Suriye’deki durumun özeti ve “TC”nin “Suriye”ye müdahalesi

“Sûr’a, giremeyenlerin Suriye’ye girmesi” hayalden ibarettir. Özellikle de emperyalist güçlerin izni olmadan Suriye’ye girmeleri mümkün değildir. Ne var ki, iktidar hırsıyla şuurunu kaybeden Erdoğan bu şuursuzluğunun ürünü olarak bir felakete adım atabilir. Dahası, ABD emperyalizminin iyi bir pazarı olan “TC”nin Erdoğan/AKP iktidarı şahsında belli esneklikler göstererek Suriye’ye müdahalelerine ölçülü olarak sinyal yaktığını söylemek mümkün, “Top atışı kesilsin” açıklamalarının diplomatik oyun ve manevradan başka bir şey olmadığı anlaşılmaktadır. Olası bir savaşa girilme saldırganlığının önlenmesi için, gerici savaş karşıtı tüm kesimler, ilerici, demokratik, devrimci güçler ciddi bir tepki geliştirerek geniş toplumsal kitlelerin muhalefetini sokağa taşımalıdırlar. Bu eylem aynı zamanda Kuzey Kürdistan’da gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmeye devam eden vahşi katliamlara, buradaki haksız savaşa karşı bir eylem durumunda olmalıdır. Elbette Suriye’ye girmeleri son derece zordur, girmeleri basit değildir. Fakat çeşitli biçimlerde saldırıların yapılması mümkündür. Her durumda haksız savaş karşıtı mücadelenin yükseltilmesi ihtiyaçtır

HABER MERKEZİ (22-02-2016)- Gazetemizin 116. Sayısında yayınlanan “Suriye’deki durumun özeti ve “TC”nin “Suriye”ye müdahalesi” başlıklı analiz yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Suriye’de karmaşık bir denklemin olduğu, durumun girift olup kaotik siyasi şartların egemen olduğu ifade edilmeye muhtaç olmayacak kadar açık. Bu girift denklem ve kaotik siyasi sürecin izahı derin ve geniş bir analizi gerektirir, fakat şu kısa özetle durumun esas izahı yapılabilir:

Bir; Suriye’de yıllara yayılan ve sonuç alınamayan, an itibarıyla emperyalist haydutlar tarafından “dünya savaşı” söylemleriyle kaotik siyasi şartların daha ciddi gelişmelere gebelik ettiği bir savaş mevcuttur. Bu savaşın arka plandaki asıl tarafları, ABD esaslı, ABD ve AB emperyalist blokları ile Rusya esaslı ve Rusya’nın başını çektiği emperyalist bloklarıdır. Daha yalın ifadeyle Suriye’deki bu savaşın asıl aktörleri ya da tarafları ABD ile Rusya’dır. Savaş, pratik savaşın insan öznesi-insan gücü itibarıyla Esad iktidarı ile muhalif kesim arasında biçimlense de, bu savaş esasta adı geçen emperyalist güçler arasında sürmektedir. Savaşın insan öznesi Suriye devleti ile muhalif güçler iken, Suriye devleti kendi adına olduğu kadar bir anlamda da Rusya adına savaşmakta, muhalif güçler ise iktidara gelme adına esasta da ABD adına savaşmaktadır. Suriye’deki savaşın arkasında ABD ile Rusya’nın olduğu gerçeğine göre, Esad iktidarının esasta Rusya emperyalizminin çıkarları için Rusya adına savaştığı, muhalif kesimin ise ADB emperyalizminin çıkarları uğruna ABD adına savaştığı doğru bir belirlemedir. Ki, Suriye’deki durumun girift olması da bu zeminde anlam bulmakta, ABD ile Rusya’nın beslediği bu kaynaktan ileri gelmektedir.

İki; Suriye’de birden fazla ya da çok odaklı bir emperyalist varlıktan söz etmek objektif gerçeğin ifade edilmesidir. Çok odaklı emperyalist varlık realitesi, bu emperyalist güçlere bağımlı olan diğer birçok devletin de Suriye’de olması anlamına gelmektedir ki, belli gelişmelerle kanıtlanan bu durum fiilen de gözlemlenen bir durumdur. Durumun girift olmasının bir özelliği de bundan beslenmektedir.

Üç; Emperyalist blok veya güçlerin çatışmasına bağlı olarak gündeme gelen çok odaklılık ve çok odaklılığa bağlı olarak birçok devletin-ülkenin belli roller, görevler ekseninde veya emperyalist güce vekâleten aktörlük pozisyonunda Suriye’de bulunması, burada müttefikler ve dostlar-düşmanlar ilişkisi konusunda belli bir içiçeliğe ya da kördüğüm yumağına sebep olmaktadır. Öyle ki, tüm savaş ve çatışmanın ana kaynağı olan veya savaşın esas tarafları durumundaki emperyalist baş haydutların görece ve şartlı-geçici de olsa ittifak olmalarına dahi tanıklık yapılmaktadır.

Dört; Suriye’deki savaş Esad iktidarının devrilmesi ile korunması ikilemindeki hedefler bağlamında ABD ile Rusya arasında, bir biçimiyle Suriye devleti ile muhalifler arasında cereyan eden veya “Arap Baharı” safsatasıyla bilinen emperyalist yeni stratejiler temelinde bir iktidar değişimi somutunda gündeme gelse de, bu savaş ve çatışmanın hesaplananın ötesinde uzayıp sonuç alınamaması zemininde gelişen iktidar boşluğu-zafiyetinin değerlendirilmesiyle ve elbette emperyalist plan-projelerin etkisi ya da inisiyatifiyle bölge ve Suriye’de yeni aktörler, yeni gelişmeler ve yeni şartlar gündeme geldi.

Bu zeminde;

Suriye devlet sınıflarındaki Kürdistan topraklarında-Batı Kürdistan’da demokratik bir gelişme olarak “Kürt yönetim bölgesi” -Kürt yönetimi iradesi ortaya çıktı. Bunu tersi kulvarda IŞİD adına gerici barbar bir çete ortaya çıktı ya da çıkarıldı. IŞİD bir proje de olsa, başka türlü de olsa, bölgede ve Suriye’de ciddi bir tehdit olarak gün yüzüne çıktı. Parantez açarak belirtelim ki, bu çetenin Kürt yönetim bölgesi veya Batı Kürdistan Kürtlerine karşı sergilediği kudurgan düşmanlığı da bir rastlantı değildi. Ne var ki, Kürtler bu barbar çeteyi Kobanê’de kahramanca bir direnişle yenilgiye uğratıp bu çetenin gerilemesini sağlayarak saldırganlığının ilerlemesine ket vurdu. Kuşkusuz ki, PYD ve IŞİD dışında çok daha parçalı güçler mevcuttur. Suriye devleti/Esad iktidarı, buna muhalif güçler(“ÖSO”), Araplar, Türkmenler, Demokratik Suriye Güçleri gibi bir dizi ayrı örgütlenme ve güç mevcut bulunmaktadır. Bu realite birçok devletin farklı ilişki ve ittifaklarını, her ayrı örgütlenme-gücün ayrı bir devlet ya da emperyalist güç tarafından desteklenmesini, dolayısıyla karmaşık ilişki ve çelişkileri koşullamaktadır. Zira her emperyalist güç, her devlet ayrı ayrı hesap ve çıkarları temelinde farklı güçleri desteklemektedir…

Suriye devlet sınırlarında ortaya çıkan bu tablo ve elbette Suriye’deki çok odaklı emperyalist varlık ve bunun devamı olan birden fazla devletin sürece dâhil olması, her emperyalist güç ve bunlara endeksli sürece dâhil edilen devletlerin gerici çıkar ve hesaplarla kurduğu ittifak ya da düşmanlıkların aktüel olması durumu şu anlama gelmekte veya şu karmaşık ilişki ve çelişki durumunu gündeme getirmektedir:

a-) Yeni tehdit ve tehlikeler gündeme gelmekte veya algılanmaktadır. Bu yeni veya değişik düşman-tehdit algılaması ve/veya bu tehdidin gündeme gelmesi, sürece dâhil olan tüm devletlerin gerici çıkarlarına, gerici hesap, gerici plan, fırsattan yararlanma ve nüfuz olma-nüfuz büyütme emellerine göre biçimlenmektedir.

b-) Savaşa yol açan esas çelişki ve çatışma, algılanan ve gündeme gelen tehdide göre politik ve geçici olmak kaydıyla geri plana düşmekte, ortak tehdit algısına uygun olarak izafi ittifak ve ortak düşmana karşı geçici de olsa yeni yönelim ve çatışma hedefi öne çıkmaktadır.

İki şıkta ifade edilenler temelinde;

aa-) ABD ile Rusya Suriye pazarı eksenli iktidarın değiştirilmesi ya da korunması somutundaki temel sorunda savaşan perde arkası iki emperyalist devlet olmasına karşın, göstermelik de olsa IŞİD tehdidi karşısında ittifak güçler durumuna gelmektedir. Yani, Suriye’deki esas savaşın tarafları olan bu emperyalist güçler IŞİD realitesi karşısında ortak hareket etmekte-ittifak yapmaktadır. Bu ittifakı stratejik hedef ve planları için bir manevra fırsatı veya belli şartlarda kendi faydalarına öngörseler de, son tahlilde karşıtlık içinde olan bu iki emperyalist devlet öyle ya da böyle IŞİD ile de çatışan durumdadır.

Şüphesiz ki, IŞİD her iki emperyalist devlet tarafından aynı düzeyde bir tehdit olarak algılanmamaktadır. Hatta dolaylı ya da zımnen belli ilişkilenmelerinden söz etmek mümkündür. Ki, IŞİD bir proje olarak devreye sokulsa da kontrolden çıkmış barbar özelliğiyle genel bir tehdit haline gelmiştir denilebilir… Burjuva ahlak ve ilkesiz pragmatizmi tam da burada sırıtmaktadır. Emperyalist burjuvazi anlık çıkarları neyi gerektiriyorsa, anda faydalı olan neyse ona uygun politika geliştirmekte, ilişkilerini buna uygun düzenlemektedir… Nasıl ki, Suriye sorununda ABD ile Rusya’nın temelden tezat ve çatışan durumda olmalarına karşın politik konjonktürde ittifak olmaları gibi… Büyük dalaş ve çatışma içinde olmakla birlikte aynı zamanda BM’de ortaklık içinde olmaları gibi… IŞİD’e karşı ittifak etmelerine karşın, perde arkasında IŞİD ile ilişkilere girebilmekte, birbirlerine karşı çatışmada IŞİD’i bir koz olarak kullanabilmektedirler vs…

bb-) ABD ile Rusya’nın keskin çatışmasına rağmen IŞİD özgülünden geçici de olsa gündeme gelen ittifaka karşın, ABD Suriye devleti-Esad iktidarına karşı düşmanlığını ortaya koyarak muhalifleri destekleyip Esad’a karşı savaşı destekleyip yürütürken, Rusya ise muhaliflere karşı düşmanlığını ortaya koyarak Esad’ı destekleyip muhalefete karşı savaşı destekleyip yürütmektedir. Yani dolaylı olarak birbirileriyle savaşmaktadırlar. IŞİD’e karşı ortak olan bu emperyalist devletler, Esad iktidarı ve iktidara karşı olan muhalif kesim karşısında ayrışmakta, karşıt pozisyonlarda bulunmaktadırlar. ABD, Esad’a karşı muhaliflerin savaşını, Rusya ise muhaliflere karşı Esad iktidarının savaşını desteklemekte, dolayısıyla düşman cephelerde bulunmaktadırlar…

Özetle, ittifak ve savaş-çatışma ilişkileri tam bir tutarsızlık biçimini yansıtmaktadır. Ne var ki, geçici olarak biçimlenen bu ittifak ve düşmanlık ilişkilerinin görünümü derin gerçeği yansıtmamakla birlikte, derin gerçek dediğimiz ABD ile Rusya’nın Suriye’deki temel çıkarları ekseninde vuku bulan çatışmalarına uygun bir yansımadır. Ki, biçimde tutarsız görünen durum iki emperyalist devletin de göreli süreçte kendi çıkarlarına uygun hareket etmesinin yansımasıdır…

cc-) IŞİD’e karşı savaşta ortaklaşan bu iki emperyalist devlet, aynı zamanda Batı Kürdistan Kürt Yönetimi’ni-PYD’yi de ortakça desteklemektedirler. Zira bura Kürtleri IŞİD’e karşı direnen başat güç durumundadır ve IŞİD karşıtı koalisyonun ciddi bir gücü durumundadır. Elbette emperyalist stratejileri bağlamında bölgedeki Kürt politikaları da bura Kürt yönetimini desteklemelerinin temel gerekçesidir. ABD, Esad iktidarına karşı hesaplarında buradaki Kürt yönetimini desteklerken, Rusya da PYD’nin diğer muhalif kesimden ayrı duruşu ve “TC” ile olan ilişki veya çelişkileri bağlamında desteklemektedir. Zira Batı Kürdistan Kürt yönetiminin pozisyonu, “TC” devletinin Suriye-Esad iktidarını muhalifler lehine yıkma girişimlerine uygun değildir. Yani, “TC”nin muhalifleri destekleyerek ve hatta yöneterek amaçladığı Esad iktidarını yıkma girişimlerine bura Kürtleri ortak olmamaktadırlar. Bu anlamda bura Kürtlerin duruş veya pozisyonu Rusya’nın genel politikasına ters düşmemekte, aynı biçimde mevcut durumuyla Esad iktidarına karşı da bir mücadele yürütmemektedirler.  Ki Rusya’nın özel olarak bura Kürtlerine düşmanlık beslemesini gerektirecek bir neden yoktur, bilakis bura Kürt yönetiminin varlığı “TC”yi rahatsız ederek de somut şartlarda Rusya’nın desteğini almaktadır…  Kısacası, Batı Kürdistan Kürt yönetimi ABD ile Rusya’nın çatışmayarak ortaklaştıkları ikinci bir husustur.

dd-) Bu devletlerin ortaklaştıkları bir başka konu ise, “TC” devletinin Batı Kürdistan Kürt Yönetimi’ne-PYD’ye karşı izlediği düşmanlık politikasının tersine bir politika izlemeleridir. “TC” buradaki Kürt yönetimini tehdit olarak algılayıp düşman bellerken ve PYD’yi terörist olarak değerlendirirken, bunun aksine ABD de, Rusya da bura Kürt yönetimini desteklemekte, PYD’yi terörist değil, IŞİD’e karşı savaşta ciddi bir müttefik güç olarak açıklamakta, görmektedir.

ABD ile “TC” devleti “stratejik ortaklık” safsatası

ABD ile “TC” devleti “stratejik ortaklık” safsatasıyla açıklanan stratejik dostluk, bağımlılık ve işbirliği ilişkisi içindeyken,  PYD ve Kürt yönetimi noktasında, dolayısıyla bölgedeki Kürt politikasında taban tabana zıt kutuplarda durmaktadır. Rusya ise uçaklarının düşürülmesinden sonra “TC” devletiyle sorunlu ilişkiler içinde olmakla birlikte, “TC” devletinin düşmanlık sürdürdüğü Kürt yönetimiyle olumlu ilişkiler içindedir esasta…

Aynı biçimde, IŞİD politikasında da “TC” devleti ABD ve Rusya ile çatışan durumdadır. “TC” görünürde IŞİD’e terörist dese de, petrol kaçakçılığından, silah ve para desteği, lojistik yardım ve IŞİD militanlarını eğitmeden tedavilerine, oradan da komutanlarını misafir olarak ağırlamaya kadar her konuda IŞİD’le ilişkiler içinde olduğu, tırlarla silah ve para taşıdığı tüm dünya tarafından bilinmektedir.

Özcesi, “TC”nin ve somut olarak Erdoğan/AKP iktidarı gerek Kürt politikasında olsun, gerekse de IŞİD politikasında olsun, ABD’den AB ve Rusya’ya kadar uluslararası toplumla uyumsuz ve çelişen pozisyonda olduğu söylenebilir. Ki, bu durum doğrudan Erdoğan/AKP iktidarının izlediği tüm politikalara agresif zeminde yansımaktadır. Erdoğan/AKP iktidarı yaşadığı acizliği gördüğü için adeta son çırpınış sahnelerini sergilemektedir.

Suriye’deki durum bir anlamıyla “at iziyle it izinin birbirine karıştığı” deyimini doğrularken, gerici çıkar ve hegemonik nüfuz uğruna ilkesiz burjuva pragmatizmi zemininde çapraşık ve girift ilişkileri çıplak biçimde yansıtmaktadır. Bu ilişki ve çelişkiler yumağında hiçbir burjuva politika ve burjuva çözümün başarı şansı yoktur, olamaz da. Emperyalist güçlerin, çelişki ve çatışmaların geçici olarak soğumaya bırakılması veya ertelenmesinden öteye, bölge ve Suriye’deki sorunu çözme yeteneğinde olmadığı açıktır. Ancak bu girift ve çapraşık ilişkiler yumağında, yine geçici olarak ve sorunları ertelemek özünde belli anlaşmaların yapılması mümkündür. Nitekim Suriye’de “dünya savaşı-bölgesel savaş” söylemleri havada uçuşurken, bir ateşkesin sağlanmasına dönük belli adımların atılmış-gelişmelerin sağlanmış olması dikkat çektiğimiz bu gerçeklikten ibarettir. Sorunlar çözülmeyecek, bilakis üstü örtülerek oldukları yerde bırakılacak ve geçici anlaşmalarla süreç geçiştirilerek büyük çatışma en fazla ertelenmiş olacaktır.

Öte taraftan aynı bölgede, emperyalist güçler arasındaki güçler dengesi ve ellerinde taşıdıkları avantaj ve kozlar temelinde belli bir anlaşmanın yapılması tercih edilecek-edilen durumdur. Bir dünya savaşına kolayca karar veremeyecekleri gibi bunun faturasını da dünya sistemleri açısından kabul edemeyecekleri söylenebilir. Bir dünya savaşının ilgili taraflara esasta kazanım sağlamayacağı aralarındaki güç dengesinin birbirine yakın olmasının sonucuyla yakından alakalıdır. Mevcut güçler dengesinde herhangi bir tarafın savaştan açık biçimde kazanan taraf olarak çıkması zorken, bir savaşın her taraf için büyük yıkım anlamına geleceği, dahası böylesi savaş şartlarında ulusal kurtuluş ve sınıf mücadelelerinin boy vererek bağımsız ve devrimci, sosyalist iktidarların doğması durumu var ki, emperyalistler buna da ehven bakmayacaklardır, bakmazlar. Ne var ki, mevcut durumun zaten bir paylaşım süreci olduğu ve bu zeminde devam eden bir savaş durumu olduğu da gerçektir. Ve bu savaşın büyük acı ve insani dramlara yol açtığına tüm dünya tanıklık yapmaktadır. Söz konusu emperyalist savaşın ürünü olan göçmen dalgası ve zorunlu göç yolunda kıyılara vuran bebeklerin cesetleri ve Aylan KURDİ asla unutulamayacak o büyük dramın bir parçasıdır… Emperyalizmin çıplak yüzü Suriye’de yaşanan tüm dram ve katliamlarla bir kez daha açığa çıkmıştır. Emperyalizm gibi emperyalist gerici savaşların tüm insanlık için bir felaket olduğu Suriye’de perçinlenmiştir…

Muhtemel durum Suriye’deki çatışmanın bir müddet daha veya hesaplanandan biraz daha fazla uzun sürmesi olarak vuku bulacaktır. Bölgesel savaş genişleyebilir ama bir dünya savaşı gündeme gelmeyecektir. Altı çizilmeli ki, eninde sonunda yaşanan savaş ve gelişmeler bağlamında Ortadoğu’da ve Suriye’de de yeni sınırların çizilmesi gibi bir final beklenebilir, beklenmelidir. (Bu sınırların çizilmesinin, eski statülerin, iktidarların veya merkezi devlet yapılanmalarının gevşemesi biçiminde anlaşılması en doğrusudur. Uzun vadede sınırların daha derin çizilmesi mümkünken, bugün itibarıyla o derin kopuş sınırlarının çizilmesi -istisna olabilir- mümkün görülmemektedir esasta) Daha şimdiden ortaya çıkan durum bunun kanıtı ve açık işaretiyken, devam eden savaş bu yeni sınırları tamamen netleştirecektir ki, Suriye’de emperyalistler arasında yapılacak anlaşma da esasta bu zeminde mümkün olacaktır. Bu harita da Kürdistan’a dönük bir bölümün olmasından söz etmek yanlış olmayacaktır. Burada espri şu ki,  Kürdistan’ı/her parçadaki Kürdistan’ı ilgilendiren büyük-küçük her gelişme mutlak biçimde “TC” devletini ilgilendirmekte, etkilemekte, refleks göstermesine yol açmaktadır. Bugün olduğu gibi… Ne ki, dünya “TC” devletinin etrafında dönmemektedir…

Önceki İçerikPYD-YPG’nin Azez hamlesi ve “TC”nin askeri işgal çığırtkanlığı
Sonraki İçerikSiyasi krizin gölgesinde kalan ekonomik kriz