Sevinç Sönmez’den mektup

Bakırköy Hapishanesinde tutsak bulunan MKP dava tutsağı Sevinç Sönmez’in gazetemize gönderdiği “Tak etti canıma bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri” başlıklı mektubunu okurlarımızla paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ (06.03.2015) – Her gün haber spikerinin “yine bir kadın cinayeti sunacağız” söylemiyle, milyonlarca göz o kara kutuya kilitleniyor. Yine bir erkek değişmeyen katliam araçlarıyla bir kadını sokakta, kendi evinde, cami avlusunda, pazarda, işine giderken-gelirken katlediyor. Hikâyeleri ya da öldürme biçimleri farklı olabilir. Fakat erkek tarafından öldürülmeleri sonucu hiç değiştirmiyor. Kadınlar öldürülüyor. Tıpkı kara kutuyu izler gibi kadın katliamlarını sokakta, pazarda, işyerinde, mahallede izliyoruz.

Çürümüş, yozlaşmış, gericileşmiş istemle beraber ve her geçen gün iktidarın kandın temel haklarına karşı yaptığı açıklamaları dayanak olarak vahşileşen erkekler; boşanmayı, mal paylaşımını, sevgilisi olmamasını gerekçe göstererek ölüm makineleri oluveriyor. İktidarı elinde bulunduran hâkim sınıflar ve onların kuklaları toplumu şekillendirme noktasında her kadın ölümünü, her iş cinayetini ve baskıya tahakküme karşı isyanı kısacası yaşamda ve toplumda gerçekleşen her karşı koyuşu işlerine geldiği gibi tersten yorumlayıp araç olarak kullanmaya, kendi gerici kültürünü-anlayışını akla zarar açıklamalarla topluma empoze etmeye devam edip, gelişecek devrimci dalgayı da dizginlemeye çalışıyor.

Bu ülkenin C.başkanı (RTE) “kadını erkekle eşit saymayız, bu kadının fıtratında var” derse; bu ülkenin Meclis Başkanı Cemil Çiçek “flört fahişeliktir” derse; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam “ Annelerin çocuklara çığlık atmayı öğretmeleri gerekiyor” gibi söylemlerle zırvalarsa, bu toplum ve onun bireyleri olan erkekler kadını vahşice katledecek, tecavüz edecek, aşağılayacak ve ötekileştirecek… Elbette biz hâkim sınıflardan ve onların kuklalarından doğru ve devrimci çıkışlar beklemiyoruz, beklemeyeceğiz de.

Fakat burada belirtmek istediğimiz şey, toplumda oluşturdukları algının kadın bedenine ve temek haklarına nasıl yansıdığını göstermektir. Görmemiz gereken başla bir şey ise, ülkemizde yaşayan Suriyeli göçmen kadınlara dair araştırmalar yapan Suriye İnsan Hakları Örgütü’nün verdiği rakamlar ve anlattığı hikâyelerdir. Raporda Suriyeli göçmen kadınların yaşadığı fiziksel ve psikolojik şiddetin çok daha katmalı ve derin olduğunu bize gösteriyor. Rapor polise başvuran kadınların sayısı 35 bin 809 kişi artarak, 118 bin 14’e çıktığını belirtiyor. Devletin polisinin kimi, nasıl koruyacağını bizler iyi biliyoruz! Ve verilen bu rakamların sadece görünen taraf olduğunu da söyleyelim. Ya susan, ya kayıtlara geçmeyen, ya gerici toplumsal değer yargılarının kaygılarını taşıyanların sessiz çırpınışlarını eklediğimizde bu say sizce ne kadar katlanır? Bir tahmin yürütebilir miyiz?

Adaletiyle, polisiyle, mahkemeleriyle, hapishaneleriyle vs. vs. kısacası bu eril zihniyetin, eril devletin bu araçları kullanarak kadınların yaşamlarını birbirine bağlantılı olarak nasıl bir mekanizmayla çekilmez hala getirildiğini görebilmek ve öğrenmek zor olmasa gerek.

Mersin’in Tarsus ilçesinde evine gitmek için bindiği minibüsün şöförü ve diğer iki arkadaşı tarafından vahşice katledilen Özgecan Aslan için (ki Özgecan Aslan, öldürülen, katledilen binlerce kadından sadece biri) ülkenin her yerinde kadına yönelik şiddete ve katliamlara karşı yürüyüşler ve basın açıklamaları düzenlendi. Sosyal medyada kampanyalar örgütlendi. Toplumun ve özellikle kadınların yükselen bu isyanı karşısında farklı bir tutum sergilemeyeceğini iyi bilen iktidar mensupları, kendilerinin yedek güçleri olan eşlerini, kızlarını ve Kadın kanlarını Aslan ailesinin evine taziye için gönderme yüzsüzlüğünü göstererek (maskeleri çoktur onların) timsah gözyaşları döktüler. Biz biliriz onların bu hallerini… Onların ağlama bakanları dahi var…

Suudi Arabistan’da Saleh El- Saadun isimli bir tarihçi “ Eğer bir kadın araba kullanırsa tecavüze uğrar” diyordu. İşte bu zihniyet ile bu ülkenin iktidarını elinde bulunduran sınıfın ve onların kuklalarının zihniyeti aynı düşünüş tarzından besleniyor. (Bizler kimileri gibi bu iktidarın zihniyeti değil, iktidarının kendisini değiştirmeyi düşünüyoruz ve bunu da mutlaka gerçekleştireceğiz.)

Bu zihniyet ve onun araçları değil midir kadınlardan yaşadıkları cinsel ilişkiyi ispatlamalarını isteyen… Savcıları, mahkemeleri değil midir, ATK dışında ( ki bu kurum yüzlerce hasta tutsağı bilerek, isteyerek ölüme gönderiyor) hiçbir hekim raporunu kabul etmeyen. Onlar değil midir; bedenimize, kimliğimize, inancımıza, kaç çocuk doğuracağımıza, sokakta nasıl dolaşacağımıza karar vereceğini sanan… “İyi hal” ve “tahrik” indirimi ile erkekleri aklayan onlar değil midir? Mahkemede tacizci, tecavüzcü erkeğin takım elbise giyip giymediğine bakarak ya da tecavüzcünün “teşebbüste kaldığını” söyleyerek “olayın niteliğini göze alarak” (nasıl bir nitelikse artık!) mahkûmiyet kararında ceza indirimine giden onlar değil midir? Heyetin neye hizmet ettiğini ve hangi anlayışa göre karar verdiğini söylemeye gerek yok sanırız. Biz bunları da iyi biliyoruz. Bizim bildiğimiz çok şey var. Bu yüzden AKP, kongrelerinde “ kadına uzanan eller kırılsın” sloganıyla demagoji yapıp “kadına yönelik her türlü şiddete karşı seferberlik ilan ediyoruz” safsatasına inanmamızı beklemesin.

Kadın düşmanı anlayış ve uygulamalarıyla, baskı ve sindirme politikalarıyla toplumu şekillendiren iktidar, bu gemiyi timsah gözyaşlarıyla yürütemeyeceğini bilmeli. İz bu gemiyi yürütmeyeceğiz! Gemiyi yakacağız, yıkayacağız başlarına. Her türlü cinsiyetçi politikalarına direnen, baskı ve şiddetle denetim altında tutulmaya karşı direnen, kadının kadın olma kimliğinden dolayı yaşadığı ötekileştirmeye direnen, geleneksel kadın modelini ve gerici toplumsal değer yargılarını parçalayacak özneler olarak; artık sokakları, alanları sadece dolduracak değil, iktidar perspektifini kadının isyanı ve direnişi olmadan gerçekleştiremeyeceğimizi bilince çıkararak; meydanları, alanları zapt ederek kazanacağımızı çok iyi biliyoruz.

Öfkemizi ve isyanımızı haykırmanın ötesine geçirmeliyiz. Maskeleri düşürmeli, gemiyi yakmalı, yıkmalıyız.

Önceki İçerikMKP’den 8 Mart’a ilişkin açıklama
Sonraki İçerik11 Mart’ta binler olup Berkin’i anacağız