“Stratejik önderlik taktik- somut önderliklerle sürekli güncelleştirilmelidir”

Genel çağrılarla asla yetinmemeli geneli özelle soyutu somutla ve güncelle mutlaka birleştirmeliyiz!

HABER MERKEZİ (03.11.2014)- Her alan çalışmasında önderlik yöntemini doğru anlamak ve kavramak durumundayız. Mesela kongresini yapıp da merkezi önderliğini seçen bir partinin en yüksek merkezi organı başta olmak üzere her bir parti örgütlülüğü faaliyetinde sadece genel çağrılarla yetinilmemelidir. Zira önderlik salt teorik ve genel, soyut ve kaba yöntemler kullanılarak icra edilemez. Aksine genelden yani genel ideolojik siyasi çizgi ve perspektiften kopmadan, somut ve güncel özel rehberliği elden bırakmamalıdır. Stratejik önderliğin aynı zamanda taktik- somut önderliklerle sürekli güncelleştirilmesi ve ete kemiğe büründürülerek kendisini kabul ettirmesi gerekmektedir. Geneli özelle, evrenseli özgüllükle birleştirme de bu düzlemde anlamını bulur. O halde her aktivist kendi çalışma alanında özel ve somut- güncel pratik önderliği yerine getirmelidir. Bunun için siyasi ve ideolojik seviyenin sürekli olarak ilerletilmesi çalışmalarına ihtiyaç bulunmaktadır.

Özel rehberlik deyince ne anlaşılmaktadır. Bu durum iki şekilde yanlış ele alınmaktadır. Birincisi genel ve evrensellikle, teorik ve soyutlukla yetinip özgülümüzdeki güncel somut nesnel gerçekliklere ve gelişmelere karşı yeterince cevap olamamak. İkincisi ise dar pratik içerisinde boğularak güncel somut gelişmelerde taktik ve özel önderlik görevini yerine getirememek. Her iki durumda da özel rehberlik ve önderlik görevi yerine getirilememektedir,  çünkü ideolojik, siyasi, örgütsel ve askeri olarak güncel gelişmelere yönelik somutlaşmış bir pratik önderlikten oldukça uzak bir teorik pratik yaşam sürülmektedir. Adeta bileşeni olduğu partisi bir yanda kendisi ise diğer yandadır. Partisinde olup biten somut ve güncel olup bitenler ve gelişmeler karşısında oldukça yetersiz bilgiye sahiptir ve bu durum ancak genel çağrılar ile yetinilerek idare edilmeye çalışılmaktadır. Çünkü doğru düzgün rapor sistemi oturtulmadığı gibi zamanında ve kolektif değerlendirmeler ve görüşler de merkezileştirilememektedir.

Özellikle merkezi görevler adı altında bölge ve alanlardaki özgün görevler, özgünlük adına ise merkezi görevler bir yana atılarak ne doğru ve somut önderlik yerine getirilebilir ne de demokratik merkeziyetçilik temelinde kabul edilen işleyiş ve disipline uygun bir faaliyet ya da görev yerine getirilebilir. Bu anlamda merkezi ve yerel görevler birbirinin önüne çıkarılarak ya da gerekçelendirilerek görevler yerine getirilemez. Bütün bunlara karşın hangi örgütsel birim ya da bir partili olursa olsun eğer farklı bir görüşü vs söz konusuysa örgütsel işleyiş ve disipline uygun bir şekilde partisiyle tartışarak sonuca gidilmelidir. Bir kere daha hatırlatmak istersek uygulamayı ya da görevi dondurarak ya da durdurarak, yapmayarak ya da engelleyerek değil aksine görev ve sorumluluklarını yerine getirerek ve aynı zamanda partisiyle de tartışarak bir sonuca gidilmelidir. Bu anlamda “bekle gör’’ ya da ‘’kendimizi dayatarak’’ veyahut da sağır sultanları oynayarak olumlu bir sonuca gidebileceğimiz yaklaşımları bir Komünist Parti kültürü ve disipliniyle asla bağdaşmaz. Kitlelere efendi olmak isteyenler asla bizden değildir. Maoist Komünistler bizzat kitlelerin öğrencisidir. O halde bu noktada da kitlelerden öğrenmesini bilmek durumundayız.  

Kitle faaliyetine ilişkin sürekli vurgu yaparız ancak ne yazık ki doğru düzgün bir kitle çalışması yürütmemekteyiz. En zayıf olduğumuz alanlardan biri de-belki de diğer bütün çalışmalarımızın önünü açacak gerçek esas anahtar da budur- kitle çalışmasından oldukça uzak oluşumuzdur. Ve hatta örgütlü olarak bulunduğumuz bölge ve alanlarda kitlelerin ayağımıza ya da demokratik alan kurumlarımıza gelmesini beklemekteyiz. Niye gelsinler ki?

Onlarla doğru düzgün bir iletişimin ya da sosyal etkileşimin söz konusu değil ki yaptığın herhangi bir çağrı karşısında kitleler dikkate alıp gelsinler. Görev ve sorumluluk bilinci bu şekilde bir konumlanışla asla yerine getirilemez. Ağzımız iki laf edince ve dar pratik içerisinde aynı insanlar olan 3-5 kişiyle sürekli irtibat halinde olunca kitle faaliyeti yürüttüğümüzü iddia edip niye kitleselleşemediğimize yönelik de hayıflanıp durmaktayız. Çok açık ifade edersek artık şu her zamanki yakın örgütlü ya da örgütsüz oldukça sınırlı çevre kültünü aşalım ve basitten karmaşığa, yakından uzağa doğru pratik faaliyetlerimizle kitlelere açılalım. Bunun için en büyük silahımız olan ideolojik politik belge ve materyallere sahibiz. Kendiliğindencilik, bürokratizm, keyfiyetçilik, ertelemecilik ve yetinmecilikten kopalım ve gerçekten kitlelerden kitlelere çizgisine uygun hareket edelim. Özellikle internet ortamları üzerinden sanal alemde yüzmeyi o işin erbaplarına ya da ilgililerine bırakarak gerçek sınıf mücadelesi deryasındaki kitlelerin içerisine dalarak somut ve güncelde önderlik görevlerini yerine getirelim. Kitlelere gidilmediği yerde kitle çizgisinden de bahsedilemez. Gırgır şamata eşliğinde zamanı öldürüp rahat sohbet edebileceğimiz, bol bol sigara- kahve içebileceğimiz, internet ortamlarındaki facebook ve tweet sayfalarından çıkmayarak arada bir gelişigüzel laflarla yetinebileceğimiz, gerekirse sabahlara kadar kullanabileceğimiz ortamları seviyoruz. Hep aynı kişilere gidiyoruz. Ve üstelik onların evlerini de adeta bir otel, lokanta gibi kullanıyoruz. Ve tabii ki kitleler bizden uzaklaşıyor. Kitleler önce çok laf ettiğine bakmaz kılık kıyafetine ve yaşamına bakar. Devrimci ve komünistler esas olarak kitlelerden kopmuştur. Bu anlamda yaptıkları çağrılarda ya iki dudak arasında ya kağıt üzerinde ya da kapalı dar salonlarda kalıyor ve önderliklerde bürokratik hale geliyor. Tüm aktivistlere hatırlatmak isteriz ki günlerce ortada kalan görevlere karşı nasıl da bu kadar duyarsız kalınabilmekte ve keyfiyetçi yaklaşılabilmektedir. Yukarıdan aşağıya bu noktada tam bir zihniyet devrimi gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgulayalım. Hem Maoist Partinin 1. Kongresiyle son derece doğru ve bilimsel bir senteze ulaşılmıştı. Bizim devrimimiz aynı zamanda Kültür Devrimi nitleiğinde bir devrim olacaktır. Bunun için her bir yoldaşın stratejik örgütlenmesi ve bu anlamda konumlanarak savaşçı savaşımızın gerçek somut militanları olması gerekmektedir.       

Halk insanı olarak halkın davasını kendisinde ne kadar somutlaştırır ve güncelleyebilirse o kadar başarılı olunur. Kitlelerdeki güven sorunu tarihseldir ve bir o kadar da somut ve günceldir. Geçmiş tarihsel süreçlerdeki yerine getirilemeyen, hatalı ve başarısızlıklarımızın önümüzdeki görevlerimiz içerisinde karşımızda ne kadar daha fazla karmaşık ve çözülmesi gereken problemler olarak durduğunu özellikle vurgulamak isteriz. Her bir bölge ve alanda nitelikli bir temsiliyetin olması için bizzat o verili objektif nesnel koşulların subjektif ögeleri olarak süreçlerin gerçek ve stratejik özneleri olduğumuzu unutmamalıyız. Bunun içinse sade yaşamalı, sıkı çalışmalı ve tutumlu olmayı elden bırakmamalıyız. Unutulmamalı ki halktan sürekli kopan bir hareket devrimci niteliğini günden güne zayıflattığı için koruyamaz. Objektif nesnel koşullara teslim ve onların esiri olunmamalıdır. İçerisinde bulunduğumuz sürecin devrimci komünist militanları olarak seferber olalım. Sıradanlaşmayı reddedelim ve Maoist çalışma tarzını uygulayalım.

İsmail Uçar

       

Önceki İçerikTekçi- faşist Türk devletinin tasfiye amaçlı ‘güvensizlik paketleri’
Sonraki İçerikEmperyalizmin amaçlarını deşifre ederken şoven dalgaya kapılmamak elzemdir