Son zamanlarda yaşanan ve hareketimizi hedef alan gerici saldırı mecrasında yeni gelişmeler izlenmektedir. Kanaatimiz şu ki, yaşanan gerici saldırının arkasındaki gölgeler aydınlığın hükmüyle silinirken, açık yüzleriyle perdenin önüne çıkmaya başlamaktadırlar. Bunun tipik bir örneğine tanıklık yapmaktayız. Açık muhataba aşağıda sorular sorarak herkesin bu yüzleri görmesine vesile olacağımızı düşünmekteyiz. Ama sorularımızdan daha çok, kirli yüzler kendi gerçekliklerinin ürünü olarak deşifre olup iplerini çekmektedirler…

Belenen oldu. Karadelik hortladı, yutmak üzere harekete geçti… Gölgedeki siluet tutulan ışıktan kaçamayarak gerçek yüzünü gösterdi… Evet haklıydın, gerçekler devrimcidir, inatçıdır; er ya da geç açığa çıkarlar… Çıktın!…

Şantaj ve komplo siyaseti ve arkasına sığındığın devlet gücü seni sonsuza dek koruyamaz, gizleyemezdi… Taşıdığın kirin kokusu handikabın oldu, daha fazla saklanamadın…

Açığa çıkman ve açıktan savaş açman fevkalade oldu Hulusi. Geciktin ama gelmen iyi oldu, iyi… Sığınacak yerine güvensen de ipliğin pazardadır artık… ‘‘Kılıç çekmen‘‘ bir kez daha iyi oldu… Çünkü o paslı kılıca gerilecek göğsümüz hep açıktır, hiçbir zaman kapanmadı. Kan revan içinde kaldıysak da, kanlı göğsümüz hep gerili, hep açıktı. Senin şantaj ve komplolarına, paslı kılıcına da açıktır…

Seninle meselemiz kesinleşmiş, tartışma kapanmıştır. Bundan sonra her türden saldırıyı gerçekleştirmekte hürsün!… Zira düşman yadırganmaz…

Dönekler, kaçkınlar, ihanetçiler, kan emiciler, larvalar gibi, hatta daha fazlası olmak üzere, istediğin her saldırıda bulunma hakkını, siyasi ve sınıfsal belirleyenlerdeki tutumunla beyan etmiş-netleştirmiş olduğun aramızdaki hukukla kazanmış durumdasın. Düşmanlıkta ve elbette doğana uygun davranmakta hürsün… ‘‘Avrupa’ya kaçmış, emperyalist ideolojik merkezlerin kontrolüne girmiş bu dönekler‘‘  derken, bu hak ve hürriyetini kullanmaktasın, kullanmaya başlamış olmaktasın…

Gerici saldırılarla hareketimize karşı açılan savaşa, karşı savaş yanıtımız zoruna gitmiş. Neden ki?! Kaypakkaya yoldaştan işe başlamayı salık verenlere, Kaypakkaya yoldaşın direnmediği ve o onuru hak etmediğini zırvalayanlara, Dersim’in ve Dersimlinin yıkışı ve asimilasyonunu Kaypakkaya yoldaşın Dersim’e gelmesine bağlayan ve devrimci savaşı tüm kötülüğün başı göstererek Kaypakkaya yoldaşı tek suçlu, devleti haklı gösterenlere, hareketimizin Dersim’den silinip atılmasına heves eden ve genel olarak tasfiye edilmesi için can hıraş çalışanlara, temin ettiğin belgeleri her tarafa yayınki herkes ve gençler bunların gerçek yüzünü görsün diyerek hareketimize karşı düşmanlıkta yeminli olanlara, burjuvazinin belgelerini servis ederek tahrifat yaratıp yoldaşlarımızı, değerlerimizi ve hareketimizi yıkmaya çalışanlara vb vs gerici güruha karşı açtığımız veya bu güruhça açılmış olan savaşa savaş açmamız neden zoruna gitmektedir? Yoksa bu güruhla bir bağın mı var?!?… Tahrif ve temin ettiğin belgelerin, dolayısıyla vazifenin boşa çıkmasından mı geriliyorsun? Saklasan da gerçek yüzün açığa çıkıyor; gerçekler inatçıdır…

‘‘Arkasına bıraktığı larvalar kemirgenleşerek emekçilerin sırtına bir kene gibi yapışmış, elli yıldır emekçilerin canından kanından besleniyorlar.‘‘ Aynı hürriyetini bu sözlerinle de kullanmaktasın, kullanmaktan sakınma… Ki, ‘‘elli yıldır emekçilerin canından kanından besleniyorlar‘‘ diyerek gerçek meramını açık ederek gizleyemiyorsun. Bu sözlerinle hareketimize düşmanlığını kusuyorsun. Öyle ya elli yıllık geçmişi olan hareketimizdir. Elli yıllık bir tarihle hiç bir birey veya kişi anlatılmaz, hareketimiz, tarihimiz anlatılır, anlaşılır. Açık veriyorsun Hulusi… Komünist devrimci görünmeye çalışıp tek tek yoldaşlarımızı hedef göstererek arkdan dolanmaya çalışsan da, içindeki gerçeklik dışa vuruyor. Gerçekler bu kadar inatçıdır…

‘‘Gerçek devrimciler ve komünistler ise emekçilerin yanında ve önünde bedel ödemeye devam ediyorlar…‘‘ Bununla kendini esasta kast ediyor, kendine paye çıkarıyorsun. Lakin bu gömlek sana bol gelir… Komünist ve devrimciler elli yıldır bedel ödüyor, ödemeye devam ediyor. Bu bedellere ve değerlere ihanet eden pozisyonunla onları ağzına alman kabul edilemez. Onların mücadelesi ve onurlu duruşlarını kendine manivela edemezsin. Saklanamazsın Hulusi saklanamazsın. Duygulara hitap ederek popülist söylemlere sığınarak kendini aklayamazsın… Elli yıldır emekçilerin kanını emiyorlar diyerek mücadele ederek bedel ödeyenlere saldırıyorsun. Sen bedel ödeyenleri ne hakla ağzına alıyorsun… Mücadele ve bedel ödemek nerede sen nerede…

Büyük bombayı şimdi patlatıyor Hulusi. Bakın ne diyor:

 ‘‘Aşağılık komplolarla yurt dışında ve Türkiye’de devrimcilikte ısrar eden ve direnenler ya tasfiye ediliyor ya da düşman sofralarına meze olarak sunuluyorlar. Bu konuda elimizde önemli bilgi ve belgeler bulunmaktadır…‘‘‘‘…

1. “…ve Türkiye‘de devrimcilikte ısrar eden ve direnenler ya tasfiye ediliyor ya da düşman sofralarına meze olarak sunuluyorlar‘‘ diyor Hulusi. Ve bu Kırımlı, biraz yukarıda (en azından kendisini de kastederek), gerçek devrimciler ve komünistler bedel ödemeye devam ediyor diyerek göğsünü gererek caka satıyordu. Peki, bu gerçek devrimci ve komünist ve bedel ödeyen bu devrimci Kırımlı neden düşmana meze edilmedi-edilmemiş-edilmiyor?! Neden? Devrimcilikte ısrar eden ve direnenler düşmana meze olarak sunulurken, Hulusi Kırım neden yapılmadı? Bir ayrıcalığı mı var? Bir garantisi mi var? Neden düşmana meze edilmedi? Ben tasfiye edildim diyecektir! Oysa, ‘‘… ya tasfiye edildiler, …‘‘ diyerek kendi durumunu kotarmaya çalışıyor. Ki, yaşanan tasfiyelerde gerçekte işin neresindedir bu da ayrı bir sorun…

2. Mücadele eden, bedel ödeyen, direnen gerçek devrimciler düşman tarafından şu veya bu biçimde etkisiz hale getirilerek, katledilerek, hapsedilerek vb vs tasfiye edildiler. Neden bu gerçek devrimci, bu bedel ödeyen gerçek devrimci Kırımlı neden düşman tarafından ciddiye alınmadı, neden hapse alınmadı, neden tehdit edilmedi, neden rahat bırakıldı, neden dokunulmadı ve onlarca yıldır nasıl hiç bir sorgu-hapis-işkence yüzü görmedi? Öyle ya her gerçek devrimci bedel ödedi! Sen neden ödemedin? Onlarca yıldır hür vatandaş olarak her sürecin dışında bir raht sürmenin sırrı nedir acaba?

3. Gerçek devrimcileri ve direnenleri tasfiye eden ya da devletin masalarına meze olarak sunanların, ‘‘Avrupa’ya kaçıp emperyalist ideolojik merkezlerin kontrolüne girmiş olan bu dönekler‘‘ olduğunu iddia ediyorsun. Peki bunlar sana neden iltimas geçtiler? Seni neden meze olarak sunmadılar? Bunlar ‘‘dönek ve kaçkın‘‘, bunlar ‘‘emperyalist ideolojik merkezlerin kontrolüne girmiş‘‘ olanlar; peki bu gibiler seni neden meze yapmadı, yapamadı?! Sen ki gerçek devrimci, direnişçi, bedel ödeyensin?!?

4. ‘‘Emperyalist ideolojik merkezlerin kontrolüne girmiş‘‘ olanların gerçek devrimcileri ve direnenleri ya tasfiye ettiğini ya da düşman masalarına meze olarak sunduklarını zırvalayarak; ‘‘Bu konuda elimizde önemli bilgi ve belgeler bulunmaktadır‘‘ diye eklemekte, şantaj ve komplo siyasetiyle kendine kalkan oluşturmaya çalışmakta, dokunulmazlık elde etmeye çalışmaktasın! Nafile…

5. Eğer zerre kadar dürüst isen veya idiysen bugüne kadar bu bilgi ve belgeleri neden açıklamadın? NEDEN? Devrimcileri ve direnenleri düşman masalarına meze olarak sunanları neden sakladın, neden korudun, neden açıklamadın? NEDEN? Ve neden şimdi şantaja başvurarak bunu kullanıyorsun? Durumun açığa çıkmasın diye mi? Üstüne gelinip gerçek yüzün deşifre edilmesin diye mi? Devrimcileri düşmana meze yapanları bildiğin halde hangi gerekçeyle bunları açıklamadın, bugüne kadar bekledin? Elinde koz ve şantaj aracı olarak bulundurup kendini korumak için mi?

6. Bu zırva iddianın da senin kadar yalan olduğu açıktır. Şayet böyle olmasaydı bugüne kadar açıklamış olurdun. Açıklamamış olsan bile bugün açıklardın, açıklarsın. Ne ki sen hala açıklamıyorsun ama şantaj malzemesi olarak kullanmayı tercih ediyorsun. Neden, çünkü korunmaya muhtaçsın. Durumun açığa çıkmasın diye çıkan sesleri bastırmaya dönük bir şantaj unsuru olarak elinde tutuyorsun. Tabi varsa. Ki, bizce bu zırva iddianın yalan üretiminin bir parçası olduğu aşikardır. Zira bugüne kadar saklayıp açıklamamanın hiç bir mantığı yoktur. Bugün ipliğin pazara çıkıyor ve tam da bu safhada bu şantajı kullanıyorsun. Ve eğer şantaj için kullandığın bir yalan üretim değilse, bugüne kadar saklayarak aynı suça iştirak etmiş durumdasın. Her vesileyle suçlusun.

7. Devrimcileri düşman masasına meze etmek dünyanın en aşağılık işi-kişiliğidir. Bu durumdan haberdar olduğun halde saklayıp açıklamaman aynı kirlilik içinde olduğun anlamına gelir. Tabi yalanının bir doğruluğu varsa…

8. Şimdi sana açık çağrı yapıyoruz: elindeki bilgi ve belgeleri yayınla! Yayınlamazsan kirli-karanlık kişiliğini tescillemiş olursun. Yalancı, komplocu, şantajcı kişiliğini teyit etmiş olursun… Neden yayınlamıyorsun, açıklamıyorsun? Kaygın ve amacın ne, aynı ilişkiler içinde misin? Açıklamamanın izah edilir mantıklı bir gerekçesi olamaz. Zira böylesi bir suç gizlenemez, her hangi bir gerekçeyle saklanmaz. Şantaj malzemesi olarak kullanılması ise aynı suç ortaklığının vesikasıdır.

9. Oruçoğlu ile ilgili yalan veya işkencecilerin ‘‘belge-bilgilerini‘‘ yayınlamakta sakınca görmedin, görmüyorsun. Tehmin ve tedarik etme pahasına ‘‘kullanışlı aptallara‘‘ servis ediyorsun… İyi de devrimcileri düşmana meze olarak sunanları neden saklıyor, açıklamıyorsun. Senin dosya hazırlayıp sunmakta yeteneğin gayet iyi, başarılı bir belgecisin, devlet geleneğinde de hayli gelişmiş bir metottur. Sende iyi beceriyorsun. Peki ortaya atıp kafa bulandırmayı amaçladığın bu belgelerini neden açıklamıyorsun?

10. Son bir soru daha. Peki Hulusi, sen bu belgelere nasıl ulaşıyorsun, nasıl elde ediyorsun? Nasıl bir olanağın, kanalın var ki, devletin elindeki bu gizli belge ve bilgilere ulaşabiliyorsun??? Mantıken devlet kendi bilgi kanallarını gizli tutar, gizler ve açığa çıkmasını istemez, istemeden de açığa çıkarmaz. Zira uzun süreli kullanmayı amaçlar bu kaynaklarını. Böyle olmasına karşın, devlet senden nasıl koruyamıyor bu gizli belge-bilgileri. Ki, sen ulaşabiliyorsun? Yoksa sen derin misin???

‘‘Gelin size bilgi vereyim, her şeyi açıklayayım, herkesi söyleyeyim‘‘ diyenleri ve ne yapmaya çalıştıklarını tecrübe ettik; atılan oltaları, oltalara takılan yemleri gördük, bildik, öğrendik. Düşmanın daha sinsi komplolarını acılarla deneyimleyerek geride bıraktık! Bundandır ki, komplolarla çökertilmedik ve biz kime düşman kime dost diyeceğimizi acı deneyimlerle öğrendik. Kime nasıl bir savaş açacağımızı da…

Şimdilik son sözümüz olsun, aynı potada yer alanların önüne küçümsenemez bir fırsat çıkmıştır. Kiminle yürüyeceklerine ve kimlerle aynı çuvalda kalacaklarına karar vermek için kaçırılmaması gereken ciddi bir dönemeçtir. Ya kirli-karanlık simalarla ortaklığı sindirerek aynı sofraya kaşık sallamaya devam edip sindirirler ya da yanılgılarını görerek duruşlarını düzeltirler. Tercih ve tasarruf hakkı bir kez daha ilgili muhataplarındır… 

Önceki İçerikNasıl Bir Gerilla, Nasıl Bir Milis Güne Cevap Verebilir?
Sonraki İçerikHalkın Günlüğü 20. sayısı çıktı!