Proletarya ve ezilen halk sınıf ve katmanlarının politik iktidar mücadelesinde kuramsal eylem kılavuzu olan Marksist-Leninist-Maoist devrim teorisinin temel ilkelerinden biri, devrimin “kitlelerin eseri” olduğu tezidir. Devrimin niteliği ve stratejisi açısından biçim farklılıkları olsa da insanlık tarihinin gerçekliği olan sınıf mücadelesi sürecinde devrim, uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının ürünü olarak ele alınmalı, tarihsel olarak, ilerici sınıf ve ezilen yığınların şiddet yoluyla toplumsal çelişkileri çözme eylemi olarak kavranmalıdır. Bu yaklaşım, devrimin hangi zeminde, hangi sınıfsal ilişkiler içinde ve hangi kesimlerle yapılacağının toplumsal dinamiğini tayin eder.

Bu genel ele alışın somuttaki karşılığı, devrimin temel dinamiğinin kitleler olduğu gerçeğidir. Kapitalizm ve onun her bir coğrafyadaki hakim mülkiyet tarzının sömürdüğü, ezdiği işçi sınıfı ve emekçi kitleler, proleter devrimin yaratıcılarıdır. Ancak bir toplumsal gerçeklikte, siyasal iktidarı hedefleyen devrimin önder gücü olmadan, kitlelerin kendiliğinden-dağınık hareketi, devrim denen o köklü alt üst oluşu yaratamaz. Gerici egemen sınıfların, ekonomik-politik-askeri-hukuksal vb. alanlarda yarattığı kapsamlı örgütlenme ve zor aygıtları, ancak, proletarya ve müttefiklerinin örgütlü devrimci zoru ile parçalanabilir ve devrim, ancak kitleleri örgütlemiş bu önderlikle inşa edilebilir. Yani devrim “kitlelerin eseridir” doğru yaklaşımı ile kastedilen, “örgütlü kitlelerdir”. Lenin yoldaşın ifade ettiği gibi, “komünistlerin önderliğinde örgütlü yığın etkinliği olmadan kapitalizm yenilmez, komünizm kurulmaz”. Kitlelerin özneleşmediği, siyasal iktidar perspektifi ile komünist önderlikle bütünleşmediği, örgütlenmediği, örgütlü kitlelerin etkinliğinin olmadığı hiçbir siyasal hareket, devrim denen sonucu yaratmada başarılı olmaz. Bu sınıf mücadelesi tarihinin ortaya çıkardığı bir sentezdir.

Proletaryanın siyasal iktidar mücadelesinde, örgütlü kitlelerin tayin edici yönünü ifade ederken, kitle hareketlerinin kendiliğinden sürecini yadsıdığımız, ona ilerici bir rol biçmediğimiz anlamına gelmez. Proletarya ve emekçiler, ulusal/sosyal olarak ezilenler, ekonomik-demokratik-akademik-sosyal-inançsal-etnik-ulusal talepleri ekseninde, özgün örgütlülük ve taleplerle, yığınsal bir hareket geliştirirler. Sendikalar, işçi birlikleri, dernekler, kooperatifler, sivil kurumlar vb. araçları kullanarak, toplumsal talepler mücadele sahasında ifade edilebilmektedir. Devrimci ve komünist partisinin siyasal bir çizgide bu tür kurumları yaratması meselenin bir yanı olsa da bu tür araçlar, kitlelerin kendiliğinden hareketinin kurumları olarak ta oluşturulmakta, kitleler taleplerini bu araçlar üzerinden eyleme dökebilmektedir.

Ama proletarya ve ezilen emekçilerin mücadelesi, güncel taleplerle, reformlarla sınırlandırılacak bir mücadele değildir. Siyasal iktidar mücadelesi çizgisinde tüm toplumsal talepler birleştirilmeden, sömürü ve baskının iktisadi-siyasal merkezi olan burjuva egemenler sistemine son verilmeden, ezilen sınıf ve halk katmanlarının kurtuluşu mümkün değildir. Ezilen kitlelerin mücadele perspektifi anlamında, tamda bu kesitte, sendikalar, kooperatifler, dernekler vb. gibi kurumlar dışında, kitleleri politik iktidarı kuşatmaya seferber edecek politik partiye ihtiyaç vardır. Bu parti, proletarya ve ezilen emekçilerin öncü kurmayı, komünist partisidir.

Politik, siyasal, askeri, ideolojik, kültürel merkez ve önder olma rolü ile parti, işçi sınıf ve emekçi halk yığınlarının üzerinde gerici bir egemenlik-sömürü aygıtı olan burjuvaziye ve her türden gericiliğe karşı, proletarya ve emekçilerin mücadelesini örgütleme, vurulacak devrimci darbenin siyasal niteliğini ortaya koyma, genel devrim perspektifinin stratejik planlarını oluşturma, hareketin yükselme ve gerileme durumuna uygun taktikler belirleme, ajitasyon-propaganda da yığınlara sömürü ve baskının temel kaynaklarını gösterme, siyasal çalışmalarla yığınları her türlü hareket içinde aydınlatma ve yığınların eyleminin siyasal iktidar hedefi ile örgütleme göreviyle, komünist, devrimci rolünü yerine getirebilir. Parti-devrim ve yığınların ilişkisinde Lenin yoldaşın tarihsel perspektifi bu konuda açıktır. Proletaryanın der Lenin, “kendisi için sınıf durumuna gelmesi, ancak onun en ileri, en fedakâr, en cesur unsurlarının politik bir partide örgütlenmesi ve sınıfın Marksist teori ve felsefi materyalizm ile eğitimiyle mümkündür…Her gelecek partisinin ilk görevi, halk çoğunluğunu programının ve taktiğinin doğruluğuna inandırmaktır.”

Kitlelerle birleşme tayin edicidir

Devrim tarihsel birikimlerimizi, evrensel doğrularımızı ifade etmekle, keskin şiarlar haykırmakla tek başına gerçekleşemeyecektir. Devrim yapmak için yola çıkan her devrimci, her komünist, atılan sloganların, tarihsel birikimlerin, evrensel doğruların ruhunu pratikte örgütlemek zorundadır. Devrimin kitlelerin eseri olduğu temel perspektifimiz de bu devrimci ruhla kavranmalıdır.

Partimizin bütün pratik çalışmalarında doğru önderlik, kitlelerden kitlelere ilkesine uygun olmak zorundadır. …. Önderlik konusunda, doğru fikirler oluşturmak üzere kitlelerin fikirlerini almak, bunları derli toplu hale getirmek ve yine kitlelere gitmek, bu fikirlerde ısrar etmek ve onları derinliğine uygulamak, işte önderliğin temel yöntemi budur” Mao.

“Tarihin biricik itici gücü kitlelerdir”. Son derece sade ve açık bir tespittir. Kitleler devrim yolunda örgütlenip harekete geçirilmiyorsa, gerici egemenler sistemi ile aralarında var olan derin sınıfsal-sosyal çelişkiler zemininden hareketle, devrimci mücadele çizgisinde örgütlenemiyorsa, militan kitle çizgisine göre biriken öfke sisteme yönelmiyorsa ve kitleler bu mücadele içinde parti ile ileri düzeyde kurulan bağla özneleştirilmiyorsa, verilen devrimci savaşta yaratılan sonuçlar kalıcı olmaz, geçici olur. Komünist partinin, proletarya ve ezilen halkları kurtuluşa götürecek yegane güç olması ile, kitlelerin bilinçli dinamik rolünün KP’sinin niteliğini daha ileri düzeyde temsili, diyalektik bir ilişkidir. İkisi birbirinden koparılamaz, gelişimi parti-kitle çizgisindeki komünist nitelikle direk alakalıdır. Mao’nun önemle vurguladığı gibi, “Önder grup ne kadar faal olursa olsun, faaliyeti kitlelerin faaliyeti ile birleştirilmedikçe, bir avuç insanın verimsiz çabası olmaktan öteye gitmez.”

Siyasal iktidar mücadelesi sürdüren komünist partisinin, herhangi bir kadrosunun, üyesinin ve militanının, faal ve dinamik olması tek başına bir yeterlilik değildir. Önder grupların her faaliyeti, her dinamik süreci, partinin siyasal çizgisi ile yığınlarla birleştirilmelidir. Komünistlerin siyasal iktidar hedefi, ezilen yığınların köhnemiş gerici dünyadan kurtuluş mücadelesidir. Bu kapsamlı hedef, gerçek sahipleri olan kitlelere dönük sürdürülmez ise, uygun araçlarla kitlelerin içinde bir dinamizm haline getirilmez ise, kitleler, kendi davasıyla ve davasına önderlik eden öncü kurmay ile birleşemez ve bu bir kitle çizgisi olarak sürekli sürdürülmezse, kitle-parti ilişkisinde derin yabancılaşmalar yaratır. Dahası kitlelerden kopan bir partide yozlaşma ve çürüme olur, burjuva anlayışların hakim olduğu bir yapıya dönüşür.

Gerek devrim öncesi ve gerekse de siyasal iktidarın alındığı devrim sonrası süreç açısından, kitlelerle birleşme meselesi tayin edicidir. Devrimi gerçekleştirmek ve sürdürmek, devrimci çizgide özneleşmiş kitlelerin eseri olacaktır. Her iki durumda da belirleyici olan komünist parti ve çizgisidir. KP’si, doğru bir siyasal çizgi izlediğinde başarıya, yanlış bir siyasal çizgi izlediğinde başarısızlık yaratır. Kitlelerden koparak bürokratlaşan parti, bu çizgiyi sistemli hale getirdiği bir koşulda, MLM biliminden sapması, revizyonizme ve son tahlilde burjuva saflara dahil olması kaçınılmaz olur. Özenle üstünde durduğumuz nokta şudur. Gerek devrim öncesi ve gerek devrim sonrası, komünist partisi, yığınlardan koparsa, toplumsal değişim ve dönüşüme önderlik yapamaz. Ki değişim ve dönüşüme, MLM ilkeler ışığında öncülük yapamayan bir parti de komünist niteliğini yitirir. Çünkü Komünist parti, işçi sınıfı ve ezilen halkların kurtuluş ihtiyacı için ortaya çıkmış ve dolayısıyla bu ihtiyacı karşılayacak ideolojik-politik ve örgütsel kapasiteye sahip oldukları oranda komünist niteliğini korur. Daha net ifade ile, devrim mücadelesi ve devrimci iktidarlar, bir avuç KP üyesi ve kadrolarının iktidarı değil, proletarya ve ezilen emekçilerin iktidarıdır.

Kitlelerden öğrenmek, kitlelerin içinde kök salmakla olur!

Bu anlamıyla, proleter devrimi gerçekleştirmek ve sürdürmekte, yığınların direk katılımı ile sağlanabilir. KP’nin her kadro ve üyesi, militan ve aktivisti, kitlelerin bu yaratıcı gücünü ortaya çıkarıp, doğru bir siyasal çizgide örgütlemekle görevlidir. Bu görev ilk başta, halkın öğrencisi olmak gibi bir bakış açısına sahip olmayı gerektirir. Yığınların nabzı, yığınların içinde yer alındığı anda hissedilir, anlaşılır, bir siyasal kavrayışa dönüştürülür. Partinin her örgütlenmesinin kitlelere taşınması, kitlelerin aktif katılımı ile siyasal hedeflerin kavranması/kavratılması, parti örgütlenmesi dışında her kitle hareketinde kitlelerle yan yana olunması, önderlik rolünün gereğidir.

Mao yoldaşın vurguladığı gibi, “kitlelerle gerçekten birleşmiş ve kaynaşmış bir önder grup, kitlelerden kopuk bir şekilde değil, ancak kitle mücadelesi içinde oluşabilir.” Yani partinin doğru kitle çizgisi, yalnızca kitleleri örgütlemenin yöntem ve araçlarında güçlü bir zemin değil, aynı zamanda partinin de daha ileri düzeyde MLM ilkeler ışığında sağlamlaşmasının temelidir. Bir parti ve onun kadro-üye ve militanlarının, hatalı yanlardan arınmalarının en etkili yolu, doğru bir kitle çizgisi ile devrimci savaşı örgütlemek olduğunu unutmayalım.

“Kitlelerden kitlelere”ilkesini teorik olarak savunmak yetmiyor. Bu MLM ilkenin ne kadar kavrandığı, devrimci savaşın her tarihsel kesitinde devrimci kitle çizgisini uygulamakta hatalı olan yanlarımızı sürekli sorgulamayı da gerektirmektedir. Halktan ve kitlelerden ne kadar öğreniyoruz. Kitlelerin eleştirilerini ne kadar dikkate alıyoruz. Dahası, komünist partisinin nefes boruları olan kitlelerle ilişkilenmede, eleştiri ve önerilerini almada, partinin örgütsel kurumlarını ne kadar çizgiye uygun konumlandırıyoruz. Partinin kararlarını, stratejik ve taktik politikalarını, kitlelere, örgüte taşırken, komünist kitle çizgisini ne kadar dinamik uygulayabiliyoruz. Bütün bunlar, devrimci mücadele sürecinde, parti içi ideolojik mücadele, eleştiri özeleştiri, demokratik merkeziyetçilik vb. gibi örgütsel ilkelerimiz gibi, sürekli sorgulamamız ve daha dinamik örgütlememiz gereken hususlardır.

Devrimci mücadeleye önderlik, stratejik ve taktik politikaya göre, her süreci kararlaştırmak ve kararlara uygun savaşı örgütlemekle sağlanır. Herhangi bir sürece dair kararlar alırken, sadece kendi bilincimizi ve dar örgütsel gücümüzü göz önüne alırsak, bu sol sekter, sadece kitlelerin güncel taleplerini ve geri kesimini göz önüne alırsak, kitle kuyrukçusu, sağ uzlaşmacı oluruz. Her iki ele alış, devrimi ilerletmez. Ne kitlelerin fikirlerini, güncel taleplerini küçümseyen-es geçen “ben merkezci” bir çizgide olacağız ne de kitlelerin gerek siyasal iktidar mücadelesi açısından gerekse de devrimci savaşın yasaları açısından var olan “geri” konumunun esiri olacağız.

Maoistlerin çizgisi bu konuda tarihsel deneyimlerle berraktır. “Kitlelerin fikirlerini (dağınık ve sistemleşmemiş) almak ve onları derli toplu hale getirmek (onları inceleyerek derli toplu ve sistemli fikirler haline getirmek), ondan sonra yeniden kitlelere gitmek ve kitleler bunları kendi fikirleri olarak benimseyene, onlara sıkı sıkıya sarılana ve onları eyleme dönüştürene kadar bu fikirleri yaymak, açıklamak ve bu fikirlerin doğruluğunu bizzat kitleler içinde sınamak. Sonra kitlelerin fikirlerini alıp bir kez daha derli toplu hale getirmek, yeniden kitlelere gitmek ve böylece ısrarla bu fikirlerin uygulanmasını sağlamak. Böylece fikirlerin her defasında daha doğru, daha canlı ve zengin bir hale geldiği sonsuz bir helezon içinde bir daha, bir daha tekrarlamak. İşte Marksist bilgi teorisi budur” (Mao)

Her devrimci savaş aracının uygun örgütlenmesi ile, bu, kitlelerin doğru fikirlerinin, partinin tüm örgütlenmelerinde iradi bir devrimci güç haline getirmek demektir. Bu, devrimci mücadelenin her kesitinde, kitlelerin yaratıcı devasa gücünü, devrimci bir irade olarak örgütlemek demektir. Bu, doğru fikirlerin beslendiği kaynak olan pratiğin, doğru teorik kuramsal bilinçle icra edilmesi demektir. Teori-pratik diyalektik ilişkisinde, devrimci ilerleme demektir. Son tahlilde, kitlelerden öğrenmek ve onlara önderlik yapmak açısından tayin edici olan, kitleler denen verimli toprak içinde, kök salmak, gerici iktidarların hayat damarlarını kesmek ve devrimci savaşı kitlelerle büyütmek demektir. Unutulmamalı ki, kitle ilişkisi ve kitlelere yaklaşımımızda olası tüm eksiklikler, düşman sınıfların değirmenine su taşımaktadır.

Komünistlerin halkla ilişkileri, onları devrimci mücadelede özne yapma temeline dayanır. Halk içinde birçok hatalı fikirle mücadele kapsamında, kitlelere devrimci fikirleri taşıma, kitleleri örgütleme ve daha ileri düzeyde birleşme diyalektiğinde işler bu süreç. Kitlelerin dağınık olan fikirlerini sistemli hale getirmek gibi, yanlış fikirlerle mücadelede biricik yöntem ideolojiktir. Yani ikna ve eğitime dayalı barışçıl yöntemdir. Kitlelerin geri yanları ile mücadele ederken, olumlu yanlarıyla birleşmek, kitleleri ileri düzeydeki bu birleşme çizgisinde mücadeleye katmak, önderlik rolünün zorunluluğudur. Düzey ne olursa olsun, her örgütlü birey, MLM kitle çizgimizle süreci örgütlemekle mükelleftir. Tüm devrimci saflarda, mücadele alanlarında militan bir kitle çizgisini devrimci savaş açısından bir gereklilik olarak görmektedir. Ama militan bir kitle çizgisinin nasıl yaratılacağı sorusunun cevabı, MLM kitle çizgisinin uygulanıp uygulanmadığı ile direk alakalıdır. Önderlik kurumlarının sürecine katılımı aktif sağlanmış, kendi davalarında özneleşmiş, toplumsal tüm sorunları politik olarak merkezileştirilmiş ve eyleme geçirilmiş, yaklaşım, ilişki tarzında burjuva tarzdan arındırılmış bir kitle çizgisi ile kitleler kendi davalarına daha ileri düzeyde sahip çıkar ve her sürece uygun militan duruşunu ortaya koyar. Ama kurtuluşunun kurmayı olan komünist partisinden yabancılaşmış bir kitle, yaratıcı- militan ruhunu, siyasal mücadelede ortaya koymaz.

Devrimci zor kitleler üzerinde tahakküm aracı değil, kitlelerin aktif katılımıyla oluşturulan stratejik bir araçtır

Küçük burjuva-fokocu anlayışlar, “silahlar patladı mı halk peşinden gelir. Güç olma ekseninde oluşturduğun otoritenin korkusu, halk kitlelerini peşinden sürükler” biçiminde kitle çizgisini formüle edebilmektedirler. Bu anlayış, devrimin proletarya ve geniş halk yığınlarının eseri olduğunu kavramayan bir anlayıştır. Bu dar, kendi bilinciyle sınırlı bakış açısı, kitlelerin devrimci yaratıcılığını harekete geçiremez. Devrimci zor (silahlı mücadele), karşı devrim aygıtlarını dağıtan, zayıflatan ve nihayetinde devrimci şiddetle yıkan ve yeni bir dünya yaratma perspektifi ile devrimcidir. Devrimci zor, devrimin temel dinamikleri olan kitleler üzerinde bir tahakküm aracı değil, kitlelerin aktif katılımı ile inşa edilen stratejik bir araçtır. Kitleler devrime, korku ve sindirme ile seferber edilemez. Kurtuluş davalarına ikna edilerek seferber edilir. Devrimci savaşın temel gücü kitlelerdir. Ve komünistler” esasta kendi gücüne güvenirler” denilirken, bu güç kitlelerdir. Kitlelere güvenin yerine, devrimci savaşın stratejik-taktik politika ve araçlarını, amaç haline getirmek, komünist çizgiden sapmadır, fokocu-bürokratik tarzdır. Devrimci savaşın tüm araçları gibi, devrimci zor da kitlelerden gücünü alır. Kitlelerin sahiplenmediği, gelişimini aktif olarak desteklemediği hiçbir devrimci zor aracı, başarıya ulaşamaz.

Unutulmamalı ki; devrimci savaşın tüm kurumsal araçlarına doğru bir önderlik çizgisi, ancak ve ancak ideolojik ve siyasal olarak MLM bilimini öğrenmek ve bunu somut duruma uyarlamakla yaratılır. Büyük düşünmek, öncü kurmayı daha büyük görevlere hazırlamak, stratejik merkezi görevleri başarı ile yerine getirmek, anında taktikler üreterek stratejik mücadeleyi beslemek için, tüm örgütsel bileşenle ve yığınlarla birleşmek, onları devrimci mücadelede özneleştirmek şarttır.

Komünist partisinde, fikirler aşağıdan yukarıya demokratik yöntemlerle merkezileşir, kararlar yukardan aşağıya, merkezi yöntemle eylem ve harekete yön verir. Kuşkusuz, partinin alt kademeleri veya sempatizanlar, alınan kararları kavramamış veya kararları uygulamakta yetersiz davranıyorlarsa, buradaki olumsuzluğu esasta alt kademelerde aramak, bilimsel değildir. Bir yerde kararlar uygulanmıyor ya da kavranmıyorsa ya belirlenen taktik siyaset yanlıştır ya da söz konusu kararlar, demokratik merkeziyetçilik ilkesi işleyişinde yeterince örgüte kavratılmamıştır. Yani herhangi politik sürece ya da iç sürece dair kararların uygulanması ve yığınlara taşınması, önderlikte aşağı yönetici kurumların çalışma tarzıyla direk alakalıdır. Örgütsel işleyişten politik görevlere, kitle çizgisinden çalışma tarzına, eksikler yukardan aşağı belirlenen görev sorumlulukları esas alınarak, eksikler ve başarılar ortaya konur.

Bürokratizm, komünist partisi içinde yeşeren burjuva bir hastalıktır. Esas zeminin devrimci görevleri partinin tüm bileşenleri ve kitlelerle yerine getirmeme tarzıdır. Proletarya partisinin iç dinamizmini zayıflatan, aktivistlerin yaratıcılığını engelleyen, amir-memur çalışma biçimidir. Kolektif fikir üretme, çaba gösterme, disiplin ve denetlemeyi, bu çalışma biçimi ret eder. Devrimin görevlerini emir ve talimatlara ihale eder, eleştiri-özeleştiri silahını etkisizleştirir. Kolektif ruh yerine, bireysel, şefçi anlayışları benimser. Proletarya partisinin her neferinin başat görevi, gittiği her yerde örgütü oluşturmak ve örgütsel irade ile yığınlara gitmektir. Dar pratik içinde, bir kişi ne kadar efor sarf ederse etsin, ne kadar ben partinin kararlarını uyguluyorum diyorsa desin, kolektif örgüt aklı ile hareket etmiyorsa ve tüm çalışmaların merkezine, örgütsel hareket tarzını koymuyorsa, o pratik parti siyasetinden yoksun boş pratiktir.

Her kararın sınanma alanı, örgütsel mekanizmalarla kitlelerle birleşmiş devrimci faaliyettir. Ve bizler, kararlarımızı ileri düzeyde bir irade birliğiyle uygularken, kararların yanlışlığı yönünde devrimci kaygılarla gelen eleştirilere kayıtsız kalmayız. Ben merkezcilik ve bürokratizm, birbirini bütünleyen burjuva ideolojik hastalıklardır. Amir memur ilişkisi gibi, yanılmaz reçeteler misali kararları uygulamak, MLM kitle çizgisine terstir. Kararlar alınırken veya uygulanırken, gelen her eleştiri, dinlenmeye, dikkate alınmaya değerdir.

Kitlelerin muazzam yaratıcı gücünü devrimci politikalarla örgütlemek zorundayız

MLM örgütsel çizgi ile, ileri düzeyde sağlanan irade eylem birliği, doğru bir kitle çizgisi ile birleştiğinde, yığınları örgütlemek, harekete geçirmek, somut politika sorunudur. Komünistler, devrim için kitlelerle birleşirler, siyasal iktidar mücadelesi için kitleleri örgütletip ayağa kaldırırlar. Bu basitten karmaşığa, kitlelerin somut taleplerine dokunan politikalarla olanaklıdır. Kitleler, somut toplumsal çelişkilerin devrimci politika ile müdahale edilmesi ile örgütlenebilirler. Kitlelerin somut ekonomik-demokratik-akademik haklarına ilişkin üretilen her devrimci politika, onlarla temas kurmanın alanlarını yaratır. Devrimin genel stratejik planlamaları, günlük taktik politikalarla kitlelere indirilmezse, bu taktik politika üzerinden kitleler devrimin stratejik hedeflerine göre örgütlenmezse, stratejik hedefler bir slogan olmaktan öteye gitmez.

Güncel olarak ifade edecek olursak bugün, AKP-MHP faşist iktidar bloğu, koyu faşizm koşulları ile Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarını her yönlü kuşatmış durumdadır. Ama bu kuşatma, derinleşen toplumsal hoşnutsuzlukları büyütmüş ve fiili olarak ezilenlerin direnişleri ile sarsılmıştır. Ülke sathına yayılan işçi grevleri, memur, sağlıkçı, akademisyenlerin direnişleri, öğrenci ve aydınların güçlü itirazları, Kadın, LGBTİ+’lar, ekolojik çevre örgütlerinin eylemleri son yılların en ileri düzeyinde yaşanmaktadır. Bu direnişler, “TC” hakim sınıflarının siyasal sürecine önemli darbeler vurduğu kadar, devrimci ve komünistlere çok geniş bir örgütlenme, kitlelerle direnme sahası oluşturmaktadır. Özellikle işçi sınıfı merkezli direnişler ve grevler, proletarya sınıf hareketi açısından önemli avantajdır. Bu avantaj, doğru bir önderlik çizgisi ve ona direk dinamizm katan kitle çizgisi ile üretilecek devrimci politikalarla, proletaryanın devrimci savaşına kanalize edilebilinir.

Proletarya ve emekçi halkların kurtuluşu için, siyasal iktidarı zapt etmek için, halka dayanmak ve onun muazzam yaratıcı gücünü, devrimci politikalarla örgütlemek zorundayız. Halkın sorunlarına çözüm olarak üretilen her devrimci siyaset, halkın öfkesinin bir okyanus gibi hareket geçirecektir. Yeter ki komünistler, bu devasa okyanusun dalgaları olabilsinler.

Önceki İçerikEmperyalistlerin Bölgesel Paylaşım Savaşları, Dünyamızı Kan Gölüne Çevirmeye Devam Ediyor
Sonraki İçerikRüzgar Eken İktidar Bu Kez Fırtına Biçecek