“Ortadoğu da siyasal gelişmelere damgasını vuran Kürt devrimci dinamiğidir”

Diğer konu ise 7 Haziran sonrası yaşanan gelişmeler aslında öncesinde MGK tarafından alınan kararların uygulamaya konulmasıdır. Bundan sonra ne olacak? Bundan sonra mücadelenin geldiği aşama ki oradaki hendekler sadece barikat olarak ele alınamaz, orada verilen özgürlük mücadelesinin simgesidir, hiçbir şey olmamış gibi hareket edilip, geri adım atılamaz. Kürt Özgürlük Hareketi müttefik güçleriyle beraber mücadeleyi götürmek zorundadır. Başka çare yok, yeter pes ediyorum diyemezler ki devletin beklentisi de budur. Çok zor günler bizi bekliyor. Evet, hendek meselesinde çok sonuç alamayabiliriz ama neticede Kürt dinamiği, devrimci, özgürlük dinamiği hem ülke içinde hem Ortadoğu’da siyasal gelişmelere damgasını vurmaktadır. Bu durum, özellikle Rojava’da savunulan 3. yol meselesinde bir kırılma olmaz. Bu doğrultuda kaldıkları sürece demokrasiden, özgürlükten yana olan milyonların desteğini alacaklardır. Bunu daha iyi anlatmak, propaganda etmek lazım. Gelecek bizimdir evet ama bunun nasıl bizim olduğunu gösterme sorunuyla karşı karşıyayız. Özellikle şovenizmin zehirlediği Türk işçi, emekçilerini örgütlemek lazım. Daha iyi çalışmak, daha somut çalışmak lazım. 

 HABER MERKEZİ (21.03.2016)-Gazetemizin 118. Sayısında yayınlanan ve İbrahim Okçuoğlu ile gerçekleştirdiğimiz röportajın ikinci bölümünü okurlarımızla paylaşıyoruz.

 Halkın Günlüğü: Rojava meselesinde birebir saha itibari ile takip etme şansınız oldu, yazılarınız da çıktı bununla ilgili, ortaya çıkan tartışmalar, sonuçlar vs. hatta sol içinde de devrim mi değil mi tartışmaları yürütüldü, biraz da oradaki sıcak çatışma durumu ortadan kalktığı için inşa sürecine geçiş durumu var, bundan dolayı oradaki gelişmeleri daha iyi okuyabiliriz. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz Rojava’daki gelişmeleri?

 İbrahim Okçuoğlu: Şimdi o konuda devrim miydi, değil miydi o konuyu artık bir kenara bırakalım. Yani öyle kabul etsek de etmesek de orda eskisi gibi olmayan bir düzen kurmaya çalışıyorlar. Eskisinden farklı bir düzen kurmaya çalışıyorlar. Bunu mesela Alman MLPD var ya onlar önceleri çok şüpheli yaklaşıyorlardı, devrim midir, in midir, cin midir kabul etmiyorlardı. Şimdi devrim olduğunu kabul ediyorlar, gittiler gördüler çünkü. Orda benim gördüğüm şimdiye kadar burada var olan siyasal yapıyı değiştireceğiz, özerk yönetim şeklinde değiştireceğiz, tabandan demokrasi uygulayacağız. Bunu uyguluyorlar da, böyle devam ettireceğiz bu işi diyorlar. Orda yaşayan Kürt, Türk, Arap, Süryani yani kim varsa hepsi kendi benliği ile yaşamalıdır anlayışı ile hareket ediyorlar. Bu çok geniş bir demokrasidir, bundan daha iyi bir demokrasi olmaz. Demokrasi dediğin işte budur. Siyasal olarak onu bize gösterdiler, kurumları götürdüler, gezdik bu işin göstermelik olmadığı da anlaşılıyor. Hani şeyler vardır ya bir çiftliği gösterirler sana burası mükemmeldir, bunlar kurumları götürdüler ve gösterdiler. Onların en büyük eksikliği demeyelim de anlatamadıkları bugün içinde anlatamayacakları, bugün açısından uygulamayacakları sorunları, problemleri bulunmaktadır. Bu güzel, en demokratik sistemin ekonomik yapısı ne olacak? Bunun sınıfsal izahatı nedir? Bunları sorduğunuz zaman cevap pek alınamıyor. Cevap vermek istememelerinden değil, böylesi bir şeyle ilk kez karşılaşıyorlar çünkü. Yani sen kalkıyorsun bir düzeni orda değiştirmek istiyorsun. Orda mesela Afrin, Kobanê dolaylarında toprak ağaları varmış ama Cizre’de fazla yok, fakat tarlalar bölünmüş bizim Anadolu’daki tarlalar gibi yani mülkiyeti var insanların, köylülerin özel mülkiyeti var. Dolayısı ile orda toplumsal mülkiyetle özel mülkiyeti birleştirme konusunda büyük sorunlar var, toplumsal mülkiyet özel mülkiyeti dışlar. Özel mülkiyet durduğu şekliyle kalmaz. Özel mülkiyet ancak birini sömürmeye başladığında küçük mülkiyet olmaktan çıkar, sömürüye dayalı bir mülkiyet haline gelir. O zaman iktidar pay ister kaçınılmaz olarak saflaşma böyledir. Benim orda gördüğüm o zaman şimdi yazılarına da bakıyorum KCK’nin, Öcalan’ın vs. ekonomi nasıl olmalıdır, bu ikisini birleştirme sorunları vardır. Mesela o zaman orda bir kadın akademisi vardı Derik’te, onlarla konuştuk bize orda akademinin sorumlusu olan kadın arkadaş ‘Biz gittikçe toplumsal mülkiyeti hâkim kılmaya çalışıyoruz’ dedi. O zaman olur mesela bunu her tarafta anlatmalılar. Ama yazılara bakıyorsunuz resmi yazılara vs. böyle bir anlayış yok. Dolayısı ile Rojava’daki en büyük sorun toplumsal mülkiyetle özel mülkiyetin beraberliğini ekonomide örgütlemekte yatıyor. Bu ileride çok büyük sorunlar meydana getirebilir. Yani bugün uygulanan demokrasiyi farklı noktalara götürmek isteyen farklı güçler ne yapabilir özel mülkiyet temelinde yetişebilir onu görebiliyorlar mı görmüyorlar mı bilmiyorum.

 H.G: Güneyde daha karmaşık bir durum var. Hem Barzani üzerinden bir başkanlık krizi var, hem de ekonomik olarak kriz var ki kaç aydır peşmergelerin parasının dahi ödenmediği biliniyor. Galiba uzun yıllardan sonra Güney’de ilk kez grevler, eylemler  oldu. Merkezi hükümetle sorunlar yaşanıyor oradaki durum nedir?

İ.O: Ben Barzani’yi anlamıyorum vallahi. Petrolün, doğalgazın üstünde oturuyor ama Peşmergelerin parasını veremiyor. Gerçekten oradaki petrol geliri Türk burjuvazisinin elinde olsa tüm dünyaya kılıç sallar. Kesinlikle sallar. Çok zengin yani. Sen onu yönetmesini, idare etmesini bilmiyorsun ya da çok kaçırıyorlar abartıyorlar yani. Barzani’nin orda kalmasını istemiyorlar. Oradaki Kürt burjuvazisinin belli kesimleri gitmesini istiyor, PKK de istemiyor, biz de istemiyoruz, ama yerine koyacak alternatifimiz de yok onlar kendi aralarında bir şeyler yapıyorlar. ABD’nin eskiden olduğu gibi muhataplığı eskisi gibi değil, İran zaten istemiyor. Onu istememesinin nedeni çok farklı, Türkiye’ye yakın durduğundan kaynaklı istemiyor. Çok büyük bir sıkıntı var orda, bu durumda orayı destekleyen, ayakta tutan Türk burjuvazisidir. Çıkarlarından dolayı bunu yapmaktadır. Büyük ihtimalle de oradaki Barzani’nin bazı harcamalarını bunlar karşılamaktadırlar. Eskiden çuval çuval para veriyoruz diyorlardı Özal döneminde demek ki doğruymuş. Ama orda Barzani meselesi de Irak’taki gelişmelerden çok bağımsız değildir. Rusya’nın Suriye’ye girmesinden sonra istiyor ki bir an önce gelsin Rusya buraya da öyle yerleşsin, İran da tabi bunu istiyor. ABD’yi oradan çıkarmak ondan sonra da Irak’ın başına çullanacaklar tabi. Irak merkezi hükümeti Irak’ın parçalanma durumu var ya onu engellemiş olacaklar. Rusya jeopolitik olarak Suriye’den sonra Ortadoğu’nun daha merkezi bir yerine daha yerleşmiş olacak dolayısı ile ABD emperyalizmine karşı da saflarını daha da sıklaştırmış olacak. Yani ABD’nin Rusya’yı çevreleme stratejisini Ortadoğu’dan karşılamak istiyor bu karşılık devam eder gibi geliyor bana.

H.G: İran’a karşı uygulanan ABD merkezli ambargo kaldırıldı. Hemen akabinde de Çin ile İran, Rusya ile İran, Türkiye ile İran, birçok ülke ile İran arasında ekonomik anlaşmalar imzalandı. Bu durum dünya kamuoyunda İran’ın zaferi olarak ilan edildi. Buna dair ne söylemek istersiniz?

İ.O: İran’ın zaferi mi orasını bilmiyorum. Niye diyeceksin İran nükleer teknoloji ile ilgili bir takım planları, programları vardı bu anlaşmalardan dolayı istediği gibi yapamıyordu o zaman bu zafer olmaz. Amacından engellenmiş oldu İran. Ama öbür taraftan da bunun zafer olduğu konusunda dünya burjuvazisi özellikle pohpohlamaya çalışıyor. Buradan İran’ı yeniden Batı’ya kazanma amacı vardır burada da bir taşla birçok kuş vurma amacı vardır. Mesela bunlardan birisi Rusya-Çin ekseninden koparabilmek yatmaktadır. Batı eksenine çekebilmek. Bunu şunun için de yapıyorlar. Ortadoğu’da Türkiye’yi dengeleyebilme meselesi yani şimdi Türk burjuvazisinin bakmayın şimdi köşeye sıkışmışlık durumuna, adamlar salyalar akıtıyor, kendi kabuğunu kırmaya yönelik bir çabası var. Bunu sen gelip kafasına vurarak engelleyemezsin. O halde orda olan bir güçle engelleyebilirsin. Bu da İran’dır; Arabistan, İsrail vs. değildir. Onla engelleyebilirsin onun için İran’ı biraz ön plana çıkartıyorlar. Bir de İran 30-40 sene oldu Humeyni’den bu yana bakire toprak gibi oraya yatırımlar vs. yapılacak emperyalistlerin iştahları kabarıyor tabi. Orda pay kapma konusunda bu imkânlar da var ondan İran ön plana çıkartılıyor.

H.G: Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan önemli gelişmeler mevcut. Özellikle Batı Kürdistan gerçekliği Türk devletini oldukça rahatsız eden bir yerde duruyor. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini de dâhil ederek soralım, tüm bu yaşanan gelişmeleri nasıl okumak lazım?

İ.O: İki açıdan değerlendirmek lazım. Birincisi Ortadoğu’daki gelişmeler, ikincisi ise Türkiye’deki gelişmeler ki, bunlar iç içe meseleler. Suriye meselesi ilk patlak verdiği dönemde, Kürt sorunu oldukça belirleyici bir mesele olarak öne çıkıyordu. Sonradan emperyalistlerin buraya doğrudan müdahaleleri, özellikle Rusya’nın müdahaleleri göz önüne alınınca Kürt sorunu gölgede kaldı. Evet, bizler için halen oldukça önde olan bir meseledir fakat gelinen aşamada ikinci plana düşmüş durumda. Emperyalistler arası çıkar çatışması o kadar ön plana çıkmış durumdaki Kürt meselesi ancak bunların içinde, yedeğinde bir yer edinebiliyor. Misal Cenevre Görüşmeleri’ne Kürtlerin direkt katılması gerekiyorken ABD ve Rusya engelliyor bunu. Neden? Çünkü Rojava’da gelişen sistemin büyüyüp, güçlenmesini istemiyorlar. Rojava’daki gelişmeleri, Rojava devrimini boğmak istiyorlar. Bugün Kürt ulusal mücadelesi Rojava bazında, Ortadoğu’da halkların kurtuluşunun, barış içerisinde nasıl bir arada yaşanacağını göstermiştir. Bunun yaygınlaşmasını istemiyorlar. ABD’de Rusya’da bunu istemiyor. Çünkü bunun yaygınlaşması, dünya halklarının benzeri örgütlenmelerinin güçlenmesi, yaygınlaşmasına vesile olacaktır.

Diğer konu ise 7 Haziran sonrası yaşanan gelişmeler aslında öncesinde MGK tarafından alınan kararların uygulamaya konulmasıdır. Bundan sonra ne olacak? Bundan sonra mücadelenin geldiği aşama ki oradaki hendekler sadece barikat olarak ele alınamaz, orada verilen özgürlük mücadelesinin simgesidir, hiçbir şey olmamış gibi hareket edilip, geri adım atılamaz. Kürt Özgürlük Hareketi müttefik güçleriyle beraber mücadeleyi götürmek zorundadır. Başka çare yok, yeter pes ediyorum diyemezler ki devletin beklentisi de budur. Çok zor günler bizi bekliyor. Evet, hendek meselesinde çok sonuç alamayabiliriz ama neticede Kürt dinamiği, devrimci, özgürlük dinamiği hem ülke içinde hem Ortadoğu’da siyasal gelişmelere damgasını vurmaktadır. Bu durum, özellikle Rojava’da savunulan 3. yol meselesinde bir kırılma olmaz. Bu doğrultuda kaldıkları sürece demokrasiden, özgürlükten yana olan milyonların desteğini alacaklardır. Bunu daha iyi anlatmak, propaganda etmek lazım. Gelecek bizimdir evet ama bunun nasıl bizim olduğunu gösterme sorunuyla karşı karşıyayız. Özellikle şovenizmin zehirlediği Türk işçi, emekçilerini örgütlemek lazım. Daha iyi çalışmak, daha somut çalışmak lazım. 

 

 


Önceki İçerikYeni Paradigma ve Said Nursi
Sonraki İçerikBodrumdaki yaralıları katleden Erdoğan/AKP iktidarı mı yoksa “derin devlet” mi?