Şimdi Fransızca konuşmanın zamanı

 Mart ayı sonunda başlayan eylemler, Fransız devletinin bütün saldırı ve manipülasyonlarına rağmen büyüyerek devam ediyor. Hemen hemen bütün işkollarına sıçrayan direniş Fransa’da hayatı durdurmuş durumda

 HABER MERKEZİ (20.06.2016)-Gazetemizin 124.Sayısında yayınlanan ‘’Şimdi Fransızca konuşma zamanı’’başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

 1971 devrimci-silahlı kalkışmasının devrimci-militan önderlerinden Mahir Çayan, devrim aşamalarına dair yürüttüğü tartışmalardan birinde Karl Marks ve Friedrich Engels’e atıfta bulunarak şu önemli belirlemede bulunur: “Devrim aşaması kısa bir dönemdir. Bu aşama, verili sosyal düzenin alt üst olması aşamasıdır. Bu kısa aşamada proletaryanın ve onun öncüsünün taktiği hücumdur; gündemde tek bir madde yazılıdır: AYAKLANMA! Bu dönemde proletaryanın taktiği verili devlet mekanizmasını parçalayarak, proletaryanın devrimci iktidarını kurmaktır. Marks ve Engels bu taktiğe, Fransızların ihtilâlci atılım ve geleneklerinden esinlenerek Fransızca konuşma adını koymuşlardır. Marks ve Engels’e göre ayaklanma bir sanattır.”

Fransa emekçileri son üç aydır tam anlamıyla Fransız sermayesi ve koruyucu olan devlet mekanizmasıyla Fransızca konuşuyor. 2013 yılında ülkemizde patlak veren Gezi/Haziran Ayaklanması’na tanık olanların son üç aydır Fransa’da yaşananlara oldukça aşina olduklarını vurgulamak lazım. İnsanlık tarihinde, özellikle son 200 yıldır, oldukça önemli-politik bir yeri olan Fransa, bir kez daha, Avrupa emperyalizminin kalbinde, burjuvaziye korku salıyor. Nuit Debout/Gece Ayakta ismiyle başlayan isyan dalgası üç aydır, bütün baskı ve saldırılara rağmen devam ediyor. Dünyanın 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’na kilitlendiği bu günlerde, bir yandan futbol ile gündemi değiştirip, zihinleri zehirleme hamlesi yapılırken fakat diğer yandan ise futbol “şöleninin” yaşandığı Fransa’da sokaklar işçi ve emekçilerin sloganlarıyla sarsılıyor. Yapılan bütün anketlerde halkın %70 desteğini alan eylemlerin tarihsel arka planına dair bazı veriler sunup, vurgularda bulunarak makalemize devam edelim.

Neo-liberal saldırı furyası

Kapitalizmin sömürü üzerine kurulu gerici düzeninin her dönem krizlere gebe olduğu bilinen bir gerçek. Kendisini var edip, sürekliliğini sağlamak için burjuvazi her dönemin ihtiyaçlarına göre farklı politikalar hayata geçirmeye çalışmaktadır. Sınırsız sömürü ve kar için, bütün imkân ve olanaklar kullanılarak, ezilen-emekçiler aleyhine sürekli bir saldırı durumu söz konusudur. Bu saldırıların en önemli ayağı ise, tarihsel mücadeleler neticesinde kazanılmış hakların ilk fırsatta birer birer geri alınmasıdır. Özellikle sosyalizmde yaşanan geri dönüşler ve sosyalizme yönelimi engellemek için hayata geçirilen sosyal devlet olgusunun sona ermesiyle beraber, işçi ve emekçilerin büyük mücadeleler sonucu elde ettiği hak ve kazanımlara dönük kapsamlı bir saldırı furyası da başlatılmış oldu. Dünya genelinde hayata geçirilen neo-liberal politikalar, özellikle Batı Avrupa ülkelerinde kazanılmış bütün hakların budanıp, birer birer rafa kaldırılmasına yol açtı. Bu kapsamlı saldırı politikasının en bariz yaşandığı ülkelerin başında ise Almanya geliyor. Alman burjuvazisi özellikle 2000’li yıllarda hayata geçirdiği yasa ve düzenlemelerle, işçi-emekçilere dönük kapsamlı bir saldırı gerçekleştirerek, sermaye lehine önemli kazanımlar elde etti. Alman emperyalizminin küresel çapta yeniden sahneye çıkması ve emperyalist rekabet içerisinde önemli bir yer edinmesi ülke içerisinde emek cephesine dönük kapsamlı saldırıların önünü açtı. Almanya’da örgütlü-militan-devrimci bir işçi-emekçi gerçekliğinin olmaması, söz konusu saldırıların esas olarak sorunsuzca hayata geçirilmesine vesile oldu. Şimdi bu kapsamlı neo-liberal saldırı politikalarının hedefinde Fransa emekçileri bulunuyor. Lakin Fransa sermayesinin işi komşu ülke yönetimleri kadar kolay değil. Mücadeleci bir geleneğe sahip olan Fransız işçi-emekçileri, söz konusu yeni saldırı furyasına karşı da kolay kolay geri adım atacak gibi değil. Fransa’da son üç aydır, öncülüğünü lise-üniversite gençliği ile işçi sınıfının militan kesimlerinin çektiği milyonlarca kişi, sokakları yangın yerine çevirmiş durumda. 

Fransa’nın TÜSİAD’ı olan MEDEF tarafından hazırlanan ve hükümetçe onaylanan Yeni İş Yasası, Fransa’da emekçiler lehine olan birçok kazanımın ortadan kaldırılmasını amaçlıyor. Esnek çalışmanın önünü iyice açacak alan Yeni İş Yasası ile 35 saatlik çalışma saati fiilen ortadan kaldırılıp, koşullara göre 60 saate kadar uzatılabilinecek. “Ekonomik nedenlerden” ötürü işten atmalar kolaylaşacak, toplu sözleşme yerine işyeri seviyesinde sözleşmeler kabul edilecek. Sermaye tarafından dayatılan düzenlemeler kısaca böyle. Lakin yukarıda da belirttiğimiz gibi emek cephesinden geliştirilen direniş sermayenin işini oldukça zora sokuyor. Yeni İş Yasası’nın gündeme geldiği andan itibaren öncülüğünü lise ve üniversite öğrencilerinin gerçekleştirdiği kitlesel yürüyüşler başladı. 29-31 Mart tarihlerinden on binlerce kişinin katıldığı yürüyüşler sonrası Fransa’nın en önemli alanlarından olan Cumhuriyet Meydanı’nda “Nuit Debout/Gece Ayakta” hareketi kuruldu. Hareketin kuruluşundan hemen sonra Fransa’nın onlarca şehrinde benzer işgal ve eylemler gerçekleştirildi. Mart ayı sonunda başlayan eylemler, Fransız devletinin bütün saldırı ve manipülasyonlarına rağmen büyüyerek devam ediyor. Hemen hemen bütün işkollarına sıçrayan direniş Fransa’da hayatı durdurmuş durumda. Fransa’nın birçok bölgesinde son bir yıl içerisinde gerçekleştirilen IŞİD saldırılarından dolayı OHAL uygulamaları hâkim. Söz konusu durumu Fransız devleti, mevcut direnişi bastırmak için etkin bir şekilde kullanmaya çalışıyor. Keza Fransız medyasının, direnişi karalayan ve boşa çıkarmaya çalışan özel çabaları, polis terörünü gizleyerek, eylemcilerin meşru direniş ve mücadele araçlarını manipüle eden yayınları, aynı şekilde bütün sermaye güçlerinin direniş karşısında ortak bir paydada buluşmaları keskin sınıf mücadelesinin yansımalarındandır. Söz konusu direniş, yukarıda bahsini ettiğimiz şekilde Fransız devletinin bütün saldırılarına rağmen, bütün dinamiğiyle devam ediyor. Hareketin niteliği esas olarak kendiliğindenci bir şekilde gelişmektedir. Herhangi bir siyasi öznenin direkt etki ve yönlendirmesi söz konusu değil. Esasen anti-kapitalist, sol bir çizgide başlayıp, devam eden hareket içerisinde komünistlerden, anarşistlere, feministlerden, çevrecilere kadar oldukça geniş bir kesim var. Gezi Ayaklanması’ndan aşina olduğumuz oldukça benzer yönler taşıyan Gece Ayakta hareketi, özellikle meydan işgalleri, forumlar ve sosyal medya kullanımı noktalarında en iyi şekilde analiz ederek, devrimci-komünist güçlerin uygun bir şekilde hareketin içerisinde yer alması gerekiyor.        

 

 

Önceki İçerikKliklerin dalaşı ve topyekûn savaş!
Sonraki İçerikHBDH: Her yeri direniş ve eylem alanına çevirelim!