Perspektif: Hangi sorunlar karşısında ‘birleşen’ hangi çelişkiler karşısında ‘kavgacı’ olmalıyız!

Dostlar ve halk kitleleriyle birleşme hedefine sahip olan bu uğurda çaba harcayanların öncelikle yoldaşlarıyla birleşmeyi başarması, birleşme yeteneğini göstermesi gerekir. Elbette bu birleşme sorunsuz olan şartlarda kolaydır ancak önemli olan sorunların olduğu zeminde bu birliği becerebilmek ya da bu şartlarda hoşgörülü olmayı başarmaktır. Karşı-devrimle mücadele ederken, bu mücadelenin en diri dinamikleri olan yoldaşlarımızı yakınımızdan uzaklaştırırsa kendimizi bu mücadelede yalnızlaştırmış oluruz

HABER MERKEZİ (08.10.2016) – Öncelikle; ”Bunca saldırı ve baskılar yaşanırken, olağanüstü hal ”yasallığı” altında sivil darbe yönetimiyle açık faşizm uygulanıp geniş halk kitleleri, devrimci sınıf güçleri, ezilen ulus ve azınlıklar ve ezilen inanç kesimleri terörize edilirken, siyasi parti eşbaşkanları ve milletvekillerinin zorla mahkemeye getirilmesi kararları şahsında olduğu gibi, tekçi tek adam sultası uğruna yürütülen tasfiye hareketinin tüm muhalif ve alternatif dirençlerin tasfiyesi yelpazesine oturup basına dönük politikalarda da sırıttığı gibi tüm toplumsal muhalefet susturulup tek tip toplum yaratılmak üzere pervasız bir baskı uygulanırken, yani ağır ve büyük bir faşist tehdit hüküm sürüp yaşamsal derecede kendisini dayatırken, bula bula bu başlığımı buldunuz yazmak için” denilebilir!

Sual edilen objektif gerçek elbette isabetle sual edilmesi gerekendir. Fakat kanaatimiz o ki, bu başlık ve benzeri başlıklarda konu ettiğimiz veya edeceğimiz sorunlar, sualde özetlenen faşist baskı saldırganlığına karşı ciddi bir direncin ve mücadelenin sergilenmesi için zorunlu görevler ya da sergilenmesi gereken mücadelenin başarısı için şarttır. İnancımız o ki, bizleri yavaşlatan veya zayıflatan hatalar(ımız)dan asgari düzeyde de olsa arınmadan ve bunları düzeltmeden ciddi bir siyasi iradenin ve mücadelenin ortaya konulması mümkün değildir. Sağlam ve sıkı bir donanım, amaçta olduğu gibi metotta da doğru halka yakalanmadan büyük bir direniş gösterme iddiası öznelciliği aşmaz. Kaldı ki, mücadelenin her cephesi, alanı, biçimi ve niteliğiyle bir bütün olup karşı karşıya konulamayacağı unutulmaz.

İkinci olarak; Başlıkta kullandığımız, sorun ya da çelişkiler karşısında ”birleşme” ifadesinden kastımız, iç  sorun ve çelişkilerimizde öteleyici tarz yerine, ikna-eğitim yöntemiyle onları kazanma esasına göre hareket etmektir. Sorun ve çelişkileri yok sayarak ya da onlarla mücadelesiz mutlak bir birlik içinde yaşamadan hiç bahsetmiyoruz. Her sorun ve çelişki zorunlu bir mücadele davetidir ve bu mücadele ideolojik zemininde tutulmak kaydıyla mutlak suretle yürütülmeli/yürütülmek durumundadır. Ancak, bu mücadele doğru yöntemlerle yürütülmek zorundadır. Başlığın yanlış anlamaya mahal vermemesi için yaptığımız bu kısa izahattan sonra, ilgili başlık altında ifade etmek istediklerimize geçebiliriz.

Çelişkinin doğru tespit edilmesi zorunludur

Her çelişki bir sorundur, belli bir sorunun varlığına objektif nedendir ve her halükarda bir soruna işarettir. Yani her çelişki nitel veya biçimsel bir durumu ifade eder, çelişkinin olduğu her yerde sorun var demektir. Çelişki yaşamdan, yaşam çelişkiden tecrit değildir. Her sorun ya da çelişki mutlaka bir çözüme muhtaçtır, bunun için de doğru çözüm metodunu talep eder veya somut çelişkiye has objektif çözüm yöntemiyle müdahale edilmesini gerektirir. Her çelişki kendine özgü somut çözüm yöntemlerini gereksir ve uygun metotlara ihtiyaç duyar. Ki, çelişki veya sorun istisnasız olarak her süreçte, her durum ve gelişmede, kısacası tüm yaşam alanlarında mutlak biçimde vardır. Ve bu, çelişkinin evrenselliği ya da çelişki yasası gereğidir; nesnel olup kaçınılmazdır. Dolayısıyla çelişkilerin çıplak gerçeğe uygun somut biçimde tespit edilmesi ve tespit edilen bu çelişkilerin objektif gerçeğe uygun çözüm yöntemlerinin tespit edilmesi temel mesele olarak belirleyici yerde durur.  Bunu ihmal eden veya bunda hataya düşen her öğe kendisine, dostlarına ve amaçlarına zarar vermekten kurtulamaz. Örneğin, içte kullanılan ideolojik mücadele boyutunda, yani özü doğru-yanlış mücadelesi olarak nitelenen iç mücadelede eğer politik mücadele metoduna düşülürse, bu metottan esasta yıkımdan başka bir sonuç çıkmaz. Zira, ikna-eğitim odaklı mücadele yerine, dağıtıcı ve yıkıcı tahripkar mücadele yürütülmüş olur. Bu, devrimci amaçlar güden her birey ve her yapı için kendisini zayıflatma ve hatta yıkmaktan öteye anlam taşımaz.

O halde çelişki veya sorunda olduğu gibi, bunlara bağlı çözüm ve mücadele yönteminde de seçici ve analitik olmak kadar, özensiz, savurgan ve hoyrat olmamak da şarttır. Şarttır çünkü, sorun veya çelişki doğru tespit edilmezse, doğru çözüm ve mücadele yöntemi de uygulanamaz. Bu da hatalı çözüm ve mücadele yöntemlerine düşmemize, dolayısıyla çelişkilerin niteliklerini aynılaştırmamıza ve dost-düşman ayrışımında hatalara düşmemize yol açar. Nihayetinde mücadelemiz amacı dışına taşıp zarar veren rotaya oturmuş olur. Burada sorun iyi niyet/kötü niyet meselesi değil, sorunlara yaklaşım ve sorunlarla mücadele yönteminde anlayış ve çizgi hatasına düşmektir. Amaç ne kadar temiz olursa olsun, eğer yöntem ve araç doğru değilse ya da amaca uygun değilse, başarısız olmak ve zarar vermek kaçınılmazdır. Amaç sorun ve çelişkilerin çözülmesi temelinde değiştirip dönüştürmek ve kazanarak birleşmek/birleştirmektir. İzlediğimiz mücadele ve çözüm yöntemi iknaya dayalı değiştirip kazanmayı ve birleştirmeyi/birleşmeyi sağlamıyorsa, amaca hizmet etmeyip ters/hatalı kulvarda ilerliyor demektir. Demek ki, ısrarla sorun ve çelişkilerin niteliğini doğru kavrayarak bunu içselleştirme ve buna paralel olarak çözüm yöntemlerini doğru tespit ederek uygulamak gerekmektedir.

Sorunlarla mücadelede doğru yönteme sahip olmak yaşamsal önemdedir

Tüm çelişkiler son tahlilde iki ana kategoriye ayrılırlar. Bir; uzlaşmaz olup çözümü zor ve şiddet yöntemine dayanan çelişkiler ve iki; uzlaşmaz olmayıp çözümü barışçıl olan veya şiddet yöntemlerini reddeden nitelikteki çelişkiler. Başka değişle, bir; halk arasındaki çelişkiler  ya da kendi aramızdaki çelişkiler ve iki; halk ile gerici egemenler veya bizle düşman arasındaki çelişkiler. Bizle düşman arasındaki çelişkiler sorunu ve buna dönük mücadele yöntemleri sorunu nispeten kolay bir alandır. Fakat kendi aramızdaki sorun ve bunlara dönük mücadele sorunu maalesef bu kadar pürüzsüz bir alan değil. Özünde bu sorun alanı da berraktır fakat pratik uygulama ve davranışta bu berraklık yerini bulanıklığa bırakıyor. Bunun sebebi esasta sorunlar karşısında bunalma, daralma,  kavrayış sorunu ve son tahlilde yabancılaşma zemininde ifade bulur. Sorunlar karşısında veya sorunların çözümü konusunda sergilenen acelecilik de önemli bir yaklaşım sorunu olarak öne çıkmaktadır. Acelecilik tutumu ise, istemlerimizi gerçeğin yerine koymak, dolayısıyla gerçekliği iyi okumamak ve öznelciliğe düşmek, son tahlilde ”erken zafer” anlayışı hatasından beslenir.

Doğru amaç ve hedeflere, hatta tamamen iyi niyete sahip olunsa da, eğer doğru yol-yöntem ve mücadele biçimi tespit edilmemiş ise, hedef ve amaçlara ulaşmak olası değildir. Tarihimiz buna iyi bir örnek olup ışık tutmaktadır. Sağ tehlike-sapmalar tespit ettik ama doğru yöntemlerle mücadele etmedik, bilakis sol yöntemlerle mücadele edip yıkıcı-dağıtıcı duruma düştük. Oysa amacımız, hedefimiz ve niyetimiz tamamen devrimciydi. Fakat bunun yetmediği açığa çıktı, çıkıyor. Yani, yöntemde veya mücadele metodu ve biçiminde doğru olanı yakalayamadığımız için tüm iyi niyet ve devrimci amacımıza karşın objektif olarak yıkıcı ve dağıtıcı rol oynadık. Kısacası, sağa karşı sol, sola karşı sağa saptığımız tespit edilmiş doğrudur ki, başarısızlıklarımızın temelinde yatan nedenlerden biri budur. Dolayısıyla ne sağ ne de sol çare değil, çare olan doğru yöntemi yakalamaktır. Tabi doğru amaç ve hedeflere, siyasi çizgiye bağlı olarak. Hareketimiz ‘’taktiğin stratejiyi kemirdiği’’ tespiti yaparken de bu gerçeğe işaret ediyordu. Ki bu tespitin derinlikli olarak kavranması elzemdir. Stratejimiz iyi (MLM) ama siyasetimiz hatalı (sol sekter) olduğundan, siyasetimiz doğru olan stratejimizin başarı sağlamasını engelledi. Demek ki, siyasetin, taktiğin yani yöntemin doğru olması belli şartlar altında belirleyicidir. Özetle, sorunlarla mücadelede doğru yönteme sahip olmak yaşamsal önemdedir.

Hatalı yoldaşlara karşı ikna edici, eğitici olmak durumundayız

Meydan okuyucu olmayı hüner kabul etmekteyiz ki, bunun eski-mahkum edilmiş tarz olduğu unutulmamalıdır. Meydan okuyucu olmaktan kastımız, iç sorunlarda, yoldaşlara veya kendimize dönük tartışmalarda bunu yapmaktır ve hatalı olan budur. Elbette düşmana karşı meydan okuyucu olacağız. Elbette ideolojik-siyasi çizgide meydan okuyucu olacağız. Fakat bu meydan okuma sınırı yaşanan her iç soruna, her hangi bir yoldaşı veya yoldaşların hataları, zaafları veya yetersizlikleri meselesine indirgenirse işte burada yöntemde (meydan okuyucu olmada) sorun var demektir. Eski alışkanlık veya sol sekter kültür (ki, bugün bunun izlerine rastlamak mümkün), mücadeleyi kavga olarak telakki ediyor, pratikte de buna uygun davranıyordu. Yoldaşlar arası sorunlarda, örgütsel sorun ve meselelerde, siyaset konularında veya her hangi bir başarısızlık ve hatalar karşısında genellikle cepheden mücadele ederek tam bir sığ sekterlik sergileniyor, kazanma, ikna etme, dönüştürme, gerçeğe uygun davranma ya da birleşme fikrine uygun hareket  etme esasta öteleniyordu. Bu hareketin tüm geçmiş çizgisi için mutlak değil ama yaygın ve egemen olan hatalı çizgi şahsında tamı tamına böyleydi. Sağ ve revizyonist mühürleri vurularak kadrolar uzaklaştırılıyor ya da uzaklaşma zorunda bırakılacak tarzda ideolojik ve örgütsel olarak dışlanıyordu. Kısacası büyük bir potansiyel ve birikim hatalı çizgiler nedeniyle çar-çur edilip dağıtıldı. Gittiğiniz her yerde eski maoist kadroyla, çalışanla vb karşılaşırsınız ki, büyük bir küskünler yığını da geride bırakan bu süreç özellikle 1996 ve sonrası daha derin bir tahribatla büyük mağdurlar kesimi yaratarak ortaya çıktı. Hareketimizin dinamiği adeta tırpanlandı, bunun ceremesini halada çekmektedir. Bu tarihi yeniden yaşamak, tarihi tekerrür ettirmek zorunda ve lüksünde değiliz. Mutlaka iç sorunlarda doğru mücadele yöntemlerini benimsemeli, münferit bazı pratikler şahsında da hareketimizin demokrasi ve adalet anlayışına mutlak suretle sadakat gösterilmelidir. Maalesef bugün cılız da olsa eski kötü-yıkıcı tarza meyil edilmekte, iç sorunlarda da hatalı yöntemlere savrulmaktadır.

Hareketimiz merkezi kararlarında, eskiden mimlenerek şaibeli-suçlu ilan edilip takip edilmeyerek ortada bırakılan bir dizi insan hakkında genel bir karar aldı. Hareketimiz bu insanların suçlarını kanıtlamadan, durumlarını araştırıp inceleyerek lehte-aleyhte netleştirmeden bu insanlar suçlu ve şaibeli değildirler demiştir. Bu derecede demokratik ve adil bir yaklaşıma rağmen, dostlar arası sorunlarda istisna da olsa bazı hataların gündeme gelmesi anlaşılır değildir. Bunlardan farklı nitelikteki ikinci hatalı yaklaşım iç sorunlar karşısındaki tutum ve izlenen yöntem ya da tarzdır. Bu tarz en uç örneği şahsında geri düşme tutumuyla kırılgan bir zemin olduğunu, ilerleten değil, zayıflatan olduğunu gösterdi. Buna rağmen hatalı yöntem bazında aynı kulvarda eğilim göstermek anlaşılır olamaz. Bu eğilim, söz ve beyanda tersini ifade etse de, objektif olarak hata kabul etmez ya da hataların hemen düzeltilmesini isteyen, bazen de dayatan katılıktadır. Oysa hata yapmak sadece birilerine has değildir. Sadece bazıları daha fazla ve büyük hatalar yaparlar. Ama son tahlilde herkes hata yapar. Hatalı yoldaşlara karşı ikna edici, eğitici olmak durumundayız. Elbette bu yaklaşım hatalar karşısında yaptırım hiç uygulanmaz demiyoruz. Fakat bu ölçüyü iyi tutturmamız lazım. Nerede yaptırım ve tüzük hükümleri devreye girer, nereye kadar yaptırım yöntemi değil, eleştiri vb yöntemi geçerli olur buna iyi karar vermek durumundayız. Daha da önemlisi, herkes hatalı görüşüne kapılmak tehlikeli bir noktadır. Kırılma tam da burada devreye girer.

Hata ve eksikler nedeniyle yoldaşlık ilişkileri deforme edilemez

Yoldaşlara karşı hoşgörülü olmak zorunlu değil, her şeyden önce tabii ve içsel bir davranıştır, yoldaşlık hukuku-bağı bunu gerektirir. Halk kitlelerini örgütlemeye çalışanların kendi yoldaşlarına karşı hoşgörülü olamaması düşünülemez. Hata, eksiklik veya olumsuzluklar vesilesiyle yoldaşlık ilişkilerini deforme etmek fevkalade yanlıştır. Hataların kolektif çaba ve eylemle giderilmesi tek çaredir. Bu kolektif hataları fazla olanı da az olanı da kapsar ve bunların hepsi birlikte hareket etmek durumundadır. Aksi halde gelişmek mümkün olmaz. Zira herkes hata yapar-yapmaktadır. Her hata yapanı dışlar veya ilişkilerimizi gevşetirsek, yanımızda bulunduracak insan bulamayız. ”Hiç bir şey iyi değil, hiç kimse işe yaramıyor” görüşü son derece yanılgılı olup terk edilmesi gerekendir.

Düşmana karşı kavgacı mizaca (üsluba veya teorik-pratik tarza…) sahip olmak, devrimci kişiliğin avantaj üstünlüğü ya da bu kişiliğe özel bir katkı olarak okunabilir. Eğer düşmana karşı esnek değil, keskin kavgacı iseniz güçlüsünüz ya da savaş tahtasında güç dengesini lehinize etkilersiniz. Kavgacı mizaca sahip kişinin siyasi mücadeledeki duruşu bu kavgacı özellikten dolayı daha keskin, hırçın ve dinamik olur. Düşmana karşı ılıman iklimde sevecen olmak zayıflık, hırçın iklimde kavgacı olmak ise her durumda yeğdir. Düşmanlık doğası tam da bu kavgacılığı talep eder, centilmenlik ise bu doğaya aykırıdır. Daha da önemlisi düşmanlar arası mücadelede centilmenlik yenilgiye, hırçın kavgacılık başarıya götürür. Çünkü sınıf düşmanlığı gibi köklü ve uzlaşmaz düşmanlık koşulları asla centilmenlik sahası değil, silahların dilinin geçerli olduğu ölümcül savaş sahasıdır. Bu sahada acımasız, hırçın ve kavgacı olmayanlar ya da centilmen olanlar yenilgiden kurtulamaz. Tersine, düşmanlar arası mücadele ve savaş şartlarında acımasız, kavgacı olanlar kazanır. Centilmenlik savaş sahasında veya siyasi açıdan uzlaşmacılıktır. Bundan ötürü savaşta centilmen değil, kavgacı olmak esastır. Dolayısıyla centilmenlik düşmanla mücadele ve savaş şartlarında geçerli değil, ama dostlar arasında mutlaka geçerlidir. Zira ‘’dostlarla uzlaşma, düşmanlarla kavga’’ doğru, gerekli ve zorunlu olandır.

Dostlar ve halk kitleleriyle birleşme hedefine sahip olan bu uğurda çaba harcayanların öncelikle yoldaşlarıyla birleşmeyi başarması, birleşme yeteneğini göstermesi gerekir. Elbette bu birleşme sorunsuz olan şartlarda kolaydır ancak önemli olan sorunların olduğu zeminde bu birliği becerebilmek ya da bu şartlarda hoşgörülü olmayı başarmaktır. İyi şartlarda herkes pozitif olmayı becerir ama önemli olan sorunlu koşullarda pozitif olabilmektir. Karşı-devrimle mücadele ederken, bu mücadelenin en diri dinamikleri olan yoldaşlarımızı yakınımızdan uzaklaştırırsa kendimizi bu mücadelede yalnızlaştırmış oluruz.

Bütün bunlara karşın, hatalı yoldaşlarla ciddi bir ideolojik mücadelenin yürütülmesi şarttır. Mücadele yöntemlerinin doğru olması üzerine yürüttüğümüz tartışma, hataların göz ardı edilmesi, hoş görülmesi veya eleştirilmemesi anlamına gelmez. Bilakis ideolojik mücadelede mola verilmeden yürünmelidir. Hatta ciddi hatalar gerektiği gibi ele alınarak, yaptırımlara kadar hukuk ve adalet anlayışı çerçevesinde tavırlar alınmalıdır. Ancak unutulmamalıdır ki, vereceğimiz cezada bile ceza mantığımız eğitip dönüştürmeye ve kazanmaya dayanır. Eğer bu amaca hizmet etmiyorsa o ceza anlayışı burjuvadır. Dolayısıyla ciddi ve hatta kronikleşmiş de olsa, yoldaşların hataları karşısında değiştirmeye dönük mücadele tutumundan vazgeçerek ilişkileri sınırlamak benimsenemez. 

 

Önceki İçerikHurşit Külter özel harekatçılardan nasıl kaçtığını anlattı
Sonraki İçerikFaşizmin topyekun savaş konsepti devrimci-muhalif basını susturamaz!