Özgürlük ve tutsaklık ikileminde devrimci kişilik/Bakış Can

Devrimci fikir ve eylemini geri kaygılara feda eden, geri ilişki ve çıkarlar uğruna doğrudan taviz veren birey dürüst ve devrimci olamaz! Doğruda, kolektifte ve devrimde tereddütsüzce birleşmeyi benimseyen kişilik saygın ve devrimci olmayı hak eden kişiliktir. Gericiliğin köhne zincirlerini parçalamaya yakınında ve içinde bağdaş kuran geri halkaları parçalayarak başla!

HABER MERKEZİ(18.07.2017)-Bağımsız ve özgür olmak yaratıcılıkken; bağımlılık, kölelik ve tutsaklığın her türlüsü ise kötü ve köhnedir.  Özgürlük sonsuz bir gelişme dinamiği iken, özgürlüğün tersi olan her hâl ise insanı köreltip gelişmeyi köstekleyen ölümcül bir prangadır.  Köhnedir. Bundandır ki, insanın özgürlüğü paha biçilmez değerdedir, güzeldir. Özgürlük ya da köleliğin insan yaşamında temel bir sorun olması tamamen anlaşılırken, insanın özgürlük ve özgürleşme mücadelesi bu zeminde emsalsiz bir tutkudur ve bu tutku tarihi ilerleten dinamiğin temelidir.

Esaret ile özgürlük arasındaki ilişkisi sadece karşı-devrimci egemen sınıfların iktidarlarını sürdürme veya gerici çıkarlarını koruma amacıyla başvurduğu zor ve şiddet eksenli yoksul kitlelerin ve devrimci güçlerin esaret ve tutsaklık altına alınması biçimiyle sınırlı değildir. Gerici hâkim sınıfların başvurduğu köleleştirme, tutsak etme, esaret altına alma eylemi zor ve şiddet muhtevası itibarıyla son derece tahripkâr ve ağırdır. Fakat daha da sinsi olan diğer tahakküm ve esaret ilişkisi de en az egemen sınıfınki kadar tahripkâr ve köhnedir. Bu bağımlılık, tahakküm ya da kölelik biçimi esasta ideolojik, kültürel alanda “dost” insanlar ya da ortak yaşam ve mücadeleyi paylaşan yoldaşlar arasında gündeme gelir. Yoldaşlar arasında sorumlu ile sorumlu olmayan arasında, bilgili olanla az bilgili olan arasında, tecrübeli olan ile az tecrübeli olan arasında, erkek ile kadın arasında olmak üzere bu egemenlik ilişkisi çok farklı biçimlerde görülür. Bu baskı veya egemenlik ilişkisinde, sistemin erkek egemen zihniyetten beslenme itibarıyla kadının aleyhine erkeğin lehine olduğu da ekseri bir doğrudur. Lakin hangi biçim ve gerekçede ifade bulursa bulsun bu egemenlik ve baskın olma durumu devrimci kişiliğin ve devrimciliğin doğasına aykırıdır, geri ve yozdur. Gerileten, köleleştirendir… Dolayısıyla her biçimiyle mutlak biçimde yıkılması gerekendir.

Devrimci düşünce, verili durumu mütalaa edip sorgulayarak düşüncesini zorunlulukları kavrayarak eyleme döken ve fikirlerini tesir altına kalmadan özgürce ifade eden, doğru-yanlış ayrımında bağımsız fikrine göre tavır belirleyen, fikir ve eyleminde kişisel ve bencil ilişkilerin etkisinde kalmadan özgür davranan, kolektifin çıkarlarını dar bencil çıkarlara feda etmeyen, her türlü korku ve egemenliğe karşı koyan, siyasi ilişkilerini dostluk-arkadaşlık zeminindeki ilişkilerin önünde tutan veya bunları birbirine karıştırmadan siyasi ilişkiyi esas alan tutumdur. Devrimci kişiliğin vazgeçilmez tutumu insanın insan üzerindeki her türlü baskısını reddetmektir. Bu baskı ve tahakküme karşı çıkmayanlar gerçek manada ya da gerçek nitelikte devrimci olamazlar. Gerici egemenliğe karşı tam bir mücadele yürütemezler. Zira yanı başındaki gerici egemenliğe ve egemenlik ilişkisine karşı mücadele edemeyenler egemen sınıfların şiddet eksenli ağır tahakkümüne karşı mücadele cüretine yeterince sahip olamazlar.  Nitekim egemenlik ilişkisini yıkmamış ve siyasi ilişkiler ile dostluk ilişkilerini siyasi ilişki esasına göre doğru orantılı olarak kuramamış, bağımsız ve özgür kişilikte yetersiz kalarak tesir altında kalan zayıf kişiliklerin devrimci mücadeleden trajik biçimde koptuklarına sıklıkla rastlanmaktadır. Duygusal ilişkide erkeğin girdiği her olumsuz tavır ve sürecin istisnalar hariç genellikle kadın tarafından takip edildiği ya da kadının girdiği olumsuz tavra bağlı olarak erkeğin de aynı tavra girdiği neredeyse değişmeyen geleneksel bir davranış biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu geleneksel tutumun duygusal ilişki dışında arkadaşlık veya yoldaşlık ilişkilerinde de aynılıkla geçerli olması, siyasi ilişki biçiminin zayıflığı ve kafa-kol ilişkisinin esas alındığını gösterir. Bu ilişkide örgüt kültürü ve ahlakı dışında bir ilişkiden ve yabancılaşmaktan söz etmek mümkün olmakla birlikte, özgür ve bağımsız kişiliğin zayıflığı dolayımında devrimci kişiliğin zayıflığından da kesinlikle söz edilebilir, edilmelidir.

Bağımlı kişiliklerin özgüvenden yoksun, özgür ve egemen karaktere sahip olmayan durumu, bu kişiliklerin devrimci yaşamda başarılı olmamasının yanı sıra sosyal yaşamda da başarılı olmayacağı açıktır. Başarının yolu özgür olmak iken, başarısızlığın temeli ise tutsaklık ve esaret prangalarına boyun eğmektir. Bu kişilik son derece zayıf, geri ve sıradandır. Devrimci olmaktan da bir o kadar uzaktır. Devrimcileşmek için özgürleşmek, özgürleşmek için her türden tahakküme meydan okuyarak esaret zincirlerini kırmak şarttır. Tamamlanmamış bir kişilik olarak yaşamaktansa, özgür kişilik uğruna tereddütsüzce  “bedel” ödemek yeğdir.

Devrimci fikir ve eylemini geri kaygılara feda eden, geri ilişki ve çıkarlar uğruna doğrudan taviz veren birey dürüst ve devrimci olamaz! Doğruda, kolektifte ve devrimde tereddütsüzce birleşmeyi benimseyen kişilik saygın ve devrimci olmayı hak eden kişiliktir. Gericiliğin köhne zincirlerini parçalamaya yakınında ve içinde bağdaş kuran geri halkaları parçalayarak başla!

Önceki İçerikDevrimci çalışma ve işkencede direniş-1/Bedrettin Ufuktan
Sonraki İçerikDHF: Yasakları tanımıyoruz, Munzur’un coşkusuyla Dersim’e akalım!