Siyasi gelişmelerin yönü ve görevlerimiz…

O halde sınıf mücadelesinin her çelişki ve çatışma alanının özgün yapısı veya niteliği içinde ele alarak buna uygun mücadeleleri küçümsemeden bunlara önderlik yapma veya daha mütevazı olarak bunlar içinde yer alarak geliştirme göreviyle karşı karşıyayız. Öte yandan bütün bu mücadeleleri siyasi iktidar perspektifine bağlı ve/veya ona bağlamayı ihmal etmemeliyiz. Tek tek bu mücadeleleri siyasi iktidar perspektifinden kopuk ele almak, yani salt bunlarla sınırlı kalmak genel olarak reformizmdir. Aynı zamanda, geniş çelişkiler zemininde beliren mücadele biçimlerini göz ardı ederek, siyasi iktidar mücadelesi belirleyici ve stratejiktir bakışıyla bu mücadelelere kayıtsız kalırsak da kitlelerden kopan marjinal bir yapıya, dolayısıyla devrimci dinamiği hibe eden sol sekter dogmatizme düşeriz

Türkiye-Kuzey Kürdistan’da mevcut siyasi durum ve gelişmeleri özetlemek her bakımdan ihtiyaçtır. Örgütlü devrimci sınıf hareketinin doğru taktik siyasetlerle etkili pozisyon alabilmesi; siyasi durum ve gelişmeleri doğru okuması ve bu okumaya uygun pratik duruş sergilemesiyle mümkün olacaktır. Öte yandan bu özetin yapılması; siyasi gelişmelerin, siyasi durumun, işçi sınıfı ve halk kitlelerinin hareketinin burjuvazi tarafından manipüle edilerek çarpıtılmasına karşı devrimci kitlelerde doğru bakış açısının geliştirilmesi ve sınıf bakış açısının oluşturulması için de gereklidir. Yani, gelişmelerin niteliği, eğilimi ve bunların işaret ettiği süreç hakkında burjuva demagojik çarpıtmaları boşa çıkaracak olan doğru fikrin ve bakış açısının oturtulması için siyasi durum ve gelişmeleri sınıf perspektifiyle ortaya koymak, devrimci hareketin önemli bir görevi olarak yerine getirilmek durumundadır. Bu ihtiyaçla siyasi gelişme, durum analizi ve tespiti önemli yerde durmaktadır. Özetle, devrimci hareketin muhtemel ve mevcut gelişmelere hazırlıklı olması, bunlar karşısında doğru sınıf tutumu alması, gelişen işçi hareketi ile kitle hareketleri karşısında kayıtsız kalmaması ve bütün bu zeminde taktik siyaset ve pratik çalışmalarında isabetli görevler belirleyerek sorumluluklarına uygun biçimde müdahil olması için içinden geçilen sürecin emarelerini dikkatle incelemesi gerekmektedir.
Siyasi durum ve gelişmeler bağlamında ilk elden sıralanması gereken belli başlı aktüel unsurlar nelerdir?
Bir; Genel Seçimler sonrası burjuva partiler için yeni bir sınav süreci olan koalisyon hükümetinin kurulması, ilgili düzen partileri arasında bu amaçla yürütülen koalisyon görüşmelerinin perde arkasından çıkıp fiilen başlamış olması ve elbette bu görüşmeler, pazarlıklar vb. sürecinin resmettiği çıplak burjuva gerçek…
AKP ile CHP arasında yapılan ilk görüşmeler gerçekleşti ve bu görüşme karşılıklı olarak olumlu olarak açıklandı. Seçim sonuçları tablosuna göre daha gerçekçi olan bu iki partinin koalisyonu; aralarındaki demokratik vaatler yarışına göre geçici biçimleniş ve karşılıklı pozisyon alış temelinde açıklar vermeme adına aşırılıklardan ziyade denge durumunda seyreden bir hükümet olma olasılığı taşıyabilir.
Koalisyon hükümetinin kurulması ve bu hükümetin nasıl niteleneceği sorunu, önümüzdeki sürecin nelere gebe olduğuna ışık tutan ve ne gibi gelişmelerin yaşanacağını önceden bildiren bir öneme sahiptir. Kurulacak koalisyon hükümetinin geçici özelliği önde olursa veya bu hükümet geçici bir seçim hükümeti biçiminde kurulursa, bu durumda baskı ve saldırıların tırmanacağı anlaşılmış olacaktır.
Özellikle koalisyon hükümeti AKP ile MHP arasında gerçekleşirse, bunun aleni bir savaş hükümeti niteliği alacağı güçlü ihtimaldir. MHP’nin yapısı ve Kürt ulusal sorunu hakkında ileri sürdükleri ile AKP’nin çözüm süreci ve genel olarak Kürt ulusal sorunu hakkındaki son eğilimleri tam manasıyla örtüşen bir saldırganlık ve savaş hükümetini teyit eden durumdadır. Bu savaş salt içerde değil, genel olarak Kürtlere ve hatta Suriye’ye kadar genişleyen bir nitelik alabilir.
Yukarıda söylediklerimiz asla herhangi bir koalisyon hükümetini olumladığımız, desteklediğimiz, demokratik gördüğümüz anlamına gelmez. Ancak muhtemel koalisyon hükümeti biçimlerinin birbirinden farklı anlamlar taşıyacağı, daha doğrusu oluşturulacak olan koalisyon hükümetinin hangi partiler arasında olacağının hakim sınıfların neye göre, nasıl ve ne için bir hükümet oluşturduklarının izahı anlamında önem kazanmaktadır. Söylediklerimiz böyle anlaşılmak durumundadır. Yani, eğer hakim sınıflar geçici bir seçim hükümeti kuracaksa bunun manası saldırıların tırmanacağı-tırmandırılacağı anlamına geldiği görülecektir. Eğer MHP ile AKP koalisyonu gerçekleştiriliyorsa bununla da açık bir savaş hükümetinin kurulmasının hedeflendiği açığa çıkmış, bu amacın güdüldüğü anlaşılacaktır. CHP ile AKP koalisyonu tercih edildiyse ve uzun süreli olarak oluşturulduysa, bunun faşist niteliğine karşın belli bir denge temelinde karşılıklı kontrolün devrede olması itibarıyla nispeten bir savaş hükümeti olarak ele alınmadığı şeklinde yorumlanması mümkündür. Ancak AKP/CHP hükümetinin kesinlikle bir savaş hükümeti olmayacağı söylenemez.
Bu tablo karşısında devrimci hareketin gelişmelere paralel olarak, gelişmeleri öngörerek siyasi taktik ve görevler belirleyerek hazırlıklı olması gerekmektedir. Yaşanan koalisyon görüşmeleri burjuva düzen partilerinin aynı sınıfsal dokuya sahip olarak gerici imtiyazlar temelinde nasıl birleştiklerini ve birleşeceklerini çıplak olarak gözler önüne serilmiş durumdadır.
Mevcut durumda AKP/CHP koalisyonu güçlü olasılıktır. Ancak AKP/MHP koalisyonu da olasılık dışı değildir. KCK’nin son açıklaması sebepsiz değildir. Bilakis koalisyon olasılıkları karşısında veya muhtemel koalisyon biçimi durumuna karşı geliştirilen bir yönelim, belli anlamda temkinli atılan bir adım olma yanı vardır denebilir. Tersinden KCK’nin açıkladığı tavır daha stratejik bir yönelim kapsamında ise, AKP’nin bir savaş hükümetini tercih edeceği anlamına da gelir.
İki; “T.C.” devletinin Suriye topraklarına girme (işgal) tehdidi ve sınıra askeri yığınak yapması ve bu gelişmelerin arka planı…
Bu gelişmeler esasta bir şantaj niteliğini geçmemektedir. Suriye’ye girmesinin ağır bedellere mal olacağını “T.C.” devleti iyi bilmektedir. Emperyalist güçlere rağmen Suriye’ye giremeyeceği de açıktır. Dolayısıyla kamuoyuna dönük algı oluşturma ve gündem karartmanın yanında, esasta da Kürtlerin elde edeceği muhtemel statü karşısında duyduğu düşmanlık sancısını yansıtarak askeri müdahale blöfüyle süreci etkilemeye, baskı oluşturarak belli imtiyazlar elde etmeye çalışmaktadır. Kısacası kendisinin emperyalist güçlerce dikkate alınıp belli pazarlıklar yapmanın olanağını elde etmek için bu saldırgan tavra başvurmakta, bunu bir siyaset olarak kullanmaktadır. Suriye’ye giremeye cesaret edemez, etmeyecektir. Kuşkusuz ki, bölgedeki Kürtlerin durumuyla ilgili gelişmelerden sonuna kadar rahatsızdır ve her türlü düşmanlığı yapmaya hazırdır, yapmaktadır da. Ne var ki, gelişmeler “T.C.” devletinin çapını aşan sınırlardadır ve gerici çıkarlarını egemen tutma durumunda değildir. Özellikle petrol hattı veya akışında Kürtlerin elde ettiği topraklar “T.C.”nin hayallerini yıkmaktadır ki, gerici reaksiyonunun bir nedeni de budur. Ancak uluslararası emperyalist güçler petrol gibi meseleleri “T.C.”nin kontrol ve inisiyatifi dışında çözerek, onu dışta bırakmaktadır.
Üç; silahlı Kürt Ulusal Hareketi’nin (KCK’nin) ateşkes süreci ile ilgili misillemede bulunma esasına dayanan ve ateşkes sürecinin kaderiyle ilgili yeni açıklaması, hemen bunu takiben Kürt Ulusal Hareketi gerilla güçlerinin Kürt kitlelerine dönük saldırılarına karşı halkı savunma temelindeki silahlı pratiği…
KCK, “T.C.” devletinin tasfiye amaçlı oyalama ve çözüm süreci diyerek savaşa dönük hazırlıklar yürütüp istediği gibi saldırma pratiğine karşı, bu politikaları daha fazla kabul edemeyeceğini, saldırılar karşısında ve savaşa dönük hazırlıklar anlamına gelen çalışmalara karşı kayıtsız kalmayarak gerekli tavrı takınıp, tek taraflı ve mevcut şartlar altında ateşkes sürecini sürdürmeyeceğini, gerekli hallerde silahlı eyleme başvuracağını açıkladı. Hemen ertesinde de Kürt halkına saldıran askerlere dönük silahlı eylem yapıp çatışmaya girdi.
KCK’nin bu açıklaması veya tavrı “barış-çözüm” sürecinin devlet tarafından en azından şimdilik de olsa rafa kaldırıldığını anlatmaktadır esasta. Elbette bu açıklama veya tavrın sürecin zorlanması ve devlet üzerinde basınç oluşturma yanı da olabilir. Ancak “T.C.” devletinin, AKP’nin sürece yaklaşımı ve içine girdiği eğilim sürecin ertelendiğini göstermekle birlikte, KCK’nin tavrını koşullayan yerde durmaktadır. Dolayısıyla KCK’nin açıklamasının sürecin başlatılması için baskı oluşturma özelliğinden ziyade daha köklü nedenlere dayandığı açıktır. Kürt Ulusal Hareketi savaşa hazırdır denebilir. Ve muhtemel bir çatışma ve savaş sürecinde kaybeden taraf kuşkusuz ki komprador tekelci Türk hakim sınıfları, “T.C.” devleti olacaktır. Kürt Ulusal Hareketi’nin bu çatışmadan daha da güçlenerek çıkacağı ise şimdiden bellidir.  
Kısacası KCK’nin bu açıklaması, önümüzdeki süreçte sert karşı devrimci saldırı ve çatışmaların yaşanabileceğinin işaretlerini taşımaktadır. Bu da koalisyon hükümetinin niteliğine dair ipuçları vermektedir denebilir. Kısacası, önümüzdeki sürecin beliren işaretleri devrimci harekete ciddi mesajlar içeriyor. Bu mesajların doğru okunması elbette önemlidir.
Dört; Yer yer boy gösteren işçi sınıfının grev ve direnişleri, burjuvazinin çevre katliamlarıyla halk kitlelerinin yaşamını yıkıma uğratan talan projelerine karşı köylük kitlelerin yaşam alanlarını korumaya dönük direnişleri…
Faşist hakim sınıfların talan ve kar amaçlı projelerle doğa, çevre ve onunla bütün olan insan yaşamını pervasızca talan ve tahrip ettiği açıktır. Kapitalist sömürü ve kar uğruna tahrip edilmedik doğa, doğal zenginlik, insan yaşamı kalmadı. Barajlar, HESler, maden aramaları her gün genişleyerek doğayla birlikte toplumsal yaşamı ciddi boyutlarda tehdit eden noktalara ulaşmıştır.
Öyle ki, doğa katliamı ve insan doğasının yok edilmesi ülkenin her tarafında kitlelerin haklı direnişleriyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu zeminde önemli bir mücadele geleneği oluşarak topluma mal olan noktalara varmıştır. Bu direniş ve mücadelenin parçalı da olsa geniş bir toplumsal kesimi kucaklayarak halk kitleleriyle gerici iktidar arasında büyük bir çelişki, önemli bir mücadele haline geldiği inkar edilemez bir gerçektir.
Gelinen aşamada devrimci hareketin bu mücadele alanını daha da önemseyerek gündemine alması  kaçınılmaz olmuştur. Bu alanda cereyan eden çelişkinin keskin ve süreklilik kazanan zeminde olduğu, dolayısıyla burjuvaziyle halk kitleleri arasındaki çelişkilerde canlı ve aktüel bir noktayı temsil ettiği açıktır. Devrimci hareketin örgütlenme ve mücadeleyi geliştirmesinin uygun zemini haline gelmiş bu alanın gerekli alakayı görmesi elzemdir. Gezi ayaklanmasının patlama noktası düşünüldüğünde de, bu çelişki zemininin devrimci mücadele ve örgütlenmede önemsenmesi kendiliğinden açığa çıkacaktır. Köylüler kendiliğinden örgütlenip direniyor. Kaypakkaya yoldaşın ihmal etmeden her fırsatta koştuğu direnişler tıpkı bunun gibi hareketlerdi. Özcesi buradaki köylü kitlelerinin mücadelesi de devrimci hareketin önüne görevler koymaktadır. Bu görevlere sahip çıkmak şarttır.
Siyasi gündemin öne çıkan bu başlıklara bakıldığında hepsinin ayrı ayrı konular olarak biçimlenmelerine karşın, özünde iç bağlantılar taşıdığını söyleyebiliriz. Bu durum şunu öne çıkarır.
a- Bütün bu gelişme ve mevcut durum genel bir siyasi mücadelenin konusuna girer. Tek bir mücadelede ayrı ayrı özellikler taşımalarına rağmen son tahlilde siyasi iktidar mücadelesinde birleşirler.  Ki siyasi iktidar mücadelesi doğrudan gerici sınıf iktidarını hedef alarak devrimci sınıf iktidarı için verilen mücadele anlamına gelir, budur. Ve bu mücadele onlarca belki yüzlerce çıplak ve özgün sınıf çelişkisi temelinde biçimlenen geniş sahada demokratik mücadeleyi ya da tek tek çatışmaları ihtiva eden bir kapsamı ifade eder.
b- Aynı durum siyasi mücadelede farklı çelişki ve sorunlar bağlamında ayrı ayrı biçimlenen özgün mücadeleler olarak gündeme gelir, farklı mücadele biçimleri halini alır. Siyasi iktidar mücadelesi şemsiyesi altında tekleşebilen, tekleşen bu değişik çelişki ve çatışmalar alanı, somut siyaset ve mücadelede bağımsız gibi görünen ama salt biçimde bağımsız görünüm alan ayrı mücadele alanları ya da biçimleri olarak olgulaşır. Bir yerde kadın sorunu ve mücadelesi biçiminde şekillenir, diğer yerde çelişki özgülünde çevre mücadelesi biçimine bürünür, öteki yerde somut demokratik hak mücadelesi biçiminde belirir, bir başka yerde ulusal demokratik hak ve talepler mücadelesi olarak boy verir, daha başka bir çelişki şahsında ileriye dönük reformlar için mücadeleye tekabül eden içerikte görünür…
c- O halde sınıf mücadelesinin her çelişki ve çatışma alanının özgün yapısı veya niteliği içinde ele alarak buna uygun mücadeleleri küçümsemeden bunlara önderlik yapma veya daha mütevazı olarak bunlar içinde yer alarak geliştirme göreviyle karşı karşıyayız. Öte yandan bütün bu mücadeleleri siyasi iktidar perspektifine bağlı ve/veya ona bağlamayı ihmal etmemeliyiz. Tek tek bu mücadeleleri siyasi iktidar perspektifinden kopuk ele almak, yani salt bunlarla sınırlı kalmak genel olarak reformizmdir. Aynı zamanda, geniş çelişkiler zemininde beliren mücadele biçimlerini göz ardı ederek, siyasi iktidar mücadelesi belirleyici ve stratejiktir bakışıyla bu mücadelelere kayıtsız kalırsak da kitlelerden kopan marjinal bir yapıya, dolayısıyla devrimci dinamiği hibe eden sol sekter dogmatizme düşeriz.

Önceki İçerikMEVCUT DEVRİMCİLİK ALGIMIZ KESİNLİKLE DEĞİŞMELİDİR
Sonraki İçerikMLM BİLİMİNİN ÜÇ TAKTİK İLKESİ ÜZERİNE