Suriye olayı

Büyük Ortadoğu Projesi ilan edildiğinden beri duyarlıyız, konuyu, en ufak bir ayrıntısını kaçırmadan izlemeye çalışıyoruz. Çünkü emperyalist imparatorluğun bu bölgeyi karıştırmasının an meselesi olduğunu tahmin ediyorduk. Nitekim olaylar tahminlerimizi de aşacak biçimde gelişti. 15 yıl önce konuyla ilgili davet edildiğim bir panelde, “emperyalist gerici dünyanın halklara ve devrimlere saldırılarının halkçı ve sosyalist rejimleri yıkmakla kalmayacağını, daha da ileri, sonuna kadar gideceğini, yeryüzündeki bütün üretim araçlarını gasp etmeye çalışacağını ve bütün halkları köleleştirmek için her şeyi yapacağını” söylemiştik. 

Bu kapitalizmin genel eğilimidir. Emperyalist ülkelerde kafa ve kol emekçilerini sendikasızlaştırmak için taşeron firmalar üzerinden köle pazarı kurdular, iş güvencesi, tazminat, çalışma güvenliği kalmadı, çalışanların refah düzeyi hızla düştü.
Aynı anda, görece bağımsız ve zayıf ülkelere yöneldiler, onların ulusal ekonomilerini yıkıp doğal kaynaklarını, sanayi ve finans kuruluşlarını ele geçirmeyi kolaylaştıran siyasi ve hukuksal düzenlemeler yaptırdılar. 

Yetmedi… Ulusal ekonomisi olmayan, üretmeyen ülkelerin siyasal bağımsızlık ve kendi kendini yönetme işine de gerek bırakmadılar; oralar artık hızla dünya mali sermayesinin mülkü oluyor ve hükümetleri de adeta onların yerel memur ve bekçilerine dönüşüyorlar. Bu öylesine bir canavarlıkla yürütülüyor ki, artık ülkelerin “iç işleri”, “egemenlik hakkı” tartışılamıyor bile. Kafa kafaya verip rejimleri değiştiriyorlar, ateş ve kan içinde oraları işgal ediyorlar ve kendi ihtiyaçlarına uygun yeniden düzenliyorlar.

Yugoslavya, Irak, Afganistan, Libya derken sürüp gidiyor… Sudan, Yemen, Mısır, Fas, Tunus  gibi ülkeleri de “Arap baharı” adı altında siyasal erki olmayan gevşek yapılar haline getirerek dizaynlıyorlar. Bu ülkelerin tümünde iç çatışma ve kargaşa önü belirsiz biçimde sürüp gidiyor. “Bahar” soğuk duş ve hayal kırıklıklarıyla soldu.
Şimdiki görünür hedef Suriye ve İran… Suriye’de “Müslüman Kardeşler”ler eliyle rejimi yıkmak ve yeniden dizayn etmek istiyorlar. Suriye, İran’la ilişkileri, Lübnan ve Filistin üzerindeki etkisi, Irak’taki potansiyel iç çatışma olasılığı ve Kürt sorunu nedeniyle önemli bir yerdedir. Ek olarak da Büyük Ortadoğu Projesi’nin “eşbaşkanı”nın yönetimde olduğu Türkiye ile uzun bir sınırı var. Belli oluyor ki, emperyalistler Suriye’de “Müslüman Kardeşler”i kışkırtarak hem İran’ın bir müttefikini etkisiz hale getirmek, hem de Türkiye’deki mezhep çelişkilerini tetiklemek istiyorlar.

Suriye işine taşeron olarak bulaştırılan Türkiye, daha şimdiden sonuçlarını yaşamaya başladı. Suriye’deki pek çok kanlı bombalı saldırıları Türkiye’ye sığınan ve Hatay’ın Yayladağı İlçesi çadır kentte barınan muhalifler arasındaki “Özgür Suriye Ordusu” üstleniyor. Burası adeta istihbarat ajanlarının savaş alanına dönüşmüş durumda. Son MİT operasyonun da muhalif Suriyeli Mustafa Kassum ve Albay Hüseyin Mustafa Harmuş’un kaçırılıp Suriye’ye verilmesiyle de ilgisi var. ABD, Libya’daki gibi Suriye’de de El-Kaide ile aynı safta. MOSSAD, CIA, El-Kaide… Bütün melanet ordusu orada… 

Kaddafi, Esad, Mübarek, Afgan-Taliban, Saddam, İran mollaları ve bütün öteki halk düşmanı diktatörlükleri savunmamız elbette söz konusu olamaz. Fakat o ülkelerin iç işlerine karışma, işgal ve askeri saldırılar da kabul edilemez. Hele bunun emperyalist BOP’nin gerçekleştirilmesi için yapıldığı bilinirken göz yummak ihanet olur. Emperyalist barbarlık her zaman bütün öteki gerici rejimleri aratır olmuştur, çünkü o çağımızın en büyük felaketidir. 

Madem Suriye’ye bu ısrarlı saldırı, rejimin “kanlı diktatörlüğü” yüzündense, şeriatçı Suudi Arabistan ve diğer emirlik ve krallıklar çok mu demokratlar, niye öncelikle o çağdışı rejimlere “bahar”ınızı ihsan etmiyorsunuz da, yarı-laik BAAS rejimlerini sırayla birer birer deviriyorsunuz, ülkelerini işgal ediyorsunuz? 
“Demokrasi”ymiş, “özgürlük”müş, “bahar”mış… Hadi canım sende!

Önceki İçerikEzilenlerin Ortak Dili-II-
Sonraki İçerikTarihin gücü ve mücadele görevleri