Siyasi hatları ve sonuçlarıyla Güney Kürdistan “Bağımsızlık” referandumu

Yeni sınırların çizilmesi sıradan bir gelişme olmadığı gibi, bölgenin ilgili ülkelerini yakından etkileyen ve ilgilendiren özelliğe sahip bir süreç yaşanmaktadır. Ki, bu ilgili ülkeler gerici çıkar refleksleriyle azgın biçimde bir Kürt devletinin kurulmasına karşı çıkmakta, bunu bir savaş gerekçesi saymaktadırlar. İşgal ve saldırganlık eğilimleri gündemde olup gelişmeler takip edilmekte, beklenmektedir. Bu zeminde gerici savaşların patlaması muhtemel ve mümkündür. Ama bu, gerici sınıfların gerici çıkarları ekseninde Kürt devletinin ilanı karşısında aldıkları gerici ve köhne bir tutumdur. Kürdistan Kürtlerindir. Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkı hiçbir izne ve hiçbir icazete tabi olmayan doğrudan kendisine ait olarak vardır ve bu hak hiçbir gerici bahane ve çıkara feda edilerek yok sayılıp engellenemez. Bu hakkı tanımamak gibi, bu hakka karşı çıkmak da ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı ilkesi karşısında gerici ve burjuvadır. Kürtlerin gasp edilmiş olan bağımsızlık hakkını kullanmalarına karşı gelişen ters orantılı her tepki gerici, ırkçı, şovendir.

HABER MERKEZİ(26.10.2017)- Doğalgazdan fosil atık petrole, bu petrolün transfer yolları ile petrol zenginliğinin Avrupa ülkeleri üzerindeki etkisine ya da Avrupa ülkeleri ile bölge ülkelerinin bura petrolü üzerinden kontrol edilmesine, bu petrol zenginliği ve transfer yollarının kontrol edilmesine, bunun yanı sıra bölgenin jeopolitik önemine ve nihayetinde bölge petrol zenginliklerinin emperyalist dengeler açısından oynadığı role kadar bir dizi önem, emperyalistlerin Ortadoğu’da cereyan eden çatışmasına yeterli gerekçedir. Nitekim Ortadoğu ne emperyalistlerin gündeminden düşmüştür ne işgal-ilhak saldırganlığından başını kaldırabilmiştir ve ne de emperyalist strateji ve oyunların ürünü olan savaşlardan muaf bir gün yaşamıştır. Kuşkusuz ki, buna bağlı olarak büyük acılara, katliam ve kıyımlara maruz bırakılmış ve esasen emperyalist tahakküm ve planlar neticesinde (bilinçli olarak da) adeta gelişimi kösteklenerek geri bıraktırılmış, köleleştirilmiştir.

Sosyalist kamp ile emperyalist kampın varlığı koşullarındaki iki kutuplu dünya siyasi şartlarında veya BAAS’çı rejimler dönemi Ortadoğu’sunda Suriye, Irak gibi ülkeler kısmi farklılıklar gösterse de sosyalist kampın Sovyetler Birliği’ndeki sosyal emperyalizme dönüşmesiyle bu ülkeler açısından da durum değişmiş oldu. Bağlantısızlar olarak bilinen kampta yer alan İran belli özellikleri itibarıyla emperyalist köhnemişliğe karşı kendisini nispeten korudu. “TC” ise, kuruluş yıllarından itibaren emperyalizmin bir piyonu olarak

varlığını bugünlere kadar sürdürdü. Emperyalist paylaşım savaşları bölgedeki Kürt ulusu (kısa da olsa kurulmuş olan devleti) açısından en büyük tarihi haksızlıklara imza atan, Kürdistan-Kürt toprak bütünlüğünü parçalayarak önce iki, sonra dört parçaya taksim edilerek bölge devletlerine zorla dahil edilip, bu biçimde toprakları paylaşıldı ve tüm ulusal hak ve iradeleri yok sayılarak adeta en ağır biçimde köleleştirildiler. Vatansız, iradesiz bırakılarak, kendi kaderlerini tayin etme hakları gasp edildi. Emperyalist paylaşım savaşlarında galip tarafın çıkarları doğrultusunda getirilen çözümler ve çizilen sınırlar tabiatıyla adil ve meşru olmadığı için üstü örtülen sorun olarak kalmaya devam edip günümüzde gün yüzüne vurdu-vurmaktadır.

Emperyalist paylaşım ve tahakkümün bölgede en mağdur edilen ulusu Kürt ulusu oldu. Soykırımlara tabi tutuldu, toprakları ve ulusal varlıkları inkâr edilip ulusal iradeleri yok sayıldı, kaderlerini tayin etme hakkı gasp edildi. Emperyalist gericilik bölgede eksik olmadığı gibi; oyunları, katliam ve kıyımları da eksik olmadı. Aynı zeminde savaş kışkırtıcılıkları, çatışmaları ve savaşları da dinip tükenmedi bölgede. Bir taraftan bölge zenginlikleri emperyalist tahakküm ve nüfuz egemenliği için tayin edici etkisiyle bu dalaş ve çatışmayı süreklileştirirken, diğer taraftan da paylaşım savaşlarında galipler lehine yapılan anlaşmaların sonuçları olan sınırlar ve ihlal edilmiş haklar veya yapılmış tarihi haksızlıklar bölgede çatışmaların-savaşların dinamik temeli olarak burada köklü sorunları, çatışma ve savaşları koşullamaktadır.

Bugün emperyalist dünya sistemi, “tek kutuplu” denilen biçimden ABD emperyalizminin dünya jandarmalığına son verilmesi ile çok bloklu ve aktörlü bir yapıya dönmüştür. ABD emperyalizminin istediğince at oynattığı şartlar geride kalmış, Rusya gürbüz bir dünya gücü olarak ABD’nin karşısına dikilerek sahneye çıkmıştır. Rusya-Çin emperyalizminin başını çektiği (ŞANGHAY) emperyalist blok ABD emperyalizmine “dünyayı dar eden” pozisyondayken, emperyalist dünya ya da kapışmada AB emperyalist bloğu da yok sayılacak veya hesaba katılmayacak bir güç değildir.

Güney Kürdistan bağımsızlık referandumu emperyalist güçlerden-ABD’den bağımsız değildir

Tekrar etmekte fayda var ki, dünya ölçeğinde olduğu gibi, özellikle de Ortadoğu’da şu veya bu emperyalist bloğun denetlemediği, kontrol etmediği, yönetmediği ve bulaşmadığı bir tek siyasi gelişmeden söz edilemez. Bu bağlamda ve daha somut emarelerle de desteklenerek söylenebilir ki, Güney Kürdistan bağımsızlık referandumu da emperyalist güçlerden-ABD emperyalizminden bağımsız değildir. Karşı çıkan bazı emperyalist güçlerin de esasta bu zeminde, yani ABD emperyalizmi ile yaşadıkları çatışma ya da ABD emperyalizminin zedelediği çıkarları gereği karşı çıkmaktadırlar. Burada söyleyelim ki, Rusya, ABD emperyalizmiyle bölgede belli bir anlaşmaya vardığı için (ki, bu anlaşma Rusya’nın Suriye’de inisiyatif elde etmesi ve bu inisiyatifi geçici de olsa ABD’nin kabul etmesi şartlarında yapılmış, esasta Rusya lehine olan bir anlaşmadır) ABD denetiminde veya politikalarına uygun olarak gerçekleştirilen bağımsızlık referandumuna karşı çıkmamaktadır. Dahası Kürtlere dönük politikasının ılımlı olması ileriye dönük hesap ve planlarından da beslenmektedir. Rusya ile ABD’nin anlaşması esasta, Rusya’nın Suriye’de belirleyici aktör olmasının tanınması iken, buna karşın ABD’nin anlaşma çerçevesinde veya mevcut güç ve nüfuzuna bağlı olarak bölgede (gerek batı Kürdistan ve gerekse de Güney Kürdistan’da) bir Kürt devleti veya Kürt yönetimlerine garantörlük yaparak denetlemesi biçiminde okunabilir. 

Bu anlamda Güney Kürdistan bağımsızlık referandumunun yapılması veya yaptırılması tesadüf değil, Rusya ile anlaşmasına da uygun olmakla birlikte, ABD’nin bölgedeki nüfuzu ve inisiyatifine uygun bilinçli bir plan ve gelişmedir. Dolayısıyla, ABD emperyalizmi başarabildiği oranda bura Kürt devletinin kurulmasını veya referanduma uygun olarak bağımsızlık ilanında bulunulmasını er ya da geç gerçekleştirecektir. Elbette bölgedeki dengeler ve Rusya ile ABD arasında yaşanacak sürecin nasıl ilerleyeceği de bunda etkileyici ve hatta belirleyici olacaktır. Yani, ABD eğer bağımsızlık ilanını gerçekleştiremez ise, bu Rusya ile arasındaki anlaşma veya duruma bağlı olacaktır. Aksi halde ABD’nin Güney Kürdistan’da “bağımsız” Kürt devleti ilanını hayata geçirecektir. Geçirecektir çünkü, ABD’nin bölgede sağlam bir işbirlikçisi yok denecek durumdadır. Bölgede garantörlük yapacağı ve uğruna “TC” ile sorunlar yaşayacak kadar açık ve ısrarla desteklediği Kürtlerin öngörülen ya da olası bir devleti, ABD’nin adeta “ittifaksız”-işbirlikçisiz kaldığı bölgede neredeyse tek “partneri” (“TC”yi elden gitmiş sayarsak tabi), tek çaresi ve kaçınılmaz yönelimidir. ABD’nin Güney Kürdistan’daki Kürt devletinin ilanında rol oynaması, buna önayak olması, destekleyerek yaşama geçirmesi ABD’nin emperyalist varlık gerekçesi kadar güçlü, vazgeçilmez ve zorunludur. Meselenin siyasi alt yapısı budur, siyasi sonucu da “bağımsız” bir Kürt devletinin tarih sahnesindeki varlığı ya da bölgede sınırların yeniden çizilmesi anlamına gelen bir Kürt devletinin kurulmasıdır.

Dinamiği her bakımdan bulunup diri olan bölgedeki sorunlar, bölgedeki emperyalist dalaş ve gerici savaşlar, emperyalist egemenlik açısından değişen dünya şartlarında (çok bloklu ve çatışmalı şartlarda) yaşanmakta, cereyan etmektedirler. Bu şartlar yarı-sömürge ülke veya iktidarların bir bloktan öteki bloğa geçme, birinden ötekini tercih etme, birinin varlığını ötekine karşı şantaj unsuru olarak kullanma ve dolayısıyla da gerici iktidar çıkarları açısından pazarlıklar yapıp imtiyazlar talep etmesine, hatta dayatmasına da tanık olmaktadır. Erdoğan-AKP iktidarının Rusya emperyalizmine göz kırparak yanaşması, büyük anlaşmalar yapması, daha etkin ilişkiler geliştirmesi ve elbette ABD emperyalizmine karşı sesini yükseltmesi, itirazlarda bulunup taleplerde bulunması, imtiyazlarını arttırma eğilimiyle hareket etmesi, nihayetinde ilişkilerinde ciddi sorun ve krizler yaşayarak eksen kaymasını gündeme getiren zemine gelmesi işte bu realitenin de bir sonucudur.

Öte taraftan aynı emperyalist denge ve emperyalist çatışmanın yarattığı boşluk veya bu dengelerle gündeme gelen yeni emperyalist dünya şartlarında açığa çıkan boşluk,  köleleştirilmiş, topraklarına egemen ve sahip olma, bağımsız devletlerine sahip olma veya kaderlerini tayin etme hakkı gasp edilerek ulusal iradelerine saygı gösterilmeyerek çiğnenip sömürgeci tahakküm ve köleci boyunduruk altında tutulan ulusların, gasp edilip tanınmayan ulusal haklarını yüksek sesle dillendirme ve bu boşluğu fırsata çevirerek bağımsız devletleri dahil, genel ulusal haklarına sahip olma-çıkma eğilimine yataklık yapmaktadır. Emperyalist blok ve güçler arası çatışma ve bu çatışmanın yarattığı mevcut dengeler durumunun yanı sıra, bunlar arasında süren gerici savaş ve çatışmalar da, ezilen tabi ulusların ya da iradeleri yok sayılıp toprakları pay edilerek devlet hakları gasp edilmiş olan “vatansız”-“statüsüz”-köleleştirilmiş” ulusların belli ulusal haklar, ulusal statüler ve hatta ulusal devletlerine ulaşma açısından uygun fırsatlar sunmaktadır. Nitekim, Güney Kürdistan’daki “bağımsızlık” referandumu, Batı Kürdistan’da oluşan Kürt yönetim bölgesi esasta bu zeminde gündeme gelmiş-doğma fırsatı bulmuşlardır.

Bu koşullar toplamında, bölgede sınırların yeniden çizileceğini soyutlamak mümkün. Bölgede odaklanıp keskin çatışma niteliğine bürünerek sıra dışı dinamizmiyle dünya savaşı tartışmalarını sıklıkla gündeme getiren emperyalist bloklar ve baş aktörler arası çatışmanın bir paylaşım savaşına denk gelen ya da bir biçimiyle örtülü bir “paylaşım savaşının” sürdüğü varsayılırsa, sınırların değişiminden bahsetmek de en az paylaşım savaşı sürecinin işlediği tezi kadar akla ve gerçeğe uygun olduğu söylenebilir. Hatta Güney Kürdistan referandumu ile aslında bu sürecin eşiğine gelinmiştir denilebilir.

Yeni sınırların çizilmesi sıradan bir gelişme olmadığı gibi, bölgenin ilgili ülkelerini yakından etkileyen ve ilgilendiren özelliğe sahip bir süreç yaşanmaktadır. Ki, bu ilgili ülkeler gerici çıkar refleksleriyle azgın biçimde bir Kürt devletinin kurulmasına karşı çıkmakta, bunu bir savaş gerekçesi saymaktadırlar. İşgal ve saldırganlık eğilimleri gündemde olup gelişmeler takip edilmekte, beklenmektedir. Bu zeminde gerici savaşların patlaması muhtemel ve mümkündür. Ama bu, gerici sınıfların gerici çıkarları ekseninde Kürt devletinin ilanı karşısında aldıkları gerici ve köhne bir tutumdur. Kürdistan Kürtlerindir. Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkı hiçbir izne ve hiçbir icazete tabi olmayan doğrudan kendisine ait olarak vardır ve bu hak hiçbir gerici bahane ve çıkara feda edilerek yok sayılıp engellenemez. Bu hakkı tanımamak gibi, bu hakka karşı çıkmak da ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı ilkesi karşısında gerici ve burjuvadır. Kürtlerin gasp edilmiş olan bağımsızlık hakkını kullanmalarına karşı gelişen ters orantılı her tepki gerici, ırkçı, şovendir.

Kürt ulusunun gasp edilmiş ulusal hakları doğrultusundaki ilerleyişi durdurulamaz!

Yeri gelmişken, Katalanların da bağımsızlıklarını ilan etme ve kaderlerini belirleme hakkı temelinde ortaya koydukları iradenin meşru, demokratik ve kendilerine ait bir hak olduğunu söyleyelim. Bu hakkın kullanılmasına karşı alınan gerici tutumlar köhne olduğu kadar, ırkçı-şoven ve faşisttir. Bağımsızlık referandumu için sandık başına giden Katalonlar’a İspanyol hâkim sınıflarının azgın saldırıları ve polisiyle uyguladıkları şiddet ve işkenceyi kınıyor, Katalonlarla dayanışma duyguları ve irademizi paylaşıyoruz. Katalonya Katalonlarındır. İspanyol sömürgeciliği barbarca gasp ettiği gerici imtiyazlarını terk etmek, Katalonlar’a bağımsızlık dahil tüm haklarını tanımak durumundadır. Gerici hesap ve stratejilerle Katalonların kendi kaderini tayin etme hakkının önünde duran Avrupa ve diğer gerici, emperyalist ülkeler de aynı düzeyde köhne, gerici ve ikiyüzlüdür. Tıpkı Güney Kürdistan’da “bağımsız” Kürt devletinin ilanına karşı gösterilen gerici faşist reaksiyon, sömürgeci zihniyet ve saldırganlık gibi… Gerici saldırganlık ve baskılara karşı, yaşasın Katalonların ve Kürtlerin bağımsızlık iradesi!

“TC” devleti ve her klikten Türk hâkim sınıfları Güney Kürdistan’da gerçekleştirilen “bağımsızlık” referandumuna tekçi faşist koro düzeniyle karşı çıktılar. İran da esasta “TC” devleti ve hâkim sınıflarının gerici, tekçi, ırkçı-faşist egemen ulus şovenizminden beslenen kaygılarına paralel nitelikteki kaygılarla referanduma keskin biçimde karşı çıktı. Aynı keskinlikte karşı çıkan diğer devlet ise, Irak devleti ve mevcut hâkim sınıflarıydı. Ki, gerici ve haklı görülemez de olsa, karşı çıkışın en anlaşılır olanı Irak devletinin karşı çıkışıdır. Zira, kendi devlet sınırlarına zorla da olsa dahil edilmiş olan Kürdistan parçasının bağımsızlığını ilan etmesini, onun için mevcut sınırlarının değişmesi veya mevcut sınırları itibarıyla “toprak kaybetmesi” anlamına gelmektedir ki, Irak devleti ve hâkim sınıfları meseleyi böyle algılamaktadır. Bu realite içinde Irak’ın referanduma tepki göstermesi, burjuva gerici çıkarları açısından bir yere oturmaktadır. Fakat “TC” ile İran’ın bu denli keskin, tehditkâr ve saldırganca karşı çıkması (nedenleri malum olmakla birlikte) hiçbir açıdan anlaşılır ve burjuva çıkarlar açısından da olsa haklı bir nüve taşımaz. Karşı çıkışlarının yumuşak karınları olan Kürt parçaları üzerlerindeki tahakküm ve egemenlikleridir ve elbette bir Kürt devleti ilanı ile kendi devlet sınırları içindeki Kürdistan toprakları/parçalarında da bu eğilimin gündeme gelmesi, dolayısıyla toprak kaybedip devlet-toprak sınırlarının, imtiyaz ve egemenlik sınırlarının değişme korkusudur. Lakin korkunun ecele faydası yoktur. Kürt ulusunun gasp edilmiş ulusal hakları doğrultusundaki ilerleyişi durdurulamaz. Kürtler hakları olan ve gecikmiş olan devlet haklarına öyle ya da böyle ulaşacaktır.

Referandum yapılıp doğru orantılı sonuç ve irade ortaya çıktıktan sonra, burada bir Kürt devletinin kurulması anlamına gelen “bağımsızlığın” ilan edilmesi gerçek anlamda sınırların değişmesi olacaktır. Bu bölgede ve özellikle de Irak ve Suriye’de sömürü payına sahip emperyalist ülkeleri de bencil-kapitalist çıkarları gereği rahatsız etmekte, bu anlamda “bağımsızlık” ilanına karşı çıkışlarına yol açmaktadır. Lakin bu tabloda ABD ile Rusya’nın tayin edici olduğu ve olacağı açıktır. Ki bölgede de ilgili ülkelerde de esasta söz sahibi olan bu ülkeler-emperyalist güçlerdir. Rusya ile ABD emperyalistlerinin Irak ve Suriye’de uzlaşma durumuna gelmiş olan gerçeklikleri Güney Kürdistan’da Kürt devletinin ilan edilmesini olanaklı kılmaktadır. Ki, Suriye’nin Batı Kürdistan parçası Kürtleriyle mevcut sürecin sonunda özerkliği konuşmaya hazır olduğunu açıklaması da bu gerçeklik ve tablodan bağımsız değildir.

Kısacası, gerici karşı çıkışlara rağmen, egemen olan gericiliğin stratejik politikaları ve aralarındaki anlaşma ve dengelere bağlı olarak Güney Kürdistan’da bir Kürt devletinin kurulmasına (hemen şimdi olmasa da önümüzdeki belirli dönemde) olanak tanıdığı ve yol açacağı esas eğilimdir. Bunda Kürtlerin mücadeleleri de elbette önemli bir dinamiktir. Batı Kürdistan’da da en azından bir Kürt yönetiminin ilgili devletlerin kabulüyle resmi statüye kavuşarak gündeme geleceği, daha doğrusu gündemde olan Kürt yönetimi statüsünün oturarak devam edeceği aşikârdır. Bütün bölge devletlerinin yürüttüğü gerici münakaşa ve saldırganlıklara rağmen, küresel egemen gericiliğin stratejik çıkarlarına uygun olarak planlayıp öngördüğü siyasi dönüşümler Kürt devletiyle sınırların yeniden çizilmesine doğru gidişat engellenemeyecektir.

Önceki İçerikABD ile “TC” arasındaki krizin perde arkası: “vize krizi” mi eksen krizi mi?
Sonraki İçerikEkim devrimi ve devlet sorunu