‘’Radikal Demokrasi’’ Söylemi ve Devrimci Bakış

Neden ‘’devrim’’, ‘’siyasi iktidar’’ değil de, ‘’Radikal Demokrasi?’’ Bu sorun merak edilmesi gereken pratik bir muhasebe yoludur. Devrimden, sınıf savaşımından ve sınıf iktidarından kopmanın, geriye dönerek burjuva kapitalist sistemi onararak onu kutsamanın bilimsel sosyalizm teorisi ve sınıf siyasetiyle bir bağı olabilir mi? Kuşkusuz ki, hayır! Sınıf hareketi adına, sınıf devrimini tarihin örümceklenmiş raflarına kaldırıp,  köhnemiş gerici sınıf sistemini cilalayarak sunmanın devrimci açıdan bir değeri de, gerekçesi de olamaz. ‘’Radikal Demokrasi’’nin reformcu karakterden beslenen ideolojik yönelimi bunu yapmaktadır. Sınıf devrimi, iktidarı ve mücadelesinden geriye dönük gündeme gelen her yol ayrımı, nasıl şekerlenirse şekerlensin, isterse adına ‘’demokrasi’’ isterse ‘’radikal’’ ünü taksın özünde bir burjuva sapak olarak emperyalist gericiliğin neo-liberal politikalarla pompaladığı söylevleri tekrarlamaktadır

HABER MERKEZİ(17.02.2018)-Yeni kavram ve söylemlerin yozlaştırılmasına yoğun biçimde rastlanılan bir dönemden geçmekteyiz. Neo-liberal emperyalist stratejilerin tasfiyeci saldırısı sadece örgütsel tasfiyecilikle sınırlı kalmayan, esasta da ideolojik-teorik temelleri de dejenere ve tasfiye eden köklü bir saldırıdır. Bu sinsi saldırı salvolarında devrimci argümanların içini boşaltan yeni kavramların piyasaya bolca sürüldüğü, kelimenin tam anlamıyla bir kavram kargaşası ve teorik kaosun hedeflendiğine tanığız. Tabi ki, komünist ve devrimci hareket cephesinde de, belli ihtiyaçlar temelinde yaşanan arayışlar içinde bir dizi yeni kavram ve argüman geliştirildi. Bu zeminde geliştirilen yeni kavram ve argümanlar da bilimsel metotla ele alınıp değerlendirilmek durumundadır. Mutlak retçi ya da mutlak kabullenici tarzda önyargılı bir yaklaşıma sahip olamayız. Bilimsel kuşku ve temel ilkelerimiz ışığında nesnel olanı alıp olmayanı atmalıyız.

Kuşkusuz ki, bilimsel zeminde geliştirilen ve sınıflar mücadelesinde proletarya ve emekçi sınıfların eline burjuvaziye karşı mücadelede bir silah olarak verilen bütün kavram ve argümanları benimseyip geliştirmeli, yeni kavram, tespit ve argüman geliştirmekten imtina etmemeliyiz. Tersinden, proletarya ve emekçi sınıfların burjuvaziye karşı mücadelede kullandıkları etkili birer silah olan kavram ve argümanların yozlaştırılmasına da seçicilikle karşı çıkmalı, ilkelerimize bağlı kalıp ideolojik-teorik mücadeleyi küçümsemeden yürütmeliyiz. Özellikle sınıf mücadelesi ve bilimsel sosyalizm teorisinin sulandırılması amacıyla, gerek neo-liberal emperyalist stratejiler ve ideologları, gerekse de devrimci sınıf ve teorisi adına konuşan bilcümle post-marksist, gerekçeleri kadar çürük-eğreti olan bir dizi kavram/argüman üreterek bilimsel sosyalizm teorisine (ya da MLM bilimine) ideolojik-siyasi-felsefi-teorik alanda büyük bir savaş cephesi açtılar. Bunların malum kısmı MLM’ye toptan inkârcı yaklaşarak tükürüp atarken, diğer kısmı sınıf mücadelesi adına konuşmaktan özellikle imtina etmeyerek büyük bir kafa karışıklığı yaratamaya nail olmaktadırlar ki, ideolojik mücadelemizin en zorlu olduğu cephe de budur.  Yeni  kavramlar konusunda, kavramların fiyakalı ya da tumturaklı sözlerle alımlı hale getirilerek bu biçimsel özelliğine aldanan yaklaşımlar söz konusu iken, bu kavramları bilimsel sosyalizm teorisinin revize edilip sulandırılmasını bilinçli ve sinsi yaklaşımlarla amaçlayan saldırılar da söz konusudur. Bunlar arasında ayrım yapmakla birlikte, sinsi tasfiyeci arka plana sahip yönelimlere karşı siyasi olarak uyanık olmak durumundayız. Özcesi, kavramlar karşısında seçici davranıp belli bir hassasiyetin gösterilmesi gereklidir. Sınıf mücadelesinin sadece siyasi alanda değil, ideolojik-teorik cephe de dâhil üç cephede de yürütülmesi şarttır. Aksi halde sınıf mücadelesini düşmanları karşısında geliştirerek zafere taşımak düşünülemez.

Bütün bu bağlamlarda ‘’Radikal Demokrasi’’ argümanı üzerine tartışma yürütmek, devrimci bilincin bulanıklaştırılması ya da korunması adına faydalı, gerekli bir tartışmadır.

Tartışmaya ‘’Radikal Demokrasi’’nin ortaya çıkışı, tanımı üzerinde kısa bir giriş yaparak başlayalım. ‘’Radikal Demokrasi’’ kavramının mucidi, Post-Marksist ve hatta bunun kurucularından olan ideolojik-politik ‘’kuramcı’’ Arjantinli Ernesto Laclau’dur. Laclau, 1985 yılında eşi Chantal Mouffe ile birlikte yazdığı bir kitapta ‘’Radikal Demokrasi’’ kavramını ilk kez ortaya attılar.

‘’Radikal Demokrasi’’öz olarak Neo-Liberal politikalardan beslenen Post Marksist bir tezdir!

‘’Radikal Demokrasi’’ kavramının özünü deşifre etmek için, bu kavramın babası olan Laclau’nun tezlerini incelemek gereklidir. Şu kadarını söylemek yeterlidir ki, ‘’Radikal Demokrasi’’ tezi, öz itibarıyla Post-Marksist bir üretim olup, neo-liberal politikalardan beslenen bir tezdir. Emperyalist neo-liberal politikanın öğüdü ve temel felsefesi olan ‘’bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler’’ felsefesini, bu post-Marksist ideologlar ‘’Radikal Demokrasi’’ argümanıyla, ‘’bırakınız devleti elinde tutup yönetsinler, bırakınız sömürsünler…’’ biçiminde savunmaktadır. Zira ‘’Radikal Demokrasi’’ argümanı burjuva liberal politika ve demokrasiyi değiştirerek ‘’radikal Demokrasi’’ düzeyine çıkarmayı amaçlamakta ama bir sınıf devrimini öngörmemekte, dolayısıyla burjuva gerici devleti, sınıf egemenliğini sürdürmeyi öngörerek, son tahlilde kapitalist düzen ve sistemi tahkim ederek mükemmelleştirmeyi amaçlamaktadır. Bu yaklaşım, yine, neo-liberal strateji ve politikanın temel savunusu olan ve kapitalist sistemi baki sunarak, sınıf mücadelesinin anlamının kalmadığı, proletarya ve emekçi halk kitlelerinin siyasi iktidar mücadelesi iradesini kırmayı hedefleyen, ‘’tarihin sonu, sınıflar mücadelesinin tarihe karıştığı’’ safsatasını sinsice propaganda edip salık vermektedir. Böylece, sınıf mücadelesi ve devrimini tarihe gömen, burjuva kapitalist sistemi kutsayarak, reformculuğu aşmayıp burjuva düzeni ‘’Radikal Demokrasi’’ maharetiyle içten iyileştirme ile düzeltip mükemmelleştirmesini görev edinen, kapitalist sınıf egemenliği ve devletinin yıkılamayacağı safsatasıyla yoksul dünyayı ikna etmeye çalışarak alenen burjuva değirmenine su taşımaktadır. Kapitalist sistemi içten iyileştirme teori-eylemiyle kendisini sınırlayan, bunu amaçlaştıran Laclau ve ‘’Radikal Demokrasi’’si reformculuğun tipik bir temsilcisi durumundadır da. Proleter devrim veya sınıf devrimi ve iktidarını öngören, buna denk gelen mücadele metotları gibi konularda bir perspektif yoktur Laclau’nun tezleri ve ‘’Radikal Demokrasi’’ argümanında… Laclau’nun ‘’Radikal Demokrasi’’ argümanının özet bir muhtevası bunlarla açıklanabilir, bunları içermektedir. Bu anlamda ‘’Radikal Demokrasi’’ kavramı reformculuktan malul, post-modern burjuva liberal politikaların türevi post-Marksist akım olup, proleter devrimcilerin savunacağı bir argüman değildir, olamaz da…

Revizyonist erozyon ile kandaşı olan reformculuk  akımı sağ tasfiyeci burjuva ideolojik çizgiler olarak, bütün sağ tasfiyeci türevlerin dayandığı temel kaynak olmakla birlikte, günümüzde değişik format ve kılıflarla piyasaya sürülen post-marksizm gibi bütün sağ tasfiyeci burjuva ideolojik karşı-devrimci akımlar da aynı kaynaktan doğarlar veya bu kaynağın güncellenerek aktüelleştirilmesini ifade ederler. O halde, günümüzün burjuva ideolojik akım formatları ve MLM’ye ideolojik düşmanlık niteliğine sahip bütün sağ tasfiyeci akımlar ile emperyalist neo-liberal politikalara karşı mücadele özünde aynı mücadele temeline dayanır ve son tahlilde birdir. Hepsinin ortak paydası MLM düşmanı ideoloji ve politikalar olmasıdır. Hepsinin panzehiri de MLM’dir.

MLM’yi revize eden veya MLM çizgiyi tasfiye etmeye yönelen bütün sağ tasfiyeci ideolojik akımlar gibi, Reformculuk ile Marksizm(MLM) arasındaki temel fark da, son tahlilde ‘’devrim mi, reform mu?’’ sorusuna verilen yanıtla sabitlenir ki, bu yanıt doğrudan siyasi iktidar mücadelesi konusunda verilen yanıtı da açığa çıkarır. Reformculuk reformlar için mücadeleyi amaçlaştırırken, MLM devrimci çizgi reformlar uğruna mücadeleyi kabul etmekle birlikte, bu mücadeleyi siyasi iktidar mücadelesine tabi ele alırlar. Onu amaçlaştırmaz, bilakis siyasi iktidar uğruna mücadelede bir araç olarak kullanırlar

Bunlardan hareketle, teorik sosu ne olursa olsun, kaçıncı nesil ve jenerasyon olursa olsun, MLM düşmanı özü ve sağ tasfiyeci burjuva ideolojik dokusu gereği ‘’Radikal Demokrasi’’ kavramını reformculuktan bağımsız ele alamayız. ‘’Radikal Demokrasi’nin öğüdü de, reformlar uğruna mücadeledir ki bu mücadeleyi alenen amaçlaştırmaktadır.

Neden ‘’devrim’’, ‘’siyasi iktidar’’ değil de, ‘’Radikal Demokrasi?’’ Bu sorun merak edilmesi gereken pratik bir muhasebe yoludur. Devrimden, sınıf savaşımından ve sınıf iktidarından kopmanın, geriye dönerek burjuva kapitalist sistemi onararak onu kutsamanın bilimsel sosyalizm teorisi ve sınıf siyasetiyle bir bağı olabilir mi? Kuşkusuz ki, hayır! Sınıf hareketi adına, sınıf devrimini tarihin örümceklenmiş raflarına kaldırıp,  köhnemiş gerici sınıf sistemini cilalayarak sunmanın devrimci açıdan bir değeri de, gerekçesi de olamaz. ‘’Radikal Demokrasi’’nin reformcu karakterden beslenen ideolojik yönelimi bunu yapmaktadır. Sınıf devrimi, iktidarı ve mücadelesinden geriye dönük gündeme gelen her yol ayrımı, nasıl şekerlenirse şekerlensin, isterse adına ‘’demokrasi’’ isterse ‘’radikal’’ ünü taksın özünde bir burjuva sapak olarak emperyalist gericiliğin neo-liberal politikalarla pompaladığı söylevleri tekrarlamaktadır. Demokrasi bir ihtiyaçtır ama devrimin yerine konacak bir unsur değil, devrim ile kazanılacak bir unsurdur. Modern ve medeniyetçi tüm demokrasilerin özü barbarlık ve haydutluktur. Bugün burjuva çağdaş medeniyet ve modernitenin gerçek yüzü bütün kokuşmuşluğuyla çok daha çıplak biçimde teşhir olmuştur. Dolayısıyla ölünün hortlatılmaya çalışılması nafiledir! Bütün bu gelişmeler bizlere temel ilkelerimize sıkı sıkıya sarılmayı bir kez daha emrederken, ilkelerden kopmanın burjuva gerici dünyanın ideolojik-siyasi dehlizlerinde kaybolmanın kaçınılmaz olacağını göstermektedir.

‘’Radikal Demokrasi’’ tezinin ideolojik tesir yatağı: Kürt Ulusal Hareketi!

‘’Radikal Demokrasi’’ kavramı reformculuk kokan nefesine karşın etki göstererek belli bir karşılık bulmaktadır. Bu yankı coğrafyamızda da sahip bulmaktadır. Özellikle ulusal hareketin bu tesire girdiği görülmektedir. ‘’Demokratik Cumhuriyet’’ olarak formüle edilen yeni tasarım bunun izlerini açıkça taşımaktadır. ‘’TC’’ devletinin, Kürt ulusuna dönük ve genel anlamda reformlarla demokratikleştirilmesi projesi ve önerilen reformların gerçekleştirilmesi şartıyla da olsa, bir devrim olmaksızın veya devrime gerek olmaksızın ve elbette bağımsız Kürdistan tezinden vazgeçerek eşit demokratik koşullarda bir devlet içinde kardeşçe yaşamayı öngören yönelimle bu demokratikleşmenin mümkün olduğuna duyulan güven tam da ‘’Radikal Demokrasi’’ eksenidir. Evet, ‘’Radikal Demokrasi’’ zemininde veya yoluyla Türk hâkim sınıfları devletinin, bir devrime muhtaç olmadan veya devrime ihtiyaç olmadan köklü bir reform yoluyla köklü bir demokrasiye geçebileceği, milliyetçi şoven egemen Türk ulusu tekçi paradigmasından, ırkçı-faşist niteliğinden sıyrılabileceği, ezilen mazlum ulus ve azınlıklara, ezilen inanç ve cinsiyetlere, ezip sömürülenler ve bütün ötekileştirilenlere gerçek bir demokrasi tanıyıp uygulayacağına inanılmaktadır. Bu, en basitiyle gerici sınıfları, sermayeyi ve bunlarla ezilip sömürülen proletarya ve emekçi halklar arasındaki uzlaşmaz sınıf karşıtlığını yeterince anlamamaktır. Türk hâkim sınıfları veya burjuva kapitalist ve bilumum gerici egemen sınıflardan bunu beklemek açıkça sınıf bakış açısından ve devrimci fikirden yoksunluktur.  Bu değilse burjuvaziye kanan dört başı mamur saflıktır ki, ne siyasi tecrübe ve yaşanan süreçteki mücadele tarihi ve pratiği ne de düşmanın pratiklerle ispatlanmış karakteri bu saflığa olanak bırakmaz. Açık ki, ulusal hareket realitesinin bağrında taşıdığı ideolojik zayıflıklarla birlikte, özellikle bağımsız Kürdistan, ulusun kendi kaderini tayin hakkı gibi temel belirleyenlerden geriye doğru yaşanan ve sınıf niteliği, siyasi karakteri gerici faşist olan Türk hâkim sınıfları ile barış içinde birlikte yaşama eğimiyle derinleşen ideolojik kırılmadır, ‘’TC’’ devletinin gerçek manada demokratikleşebileceğini öngörmek. Aksi halde bağımsız Kürdistan perspektifinden, bağımsızlık hakkından geri adım atarak ‘’Demokratik Cumhuriyet’’ projesi kapsamında özerk ya da Konferatif statünün kabulü ile ‘’Radikal Demokrasi’’ eksenine girilmezdi.

Bu eksenle, tekçi-faşist paradigmada gedik açıldığı söylenebilir. Bu eksenle tekçi paradigma ‘’tek vatan, tek bayrak, dek devlet’’ biçiminde kabul edilip korunurken, ‘’tek millet’’ inkârcılığı geriletilerek gedik açılmış sayılır. Ne ki, ulusun varlığının kabul edilmesi hiçbir sorunu çözmüyor. Ulusun kendi kaderini tayin etme hakkının, yani bağımsızlık hakkının tanınması elzemdir. Ulusun varlığını kabul etmek ama ‘’vatan’’ denilen topraklarda devletine sahip olma hakkının tanınmaması, ulusal bayrağının tanınmaması, dahası ulusun egemen ulusa bağlı ve ona tabi tutularak iradesinin yok sayılması vb. Kürt ulusu adına hiçbir şeyin özünde değişmediği anlamına gelir.

Tekçi paradigmada açılan gedik elbette bir ilerlemedir ama yetmez. Meselenin-ulusal meselenin çözümü açısından bir değer taşımaz. İyimser düşünerek söylersek, ‘’Radikal Demokrasi’’ uygulansa-egemen kılınsa bile, Türk hâkim sınıflarının egemenlik ve tahakkümü, ulusal imtiyaz ve üstünlüğü, devlete sahip olup ezip sömürmesi vb. değişmezken, bunların şartları daha da iyileştirilmiş olmaktan ileri gitmez. Ulus ve azınlıklar üzerindeki milli baskı, üstünlük ve imtiyazlar Türk hâkim sınıfları adına korunmuş olup devam eder…

Peki, bu tekçilikte gedikler açmak yeğ midir? Elbette! Reformlar uğruna mücadeleyi benimseyip yürütme konusundaki samimi görüş, bu gediklerin açılmasını olumlu görür, gediklerin açılması için mücadele eder vb. Lakin sorun şu ki, reformlar uğruna mücadele yürütmekle, reformlar uğruna mücadeleyi amaçlaştırmak ayrı şeylerdir ve bu birbirinden ayrıt edilmek durumundadır. Bizlerin eleştirdiği şey gediklerin açılması değil, bu gediklerin açılmasını amaç haline getirerek yeterli görmek ve mevcut burjuva gerici sınıflar devleti ve sistemini olduğu gibi muhafaza etmek veya tüm imtiyaz ve üstünlükleriyle muhafaza edilmesini kabul etmektir.

Bu bağlamda, demokratik alan kurum ve mücadelelerinin ‘’Radikal Demokrasi’’ zemininde mücadele etmeleri anlaşılır olup, tamamen olağandır. Zira demokratik alan kurum ve mücadeleleri, siyasi iktidar mücadelesine hizmet eden onun nefes borularıdır ve siyasi iktidar mücadelesinin esas kurumları ve mücadele biçimleri değildir. Özgünlükleri ve niteliklerine uygun olarak reform, demokratikleşme vb. mücadelesi verirler. Siyasi iktidar mücadelesine bağlı mücadele edip ona hizmet adına bunu yürütseler de, pratik gerçekte yaptıkları şey demokratik mücadeledir, somut görevleri ve mücadele alanları veya konuları reformlarla tanımlanabilir demokratik kazanım, mevzi mücadelesidir. Dolayısıyla bunların ‘’Radikal Demokrasi’’ eksenli değil ama zemininde mücadele etmeleri, bunu savunmalarında aykırı bir durum yoktur.

Ancak bu doğrular demokratik kurum ve örgütlenmelerin ‘’Radikal Demokrasi’’yi bayraklaştırması veya o eksenli pozisyon alıp siyasi iktidar mücadelesi karşısındaki görevlerini unutması, demokratik mücadelelerini siyasi iktidar mücadelesinden tamamen bağımsız algılamasına yol açmamalıdır. Özellikle de beslendikleri ideolojik-siyasi zemin düşünüldüğünde ve bunların demokratik mücadelelerinde burjuva yasal zemini mutlak bağlayıcı bir ölçü olarak görmemeleri dikkate alındığında, kendi mücadelelerini ‘’Radikal Demokrasi’’ ufkuyla ele alıp onu propaganda etmeleri hiç doğru görülemez…

Anladığımız tarzda demokrasinin bir devrim sorunu olduğu ülke koşullarında demokrasi mücadelesinin bu bilinç ve perspektifle yürütülmesi, bu anlamda ‘’Radikal Demokrasi’’ ile arasına ilkesel bir fark koyması kaçınılmazdır. Sorun burjuva demokrasisini, burjuva diktatörlüğünü ya da özü faşist olan burjuva demokrasisini geliştirip iyileştirmekle sınırlı olsaydı, demokrasi mücadelemizin devrimle bağını kurmadan ‘’Radikal Demokrasi’’ ekseninde yer alıp mücadele ederdik. Ancak durum böyle değildir. Kısacası, kendisini siyasi iktidar hedefinden tamamen bağımsız gören demokratik bir mücadele düpedüz reformcudur, reformculuğu doğurur. Oysa demokratik mücadeleyi, sınıf mücadelesinin ihtiyaçları ve görevleri bağlamında bir görev bölüşümü, burjuvazinin yasal boşluklarından devrim adına yararlanma temelinde siyasi iktidar hedefiyle yürütülen sınıf mücadelesinin bir biçimi olarak kavramak durumundayız. Bunun dışındaki algı ve kavrayış sakat ve sorunludur.

‘’Radikal Demokrasi’’nin sözcüklerde taşıdığı biçimsel alım bizleri yanıltmamalı, gerçek muhtevası ve arka planına bakmalıyız. Forslu bir kavram olması itibarıyla cezp edici bir özellik taşısa da, onun devrimci ideolojik ve felsefe açısından tam anlamıyla ‘’şekere bulanmış bir mermi’’ olduğunu görmek durumundayız. Biçim değil, özdür tayin edici olan

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerikDiktatörlerin deneyimleri izinde “TC” iktidarı ve paramiliter çeteleşme
Sonraki İçerikPozitivizmin Marksizm’e Etkileri Üzerine