Sokakları zapt edecek çetin mücadeleye hazır olalım!

Bilindiği gibi iç güvenlik yasa paketi Meclise gönderildi. Yargı paketi Meclisten geçirildi. Bunlardan kopuk olmamak kaydıyla hapishanelerde uygulanan faşist baskı, tecrit, tretman saldırılarına ek olarak bir de yayın yasağı getirildi. Bütün bunlar bütünlüklü bir baskı ve faşist saldırı dalgasının unsurları olmakla birlikte, muhtemel kitle mücadelelerini kontrol etmeyi-faşist saldırılarla bastırmayı hedefleyen stratejik bir saldırının da öncelleri veya habercileri durumundadır

‘TC’ devleti gerçeği faşist niteliğiyle birlikte özgünlükler ifade eden bir devlet. Topluma yönelik kapsamlı ve stratejik bir saldırı sürecine girmeden önce, bunu işaretleri genellikle iki biçimde yansır. Birincisi, iktidar sınıfları veya kliğince, sakız edilircesine demokrasi söyleminin dilden düşürülmemesi ve en keskin demokratlar pozuna girmeleri. İkincisi ise toplumun dinamik güçlerine yönelik önceden baskı ve saldırıların gerçekleştirilmesi… Bazen bu iki yöntem birlikte de kullanılır veya görülür. Tıpkı bugün olduğu gibi…Genel olarak gerici ve faşist durumdaki devlet ve yönetim biçimlerinde bu metotlar kullanılır. Bu oyun ve hilenin, diğer adıyla burjuva gerici siyasetin, söz konusu nitelikteki devletler için evrensellikle geçerli olduğu söylenebilir. ‘TC’ devletinin özgünlüğü şudur; onda toplumun dinamik güçlerine yönelme pratiği genellikle hapishanelere / zindanlara yönelme biçiminde cereyan eder. Bu ‘TC’ devletinin özgünlüğü sayılabileceği gibi, devrimci hareketinin de genelleşmiş bir özelliği olarak ifade edilebilir… Neyse ki maksadımız bunu tartışmak değil. Tartışmak istediğimiz veya anlatmaya çalıştığımız şey, mevcut ‘TC’ devleti şartlarında bu burjuva gerici politikanın dikkat çekici biçimde izleniyor olabilmesidir. Yani içinden geçtiğimiz durumun işaretleri takip edildiğinde, bu izler bizi önümüzdeki dönemde keskin-sert faşist saldırıların gündeme gelebileceği öngörüsüne götürmektedir.
Bilindiği gibi iç güvenlik yasa paketi Meclise gönderildi. Yargı paketi Meclisten geçirildi. Bunlardan kopuk olmamak kaydıyla hapishanelerde uygulanan faşist baskı, tecrit, tretman saldırılarına ek olarak bir de yayın yasağı getirildi. Bütün bunlar bütünlüklü bir baskı ve faşist saldırı dalgasının unsurları olmakla birlikte, muhtemel kitle mücadelelerini kontrol etmeyi-faşist saldırılarla bastırmayı hedefleyen stratejik bir saldırının da öncelleri veya habercileri durumundadır. Dahası çıkarılan yasalar ve uygulanan baskı ve saldırı politikaları muhtemel kitle eylemlerini bastırmaya yönelik olmakla birlikte, bu muhtemel kitle hareketini koşullayan kapsamlı gerici politika ve projelerin uygulanacağını da açıklamaktadır. AKP iktidarı uygulayacağı politika ve hayata geçireceği gerici saldırılara karşı kitle hareketinin gelişeceğini öngörerek bunu bastırmanın ve aynı zamanda iktidarını sağlama almanın hazırlıklarını gerçekleştirmektedir. Şimdi devreye soktuğu faşist baskı, yasak ve çıkardığı-çıkarmaya çalıştığı yasalar bu hazırlığın emareleridir. 
Demokrasinin tek temsilcileri olma lafzını ağzından düşürmeyen AKP iktidarı, paralel olarak faşist yasaları çıkarıp, baskı politikalarını tırmandırmaktadır. Bu burjuva siyasetin ikiyüzlü karakteriyken katıksız burjuva politikasıdır. 
Peki muhtemel kitle hareketine zemin hazırlayan uygulama ve politikaların açık olan görüngüsü nedir? 
Kitle hareketleri gelişecektir
“Barış ve çözüm’’ sürecinde atılacak adımlar an meselesi gibi görünmektedir. Bu adımların CHP ve MHP gibi faşist ve kafatasçı partilerce tepkiyle karşılanacağı dünden beri açıktır. En önemlisi de bunların kitlelerin milli duygularıyla oynamak kaydıyla (klasik vatan millet edebiyatı yaparak) önemli bir kitleyi harekete geçirmesi son derece olasıdır. Zaten gerici ırkçı milliyetçiliğin hortlama zemini her zaman zengin bir potansiyel olarak vardır. Önemli bir kitlenin milliyetçilikle zehirlendiği ve gerici iktidar çıkarlarına kaldıraç edildiği söylenebilir. Bunun ötesinde AKP iktidarının faşist politikalarına karşı geniş bir kitlede önemli bir tepki birikiminin olduğu da doğrudur. Ve bu da kitle hareketinin geliştirilmesinde önemli bir zemindir. Demokrat devrimci ve sosyalist kesimler de “Barış-çözüm süreci’’ dışında faşist AKP iktidarının diğer gerici halk düşmanı politikalarına karşı mücadele tutumu birikim oluşturarak uygun bir patlama zemini beklemek durumundadır. Bu kesimde AKP’nin diğer faşist politika ve saldırılarına karşı harekete geçme eğilimi güçlüdür. Gezi Ayaklanması’nda görüldüğü gibi, gerici faşist düzen partileri AKP’yle aralarındaki iktidar dalaşları nedeniyle devrimci halk kitlelerinin bu tepkisinden yararlanmayı, bunu iktidar hesapları uğruna kullanmayı hesaplamakta ve dolayısıyla devrimci kitle hareketini yedekleyerek onu manipüle etme tavrı içerisindedir. Devrimci kitle hareketinin gelişme zemini de mevcuttur. Yani “Barış süreci” dışında, diğer gelişmelere karşı devrimci kitle hareketinin gelişmesi mümkündür. Örneğin işçi katliamları, işçilerin her açıdan yaşadığı sorunlar karşısında eyleme geçme noktasına gelmiş olması, üçüncü köprü projesi gibi rant alanlarında gerçekleştirilen ağaç katliamları, daha da önemlisi çevre ve doğa katliamıyla insan yaşamını tüketen termik santraller, barajlar, HES’ler ve nükleer enerji santrallerinin yapılmasına başlanması gibi hareketli zemin devrimci kitle hareketinin gelişmesini koşullamakta ya da olanaklı kılmaktadır. Yani sadece “Barış sürecine” karşı olan ırkçı milliyetçi faşist partilerin geliştireceği hareketler değil, faşist politika ve saldırılara karşı devrimci kitle hareketinin gelişmesi de gündemdedir. Örneğin Kobanê’yle dayanışma eylemlilikleri aktüel olup önemli bir hareket zeminidir. Nitekim Kobanê direnişini destekleme vb hedefli gelişen kitlesel hareket süreci son derece ciddi boyutlara varmış ancak AKP ile İmralı görüşmeleri bu süreci bıçak sırtı gibi keserek büyük patlamayı sönümlendirmiştir. Ne var ki, aynı hareketin gelişme olasılığı sürekli olarak vardır. Nitekim her gün yaşanan eylem-kitle hareketleri ve bunlara karşı polis-asker saldırıları yaşanmaktadır. Bütün bunlar kitle hareketi ve ayaklanma pratiklerinin gelişmesini mümkün kılmaktadır. AKP ne yaptığını bildiği için bu tabloyu iyi okumakta ve önlemlerini almaktadır. Elbette bu önlemler faşist baskı ve saldırıların daha da ağırlaşmasından başka bir şey değildir.
Putin’le yapılan anlaşmaların nükleer enerji santralleri inşaatlarına başlanacağını göstermektedir ki, enerji bakanı da bunu açıkça ifade etmektedir. Ağaç katliamları ve rant projelerine karşı büyük kitlesel halk hareketi tepkisi veren toplumun nükleer enerji gibi insanlık için büyük bir tehdit ve tehlike olan bir projeye benzer tepkiler göstereceği sır değildir.( AKP de bunu hesaplamaktadır. Şimdiden yasalar çıkararak faşist baskı ve katliamlar yaparak kitle hareketini bastırmayı hedeflemektedir.)
Zaten toplumsal yaşamı haremlik selamlık noktasına hızla getiren ve dolayısıyla toplumsal yaşama dini yaşam şartları ve zihniyetiyle müdahale ederek sınırları zorlayan AKP iktidarı, yeni proje ve saldırılarıyla kitlelerin daha büyük tepkisini alacak veya mevcut tepkilerinin patlamasını sağlamış olacaktır. İşte bütün bunları bilen AKP iktidarı, toplumu korku iklimine gömüp sindirmeyi amaçlamaktadır. Bunun için de faşist terör estirmek istemektedir. Dolayısıyla da bu faşist terörün yasalarını çıkararak yasal kılıfa oturtmaya çalışmaktadır. Hapishanelerde yoğunlaşan saldırılar, baskı ve yasaklar da bu kapsamda olmakla birlikte, hedef saptırma siyasetinin izlerini de taşımaktadır. Elbette bütün bu sebepler olmasa dahi hapishanelerde faşist baskı ve yasakların uygulanması uygulananlardan da açıktır ki, bu iktidar ve yönetimin faşist niteliğinin bir ürünüdür.
Kısacası AKP iktidarı kendi uygulamalarından hareketle doğabilecek gelişmeleri öngörerek tedbir ve önlem almaktadır. Aldığı önlemler de faşist gelişmelerden ibarettir. Bunlara karşı çıkılması devrimci sorumluluk gereğiyken, AKP iktidarının yaptığı gibi tüm demokratik devrimci ve sosyalist güçler olarak bizler de muhtemel gelişmelere karşı pozisyon alarak politika belirleyip, yürütme göreviyle karşı karşıyayız. Devrimci güçlerin ortak çalışmalarda bulunarak mücadele platformları ve mücadele cephelerinde buluşmaları zorunludur. 
Tutsaklara getirilen basın yasağına karşı mücadele büyütülmelidir
AKP iktidarı bir taraftan hasta tutsaklarla ilgili ikiyüzlüce adımlar dillendirirken, diğer taraftan tutsaklar üzerindeki baskısını yoğunlaştırmaktadır. Devrimci demokrat ve sosyalist basının tutsaklara verilmemesi, bu baskıların boyutunu çıplak biçimde gözler önüne sermektedir. Kendi yasaları çerçevesinde yasal olarak çıkan gazete ve dergilerin tutsaklara verilmemesi hem çifte standarttır, hem keyfiyetçi yönetimdir ve hem de faşizmin en belirgin özelliğidir. Basın üzerindeki baskının her türü, gerici faşist iktidarların vazgeçilmezlerindendir. Tutsakların son derece doğal hakkı olan basın yayın organlarını izleme hakkı yasakçı faşist zihniyetle gasp edilmektedir. Faşist iktidardan parçalar koparmanın bir biçimi tutsakların gasp edilen haklarının kazanılmasıdır. Bu uğurda tüm demokratik devrimci ve sosyalist güçler mevcut çabalarını daha da sıkılaştırıp büyüterek tutsakların haklarına sahip çıkmalı ve dolayısıyla da basına uygulanan faşist yasaklara karşı daha kararlı ve sistemli mücadelelere girişmelidir. Aynı mücadele kararlılığı yakın zamanda inşaatlarına başlanacak olan nükleer enerji santralleri yapımlarına karşı da sergilenmelidir. Bu mücadelelerde gecikmek kaybetmeye giden yoldur. Kaybetmeye başlamadan kazanmak için harekete geçmek elzemdir. Bunun yolu tüm ilerici güçleri ortak taleplerde birleştirerek ortak mücadelenin sergilenmesidir. Örgütsüz köylüler kendi coğrafyasına, yaşam alanlarına sahip çıkarak kararlı mücadeleler göstermektedir. Bu köylülerin mücadelelerini sahiplenerek onlarla birleşmek, onlar gibi davranmak şarttır.

Önceki İçerikFITRAT VE BİZ
Sonraki İçerikOkmeydanı’nda DHF üyesine polis tacizi