8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne ilişkin açıklama yapan Maoist Komünist Parti, “Temel sorunluluğumuz kadın özgürlük mücadelesi özneleri olmanın bilinci ve iradesiyle erkek egemen kapitalist sisteme ve erkek egemenliğinin yarattığı tüm sonuçlara karşı mücadeleyi büyütmektir” dedi.

Maoist Komünist Parti (MKP), 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne ilişkin “Şan Olsun 8 Mart’a, Şan Olsun 8 Mart’ı Yaratanlara!” başlığıyla açıklama yayımladı.

8 Mart’a yaklaştığımız şu günlerde Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyası depremlerle harabeye döndü. Kentler yıkıldı, insanlar evsiz kaldı ve on binlercesi öldü. Yaşananlar AKP-MHP faşizminin rant ve talan politikalarının bir sonucu olduğunun belirtildiği açıklamada, “İşçiden, emekçiden çalarak zenginleştiklerini ve aynı emekçilerin kanlarına ekmek doğrayarak yediklerini bir kez daha deprem enkazı altında kalan yüz binlerce insanın karşılıksız kalan yardım çığlıklarında ortaya çıktı” denildi. Açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı:

“Para hırsı ile doğayı tahrip eden, önlenebilir olmasına rağmen yaşanan her doğa olayını kader planına bağlayan faşist iktidar “nerede bu devlet”diyen, enkaz altındaki yakınlarını kurtarmak için yardım isteyen halka küfür ederek, deprem bölgelerine yardıma giden sosyalistlere, devrimcilere, maden işçilerine, sivil toplum örgütlerine ve gönüllülere tehditler savurarak, gözaltına alarak ve hatta kayyumlar atayıp, OHAL ilan ederek malum bekalarına zeval getirmemek için adeta seferberlik ilan ettiler.

Bozuk düzenleri deprem sırasında hiçbir mekanizmanın işlemediğini açıkça ortaya koydu. Sermayedarların paralarını kurtarmak için banka kasalarını enkazdan çıkartmak dışında pratik hiçbir şey için acele etmeyen faşist devlet, yıkıntıların altında binlerce insanın donarak ölmesine neden oldu. Enkazlar adeta ezilenlerin toplu mezarlarına dönüştü, günlerce sokaklarda cenazeler bekletildi ve halk ölülerini yem çuvallarına koyarak gömmek zorunda kaldı. Yetmedi, depremde sağ kurtulan insanların barınma, ısınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçları karşılanmadı, aksine gelen yardımlar engelledi. Battaniyenin, çadırın olmadığı yere acil ihtiyaç niyetine kuran gönderildi.

Ve yine her şeyde olduğu gibi depreminde en ağır faturasını kadınlar, LGBTİ+’lar ve çocuklar ödedi. Evi yıkıldığı için gittikleri yerlerde erkek şiddetine maruz kalan kadınlar oldu.

Kaldıkları çadırlarda çocuklarla beraber her türlü saldırıya açık hale gelen, kaldırıldıkları hastanelerde istismara uğrayan, en temel ihtiyaçlarını dahi toplumsal normlardan kaynaklı talep edemeyen veya istemekten çekinen kadınlar vardı. Deprem bölgelerinde günlerce saldırıya uğrama korkusuyla bulundukları yerden çıkamayan trans kadınlar oldu ve aynı ihtimal nedeniyle toplu dağıtım yerlerine gidemedikleri için çoğu aç ve susuz süreci atlatmak zorunda kaldı. Enkazlardan sağ kurtulan çocuklar ise faşist devlet tarafından cemaatlere verilerek, istismara açık hale getirildi. Büyük bir kısmının ise nerede olduğuna dair somut bir bilgiye dahi ulaşılamadı.

Dün 6 yaşında çocuğun istismara uğramasının üstünü örten, hastanesinden sahte kemik raporu çıkarttıran, yetmedi mahkemede tecavüzcüyü ve azmettiricisini kollayan bu erkek egemen devlet değil miydi?

Büyük aile mitingleri örgütleyerek LGBTİ+’ların yaşam hakkına saldıran homofobik/transofobik topluluklar bunların destekleriyle katliam çağrısı yapmadılar mı?

Yatıp kalkıp nefret söylemleri yayan, kadınların kahkahasından rahatsız olan, tacizci polisi aklamak için “telaşın verdiği bir yanlış” diyen bu devletin faşist bakanları değil mi?

Dekolte giydi diye tecavüzü olağan sayan, trans diye katledilmesini normalleştiren bu sistemin mahkemeleri değil mi? Kravat takıp, takım elbise giymek katili defalarca kez kurtarmadı mı hapishanelerden?

Nihayetinde baştan aşağı erkek egemenliğiyle örülen yaşamların, her yeni gün aynı saiklerle devreye sokulan nefret söylemlerinin, bir cinse tebaa olarak sunulan “öteki” liğimizin zaman ve olaylar değişse de dolaysızca gerçekleşebilme kabiliyeti, gücünü buralardan alıyor. Yaşanılan her sorun erkek egemen sistemin icraatlarıyla ve erkek egemenliğinin baskı ve zoruyla doğrudan bağlantılı olduğundan geçmişi de geleceği de şimdisi de aynı pratikler üzerinden gerçekleşiyor.

8 Mart Ezilen Emekçi Kadınların Tarihsel Kazanımıdır

8 Mart kuşkusuz ezilen emekçi kadınlar için özgürlük mücadelesinin dönemeçlerinden biridir. Hem tarihsel kazanım olarak önemlidir hem de kadınların erkek egemen kapitalist sistemle ve erkek egemenliğiyle restleşmesinin güzide örneklerini taşıması manasında.

Böylesi bir atmosferin arifesinde 8 Mart’ı selamlamak, sistemden hiçbir beklentisi kalmamış, yıkıntılar arasından kendi gayretiyle ayağa kalkan ezilenlerin iradesini; kadınlar ve LGBTİ+’lar başta olmak üzere ezilen emekçilerin faşist düzene karşı biriktirdikleri öfkeyi, örgütlü bir güce dönüştürme refleksini selamlamaktır.

Fabrikada deprem bölgeleri için uyku tulumu diken işçi kadınları, ekmek yapıp yollayan anneleri, arama kurtarma çalışmalarına katılan madencileri, kendi elleriyle çadır yapan köylüleri, zindanlardan yardım yollayan devrimcileri, kışlık erzağını ve sofradaki aşını paylaşan halkı, ezcümle kitlelerin özgüçlerinden yaratıp var ettikleri örgütlü özveriyi ve yeteneği selamlamaktır.

Sistemin çürümüşlüğüne, kar ve rant hırsına, yağmasına, talanına, sömürüsüne başkaldıran milyonların kolektif iradesini, dayanışmalarını ve tüm heybetleriyle ayağa kalkmalarını selamlamaktır.

Kadınların ve LGBTİ+’lar her yıl olduğu gibi bu 8 Mart’ta da erkek egemen devlet ve erkek egemenliğine karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmek için dağlarda, fabrikalarda, okullarda, evlerde, sokaklarda olacaklar. Her geçen gün giderek güçlenen politik mücadele hattı ile emek ve beden sömürüsüne, yok sayılmaya, esnek-kayıtdışı- sendikasız işlerde çalıştırılmaya, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar mülteciyken fuhuşa zorlanmaya, şiddete uğramaya, tecavüz edilmeye karşı aynı inanç ve iradeyle kadın özgürlük mücadelesinin dik patikalarla dolu yolunu tırmanmaya devam edecekler.

8 Mart’ta da cinsiyetçiliğe, kadın katliamlarına, homofobiye, kapitalist yıkıma, emek gaspına karşı bulunduğumuz tüm alanlarda direnişi örgütleyerek; depremin yarattığı enkazı kendi özgücümüze dayanıp değiştirerek; başta kadınlar ve LGBTİ+’lar olmak üzere halkın kolektif yapılarda yer almasını sağlayarak ve en önemlisi sisteme karşı silahlı mücadeleye sarılarak karşılamalıyız.

Temel sorunluluğumuz kadın özgürlük mücadelesi özneleri olmanın bilinci ve iradesiyle erkek egemen kapitalist sisteme ve erkek egemenliğinin yarattığı tüm sonuçlara karşı mücadeleyi büyütmektir.

Kadın özgürlük mücadelesini bulunduğumuz tüm alanlarda ısrarla inşa etmenin kararlılığına ve cüretine sahip olarak, bir kez daha 8 Mart’tı yaratan öznelerin- ölümsüzlerimizin önünde saygıyla eğiliyor; bin bir emekle var ettikleri kadın özgürlük mücadelemizi yaşatıp, geliştirme sözümüzü yineliyoruz.”

Önceki İçerikKapitalist-Emperyalist Sistemin Talan Politikaları ve Geri Bıraktırılmış Ülke Sorunları- 1
Sonraki İçerikMKP: Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!