Satranç Tahtasındaki Suriye

Ortadoğu “satranç tahtası”ndaki büyük oyun giderek daha da karmaşıklaşıyor. Geçen hafta İstanbul’da ikincisi düzenlenen “Suriye’nin düşmanları” toplantısında ABD elebaşılığındaki emperyalizmin uşakları yeni kararlar aldılar. Ancak görünen o ki, Suriye’nin otoriter-totaliter rejiminin muhalifleri halen de izlenecek yol konusunda uzlaşabilmiş değil.

Suriye’de nüfusun % 10’unu teşkil eden Kürtler Barzani’nin tüm yönlendirmelerine karşı muhalif cepheye katılmadığı gibi, Esad yönetimini destekliyor. Keza AKP iktidarı da tüm babalanmalarına karşı izleyeceği politikayı bilmiyor. Bunda, Suriye dağılmaya başlayınca bölgenin tüm dengelerinin bozulmaya başlayacağını, belki de Suriye Kürdistanı’nın Irak Kürdistan’ıyla birleşerek daha büyük bir siyasi oluşum ortaya çıkabileceğini görüyor olmasının rolü olsa gerek.

Keza dağılma sürecinde Türkiye’nin İran ile çatışmaktan kaçınamayacağı, Rusya ve Çin gibi İran’ın müttefikleriyle geliştirmeye çalıştığı ilişkilerin zedeleneceği, petrol fiyatlarındaki artışın Suriye, İran, Lübnan pazarlarında oluşturacağı kaybın bıçak sırtında giden ekonomiye vereceği zararları tahmin etmesi de sayılabilir. 

ABD, AB, Çin ve Rusya gibi tüm büyük güçlerin müdahil olduğu Suriye konusunu Çin, İran ve Hürmüz Boğazı bağlamında analiz etmekte yarar var. Bilindiği gibi kanıtlanmış dünya petrol rezervlerinin çok büyük bir bölümü Ortadoğu’dadır. Rezervin % 10’u İran topraklarında bulunur. Küresel üretimin % 5’ini sağlayan İran, Suudi Arabistan’dan sonra en büyük OPEC petrol üreticisidir. Rusya’dan sonra doğalgazda da en büyük rezervlere sahip İran, dünyanın 4. büyük üreticisi. Ortadoğu’da çıkarılan petrolün günde 17 milyon varili Basra Körfezi’nden, 2.1 milyon varili de Süveyş Kanalı’ndan taşınır. Çin’in petrol ihtiyacının 1/5’ini sağlayan İran, petrol ihracatının % 85’ini Hürmüz Boğazı’ndan Asya Pasifik ülkelerine yapar. Batılı enerji şirketlerinin İran’dan çekilmesinden İran enerji kaynakları Çin Sinopec ve Rus Gazprom ortaklıkları tarafından işletilmektedir. 

Petrole bağımlı emperyalist ülkeler enerji zengini İran’ı dönüştürmek için uzun bir zamandır nükleer enerji faaliyetlerini bahane ederek yoğun bir baskı uyguluyorlar. Amaç bütçe gelirlerinin % 60’ını petrol gelirlerinden elde eden ve nükleer enerji faaliyetlerini de petrol gelirleriyle finanse eden İran’ı ekonomik yaptırımlarla teslim almak. Türkiye’de bu oyunun içinde taşeron olarak rol aldığını İran’dan alınan petrolü % 20 azaltacağını açıklayarak belli etti. Şimdi utangaç bir şekilde söylenen % 20’nin bir müddet sonra % 40-60-80 olacağı ise şüphesiz. Emperyalistlerin kuşatmalarına karşı İran’ın elindeki en büyük koz ise bölgesel enerji akışı üzerindeki etkisi. İran, Hürmüz Boğazı vasıtasıyla Ortadoğu’dan uluslararası pazarlara giden petrol ve doğalgazı etkileme potansiyeline sahip. 2011’de, dünyada ticareti yapılan petrolün % 20’si buradan geçti. Ayrıca bölgede üretilen yaklaşık 90 milyon ton LNG buradan taşındı. İran’ın burada dengelere etki etme hatta askeri sorunlar çıkarma kapasitesi var. Keza İran, Hazar Denizi’ndeki enerji kaynaklarını da etkisizleştirebilir. Bu durumun enerji fiyatlarını katlanılmaz boyutlara çıkarma tehlikesi ABD elebaşılığındaki emperyalistleri iliklerine kadar titrettiği gibi Çin. Rusya gibi aktörlerin de en az isteyeceği gelişme olur. 

ARAP BAHARI TİYATROSU VE TÜRKİYE
Ortadoğu Arap ülkelerinin otoriter-totaliter yönetimleri sayesinde ABD uzun bir süre bölgede rahat ettiği gibi stratejik ortağı İsrail’in de güvenliğini sağladı. Ancak zaman içerisinde baskılardan bunalan kitlelerin, özellikle orta kesimlerin sesleri çıkmaya ve radikal İslami örgütlerin kitle tabanı genişlemeye başlayınca ABD tehlike çanlarını fark etti. Başta Mısır olmak üzere diğer Arap ülkelerinin uşaklıklarından memnun olan ABD, gelişen radikal selefi akımlara karşı 1990’lardan itibaren yeni alternatif projeler üzerinde çalışmaya başladı. AKP bu proje çerçevesinde ileride Arap ülkelerine “ılımlı” ve “uyumlu” rol model olması için hazırlanıp 2002’de iktidara taşındı. 2010 sonunda Tunus’ta kendiliğinden başlayan ve diğerlerine de sirayet eden halk hareketleri ABD’ye projeyi uygulama fırsatı verdi. Kendiliğinden kalkışmanın bir aşamasında hareketler denetim altına alınarak selefi akımlara karşı emperyalizmle uyumlu olmayı kabul eden Müslüman Kardeşlere, yönetimler bir bir teslim edildi ve sıra Suriye’ye geldi. 

Suriye’de rejimin değişmesi ABD için birkaç bakımdan önem taşıyor. Suriye, bölgede güçlenen ve dengeleri sarsan İran’ın önemli bir stratejik ortağı. Akdeniz’e kadar uzanan İran-Irak-Suriye-Lübnan Hizbullah Şii aksının en önemli unsuru. Bölgede AKP’nin rol model olduğu emperyalizmle uyumlu ve “ılımlı” Sünni ağırlıklı projenin uygulanabilmesi için bu aksın mutlaka parçalanması gerekiyor. Başarıya ulaşılması halinde Nusayri Suriye rejimi değiştirilerek hem İran ile irtibatı kopan, İsrail’e yenilgi tattıran Hizbullah teslim alınacak hem de İran yalnızlaştırılmış olacaktır. Rusya ise Akdeniz’deki tek lojistik limanı Tartus’u kaybederek Akdeniz ile ilişkisini koparacaktır. Diğer yandan Suriye’ye yönelik stratejinin bir diğer ayağı da Hürmüz Boğazı’nı kapatmakla tehdit eden İran’a karşı Suriye’yi teslim alarak Batıya doğru petrol ulaşım yolu seçeneğini yaratmaktır. 
Kanaatımızca emperyalizmin Suriye operasyonunun başarıya ulaşma şansı yüksektir. Çin ve Rusya’nın rejimin devrilmesini engelleyebilmeleri ise oldukça zordur. Bir aşamada verilecek bir takım ödünler karşılığında Çin ve Rusya’nın direncinin kırılması ihtimal dahilindedir. Suriye operasyonundan sonra sıranın İran’a geleceği ise çok açıktır. 

İran’ın dönüştürülmesi mümkün olmazsa yalnızlaştırılması halinde, Ortadoğu’da kendisi için “istikrarı” temin etmiş, İsrail’in güvenliğini sağlamış ABD, dikkatini nihai Çin savaşı için Pasifik’de yoğunlaştıracaktır. Bu savaş kısa vade de sıcak değil kuşatma savaşı şeklinde gerçekleşecektir. Çin’in gelişimini devam ettirebilmesi için çok önemli olan enerji tedarikini engellemek, Pasifik ve Hint Okyanusu’ndaki tahkimatı güçlendirmek stratejinin ilk ayağıdır. Nitekim bu stratejinin ilk uygulamaları 2011’de Sudan ve Libya’da yapıldı. Çin’in enerji tedarikçisi Sudan ikiye bölündü, Libya’da Kaddafi yönetimi devrildi. Çin’in petrol ihtiyacının 1/5’ini tedarik eden İran’ın da enterne edilmesi halinde, ABD önemli bir mesafe almış olacaktır. 

AKP iktidarı şimdi kendisine verilen görevleri yapmanın heyecanı içerisinde azgın bir uslupla Esad yönetimine saldırıyor, paralı askerleri eğitiyor. Korkarız ki sıcak paraya her geçen gün daha fazla muhtaç olacak. AKP iktidarı, talep gelmesi halinde emperyalizme daha büyük hizmetlerde de bulunacaktır. Yola yeni Osmanlıcılık hayaliyle çıkan hayalperestlerin varacağı yer olsa olsa, bugün olduğu gibi taşeronluk olacaktır.

Önceki İçerikEvrim Teorisi=Yeni Sentez, Yaradılış Efsanesi=Revizyonizm
Sonraki İçerikFakir