Sünni Türk İslam konseptli zorunlu din dersleri kabul edilemez!

Gazetemizin 93. Sayısında yayınladığımız, “Sünni Türk İslam konseptli zorunlu din dersleri kabul edilemez!“ başlığını taşıyan analiz yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ (18.12.2014)-

Tekçi devletin Alevisi asla olunmamalıdır;

Kısa bir süre önce 19. Milli Eğitim Şurası’nda zorunlu din derslerinin ilkokul 1. Sınıfa kadar indirilmesi kararı, Türkiye- Kuzey Kürdistan’da her kesimin tartışmasına yeni bir boyut kazandırmıştır. Zira malumun ilanı bu şurada da bir kez daha kendini gösterdi. Yüzyıllar ve on yıllarca direnen ve mücadele eden ilerici ve devrimcilerin tüm inançlara saygı ve demokratik eşitlik bilinci ve ufkunun ne kadar da haklı olduğu yine kendini bu somut gelişmede de göstermiş oldu. Bu şura öncesi ve sonrası zorunlu din derslerinin kaldırılması istemiyle mücadele daha da ilerletilmelidir.

Öteden beri “muassır medeniyet’’ argümanıyla tutturulmuş giderken aslında hep tek kimlik yaratmanın politikaları uygulanagelmiştir. “Muassır medeniyetlerine’’ de eğitimle ulaşacaklardı. Oysa T.C.’nin bugüne kadarki tüm eğitimi “tek kimlik’’ yaratma dışında bir işlev görmemiştir. Eğitim sistemi ve içerisinde önemli bir yer tutan zorunlu din dersi meselesi, asimilasyon ve kültürel soykırımın çok özel bir parçası olarak ele alınıp uygulanmaktadır. Tıpkı diğer ana dillerin ve inançların yasaklanması gibi.    

Komünistler, milliyetler, Türkler, Kürtler, Ermeniler ve ezen-ezilen inanç grupları sorununda asla Türkçü, Kürtçü, Sünnici, Alevici vb şekilde ulus- devletçi ve herhangi bir inanç merkezli bir anlayışa sahip olamaz. Bu anlamda ulus- devlet cumhuriyetçisi kapitalist paradigmayı reddeder ve ona karşı mücadele etmekten geri durmazlar. Bu bilinçle komünistler, ezilen ulus, inançlar, azınlıklar ve her bir konudaki problemleri tam hak eşitliğiyle göğüsleyen Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bayrağını yükseltir. Komünistler, resmi her bir millet, dil, inanç, tarih, düşünce imtiyazı ve tekeline karşıdır. Komünist devrimci çizgi, çelişkilerin her bir özgülde aldığı biçim ve özgün niteliğinin ortaya çıkardığı özgün görevleri de özel görevler olduğu sorumluluğunu kavrayarak hareket eder.

AKP iktidarını pekiştirmek için çeşitli hamleler yapmaktadır

Selçuklusundan Bizansına, oradan Osmanlı ve devamcısı T.C.‘sinden bugünlere kadar zorla kimlik inşa etme süreci durmaksızın sürekli devam etmiştir. İstenmemesine karşın Alevi köylerine zorla cami yapımlarından tutalım da kültürel soykırım politikalarının nasıl da kapsamlı ve stratejik olarak yürütüldüğü bugünün de gerçekliğidir. Kuvvetli ve imtiyazlı tekçi inanç merkezli politikalarla nice kıyımlar gerçekleştirilmiştir. Bu yönelimini kültürel soykırımlarla devam ettirmiş ve aynı çizgi de bugün de devam etmektedir.

Bilindiği gibi 12 Eylül askeri faşist cuntasıyla K. Evrenlerin bizzat ön ayak olmasıyla tarikatlar özel olarak desteklenmiş ve finanse edilmiştir. Ne ki o çokça dillendirilen ’’kökten dinci, anti- laik örgütlere karşı mücadele’’ aslında kimin daha fazla ekonomik temelde mülk edineceği ve palazlanarak devlet içerisinde güçleneceği politikalarıydı. Bu kapsamda yeşil sermaye denilen kesimlerin sistemle uyumlu bir şekilde özel olarak desteklendiği ve güçlendirildiği anlaşılır durumdur. Zira uluslararası emperyalist sermayenin çıkarları temelinde yeşil sermayenin belirli bir kesimi de bu dizayna uyum göstermiştir. Ve Türkiye- Kuzey Kürdistan toplumundaki İslam eksenli inanç ve geleneksel fikirlerin ağırlığıyla emperyalistler tarafından AKP yaratılarak ve işbaşına getirilerek süreç işletilmiştir. AKP iktidarı kendi içerisinde önce koalisyon tarzı yönü barındırsa da günden güne daha monolitik bir hal alarak özellikle Gülen tarikatını tasfiyeye yönelmiştir. Şimdiki durumda da bu durumunu açık bir şekilde yürütmektedir ki sahte hocalar vb argümanıyla da iktidarını pekiştirme politikalarında yoğunlaşmış durumdadır. İşte böylesi bir süreçte günden güne tekçiliğini daha da kendinde merkezileştiren AKP iktidarı, her alanda olduğu gibi okullar ve eğitim sisteminde de ’’Yeni Türkiye-lileşme’’ argümanıyla geçmiş hakim sınıfların iki büyük siyasi kampından muhalif kanadın yaşadığı süreçleri de mağdur edebiyatıyla Osmanlıya öykünme halini daha açık beyan etmiş durumdadır. Aynı şekilde de toplum içerisinde daha kapsamlı örgütlenerek ilk okuldan başlamak üzere zorunlu din dersi uygulamasını hayata geçirmek istemektedir. Bu temelde 19. Milli Eğitim Şurası’nda her ne kadar tavsiye kararlar çıksa da daha fazla fırsatı ve koşulunu bulduğu an zorunlu din dersini hayata geçireceği görülmelidir. Tekçi faşist Türk devletinin her ne kadar ’’demokratik açılım, çözüm projesi, çağdaşlaşma, Alevi çalıştayları, Alevi vd açılım argümanları, tüm inançlara saygı’’ safsataları Sünni Türk İslam bayrağı temelinde tekçiliğin yeniden üretimi konsepti çerçevesinde ele alınıp dile getirilmektedir. Nitekim ’’cemevleri cümbüş evleridir, tek ibadet yeri vardır o da camilerdir’’ diyen de yine AKP iktidarıdır. Tasfiyeci sürecin oyalayıcı ve aldatıcı gerçeklikleri doğru anlaşılmalı ve buna göre tavır geliştirilmelidir. Aynı şekilde minaresiz camiler kapsamında Türk İslam bayrağı altındaki tekçiliğe karşı da uyanık olunmalıdır. Görünen o ki tekçi devlet, kendi Alevi ve diğer inanç sahiplerine karşı kendi Alevisini… yaratmaktan geri durmamakta ve durmayacaktır da. Bu bilinçle değişik ulus ve inançlara sahip kendisine vicdanlıyım ve tutarlı insanım diyenler olmak üzere tüm ilerici, demokrat, yurtsever, devrimci ve komünistler, 8 Şubat 2015’de gerçekleştirilecek Türk devletini protesto eylemlerine katılmalıdır.

Sosyalist eğitim sistemi mücadelesini sürdürmeliyiz

Tekçi faşist Türk devletinin ilk kurulduğundan bugüne eğitim sistemi, ırkçı- asimilasyoncudur. Bu yönüyle Türk egemenlik sistemi eğitim sistemi üzerinden insanlığa ve ezilen- sömürülenlere karşı suç işlemektedir. Bütün diller için eşit, anadilde eğitim, inanç olarak eşit ve özgür eğitim, kişinin kendi özgüven ve özgücü temelinde yetenek ve becerilerini geliştiren ve seküler- komünal toplumsal ihtiyaçlar için üretici güçleri yaratmayı hedefleyen sosyalist bir eğitim sistemi oluşturmalıyız.          

Maoist Komünist Partisi’nin Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Programı din ve inançlar, inançsızlar meselesinde de temel referansımızdır. Bu temelde Sosyalist Cumhuriyetler Birliği programın 89. Maddesini ifade ederek noktalıyoruz: ’’Türk hakim sınıflarının Türkiye- Kuzey Kürdistan’daki Türk- İslam (Sünni) sentezli faşist niteliği diğer inanç gruplarına baskı uygulamaktadır. Ezilen inanç kesimlerine baskı, şiddet ve katliam, devletin egemen niteliği durumundadır. Alevi, Hristiyan, Yahudi vd tüm ezilen inanç gruplarına yönelik baskılara tam hak eşitliğiyle meydan okuyan, hiçbir dile, millete, inanca, mezhebe özel imtiyazı reddeden Maoist Komünistler, özgül programlarla ezilen inanç kesimlerinin Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı meşru demokratik taleplerini destekler, dine inanan ve inanmayanların özgürlüğünü savunur.

Sosyalist Cumhuriyetler devletinde, din ile devlet işleri kesinlikle birbirinden ayrılacak, kişinin inanç özgürlüklerine herhangi bir kısıtlama getirilmeyecektir. Diyanet İşleri Teşkilatı tasfiye edilecek, bütün mezhepler üzerindeki dini baskılara ve bazı mezheplere tanınan imtiyazlara son verilecektir.’’

 

 

   

 

Önceki İçerik19-22 Aralık Hapishaneler Katliamı’nın hesabını soracağız
Sonraki İçerikMaraş Katliamı unutturulmak isteniyor