üzerinden inşa etmiş ve varolma sürecini yine bu paradigma ekseninde kurumsallaştırarak bu günlere gelmiştir. Bu niteliğinden dolayı her tarihsel kesiti kanlıdır. Mazlum ulusların ve ezilen halkların kanlarını bir şerbet gibi içerek, iktidarlarını kurmuşlardır, ve gerici iktidarlarını korumaya çalışmışlardır. Katledilen Ermenilerin kanlı kemikleri üzerinde kuruluşunu ilan eden “TC”, devamında, Şeyh Said, Ağrı, Zilan, Koçkiri, Dersim katliamlarıyla, Kürt ulusu başta olmak üzere, farklı ulus ve azınlıkları, Aleviler başta olmak üzere ” ötekiler” diye, katline vaaz verilen inanç kesimlerini, sistemli baskı ve katliamlardan geçirerek, gerici iktidarlarını günümüze taşımışlardır. Yaşanan her katliam ve soykırımda, amaçları kadar araçları da kirli olmuştur. Hile ve komplolar, kirli amaçlara ulaşmanın vesilesi haline getirilmiş, hedef seçilen sosyal kesimlerin, çocuk, yaşlı, kadın, genç, tüm bileşenleri, sürgün, şiddet, katliam tezgahlarından geçirilerek imha edilmiştir. Bu anlamıyla, Suriye çöllerine sürülüp, örgütlü çeteler tarafından yollarda katledilen Ermenilerle, yaşadıkları alanlarda katliamlardan sağ kurtulup, bilinmez coğrafyalara sürülüp öldürülen, Dersimli , Koçkirili, Zilanli,Ağrılı Kürtler-Aleviler aynı zalimin zulmüne uğramış, acıların ortaklaştırdığı mazlumlardır.

Bu kanlı tarihi yaratanlarla hesaplaşmak, bu kanlı tarihi yaratanların amaçlarını, sınıfsal karakterleriyle birlikte ortaya koymak, tabi ki ilerici insanlığın görevidir. Katliamların ve soykırımların yaşandığı tarih dahil, bu katliam ve soykırımlar üzerinden kendini var eden faşist “TC”nin niteliği ve gerçekleştirdiği kanlı failler konusunda, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, sosyalizm ve devrim adına hareket eden bir çok anlayış, net bir duruş alma konusunda ciddi bir bocalama süreci yaşamıştır. Kapitalist ilerlemeci-kalkınmacı ve batı aydınlanmacılığı etkisinde kalan bir çok anlayış, İttihat Terakki ve devamında Kemalist diktatörlüğe evrilen Türk Hakim sınıflarının niteliğini doğru belirleyebilmekten uzak kalmış, Kemalizme atfedilen ilerici rol, gerçekleştirdiği katliam ve soykırımları, feodalizmin tasfiyesi paydası biçilerek açıklanmıştır. Kuruluşu, 24 Nisan ermeni soykırımının yıl dönümüne denk gelen Partimiz MKP ve kurucu önderimiz Kaypakkaya’nın bu konuya vurduğu komünist neşter, bir tarihsel hakikatin komünist bilinçle ele alınmasının berrak niteliğidir. Partimizin kuruluşu ile Komünist önderimizin göndere çektiği bayrak, yalnızca parlementarist, revizyonist, reformist anlayışların yerle bir edilmesi değil, aynı zamanda Kemalizmin niteliği ve dayandığı gerici tarihsel miras başta olmak üzere, ulusal sorun, Türkiye-Kuzey Kürdistan devriminin niteliği ve yolu gibi temel konularda, tüm bilinç bulanıklıklarını ortadan kaldıran sentezlerin kızıl bayrağı olmuştur. Ve ilericilik adına var olan bir çok tarihsel utanca, komünist önderimiz Kaypakkaya son vermiştir. “Dış güç kışkırtması”, “feodalizmin direnci” olarak açıklanan soykırım ve katliamlar, O’nun berrak bilimsel görüşlerinde doğru tanımlanmıştır. Ermeni soykırımı, Şeyh Sait, Dersim katliamları, ulusların tam hak eşitliği ve her ulusun kendi kaderini özgürce tayin etme siyasetinde süzgeçten geçmiş, ve bu soykırım ve katliamlarda Türk hakim sınıflarının gerici emelleri deşifre edilmiştir. Kuşkusuz, Kaypakkaya’nın bu tarihsel çıkışı, sadece var olan tarihsel gerçeği yorumlamakla sınırlı değildir. Ezilen ulus ve azınlıkların demokratik taleplerinin kayıtsız şartsız tanınması, yaşanan meşru direnişlerin ilerici muhtevasının, tarih bilinci olarak ele alınıp, sınıf mücadelesinde bir dinamik haline getirilmesi, Kaypakkayacı yöntem ve tarihi bilimsel okumanın niteliğidir. Yeri gelmişken, bu konuda tarihsel bir çığır olan Kaypakkayayı 44. Ölümsüzlük yılında, devrimci savaş perspektifimizle anarken, O’nun kurucusu olduğu partimizin Kuruluş yıl dönümünü devrimci savaş siperlerindeki duruşumuzla selamlıyoruz.

Bugün de faşist “TC”, AKP-Erdoğan diktatörlüğü ile aynı kanlı süreci, gerici tarihsel hafızasını özgün tarihsel sürecine uyarlayarak devam etmektedir. Ermenilere, Kürtlere diğer milliyetlere karşı uygulanan, ırkçı faşist politikalar, aynı barbarlıkla devam etmektedir. Ermeni soykırımı, Dersim katliamı gibi, toplumun hassaslaştığı meselelerde, diktatör Erdoğan’ın yakın tarihte yaptığı bazı “iyimser” açıklamalar, bu kanlı tarihten beslenen gerici güçlerin süreçle hesaplaşması değil, sürece ve özgün tarihsel koşullara göre kendi diktatörlüklerini kurumsallaştırmak için gerçekleştirdiği politik manevralardır. Şunu biliyoruz ki; tarihin zorba ve kanlı yanını temsil eden gerici güçler, tarihte yarattıkları insanlık enkazı konusunda kendilerini sorgulamazlar. Bu görev devrimci ve komünistler başta olmak üzere, ilerici insanlığın omuzlarındaki hesap sorma bilinci ve eylemindedir.

Mazlum ulusların ve ezilen halkların tarihsel acılarını, dillerinde, gerici dünyaları gibi kirli bir ajitasyona çeviren AKP-Erdoğan diktatörlüğü, Ermeni Soykırımı, Dersim, Maraş, Madımak, Gazi katliamları konusunda “günah çıkaran” söylemlerinin gölgesinde, iktidarı süreci boyunca Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasını kan gölüne çevirmiş durumdadır. Sur, Nusaybin, Cizre, Amed, Ankara, vb. gibi, Türkiye-Kuzey Kürdistan kentlerinde, “Hamidiye alayları” ve “Teşkilat-ı Mahsusa”nın güncellenmiş eli kanlı güçlerle gerçekleştirilen katliamlar, yerleşim yerleri talan edilerek göçe zorlanmış halklar, toplu siyasal ve nefret cinayetleri, ırkçı, şövenist hakimiyet çizgisinin, açık faşizm koşullarıyla uygulanmasının sonucudur. Aynı faşist devlet geleneği, aynı zihniyet, aynı Selefi imparatorluk hayaline kapılmış gerici iktidar tutkunları, faşist sınıf çıkarları için, mazlum Kürt ulusunu, Alevileri, Ermenileri, ezilen halkları, zulüm ve katliam fermanlarıyla, soykırımcı geleneklerini sürdürmektedirler. “Tek tipleştirme”, bu faşist geleneğin tarihsel mayasıdır. Kendisinden olmayanı katliamlarla, baskılarla “disiplin” altına alma, faşizmin tarihsel yöntemidir. En kirli yöntemlerle, kirli amaçlarına ulaşma, hile ve entrikalarla politik süreçlerini örgütleme, Türk hakim sınıfları ve onun her bir tarihsel kesitteki faşist karakterleri için, tarihsel bir “fetvadır”. Bugün OHAL koşullarının “hukuku” olan KHK‘larla, Kürt ulusunun, muhalif toplumsal dinamiklerin, Alevilerin, ezilen halkların, aydınların, devrimci ve sosyalistlerin üzerine ölüm kusulmaktadır.  “Tek bayrak”, “tek vatan”, “tek millet”, “tek din”, “tek dil”, denkleminde, faşizmin kirli silahı olan ırkçı zihniyet, gerici topyekün savaş konseptiyle her alanda terör estirmektedir. Burjuva gericilik hukuku ve ahlakını dahi tanımamaktadır. Her türlü hile ve entrikayı kendi varlığı için mübah görmektedir. Son referandum seçimlerinde, burjuva hukuk (suzluk) çerçevesinde dahi gerçekleşen kitlelerin iradesine darbe yaparak, her olayda hırsızlık ve çapulculuk yapmaktadır.

Ermeni soykırımının yıl dönümünde, tüm tarihsel acıları, tüm tarihsel öfkeleri, Ermenilerin, Kürtlerin, Süryanilerin, Rumların, Romanların, Ezilen inanç guruplarının, sömürülen işçi sınıfı ve halkların mücadelelerinde, 24 Nisan nitel kızıl bayrağımızın kumandasında, devrimci hesap sorma eylemine dökmek, bugün birbirlerinin yolu üzerinde duran bu katliam ve soykırımların yaratıcılarıyla esas hesaplaşma perspektifimizdir. Ezilen ulusların ve halkların, toprak parçasına hapsedilmiş bir hesaplaşma çizgisi olmamalıdır. Demokratik bir talep olsa da, “özür” siyaseti, bu kanlı tarihin yaratıcılarına yönelecek devrimci öfkemizin özü değildir. Tarihsel benliğimiz açık ve nettir. Paramaz yoldaşların, işçi Yervant’ ın tarihe düştüğü not, tarihsel hafızamızdır. ” Siz, sadece bizim vücudumuzu yok edebilirsiniz, fakat inandığımız fikirleri asla… Yarın Ermenilik, ülkenin Doğu’sunda özgür ve sosyalist Ermenistan’ı selamlayacaktır!” diye haykıran Paramaz yoldaşın tarihsel hükmüne, işçi Yervant’ın “Ölüm her yerde aynıdır ama ne mutlu halkının kurtuluşu için şehit düşene!” şarkısı aynı bilinçle haykırmış tarihsel tecrübemizdir. Antranik Ozanyan’ların, Kevork Çavuş’ların, Ağpür Serop’ların, Monte Melkonyon’ların, Misak Manuşyan’ların, Armenak Bakırcıyan’ların, Nubar Yalım’ların, Hrant Dink’lerin mücadelelerinde, ideallerinde ve feda bilinçlerinde bayraklaştırdığı direniş, bugün geleceği özgürleştirme mücadelemizin kanı, canı ve harcıdır.

Ermeniler ve Kürtler başta olmak üzere, soykırıma, katliama, ırkçı aşağılanma ve uygulamalara maruz kalmış tüm ulus ve halkların acılarını paylaşarak, soykırım ve katliamları lanetliyoruz. Emeğin, ulusların, azınlıkların, tüm inanç guruplarının, ezilen halkların özgürce ve kardeşçe yaşayacağı bir dünya yaratmak için, devrim, sosyalizm ve yüce komünizm mücadelesinde, omuz omuza olmak, tüm bu acılarımızın tarihsel hükmüdür. Soykırıma karşı haklı ve meşru mücadele, devrim ve sosyalizm mücadelesidir.

                       

 

Önceki İçerikMKP ‘‘24 Nisan güneşi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor‘‘
Sonraki İçerikEmeğimizin, yaşamımızın, irademizin gaspına HAYIR! Sosyalizm bayrağını yükseltelim! 1 Mayıs’ta alanlara!