HABER MERKEZİ (28.03.2014)-Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkel’le yaklaşan yerel seçimlere dair yaptığımız röportajı gazetemizin 79. sayısında yayınlamıştık. Bu röportajı güncelliğini taşıdığı için sitemizde de yayınlıyoruz.
“Siz iki dönemdir Mazgirt’te Belediye Başkanlığı’nı yürütüyorsunuz. Bu sürece nasıl geldiniz? Sizi DDHD’nin programına yönelten neydi?
Ben kendimi bildim bileli DHF geleneğinin içerisinde yer alan ve o gelenek içerisinde mücadele eden emekçiden yana mücadele eden devlet tarafından ötekileştirilmişlerin arasında yer alan insanlardan biriyim. Yaklaşık olarak 30 yıllık bir devlet memurluğu sürecim de var 12 Eylül öncesi ve sonrası. Emekli olduktan sonra İstanbul’a gittim. Ondan sonrasında bu bölgede yerel yönetim sürecinde ilçemizde buradaki insanlarımızdan, gençlerimizden benim buraya gelip aday olmam noktasında bir talep oldu. Alttan üste doğru bir talebi vardı halkın. Yani bu bir gereksinimden öte bir sorumluluğun getirdiği ve omuzlarımıza yüklediği bir gereksinimdi. Uzakta durup seyirci kalamazdık. Demokratik halkçı yerel yönetimler üzerinden burada yeni bir yerel yönetim anlayışının geliştirilmesi ve bu halkın sorun ve sıkıntıları, özlem ve talepleriyle örtüşen politikaların üretilmesine yönelik böyle bir gereksinim sonucunda sorumluluk aldık. Burada halkımız sağ olsun bizi yalnız bırakmadı ve AKP’nin elinde olan yerel yönetimi devraldık. Ama devralırken de gerçekten çok sorunlu ve sıkıntılı bir belediye devraldık hem ekonomik boyut itibarıyla hem yaşamsal biçim itibarıyla.
Sorunlu bir belediyeden bahsettiniz. Mazgirt’in sorunları nelerdir? Siz burada bir dönemdir belediyeyi yürütüyorsunuz; bunları ne kadar çözebildiniz ya da ne gibi adımlar atabildiniz bunlara dair? Hala hangi sorunlar var önünüzde?
Belediyenin ekonomik sıkıntıları zaten mevcut. 2 trilyon borçla alınan bir belediyedir. O belediyenin mevcut olan yapılandırma borçları yapılandırmaya gittiğimizden dolayı iller bankasından paylarımızdan kesinti olarak geliyor. Bütün mal varlıkları hacizlidir ve onun dışında bütün genel su gelirlerimizin hiçbiri belediyeye gelir olarak kaydedilmiyor. Otomatikman sosyal sigortalara veya mal müdürlüğünün hanesine geçiyor. Dolayısıyla başta bir kere belediye ekonomik sıkıntılar içerisindedir. İlçenin nüfusu da düşüktür. Ama diğer çok önemli sorunlardan biri dediğim gibi su sorunudur. Biz devir teslim alırken şöyle diyeyim bizim su gelirlerimizin bütünü elektrik giderimizin yarısı kadarını karşılamıyordu. Yani elektrik gideri daha fazlaydı. Yani yüz lira elektrik gideri varsa 10 liralık 50 liralık da bir su geliri vardı. Yani burada belediye çok zora sokuldu. Biz bu su sorununu kısmen çözdük, ama hala kısmen devam ediyor. Onu da bu süreçte kalkınma ajansı, iller bankasına sunduğumuz, SODES’e vermiş olduğumuz projeler var. Bu projeler üzerinden biz bu dönem su sorununu mutlaka çözeceğiz. Altyapı sorununu da kısmen çözdük. Ama tamamı çözülmüş değildir. Biz devir teslim alırken mahallelerimizin çoğu ve ana arterlerimizin çoğu fosseptikti. Çok kötüydü. Biz 2.5 km’lik bir kanalizasyon işini çözdük. Ama yaklaşık olarak bir buçuk- iki km’ye yakın kanalizasyon sorunu daha duruyor. Bu dönem onu da yapacağız. İller Bankası’na, İçişleri Bakanlığı’na, bir de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na suyla ve alt yapıyla ilgili verdiğimiz iki tane projemiz var.
Genel hatlarıyla şöyle bir olay var. Yani burada geniş katılımlı demokratik, halkçı, söz ve yetki sahibi olan halk kitleleriyle beraber kendi yerelini yönetmek, ona sahip çıkmak, sorun ve sıkıntıları onlarla beraber paylaşmak ve onlarla beraber aşabilmek. Bütün hayatın her alanında alınmış olan kararların sadece kendi belediye meclisiyle değil de aynı zamanda o coğrafyada yaşayan halkın da görüş ve taleplerini alarak, analiz ederek harmanlayarak ona göre bir politika üretmek. Yani bu “Söz yetki karar halkındır” bir bütünsellik olarak halkın her kademesinden insanları sürece katmaktır. Zaten şiarımız “Üretenler yönetecek” tir. Ve belediyenin de alanını aşarak kendisine bağlı olan köylerin de sorun ve sıkıntılarını gündeme getirebilmek için onların da kendi muhtarları üzerinden veya muhtar azalarıyla beraber o köylerin de sorun ve sıkıntılarını aşabilen politikalar üretme gayretindeyiz.
Halkı yönetime dahil etmekten bahsettiniz. Kendisini ilgilendiren konularda karara dahil olma konusunda. Bunu nasıl yapıyorsunuz tam olarak? Programda nasıl bir karşılığı var bunun?
İşin açıkçası biz onu tam anlamıyla başaramadık. Yani bu bir özeleştirinin ötesinde, özeleştiri de demeyeyim merkezi sistemin veya merkezi iktidarların ve on yıllardır özellikle 12 Eylül sonrası bu halkın yoksullaştırılmış ve ötekileştirilmiş halkın ve gençliğin üzerindeki o ölü toprağı ilk beş yıl yani biz bunu tamamıyla attık desek abartılı olur. Çünkü bizim düşüncemize de aykırı bir olay. Her şeyi gerçekçi objektif olarak değerlendirmemiz gerek. Belediye yönetimi içirişinde birinci yılın içerisinde halk meclisi tüzüğümüzü oluşturduk, halk meclislerini oluşturduk. Bu halk meclislerinin üzerinde de beraber hareket etmeyi başarabildik. Neydi bu; biz burada ilçemizde yaşayan demokratik kitle örgütleri, siyasal partilere, il genel meclis üyelerimize, esnaflarımızın bir bütününe resmi yazı yazarak halkımızı da ses anons cihazlarıyla davet ederek rutin olarak en kötü koşullarıyla yılda üç ya da dört sefer geniş katılımlı halk toplantıları gerçekleştirdik. Yine de şunu söylüyoruz; buradaki yaşayan insanlarımızın genel hatlarıyla tamamıyla yani örgütlü bir hale geldiğini söylersek bu doğru olmaz. Ama sabırla çalışmak zorundayız.
Seçim çalışmaları nasıl gidiyor? Hangi araçlarla yürütüyorsunuz? Nasıl tepkiler alıyorsunuz halktan?
Seçim çalışmasını biz kitle çizgisini esas alarak yürütüyoruz. Bire bir ve yüz yüze görüşerek, insanlarımızı gidip ziyaret ederek yapıyoruz. Kadın ve gençlik hareketi de farklı çalışıyor. Komisyonlarımız var birlikte ev ziyaretlerine gidiyoruz. Orada hem beş yıllık süreç içerisinde yapmış olduğumuz işleri kendilerine anlatıyoruz, aynı zamanda da neyi hedeflediğimizi, yapmamız gereken şeyler ne ise onları anlatıyoruz. Hatalarımızı ve bize gelen eleştirileri not ediyor ve yönümüzü tayin ediyoruz. Seçim çalışmalarımız genel hatlarıyla çok iyi.
Son süreçte ülke gündemini meşgul eden bir dizi gelişme yaşandı; Gezi Ayaklanması, Berkin Elvan eylemleri.. Bunlar Mazgirt halkını nasıl etkiliyor? Buradaki çalışmalara nasıl yansıyor bu gündemler?
Başta şunu söyleyeyim ki Mazgirt halkı gerçekten çok onurlu bir halktır. Dersim halkının bir bütünü böyledir. Zaman zaman dönemsel olarak yoksulluğundan dolayı kendi çıkarlarını esas alarak merkezi iktidar veya hükümetlerin veya gerici siyasi partilerin yedeğine düşen insanlarımız olsa da bu süreçte özellikle halkımız tepkisini en üst boyutta gösterdi ve göstermeye de devam ediyor.
Özellikle Gezi Ayaklanması sürecinde gerçekten faşizmin çok açık ve aleni bir biçimde saldırıları, halk tarafından gözlemlendi. Çünkü artık aleni ve açık bir biçimde insanlarımız, gencecik insanlarımız sopalarla katlediliyor, sokaklarda görüntülenerek katlediliyor. Ve failleri belli olmasına karşın yargılanma veya cezalandırılması noktasında herhangi bir şey yapılmıyor. Burada yaşayan halk da bu acıları yüzyıllardır yaşamıştır. 1915’lerden 1938’e,12 Eylül’e ve günümüze kadar da bu acıları dönem dönem yaşamıştır ve yaşamaya devam ediyor. Bu yüzden bu acıları daha da derinden yüreğinde hissettiğine ve buna karşı da çok duyarlı olduğuna ben inanıyorum. Mazgirt de tabii ki bu sürecin bir parçasıdır. Ve Mazgirt halkı kendi geleceğine sahip çıkacaktır.”